BUYRUN BURDAN YAKIN!….

Metropol kentte bir zat!.. Gün ortası; fitil gibi sarhoş.. Önünü göremiyor.. Ama, direksiyon başına geçip araba kullanıyor.. Tabi ehliyette yok… Kaptırmış; "alkol" tüketmekten.. Peki, kullandığı jip.. O da, çalıntı!..

***

Kovid-19'dan dolayı; "sokağa çıkma" yasağı var.. İşte böyle bir gün ve halde; "buldozer" gibi yol alıyor.. Önüne gelene çarpıyor.. Sonra; işyerinin vitrinine dayanıp, içeri giriyor, kullandığı araçla…

***

Tüm bu "suçlar" serisi yetmiyormuş gibi bir de; "polise" mukavemet yapıyor.. Dediği; bu araçların caddede, bu pastanenin burada ne işi var!.. Ne olmuş; "içmişsek" diyerek de, yaptığı çıkış!…

***

Unutmadan!.. Zat'ın belinde de bir de "ruhsatsız" tabanca var.. Mübarek "suç makinası gibi…"  Say say bitmez.. Tüm bu hal-i vaziyetinde, bir de mübarek Ramazan ayı içerisindeyiz; yani oruç ayı!.. Peki, bu adama "polis ne yaptı?.." Tutanak tuttu, kelepçe takmadan, karakola götürdü, sonra savcılığa… Tutuklansa ne olur?..

***

Burası, Türkiye diyoruz ya!.. Her an her şey olabilir… Ülkemdeki insan manzarası, böyle… Peki ya, Adana'da; gencecik bir çocuğun "polis" kurşunuyla kalbinden vurulup, ölmesi!..

***

17 yaşındaki bir genç.. Suriyeli.. Adı Ali El Hemdan.. O'nu vuran ve şu an tutuklu bulunan, polisin ifadesine göre.. "Dur" ihtarına uymayarak kaçmak istemiş!..  "Silahını ateşlemesi, gencin vurulmasına" ilişkin de, şöyle demiş..

***

"Silah yanlışlıkla ateş aldı. Elim, o telaş esnasında, tetiğe yanlışlıkla değdi.. Silahı elime almamın nedeni, havaya ateş açmaktı. Yorgundum, niyetliydim, sendeleyip düştüm. Üzgünüm…"

***

Ortaya konulan gerekçeler.. Ve silahın ateş alma hali, 17 yaşındaki gencin kalbine kurşunun isabet etmesi!.. Büyük bir muammalık ihtiva ettiği gibi, "insanın kanına dokunmuyor" değil.. Evet, 90'larda ki bundan 10 yıl öncesine kadar da, Güneydoğu da "benzer" haller hep yaşandı?..

***

Ki, daha iki yıl önce, Nevruz kutlamaları sırasında.. Ki kameralara vurulma hani kare kare yansıyan Kemal Kurkut'un polis tarafından açılan ateşle öldürülmesi.. Kızıltepe'de 16 yaşındaki Mazlum Turan'ın 2015'te vurulması… İzmir Bayraklı'da 2007'de "Dur" ihtarına uymadığı için polisin ateşi sonucu ölen Baran Tursun.. Ki Tursun ailesi vakıf kurdu.. Onların vakıflarının istatistiğine göre; 2007'den buyana 403 kişi "vurularak öldürülmüş?"

***

Tabi, Suriyeli Ali'nin öldürülmesi vakasında işin "Oruca" getirilip dayandırılması bahanesi de, hiçte samimi gelmiyor… Cumhurbaşkanı Erdoğan Aileyi arayıp başsağlığı diledi.. "Acılarını" paylaştı.. Ve söylediği şu cümle önemliydi.. Çünkü, geçmişteki benzer bir çok hadise; "hep hasır altı" edildi… Denir ya; vurulan hep "kim vurduya" giderdi..

***

Yaşanan elim hadise nedeniyle büyük üzüntü duyduğunu ifade eden Erdoğan, olayla ilgili hukuki sürecin başladığını ve konunun sonuna kadar takipçisi olunacağını söyledi.. Ve dedi ki; "Ali bizim de evladımızdır, onun hakkını hukukunu koruma noktasında hiç şüpheniz olmasın."  Nitekim, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, birebir görüşme yaptı..

***

İki hadiseyi alt alta vermemdeki düşünceye gelirsek!.. Denir ya; herşeyin başı "eğitim" diye..

Aynen de öyle…

***

Birincisi.. Toplum istenilen "eğitim" düzeyinde olmadığı gibi;  yasa, kural, hak, hukuk, adalet, devlet nizami açısından ne kadar "zaafiyet ve bilgisizlik" içerisinde "sorumsuz" bir vatandaş olduğu gerçeğini ortaya koymak!…

***

İkincisi.. Devletin ve milletin "sulhu, güveni, huzuru ve mutluluğu" için var olan, "suç ve suçlularla" mücadele için beline silah takılan polisin "sorumluluk, görev, yetki ve silah salahiyetinde" istenilen "eğitime" sahip olmadığını ortaya koymak!…

***

Yani, "ne suç ve suç işleme" bahanesi olur.. Ne de, "insan öldürmenin" gerekçesi!.. Ne yazık ki; ikisi de bizde çok "bahaneli" hükme sahip!… Sonuç; eğitim, eğitim illa ki eğitim!… Ne diyoruz, yetki versen bir dert, vermezsen iki dert!...

