BİR TERSLİK YOK MU?..

Neye ilişkin; terslik; muhalefettin siyasi tavrına dair terslik var!..

Özellikle de, Ana Muhalefetin Lideri Kemal Kılıçdaroğlu için…

Gerçek şudur ki, güçlü iktidarlar, güçlü liderler, güçlü siyasi partiler…

Yani, uzun ömürlü ve güçlü hükümetler ekseriyetiyle "sertlik, tepki ve kavgalı" bir duruşla, kurumlarla "hizipleşip" dururdu!…

Kavgalı olurdu…

Halk deyimiyle; "astığı astık, kestiği kestik" misali, "otoriter" bir hakimiyet ruhuyla, hareket ederdi, "güçlü hükümetler?"…

Ki Parlamenter sistemde; bu iktidar ve kurumlar arasındaki "hizipleşme, kavgalı hal" daha belirgin kendini, ifşa ederdi..

Kimi zaman, "demokrasinin de sekteye uğramasına" da yol açardı..

***

Günün gazete manşetleri, şöyle çıkardı!…

İktidara yakın kesimde, Hükümet Yargıtay'a sert çıktı…

Ya da, HSK'ya hükümetten fırça…

Danıştay "sustu?"..

TSK'ya "görevini" hatırlattı…

TOBB dahil..

Sendikalar…

Şu veya bu örgütlü meslek grubuna..

İktidar "demokrasi" dersi verdi..

İktidara muhalif gazete manşetlerinde ise; "tersi başlıklar" yer alırdı…

O dönemlerde, laf edilmeyen tek bir örgütlü yapı vardı, o da "para babalarının" kulübü olan, TUSİAD'dı..

Karşılıklı azarlamayla; bir ölçüde "güçlerin" ya da "kuvvetler ayrılığının" iç ve dış hesaplaşması diye, tepinip durulurdu?..

***

Ama bugün, "tersi" bir durum var!…

İktidar değil; muhalefet saldırgan..

Özellikle de, muhalefetin başını çeken ana muhalefet ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu…

Gelinen aşama itibariyle; "kavga etmediği, didişmediği, hizipleşmediği, gerilim içerisine girmediği" kurum ve kuruluş kalmadı!…

İktidar olabilmek için!..

Toplumsal bir barışa, "yelken açması" gerekirken..

Kurumlarla "organize" olması lazım iken…

Meslek örgütleriyle, sokaktaki vatandaşla, çiftçi, işçi, memur, öğretmen, asker, polis, savcı, doktor, mühendisle; "birlik ve dirliğini" oluşturma adına; "diyalog" geliştirmesi gerekirken!…

Hiç de öyle yapmıyor..

Bilakis, "ötekileştiriyor" ve vahim bir "kutuplaşmanın da" ateşini, körüklüyor..

Ortaya koyduğu tavır, tabiri caizse "iktidara oy verene ben adam demem" diyor.. Öğretmen'e öğretmen, doktora doktor, mühendise mühendis, savcıya savcı, polise polis demem?..

Kısacası insanları "siyasi tercihleri" noktasında, ayrıştıran bir "psikolojik" ruh hali var...

***

Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan ne diyordu!??..

"Kemal Bey'in siyaseti, tıp alanının bir sorunu?"..

"Psikolojik" bir, hadise!…

Düşünün, muhalefette "hizipleştiren" bir düşünceyle insanların "siyasi tercihlerine" müdahale eden, bir lider..

Ya, yetki alırsa..

Ya iktidara gelse..

Ve güçlü bir hükümetin başında, yer alırsa!..

"Kime tercih ve düşüncesinden" ne yapmaz ki..?

***

Hasılı kelam; "demokrasi" anlayışı, "demokratiklik" felsefesi, "özgür düşünce" sahipliği; karşı tarafın tercihine, düşüncesine, fikrine ve inanç ile özgür yaşam kulvarına saygı duymakla, kıymet vermekle "anlam" kazanır!…

Yoksa, hepsi "havanda su dövmenin ötesinde bir değer" taşımaz.. 

Muhalefetin de, muhalefetsizliği bundandır…

***

LİVANELİ NE DEMEK İSTİYOR?

