BİRİLERİ ONLARI DİNLEMELİ..

Evet, birileri "Sur Mağdurlarını" dinlemeli!.. Çünkü halleri, hiç de iyi bir "hal" değil.. Neye döndüklerini bilemez hale geldiler.. Gelen vuruyor, giden vuruyor.. Ne arayan, ne soran, ne de dinleyen var.. Ama, herkes onların nam-ı hesabına bir şekilde; "kendi siyasi felsefesine" göre hüküm veriyor… Dün olduğu gibi bugün de!?..

***

Sur'un "virane" edilişi.. Sonrası.? Ve geçen 5 yıllık zaman dilimi içerisinde; "yaşananlar" çok vahim hadiseler içeriyor.. Pek detayına girmek istemiyorum.. Çünkü, çok konuşuldu, çok yazıldı, çizildi.. Ki hal-i alem orta yerde, her şey göründüğü gibi, kendisini, zaten ifade ediyor.. Yani, tekrar tekrar anlatma gerek yok.. "Cemşit pilavı gibi ısıtmayalım..!"

***

Zaten ilk gün, buradan seslenmiştim.. İlgili ve yetkili zevata.. Sur "ihya" edilecek, yeniden "inşasına" başlanılacak, "mağdur ailelerin" yaraları sarılacak.. Evi-barkı yerle bir olana "başını sokacak" evlerin inşa edileceği, kiralarının ödeneceği, isteyen burada evini yapabileceğini, istemeyene ev verilebileceğini konuşulduğunda uyarmıştım!… O gün şunu söylemiştim; bir eksiklik var, "gidilen" yolda..

***

Neydi o eksiklik!… Sur mağdurlarının "nam-ı hesabına" hüküm veren, karar kılanların, etkili ve yetkili kurumların, idarecilerin, bürokratların, hatta siyasilerin bir tekinin dahi, "mağdurları" dinlemeyişi, seslerine kulak vermeyişi!… "Siz ne diyorsunuz" diyenin olmaması.. Ki dönemin, bakanlarına ve siyasilerine de, hem şifai, hem de buradan söylememize rağmen, tınlayan olmadı!…

***

Nitekim; bu eksiklik, Sur'a dair atılan her adımda hissedildi.. Birileri samimiyetle, birileri de siyasi ikmal adına; kullanıp durdu… Ve hep iki uçlu değnek misali; "siyasi ve politik" alanın "kısır döngüsüne" bu vahim mesele sıkıştırıldı. Hal böyle olunca da; "kimse kimseyi dinlememeye" başladı.. Çözüm, çözümsüzlüğe, dönüştü.. "İyi niyet art niyete" evrildi..

***

Anlayacağınız, Sur'un 2014 sonuyla başlayan ve gelinen gün itibariyle!.. Yaşanan, yaşatılanların yarattığı travmatik halini anlatmaya, yüzlerce kitap dolusu yazılar yazılsa bile, yetmez!.. Büyük bir girdap; Sur'un  ve Sur ahalisinin başına gelenler… Onun için diyorum ki; bari bu evrede onları dinleme adına "görmedim, duymadım, bilmiyorum" moduna girilmesin!…

***

Haber bültenine yansıdı.. Bir grup, Sur mağdurunun seslerini duyurmak, ilgili ve yetkili kişilerle konuşmak üzere; Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne, gittiğini.? Burada polisle karşılaştıklarını.. Meramlarını anlatamadan, geri döndüklerini.? Yaptıkları basın açıklamasında; "sesimizi duyun" çığlığını attığına dair… Ama, dinleyen var mı yok?

***

Peki, Sur mağdurlarına ne vaat edilmişti.. Evleri yıkılanlara "kira" ödenecek.. TOKİ tarafından yapılan konutlara yerleştirilecek.. Proje kapsamında "mülk sahiplerine" maddi tazminat, ayrıca TOKİ'nin başka bölgede yaptığı binalardan daire.. Sur'da inşaatı devam eden konutlardan da "farkı ödeme" şartıyla, konut verilebilecek.. Bir de, isteyen, maddi imkanı olan, proje kapsamında kendi arazisinde konut yapılabilecek..

***

Ne var ki, "yola eksik" çıkıldığı için, ne vaat edilenler, ne taahhüt altına alınıp, imza edilenler, ne de, köklü bir çözüm ortaya koyabilen olmadı. Nitekim olmadığı için de, sürekli eksik-aksak ve tam teşekküllü bir yol seyri icra edilmediğinden dolayı mesele hep "politize" edilerek, gerilime ve tartışmaya yol zemin oluşturuldu…

***

Velhasıl, ne olduysa oldu!.. Bugüne bakalım, diyerek Sur Mağdurlarına kulak vermeli.. Onları dinlemeli.. Bir araya gelinmeli.. Toplantı yapılmalı.. Dün ne oldu, bugün ne olmalı, yarın ne yapılacak noktasında; "istişare" ortamı yaratılarak, çözüme odaklanılmalı!.. Yoksa çift taraflı "kaçak güreşmekle" sonuç elde edilemez.. Bilakis, yeni "çözümsüzlükler" inşa eder..

***

Ki daha önce de, bir uyarım olmuştu.. Ortak bir mutabakat oluşturulmazsa, Sur "normal hayatın" seyrine açıldığında, ortaya çıkan tablo.. Özellikle evler ve ticari alanların süreci, tabi ki işletme ve sahiplerinin kimlikleri katlamalı bir atmosfer oluşturur ki, gel de çık işin içinden bir hale döner!… Onun için; Sur Mağdurlarını birileri "samimiyetle ve şeffafça" dinlemelidir.. Kapıları yüzlerine kapatmamalı...

