BİR İDARECİ NASIL OLMALI?…

Bugün, "pazar sohbeti" niyetiyle, "ehliyet sahibi idareci olabilmek" nasıl olur diye bir sohbet geliştirmek istedim.. Tabi meramda bir de, mevcut idarecilerimize bir "mesaj" söz konusu.. Denir ya, "iğneleme..!"  Tabi anlayan için.. Vecize bir söz.. "Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna bile az.."

***

Siz, ister "İdareci" ister "Yönetici" ister "Müdür" deyin.. İsterseniz de "mülki idare amiri" deyin!.. Büyüklerimiz bize hep şöyle derlerdi.. "İdareciliğin mektebi yoktur.." "Amir, idareci ve yönetici" olmak, kabiliyet gerektirir.. Yaşamı da, eğitimi de, kültürü de, medeniyeti de, ve tabi ki "inanç" noktasında, ayet ve hadislerin ışığında; idareciliği de "kendini" yoğurup, pişirmesiyle mümkün!.. İyi bir idareci olmak için "tek başına  diploma sahibi olmak" yeterli değil!…

***

Lügat’e göre!.. İdareci.. Becerisi olan, elinden iş gelen, usta, maharetli, mahir, mahirane olan kimseler.. Adaletli, akıllı, cesur, yumuşak huylu, vefalı, şefkat ve merhametli, sabırlı, affedici, şükür edici, itidalli, bilgili,  namuslu ve vakarlı olmak; ana karakterdir idarecilikte!!!. Yoksa, o idareci, "zulümkâr" olur…

***

SAMİMİYET… Üstadın dediği gibi; her işin başı samimiyet!… İdarecilikte "samimiyet" en halis yüzdür.. Çünkü; Yönetici her şeyden önce kendine¸ halkına¸ insanlara ve ülkesine karşı samimi olmalıdır. Samimi olan yönetici ve lider hiçbir yapmacık hareketlerde bulunmaz.  Halkına ve ülkesine hizmetten ibadet etmekten aldığı zevk gibi zevk alır.  Onun için de onun yorgunluğu kendini mutlu eder.

ADALET.. Her bireyin "asla taviz" vermeyeceği yaşam ilkesidir.. Ki idarecilikte, hassasiyet daha bir üstün ve katmalıdır.. Adaleti temin edemeyen veya kendisi âdil davranamayan zulüm yapıyor demektir.  Yüce Allah idarecilerin adalet şartına riayet etmesi gerektiğini anlatırken şöyle buyurmuştur:  “Allah size¸ mutlaka emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…”

Adalet aynı zamanda halkın gönüllü itaatini de sağlayacağı için çok önemli bir ilkedir. Bu hem başarının hem de kalkınmanın temel sebebidir.

Bundan dolayı Hz. Ömer(R.A) “Adalet mülkün temelidir.” demiştir.

Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V) de bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: 

“Şüphesiz ki adaletle iş görenler¸ Allah katında nurdan minberler üzerinde Rahmân’ın sağında olacaklardır…”

***

MAKAM HIRSINDA OLMAK… İnancımız, kültürümüz ve medeniyetimiz; "makam ve mevki" sahibi olabilme adına gösterilen "aşırı hırsa" talebe ve kayırma gibi; etkenlere "asla hoş" bakıp karşılamamıştır.. Tepki göstermiştir!… Çünkü o hırs; "samimiyeti ve adaleti" zaafa uğratır!… Nitekim yönetici olmaya elverişli vasıfları taşıyacak duruma gelmeyi, dinimiz hep emir ve teşvik etmiştir.

***

Abdurrahmân b. Semûre’nin anlattığına göre Hz. Peygamber kendisine şöyle demiştir:

“Ey Abdurrahman! Yöneticiliği isteme!

Çünkü isteyerek sana verilirse onunla baş başa bırakılırsın!

İstemeden verilirse onun gereklerini yerine getirme hususunda yardım görürsün”

***

Böyle bir prensibin ortaya konmasının sebebi¸ yönetici olmaya talip olanların mutlaka bir çıkar peşinde koşmaları ve kerametlerini kendileri nakletmeleridir.

Hâlbuki başkası tarafından seçilen ve aday gösterilenler genelde ehil insanlardır.

Bir başka hadiste Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(S.A.V) görev alanlarından birine talip olanlara şöyle demiştir:

“Vallahi biz bu işe ne onu isteyen birini tayin ederiz; ne de ona hırs gösteren birini..”

***

EHLİYET VE DİRAYET.. İdarecilikte.. Özellikle; "mülki amir" noktasında, "ehliyet ve dirayet" adalet ve samimiyet kadar önemlidir!… Nitekim Peygamber efendimiz, yönetici olarak tayin ettiği kimselerin "ehil ve dirayetli" olmasına, hep önem vermiştir.. Seçici ve sorgulayıcı olmuştur..

