ANDIMIZ, ANDI-MIZ-MI?..

Yine mevzu, yine tartışma konusu ve yine "hizipleşen" fikirlerin, çatışması alevlendi!..

Kaç gündür, okurlarım yoğun bir şekilde, sorgulama yapıyor?..

Sen vaziyetin ikmalinde, ne diyorsun, ne düşünüyorsun, hangi taraftasın diye?..

Doğrusu, daha önce de fikrimi dile getirmiştim ve yazının başlığındaki ifadeyi kullanarak, sorgulamıştım..

2013 tarihinde..

Her şey iyi hoş da; "Andımız, Andı-mız-mı?"…

Gerçekçi olmak lazım..

Yaşadığımız çağı, günümüz koşullarını ve konjonktür pek "evet" demiyor, denilemez de!..

Andımız, mevcudiyetiyle "Türk" tanımını bir etnistiye indirgeyen "ırkçı" bir metin olarak karşımıza çıkıyor..

Her ne kadar "Türk tanımı" "etnik" bir tanım olarak görülmezse de!..

Özellikle, Kemalizm zihniyetinin ürettiği vesayetçi eklektik anlayış ne yazık ki, "ırkçılığı" öne çıkarmıştır…

Çünkü, Andımızdaki ifadeler bir bütünlük içerisinde "makul vatandaş" tanımını içeriyor..

Tüm toplumsal kesimleri "hizaya" getirmeyi marifet sayan, anlayış söz konusu!…

***

 

Bugün değil..

"Türklük", bugün anacağımız Çanakkale zaferinde, "kafire karşı" verilen mücadele ve ortaya konulan cesaretin, aslında bir bütünlük kavramıdır..

1900'lerin başında başlayıp, 1923'lere kadar gelen zamanın, "kahramanlığıdır.."

O günlere özgüdür; "Bir Türk, Dünya'ya bedeldir" sözü..

İşte Çanakkale'deki zaferin kabristanında, yatanlar..

Kimler var?.

Oradakiler, "etnik bir kimlik" mahkumiyeti için mi, kafire karşı mücadele etmek için mi can verdiler…

Ne hazindir ki, 1930'lardan itibaren "Kemalizm" adına, "Atatürkçülük" adına "Laiklik" adına "kimlik ve inanç" noktasında, "ayırımcılığı", toplumsal "tekçi" anlayışın libası, bu ülke insanına dayatılıp, giydirilmeye çalışıldı..

Ki hala da direnç gösteriyor..

Ve "Türklük" meselesini ırka, etnistiye dayalı "dar, sığ, ötekileştiren" kendinden başkasına ab-ı hayat tanımayan bir kavram haline getirildi..

"Millet" mühendisliğiyle, "eşit yurttaş, eşit vatandaş, özgür birey" tanımına karşı, "duvar" örüldü…

Tabulaştı…

***

Bugün, ülke ve millet olarak yaşadığımız tüm hadiselerin yarattığı "travmatik" halimizin özünde işte bu "ayırımcı" kavramın, vesayeti vardır..

Denir ya, etki tepkiyi doğurur!…

1930'ların başında batının ve batılın enjeksiyonuyla "dillerimizde, dinimizde, inançlarımızda, tarihimiz ve kültürümüz de" özellikle de tarihsel medeniyetimiz bir bütünlük içerisinde "Kemalizm’in" varlığına boca ettiler..

Nitekim, Türkiye mevcudiyetiyle, binlerce yıllık "tarihiyle" değil, son bir asırlık dönemle, anılmakta, konuşulmakta..

Ki, nesil dahi bununla yetiştirilmektedir..

Onun içindir diyorum ki, "Kemalizm’in" ruhundaki zorba ve ideolojik tekçi anlayış, Türkiye'nin A'dan Z'ye hiçbir sorununa çözüm üretici olmadığı gibi, toplumsal barışa da, milli ve yerli birlikteliğe de, hizmet etmediği gibi vesile de olmamıştır..

Bilakis aksi yönde, sonuçlar yaratmıştır..

Tabi, etnik ürettiği tepkiyle oluşan kendine özgü "makbul vatandaş" tanımı ve kavramını geliştiren, oluşumlar ve olgular da yıkıcıdır…

Gelinen aşama vahim ve ürkütücü boyutuyla, dil, ırk, inanç ve kültür odaklı "ayrıştırıcı, ayırımcı" anlayış ve felsefe hakimiyeti var…

***

Sonuç itibariyle, hiçbir dil, ırk, renk, inanç ve kültür "birbirine" üstünlük sağlayamayacağı gibi, "tek de" olamaz..

Ne diyoruz inancımız gereği, üstünlük "takvadadır?"…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihsel geçmişi olan, Abbasilere, Asurlulara, Osmanlıya dayanan geçmişini kimse inkar edemez!…

Bünyesinde, onlarca medeniyeti, kimliği, ırkı, inancı barındırıp, yaşatmıştır…

Ve bu kimliklerin hepsi, "azınlık veya çoğunluk" diye gözetilmeden, bu coğrafyanın asli unsurları olarak kabul edilmiştir…

"Türkiye'ye vatandaşlık bağıyla bağlı insanların Türk olmak gibi" bir mecburiyeti yok, başka bir kimliğin de olmaması lazım!..