***

REHAVETE GEREK YOK!…

Evet, hayat normale dönme evresine girdi.. "EvdeKal'ın" o sert, radikal, cezalı, "yasaklı" koşulları, esnetiliyor… Dün itibariyle, AVM'ler, Berberler belli "ölçüler" kapsamında açıldı!… Yani evdeki yaşam, artık dışarıya çıkıyor..

***

Eee, az bunalmadık.. Sıkıntı, patırtı, öfke, şiddete varan, depresyona sokan; o yasaklı hal ne de zordu?!… Tabi hepsinin, zamana dair bir hikayesi, öyküsü, gelecek nesillere anlatılacak, "anıları" çok…

***

Neyse!… Evde kalsak da, dışarı çıksak da, işe güce dahil olsak da.. Normal hayata, dönüyoruz desek de, denir ya "aman ha aman rehavete gerek yok?".. Çünkü bu illetli virüs, "tıpkı çakkal gibidir" fırsatı buldu mu dadanır?..

***

Malum, yaşanan ve yaşatılan hiçbir felaket, hiçbir afet, hiçbir vakıa "bir anda" yaşanıp, gitmez!.. Pek tabi ki, "unutulamaz da?".. Bıraktığı iz, ya da artçı şokları veyahut yavrucukları olur?.. İşte o da; o vakıanın" hortlaması, yenilenmesi, tekrarı anlamına gelir?..

***

Onun için de; tedbiri elden bırakmamak lazım.. Uyanık olunmalı.. Mevcut; "izolasyonu" hiç ama hiç, kulak ardı etmemeliyiz.. Ne demişti, Fahrettin Koca "risk somut, tedbirler basit.?"

***

Sabun en büyük dostumuz!.. Temizlik "imandan" gelir inancının mensupları olarak, el, ayak, yüz temiz!.. Fiziki mesafe, tam tekmil.. Maske, olmazsa olmaz!.. Temas, aman ha, az sabır!.. Hepsi; kulağa ve hayata küpe!.. Ne diyorduk; hiçbir şey eskisi gibi olmayacak?.. Ayık ol!…

***

HADİ Bİ KELAM EDİN…

Etmezsiniz!.. Ne de olsa, sosyal demokratsınız ya!.. Sosyalistsiniz ya!.. Demokratsınız ya!.. CHP'siniz ya.. Atatürkçüsünüz ya!… Ana muhalefetsiniz ya!.. İnsan Haklarını Savunucusunuz ya!. İş güvenliğine tavizsiz, sahip çıkansınız ya!.. Hak, hukuk adalet, eşitlik, özgürlük diye, dem vuruyorsanız ya!.. Ve daha nice "ya'ları" içerenlersiniz ya!..

***

Siz!.. Evet siz, İstanbul'da "iki itfaiye" erinin şehit olduğu vakıaya.. Ki, bu şehitler öyle "yangına müdahale ederken, hayat kurtarırken" vefat etmediler.. Bir yangına nasıl müdahale edilir "tatbikatı" esnasında, şehit oldular.. Yani basit bir tatbikatta, bu acı hadise yaşandı.. Cenazeleri önceki gün, sessiz sedasız, gözyaşları içerisinde, arkada onlarca soru bırakarak kaldırıldı..

***

Peki, kimse "bi kelam" etti mi?.. Ya da İmamoğlu çıkıp da, bir beyanat verdi mi?… Bir kazaydı, şöyle oldu, böyle oldu diyebildi mi?.. Hayır.. Niye.. Çünkü İmamoğlu, "hafta sonu" tatilindeydi, yukarıda sıraladıklarım da her zamanki gibi; "Ramazan" kaçakları olarak, bir yerde demlenmenin sabahındaydılar… Bir tahkikat, bir soruşturma, adli ve idari bir tasarruf var mı bilemiyorum!?..

***

Ama şunu iyi biliyorum ki; böylesi bir hadise, iktidar belediyelerinde olmuş olsaydı.. Bırakın tatbikatı, yangına canlı canlı müdahale ederken, hayat kurtarırken, "şehit" olan bir itfaiye eri olmuş olsaydı; "kızıl kıyamet" kopardı?. İktidar katil diye sloganlar atılırdı.. Ama görüyoruz ki herkes; üç maymun modunda!...

***

İlginçtir!.. Dün, iktidara yakın gazetelerin sütunlarında da, bir tek yazı ve yorum görmedim.. Hayırdır; "farklı bir hava mı solumaya başladınız" demekten de kendimi alamadım..! Giden iki can.. Susanlar ise vicdanlar!..

***

NOYAN'A NE DEMELİYİM…

Sevda Noyan'a.. Ülke Tv'deki O konuşmasından.. Komşularına "dair" salladığı parmaktan.. "Keserim, biçerim" sözünden!.. 50 kişiyi öldürürüm gibi, rakam telaffuz etmesinden.. Ve daha; bilmem neyi ima etmesinden, dolayı ne "demeliyim?".. Valla söylenecek tek söz var; "Allah akıl fikir versin?"… Fazla da lafa gerek yok; "bakarsın kapımıza dayanıp, keserim, biçerim der?".. 

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Milletleri millet yapan tarihleridir, tarihi olmayın milletin yarını da olmaz!…