Makam ve mevki için "aşırı hırs" dedik ya!.. İdarecilikte; en vahim zafiyetlerin silsile misali başlangıç noktasıdır.. Ebu Zer.. "Vali olmak" ister.. Ama Peygamber Efendimiz, "onu tayin" etmemiştir..

***

Ebu Zer.. Huzura çıkar ve der ki;

-Ya Resulallah!.. Beni vali olarak neden tayin etmediniz?…

Resulallah…

Ebu Zer'e bakar.. Elini omuzuna koyar ve şöyle buyurur…

“Ya Ebu Zer!.. Sen zayıfsın… Bu Valilik bir emanettir… "

Yalnız;" onu hakkı ile ele alarak o hususta üzerine düşeni yapan müstesnâ!”

Demek ki; ehliyetli ve dirayetli olmayan yöneticiler kısa sürede başkalarının oyuncağı haline gelir?

Halkın maslahatını temin edemezler.

Böylesi şahsiyetler, bulundukları makamların hakkını veremeyecekleri için "halka ve hakka ihanet etmiş olurlar…"

***

YOLSUZLUKTAN KAÇINMAK.. Bir idarecinin ve liderin kendisine güven duyan ve itaat eden halka ve insanlara yapacağı en büyük ihanet "yolsuzluğa bizzat başvurması" veya "yolsuzluğa, usulsüzlüğe, devlet malını yemeye göz yummasıdır…"

***

Peygamber Efendimiz, bu durumu o günün toplumunun anlayabileceği sade bir dille, şöyle anlatmıştır..

Der ki;

«Sakın sizden birinizi kıyamet günü¸ omuzunda böğüren bir devesi olduğu halde gelerek :

‘Yâ Resûlâllah! Beni kurtar!’ derken bulmayayım.

Zira ben ona¸ ‘Senin için bir şey yapabilecek değilim! Ben sana tebliğ ettim.’ derim!”

***

Demek ki, yöneticinin bulaştığı her yolsuzluğun onun boynuna dolanacağı gibi, kıyamette onun hesabını veremeyeceğini ve onu görevlendiren Peygamber dahi olsa, onu kurtaramayacağını ifade etmiştir..

***

SORUMLULUK SAHİBİ OLMAK… İdareci ve liderin en temel vasıflarından biri de sorumluluk sahibi olmasıdır.? Bu minvaldeki dirayeti ve bilincinin yüksek performansıdır "sorumluluk..!  Bu özelliği taşımayan idareciler günübirlik yaşarlar… "Kâr zarar" dengesini gözetemez… Verilebilinecek bir "hesap" olduğunu da, idrak edemez.. Çünkü, şuur yoksunudur.. Halklarının huzur ve barışına hizmet etmezler..

***

Bakınız bu konuda Peygamber efendimiz şu mesajı vermektedir:

“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden mesuldür.

İnsanlara hükmeden emîr bir çobandır; o idaresi altında olanlardan mesuldür…”

***

Bu mesuliyeti en iyi ve en derinden hisseden insanlığın örnek yöneticisi Hz. Ömer şöyle demiştir:

“Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu

Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!...”

***

Hazreti Ömer’in torunu olan Ömer bin Abdülaziz de idareciliğiyle ilgili şöyle demiştir..

“Bu ümmetin en ağır yükünü omuzlarımda taşıyorum.

Ümmet içindeki açlar, fakirler, hasta olup da ilâç bulamayanlar, yalnız başına terk edilmiş dul kadınlar, hakkını arayamayan mazlumlar, küfür ve gurbet diyarındaki Müslüman esirler, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çalışma takatinden kesilmiş muhtaç yaşlılar ve aile efrâdı kalabalık fakir aile reisleri beni üzüntüye gark ediyor.

Yakın ve uzak diyarlardaki böyle mü’min kardeşlerimi düşündükçe yükümün altında ezilip duruyorum.

Yarın hesap gününde Rabbim bunlar için beni hesaba çekerse, ben nasıl cevap vereceğim…” 

***

 

Velhasıl.. İdareci, toplayıcı, birleştirici ve bütünleştirici olmalı, milletin birlik ve beraberliğini bozucu düşünce ve hareketlere asla müsamaha göstermeme­lidir.

Bilgili, azimli ve kararlı olmalı, hissi ve zihni olgunluğa sahip, ihtiyat ve tedbire azami derecede riayetkâr olmalıdır. Kendine güvenmeli ve halkının nazarında da güvenilir olmalıdır.