Ki olmamalıdır da..

Ve hiç bir kimse de, "kendisini" bir başka kimliğin "boyunduruğu" altına girme mecburiyetinde ve mahkumiyetinde de, hissetmemelidir..

Özü itibariyle "etnik kimliğe" dayalı anlayış ve felsefe hangi kulvardan gelirse gelsin "makbul vatandaşlık" kimliğini inşa ettiği için, yıkıcıdır!… 

Ve ben karşıyım...

***

İster Türk olsun, ister Kürt olsun, ister Arap olsun…

Hangi kimlikten olursa olsun..

Dili de, rengi de, inancı da, kültürü de, medeniyeti de, Türkiye'de kendisini "eşit bir yurttaş, vatandaş, insan" olarak görebiliyorsa, ne mutlu o millete ve devlete!?..

Yani bir ümmet kimliğini, "milli ve yerli" özüyle bütünleşerek yaşayabiliyorsa ve bunu yaşatan da, Türkiye olmalıdır…

Neden bir Türkiyeliyim, kavramını inşa etmiyoruz ki..

"Kemalizm" üzerinden, vesayet üretici yapıya, mahkum oluyoruz!…

***

Bakınız, en taze "vesayete" karşı, dik duruş sergilediğimiz vakıa 15 Temmuz "hain darbe" girişimi değil miydi?..

Bu ülkenin, bu milletin silahıyla, tankı, topuyla bu milletin üzerine "vesayet" hakimiyeti kurmaya çalışan şer yapıya karşı, dik duruş sergileyen kimdi?…

Ölümü göze alan, tankların önüne bedenini seren, 7'den 70'ine "milli iradesine" sahip çıkanların, Türk olması, Kürt olması, Arap olması, şu dinden, bu dinden olması önemli mi?..

Değil…

Önemli olan, bu millete, bu vatana, bu ülkeye "sahip çıkabilmektir?."

O da, "etnik kimliksel tanımla" değildir..

"Eşit yurttaşlıkla" mümkündür?…

Kendini bu ülkenin asli unsuru, bireyi olarak görebilmektir..

***

Kısacası, "vesayeti" ikmale getiren "tekçi" anlayışı dayatan!..

Ve inanıyorum ki toplumun yüzde 80'inin de "reddettiği" andımız diye tabir ettiğimiz mevkuteyle, bilmem neyle, uğraşmak yerine..

Ülkenin ve milletin gücünü bu "şımarıklığa" harcamak yerine.?

Bizi bizden eden, kan, gözyaşı, hizipleşmeyi körükleyen, "vesayetlerle" mücadele etmeliyiz..

Bu minvalde, irade ortaya koymalıyız…

Eğer ki, bunda başarı sağlayıp, kökünü kazırsak, işte o zaman "Muasır medeniyet seviyesine ulaşmış" oluruz..

Yani çıkış yolumuz; "eşit vatandaşlıktır" andımız değil!…

***

 

RİNG SİSTEMİ REVİZE EDİLECEK…

Toplu Ulaşım‘da, Diyarbakır "nefes alıcı" hamleler, geliştiriyor..

Ulaşımın "Anayasası" diye açıklanan kentin "Ulaşım Master Planındaki "revizyonu" önceki günkü yazımda, kapsamlı ele almıştım..

20 yıllık, "trafikteki keşmekeşlik" son bulacak, ulaşımda "huzur" sağlanacak..

Özellikle, raylı sistem ve metro, beri yanda yeni güzergahlara açılan hatlar…

***

Tabi bir de, "Ring sistemine" değinmiştim..

Yani toplu taşımadaki "aktarımın" giderek, sorun ve şikayetler geliştirdiğini ifade ederek, "revizyon" istemiş, işin gözden geçirilmesi yönünde, çağrıda bulunmuştum..

Çünkü, Üçkuyu bölgesi ve Gazi Yaşargil Hastanesi durağında, "hayli sıkıntılı" bir aktarım ve zaman kaybı var diye..

***

İşte bu noktada, İl Valisi Münir Karaloğlu'ndan, sosyal medya üzerinden "şikayetlere dair" yanıt geldi…

Toplu ulaşımda vatandaşın harcadığı zamanı "minimize" etme adına, "revize" edilecek…

Karaloğlu şöyle dedi;

"İki gündür vatandaşlarımızdan çok şikâyet ve eleştiri alıyoruz.

Bunu normal karşılıyoruz, yeni bir uygulama.

Sizden gelecek olan şikâyet ve taleplerle bunları revize edecek, sizin şikâyetlerinizi giderecek yenilikler yapacağız…"

***

Şikayetin duyulması, yükselen seslere cevap verilmesi, memnuniyet verici..

Buradan Üçkuyu sakinlerine müjde diyerek; "sıkıntılar giderilecek" diyelim..