Zülfü Livaneli bir mülakat verdi!..

Beyanıyla, "sol mahalleyi" karıştırdı!..

Kemal Kılıçdaroğlu'nun "siyasetine" bel çıkıp, devrik lider Deniz Baykal'a laf etmiş…

Diyor ki…

CHP, DSP, SHP gibi partiler sol partiler olmadılar..

Bülent Ecevit…

Deniz Baykal..

Bunlar "sınıf siyasetini engellemek" için lider yapıldılar…

Yani…

"Baykal solcu muydu!

Hiçbir alakası yok.

Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır Baykal. Baykal pekâlâ DYP'de, ANAP'ta, DP'de görev yapabilirdi…

Daha da başarılı olurdu.

Deniz Baykal Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez…"

***

Livaneli, verdiği mülakatta tek vurgusu; Baykal'ın 2002'de Recep Tayyip Erdoğan'ın önünü açtığı argümanı değil.

CHP'nin geçmiş başkanlarını da iğneliyor..

Devrimci sol siyasetin gelişmemesi için işlevsizleştirilen isimler olarak, gösteriyor…

Hepsini devletçi ve milliyetçi olarak tanımlıyor.

Satır arasında bir de önerisi var…

1990'ların başındaki "Türk ve Kürt solunun bir arada olduğu sınıf temelinde bir siyaset anlayışına" ihtiyaç var diyor!…

Türk modernleşmesini de "gericilik-aydınlanmacılık arasındaki mücadele" olarak görüyor…

Pozitivist..

Vaki olan şudur ki!…

Livaneli neden şimdi konuştu?..

Ecevit ve Baykal’ı hedefe almasındaki gaye neydi?

Tesadüf değil..

Hele ki siyasette böylesi lafların üretilmesi hiç tesadüf olamaz…

Bir hafta öncesini hatırlarsak..

Baykal ilginç bir şekilde önce Korkmaz Karaca üzerinden gündeme getirildi.

Ve bu hafta da, Zülfü Livaneli…

Rota aynı…

***

Livaneli, Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılması olayından girip, Baykal’ın Sünniliğinden ve Türklüğünden çıkması tesadüf kabul görür mü?

Ne mümkün?

Ancak "Sünni ve Türk, ya da Kürt" olmayı "bu kusur, kabahat, töhmet unsuru" olarak, gösterir tavrı; "zihni fukaralıktır?"

Ey Livaneli..

Sünni olmak..

Alevi olmak..

Kürt olmak

Türk olmak..

Çerkez, Laz, Arap olmak "aşağılama" unsuru olamaz..

Bilakis, saygı duyulur..

Aksi bir fikrin beyanı; "çukurdur.."

Lağıma düşmedir…

Kılıçdaroğlu'nu "sahiplenmek" diğerleri de "Sünni" kimlik noktasında ötekileştirmek!..

Takıntıdan daha çok; başka mecraların yelkenini açmaktır…

Livaneli'ye göre, "solun solcusu" demek ki, "inanç" noktasında, teraziye alınıyor..

Aslında, "Sünni ve Alevi" bir ayırımı körüklemeye çalışıyor aydın Livaneli!…

***

BİR ANKET...

MetroPOLL, Türkiye’nin Nabzı araştırmasında "Bu Pazar bir milletvekili seçimi olsa hangi siyasi partiye oy verirsiniz?" sorusu üzerinden partilerin aldığı oy desteğini açıkladı.

"Bu pazar milletvekili seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz?" sorusuna gelen yanıtlar…

Yüzde 30,9 AK Parti

Yüzde 19,6 CHP

Yüzde 5,5 MHP

Yüzde 10,9 İyi Parti

Yüzde 8,5 HDP

Yüzde 0,7 Gelecek Partisi

Yüzde 1,3 DEVA Partisi

Yüzde 1,5 ise diğer partiler

"Kararsızım" diyenlerin oranı yüzde 10,3  oldu.

"Protesto oy" yüzde 5,3,

"Cevap yok" diyenlerin oranı ise yüzde 3,9..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Eşeğini düşman, vergisini de sultan alıp gittikten sonra o memleketin tacında, tahtında ikbal kalır mı?