***

Herkesin ümitsizliğe düştüğü, şevk ve gayretinin kırıldığı şart­lar içinde, bitmez bir enerji ve tükenmez bir şevkle idaresindekilere ümit kaynağı olup, zor şartlardan başarı ile çıkmasını bilmeli ve yol gösterici olmalıdır.

Bir düşünürün ifade ettiği gibi,

“Deha, imkânsızda mümkünü görebil­mek demektir. Gemilerin karada da yüzdürülebileceğini göstermek Mehmetlerden birini Fatih yapar.”

***

İstişareye önem vermeli, mesai ve hizmet arkadaşlarından ehil olanlarla istişare ederek, alınan ortak karar üzerine harekete geçmelidir.  Emanete riayetkar, sözüne sahip ve sadık olmalıdır. Hazret-i Ali (ra) bir devlet adamına yazdığı emirnamede ifade ettiği gibi…  “Verdiğin sözü muhafaza için icap ederse hayatını bile feda et! Sakın ahdine hıyanet etme!”

Makam ve mevkiinin hırsıyla; "kaf dağına" ulaşılmaz olmamalı!.. İdareciler kendilerini hem hâkim hem de savcı yerine koyamazlar.. Dediğim dediktir diyerek insanlara yahut idare ettiklerine eziyet etmeye asla hakları yoktur…

Bu halleriyle; devlet mekanizmasında hizmetler yürümez.  Yasaklar üstüne yasaklar oluşur… Vicdan ve hukuk dışı engeller, duvarlar örülür…

***

İdareci, her zaman hak ve hakikatin taraftarı olmalıdır. İdarecinin bir elinde kuvvet diğer elinde hikmet ve adalet olmalıdır. Aksi hâlde o devletin devamı olmaz.

***

BİRAZ DA TEBESSÜM!?.

Dedik ya, "pazar" mahiyetli bir sohbetle, günü geçirelim.. İdarecilikle, konuya girdik.. İş ciddileşti.. Biraz da tebessüm etsek…  Tebessüm, ruhun nezaketidir. Ruh güzelliğinin dışa yansımasıdır. Sıcak bir gülüş karşıdaki insana büyük bir mutluluk verir. Kendisine değer verildiğini hisseden insanlar başkalarına da değer vererek, yaşamı yüceltirler. Bir kaç güzel fıkram var.. Umumi…

***

DOKTORUM ŞAŞKIN…

Doktor hastasıyla konuşuyor..

Diyor ki..

-Doğrusu gözlerinizdeki bozukluğu bir türlü anlayamadım. Tam 25 yıllık göz hekimi olduğum halde, böyle bir olayla ilk kez karşılaşıyorum.

Neden doktorum..

Gözlerinizin biri soldan sağa bakıyor, öteki yukarıdan aşağı...

Doğru doktorum…

Şey…

Ben biraz bulmaca çözme meraklısıyım da ondan olmasın mı?..

*****

 

100 LİRANIN KARI 20 LİRA..

Borcuna sadık olmayan bir yakını Musa Amca’ya gelerek:

– Bana 100 lira ver, şuradan müşterisi hazır olan bir mal alıp 120 liraya satacağım.

Sonra sana olan borcumu ödeyip 20 lira kar etmiş olacağım” demiş.

Yüz lirası tehlikeye giren Musa amca, biraz düşündükten sonra, yakınına 20 lira uzatıp:

– Al sunu, demiş, sen 20 lira kar et, ben de 80 lira…

 

***

CEZANIN CEZASI

Adam eşiyle birlikte trafikte ilerken, polis durdurmuş.. Ehliyet, ruhsat istemiş..

Trafik polisi ruhsatı incelerken adam dayanamayıp sormuş..

-Affedersiniz, memur bey, bir kural hatası mı yaptım?

-Evet Emniyet kemerini bağlamayı unutmuşsunuz..

Tam o sırada eşi müdahale etmiş..

Memur bey.. Siz bu adamı bilmezsiniz.. Ben ne dersem, her zaman tersini yapar. Bir türlü beni dinlemez.. Daha evden çıkarken, emniyet kemerini bağla dedim.. Sırf ben dedim diye bağlamadı. Siz bu adamı bilmezsiniz, inat öyle inat ki bir türlü beni dinlemez.. Ödesin cezayı aklı başına gelsin.. Evlendiğimizden beridir böyle..

Trafik polisi kadının daha fazla konuşmasına meydan vermeden, adama ehliyet ve ruhsatını uzatmış..

Beyefendi gidebilirsiniz…

Size zaten Allah cezanızı vermiş.. Bir de ben ceza yazmamayım, cezanın cezası olmaz!…

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Bir milletin yaşa­ması üç unsura bağlıdır; maneviyat, hikmet ve kuvvet.