***

DİKKAT ÇEKEN ANKET!...

Murat Sarı’nın başkanı olduğu Konsensus’un şubat ayında yaptığı araştırmayı Abdulkadir Selvi de kaleme almış.. Anket, Türkiye'deki mevcut siyasetine ilişkin önemli ipuçları veriyor. Bir bakalım, anketin muhtevası nedir?. Tabi siyasilerimizin de dikkatine diyelim… Yeni bir sürecin ikmalinde, yol gösterici olabilir diye de, not düşersek…

***

YENİ PARTİLERE İHTİYAÇ VAR MI?.. Mustafa Sarıgül partisini kurdu. Muharrem İnce’nin partisi gün sayıyor. Ümit Özdağ ise yeni parti kurmak için yola çıktı. Peki yeni partilere ihtiyaç var mı? Ankete katılanların yüzde 86.7’si “Yeni bir partiye ihtiyaç yok” diyor. “Var” diyenlerin oranı ise yüzde 13.3. Yeni parti kuranların dikkatini çekmek istedim.

***

PARTİSİNİ DEĞİŞTİRİR Mİ?.. Bizde parti tutmak, siyasi kimliğin bir parçası. O nedenle parti değiştirmeye pek sıcak bakmıyoruz. “Partimi değiştirip yeni partiye oy veririm” diyenlerin oranı yüzde 15.2 çıkıyor. Yüzde 54.4’ü ise “Yeni partilere oy vermem” diyor. Ama asıl bir veri var ki, yeni parti kuranların onları ikna etmesi gerekiyor: Yüzde 30.4’lük bir kesim ise “Belki veririm” safında.

***

ERKEN SEÇİM OLSUN MU?.. Muhalefet zaman zaman erken seçimi gündeme getiriyor ama halkımız pek oralı değil. Ankete katılanların yüzde 62.2’si “Seçimler zamanında yapılsın” yanıtını verirken, erken seçimi isteyenlerin oranı yüzde 37.8’de kalmış.

***

SEÇİM BARAJINDA ŞAŞIRTICI SONUÇ.. 12 Eylül darbesinin ürünü olan yüzde 10 seçim barajının kaldırılmasını tartışıyoruz. Hem de 1983 seçimlerinden bu yana. Konsensus, halkımıza seçim barajını sormuş. Ama ankete katılanların yüzde 64.9’u, yüzde 10 seçim barajının korunmasını istiyor. AK Parti’de seçim barajının yüzde 7’ye indirilmesi eğilimi ağır basıyor ama anketten yüzde 5 çıkmış. “Yüzde 5 olsun” diyenler yüzde 16.1 olurken, “Yüzde 7 olsun” diyenler yüzde 6.6’da kalıyor.

Seçim barajının tamamen kaldırılmasını isteyenlerin oranı ise yüzde 8.3’e ulaşıyor.

***

YENİ ANAYASA.. İktidar ve muhalefetin ayrı ayrı anayasa çalışmaları yaptığı bir dönemde anketten çıkan sonuç şaşırtıcı. Ankete katılanların yüzde 54.6’sı yeni anayasaya ihtiyaç olmadığı görüşünde. “Yeni anayasaya ihtiyaç var” diyenlerin oranı ise yüzde 45.4’te kalıyor.

***

EN ÖNEMLİ SORUN.. Türkiye’nin çözülmesi istenen en önemli sorunu işsizlik ve hayat pahalılığı çıkıyor. Yüzde 58’le işsizlik ilk sırada gelirken, hayat pahalılığı yüzde 40’la ikinci sırada yer aldı. Onu yüzde 33’le eğitim takip etti.

***

HANGİ PARTİ ÇÖZER?.. Ankete katılanlara aynı zamanda “Türkiye’nin en önemli sorununu hangi parti çözer” diye sorulmuş. İlk sırada AK Parti, ikinci sırada ise CHP geliyor. Ancak AK Parti’nin çözeceğine inananların oranı, “CHP çözer” diyenlerin oranından yüzde 22.8 daha fazla çıkıyor.

AK Parti diyenler yüzde 50.4 olurken, CHP diyenler yüzde 27.6 çıktı.

***

MUHALEFETİN KAYBETTİĞİ NOKTA… Zaten muhalefetin sorunu burada başlıyor. Sorunlara rağmen halkımız muhalefeti çözüm mercii olarak görmüyor. “Benim sorunumu CHP çözer” diye düşünmüyor. Muhalefetin bu sorunu aşması ve kitlelere umut vermesi gerekiyor.

***

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ TABLOSU.. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından İnsan Hakları Eylem Planı’nın açıklandığı bir dönemde Konsensus’un anketinden çıkan ifade özgürlüğüne ilişkin veriler dikkatimi çekti.

Ankete katılanların yüzde 65.6’sı ifade özgürlüğünün olmadığına, yüzde 34.4’ü ise olduğuna inanıyor.


***

GÜNÜN SÖZÜ

Mutluluk yaşadığın hayat tarzında değil, hayata bakış tarzındadır.