BAYRAM’I YAŞAMALIYIZ!…

Evet, iki yılımızı “esir” alan pandemi dönemi bitti.. Ne maske, ne sosyal mesafe ve ne de, hijyen kabusundan kurtulduk… Tabi yasaklar, evde kalmalar, ama toplu bir araya gelmeyin, halleri de!.. Artık, özgürüz..  Virüs tufanından, tsunamisinden kurtulduk.. Tabi, bir ders-i ibret almışlığımız olması gerekir..

***

Onun için de diyorum ki, “Ramazan Bayramını” doyasıya, yaşamalıyız!.. Yaşamın ve hasretin kıymetini de bilerek.. Ama biliyorum diyeceksiniz ki, “onu bile beceremiyoruz..” Yüzümüze, gözümüze bulaştırıyoruz.. Ne yazık ki, aynen de öyle; dediğiniz gibi beceremiyoruz!

***

Peki, olması gereken ne?!.. Elbette ki; Bayram, renkli ve coşkulu olmalı.. Gelenek ve göreneklerin ekseninde tutulmalı.. Bir görmesi, bir ikram ve hediyesi olmalı.. İnsani, rahmani, sevgisi, saygısı, birliği ve dirliği bulunmalı!.. Esen rüzgarı tüm kalpleri kucaklamalı!…

***

Evler de, çarşı pazar da, sokakta!.. Bayrama özgü bir “anlamı, anısı ve hatırası” olmalı ki, “nerde o eski bayramlar” cümlesinin dışında, yeni zamana, modern yaşama, kabulü olmalı!… Eş, dost, akraba, komşu, “yardımlaşma ve imkanın” paylaşımı…  Tatlısı.. Çöreği.. Şekeri, kahvesi!..

***

 

Ama nerde diyeceksiniz!.. Maalesef, zerre-i miskali yok!.. Ne yaşıyoruz, ne de yaşaması için, çabamız var.. Yani ihmallerin silsilesinin sahibi bizatihi kendimiziz.. Çünkü, her seye “maddiyatın” libasını giydirdiğimiz için; maneviyatımızı kaybettik!…

***

Diyorum ki, hazır.. Ramazan bayramına iki gün kaldı.. Ki yarın Arefe günü.. Şöyle, haftasonu moduyla bi düşünelim; “ihmallerimizin zincirinden” nasıl, kurtulabiliriz.. Bayramı “sadece” tatil olarak görme gafletinden… Büyüklerimize saygı, küçüklerimize sevgi muhabbetiyle “bütünleşelim?*…

***

MUHABBETİN KIYMETİ!…

Ve kabul edelim ki, sözün kıymetini; muhabbet etmenin güzelliğini unutmaya yüz tuttuk. İşte bu noktada, işlevsel iletişimin ötesine geçmekte ürkek ve yaşanan yorgunluğun tembelliğinden kurtulmamız lazım..

***

Oruç tutmuş, ibadet etmiş olanlara "ödül" olan önümüzdeki bayramı, aynı zamanda "insana özgü yakınlık duygusu"nun yeniden canlanmasına vesile olmasını sağlamalıyız..

***

İşte bunu sağlamış ve yaşamış olursak, işte o zaman “Ramazan Bayramı’nın doyumsuz manevi atmosferini yaşamış oluruz… Ki, en büyük hediyeleşmenin de, birbirimizden emin olarak kalplerimizi açarak kucaklaşabilirsek!… 

***

Ne dersiniz, siyasetin ve ideolojinin bu kadar bağnaz bir şekilde; “bizi bizden eden, hizipleştiren, kutuplaştıran, ayrıştıran, kardeşi kardeşe kırdıran” şeytani ruhundan kurtulalım… Kucaklaşıp, bayramlaşıp, “helalleşelim!..”

***

YİNE Mİ AYNI TERANE!…

Doğrusu, bu mevzuya girmeyecektim!.? Ne kendi neşemi ne de, sizleri, bozmak istemiyordum!.. Ama gel gör ki, “hala fitne üretenler” var?!… Yine aynı terane; Ramazan Bayramı mı, Şeker Bayramı mı?!.. İşi siyasi polemiğe taşıyanlar da körüklüyor “Din ve Cumhuriyet elden gidiyor” kutuplaşması!..

***

Gelinen aşama itibariyle!.. “Hala mı” toplumu kutuplaştırıyorsunuz.. Yetmedi mi, “kutuplaşmaya” dair, siyasi, fikri ve inanç noktasında; kapışma.. Bari, “dini bayramı” tartışma konusu etmeyin, salyalarınızı bu noktada, döktürmeyin!… Ama kime laf dinleteceksin!.. Bir kere; “zihin fukaralığı” oluşmuş!..

***

Yahu!.. 30 gün süresince “oruç” tuttuk!.. Burdaki inanç, İslam.. Yani “dini inancın” gereği yerine getiriliyor.? Bir ibadet.. Ve buna da, Ramazan-ı Şerif diyoruz.. İnandığımız Kur’an-ı Kerim’de de belirtiliyor.. Resmiyetin dilinde de, “dini bayram diye” ifade ediliyor, Ramazan Bayramı!… Hal bu iken, nedir bu çekişme!..