***

Yoksa "keş kardeşler" diye bir grup ortaya çıkar mıydı?… Şehrin göbeğinde, "uyuşturucu" servisi yapar mıydı?.. Sanki, iftar saatine "pide, güllaç" dağıtır gibi.. Şebeke o biçim faaliyet.. Neyse ki, "faka basıp" yakalanmışlar.. Peki anlattıkları, üzerlerinde ele geçirilen "uyuşturucuların çok çeşitliliği?"..

***

1 MAYIS…

Bu yıl, sessiz, sedasız, gerilimsiz!.. Virüs.. "EvdeKal".. Ve; "sokağa çıkma yasağı" ilanı.. Her şey; "sükut" bir halde!.. Yani, "ağız tadıyla" şöyle 1 Mayıs'ı "kutlamak" pek nasip olmadı..

***

Doğru!.. Bir kaç yıl önce; şöyle böyle, sağdan-soldan, hamleler olduysa da; "1 Mayıs'a yakışır" bir atmosfer oluştu.. Ama öncesi ve sonrası, daha iki yıl öncesine kadar da; "hep" kabuslar görerek geçirdik..

***

Hele ki, 2010 öncesi, hele ki 2000 öncesi.. Hele hele, 90'lar, 80'ler öncesi!.. Orak-çekiçli, bayrakların, yabancı ülke liderlerinin posterleri; "alın teri, insan teri, emeğin teri" diye sloganlar atıldıysa da; "gerilim" hep "İktidarları" alaşağı etme, fikriyatıyla "siyasi hesapla" geçerdi…

***

Yani, kanlı 1 Mayıslar!..80'in "inşa" edilmesindeki; en kritik yol seyri, "işçi emeği" üzerindeki, "sendika ağalarının" kurduğu ilişkilerin; aksiyonlarıyla, ikmal olurdu.. Neyse, şükürler olsun ki, bu merhaleleri aştık…

***

İşçi de, işçinin emeği de, 1 Mayıs'ta, "demokrasiyi" denetleyen, en büyük "mekanizma" olduğu gerçeğiyle yol alındığı sürece kimse; 1 Mayıs'ı istismar edemeyeceği gibi; "emeğin talebinde" temel dinamik olur..

***

Evet, sessiz de olunsa!.. Eve kapanılmışta olsak.. "Emek ve dayanışma" varlık gösterdiği sürece; 1 Mayıs'lar hep; "Bayram" havası içerisinde kutlanır ve geçer.. Yeter ki; "emeğe saygı" olsun…

***

Dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Mayıs'a dair mesaj yayımladı.. İktidarların liderlerinden pek alışık olunmayan bir tavır.. "Göreve geldiğimiz günden bu yana hak arayışının uzlaşma zemininde sürdürülmesi gerektiğine inandık, emek konusunda adaletin tesisi için mücadele ettik"

***

1 Mayıs kutlu olsun..

 ***

SEYFETTİN DAYININ ÇIĞLIĞI..

Dün, müdavim okurlarımdan Seyfettin amca aradı.. Bir isyan, bir isyan ki; "bir dokun, bin ah işit" misali, öfkeli ve tepkili!.. Evde kal, evde kal, evde kal denilip duruluyor, ne olacak bizim bu halimiz.. Bunaldık, ruh dengemiz bozuldu.. Sinir küpü olduk… "Virüsün" nefessiz bıraktığı gibi "nefes alamıyoruz?"..  Çoluk, çocuk, eş hep "kavga" halindeyiz.. Cezaevi yaşamından beter bir hal içerisindeyiz..

***

Seyfettin amca, ağzına geleni söyledi.? Yani içini döktü.. Bir ölçüde deşarj oldu.. Ben de; her cümlesinin sonuna; "haklısın" diyerek yetindim! Ne diyeyim, mübarek "iki aydır cezaevi" hayatı yaşıyor?.. Doğrusu, yaşlılarımızın "kısa süreliğine" bir zaman dilimiyle "dışarı" çıkıp, evlerinin önünde, ya da sokağında, parkta, kuralların kapsamında "serbest" edilseler; "sağlık ve moral açısından" bir çok tedbirden daha sağlıklı olur düşüncesindeyim..

***

Nitekim, Seyfettin Amca'nın telefonu kapatmadan, son cümlesi şu oldu?.. "Oh be, biraz rahatladım, içimi sana döktüm.. Bu bana bir hafta yeter dedi?".. Yani, gün mü, üç günde bir mi, haftada bir mi, her ne ise Bilim Kurulu'nun, belirleyeceği kriterler doğrultusunda; onların deyimiyle evdeki cezaevi haline "olta atma" izni verilemez mi?…

***

GÜNÜN SÖZÜ!..

Yetkinin "ehil ve liyakatiyla" verilmesi muteberdir!…