***

Neyse!.. Siz “Ramazan Bayramı” deyin.. İster, “Şeker Bayramı” deyin.. Kutlama noktasında “mübarek olsun” diyebilirsiniz, ya da “kutlu olsun?”.. Veyahutta, “iyi bayramlar”?.. Ne derseniz deyin fark etmez!… Yeter ki, “siyaset ve ideoloji” işin içerisine dahil olmasın.. Çünkü, İslam “uzlaşmayı” emreder, “kutuplaşmayı da” reddeder!..

***

MASA’NIN ÖMRÜ…

BİR… Temel Karamollaoğlu “tereddüt” sendromuna kapılmış gidiyor.. Giderek de psikiyatrik vakıaya dönüşüyor.. Bir tarafta, Parti tabanı “ne işin var” o solcuların, trenden inenlerin, yanında diyor.. Ama Karamollaoğlu ise “gönlüm, aklımın emir aldığı komuta merkezinde kal” ikilemi  içerisinde..  Ki, 3. İttifak bloku önerisi de, askıda dururken!…

***

İKİ… Gültekin Uysal.. “Etin ne, budun ne” çıkışlı, Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda verdiği “muhtıranın” muhtevası.. Masayı sarsarken, tavizler peşi sıra geldi.. Şartlar yerine gelirse, olabilir yoksa “hayır” kanadındayız.. Ha bir de; “bize ne var?” beklentisi. Daha yolun başında, “pazarlıklar”, olmazsa olmazla konuşuluyorsa, sonu neye varır?…

***

ÜÇ… Ali Babacan.. Masaya oturan altılının “ittifaka” evrileceği beklenen, planını buldozer misali, deviren çıkışta bulundu.. Denir ya, 7 şiddetinde deprem yarattı…“İttifakla, başkalarının listesiyle seçime girmeyiz.. Bizim rüştümüzü bir ispat  etmemiz gerekir.. Kilomuz kaç.. Yani, “seçime parti ismi ve logosuyla” gireceğiz diye şartını ortaya koydu…

***

DÖRT.. Ahmet Davutoğlu.. Her ne kadar masada “oluşan krizlerde” payı var denilse de hali hazırda, ağzını açmış değil.. Ama, içinde biriktirdikleri, sitem dolu beklenti ve söylentiler, şartlar yok değil.. Ki, Babacan’ın “rüştünü ispat” etme çıkışına, Partisinden yanıt geldi.. “İlk biz söylemiştik” diye..

***

BEŞ… Meral Akşener.. Şu an en rahat gezgin kendisi.. Şehirleri geziyor, ilçelere gidiyor, esnafla, vatandaşla polemiklere giriyor.. Ama reyting alıyor.. Pek, altılı masada “kim ne yapıyor, ne söylüyor” derdinde değil.. Onun için de, parti trendi yükseliyor… Ki, Kılıçdaroğlu’dan bir şey çıkarsa da; “benim eserim” diye övünecek..

***

ALTI… Kemal Kılıçdaroğlu.. Mevcutların içerisinde; en huzursuz, en sıkıntılı, en dertli.. Ve en çok, kumpasa uğrayan, eleştirilerin oklarına maruz kalan kişi!.. Beşlinin nazını da, ağzının kokusunu da çekiyor. Yeter ki, masa dağılmasın, yeter ki son virajda, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı” kesinlik kazansın!.. Yani her şeye “evet diyor?”..

***

Şimdi; hal-i durum böylesi grift ve flu bir tabloyu, ortaya koyuyor.. Ki, daha yolun başındalar.. Henüz, milletvekili listeleri, hesapları, ittifaka dair şartlar, seçime nasıl girilecek, cumhurbaşkanı adayı noktasında “oy birliği” sağlanmış, değilken!.. Denir ya, tablo bu ise “masanın ömrü” ne olur?!.. Sizce uzun bir ömre sahip olabilir mi!?… Ben pek, umutlu değilim.. Siz…

***

BAYRAM’DA YOKUZ!?..

Malumunuz üzre, yarın arefe günü.. Bir gün sonra, yani Pazartesi günü de bayram!.. Söz Gazetesi olarak, “Bayram geleneğimizi” sürdürüyoruz.. Her dini bayramda olduğu gibi, bu bayramda da, Gazeteniz Söz “sizi manevi” atmosferle başbaşa bırakma düşünce ve gayesiyle, Bayram süresince yayınlanmayacak.. Yani üç gün yokuz.. Ki, Pazar günleri de, gazete basılmadığı için; şimdiden sizlere hayırlı, huzurlu, sağlıklı, birlik ve dirlik içerisinde, sevginin ve saygının, muhabbetin coşkulu atmosferiyle başbaşa bırakıyoruz.. Bayramınız mübarek olsun!…

GÜNÜN SÖZÜ

“İnsana sığabilene kâinat, kâinata sığamayana insan denir.”