Görüş Bildir

KALEMİN DİLİ

GARİP BİR ŞEHRE DÖNDÜ!…

Diyarbakır.. Kadim bir şehirdir.. Bir dönem; "besmelesiz, abdestsiz" girilmez, dolaşılmaz idi.. Şehir, medeniyetin, kültürün, inançların "mabedi" ve yayılma merkeziydi!…

***

Hiç bir şehre.. Hiç bir coğrafyaya.. Ve hiç bir millete "nasip" olmayan; değerlere sahipti!.. Kutsal bir kent Diyarbakır!.. Ne yazık ki, "son yüzyıl" içerisinde, yaşanan, yaşatılanlar "noktasında" denir ya; "malamını Diyarbakır" denir hale geldi..

***

Büyük bir sahipsizlik.. Büyük bir tahribat.. Büyük bir erozyona uğramışlık.. Yozlaşan, değersizleşen, medeniyetler dışı; "bir atmosferin" cenderesinde, boğulup gidiyor… Siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel!.. Hepsi; "tar-u mar" edilmiş..

***

Dönemsel geçirdiği travmalar!.. 20'lerin, 60'ların, 80'lerin, 28 Şubatların.. 6-7 Ekimlerin.? Hendek ve Barikat… Ve 4. seneyi devriyesine gireceğimiz 15 Temmuz!… Kadim şehrin; "en acı ve ağır" bedellerinin, ödendiği yerdir.. Yoğruldu, ama!

***

"Taşı gibi bahtı kara" misali; süreçlere "mahkum" edildi… Özetle; değerlerine "suikast üstüne suikastlar" icra edilerek, benlik "kaybına" uğratıldı.. Artık, "besmelesizler, abdestsizler" cirit atmaya başladı.. Yaşanan benlik kaybını ne yazık ki; "görüyoruz ve yaşıyoruz ki" birileri tarafından; "enva-i şekilde" çıkar odaklı organizasyonların fırsatçılığına dönüştü.. Vur da vur...

***

İşte; son bir ay içerisinde peş peşe yaşanan üç hadise şehrin nasıl bir "üst katman" noktasında, sömürü altına alındığını ortaya koymaktadır!.. Çığlık çığlığa isyan ediyor kentin tabanı!.. Diyor ki, Diyarbakır'ın ne kadar travmatik, psikolojik ruh kaybı yaşadığını biliyor musunuz e be üst kattakiler!?..

***

Siyasi ve bürokratik, kent lobisi açısından "en zayıf" sahipsiz, ilgisiz, alakasız bir dönemde, "acılar" içerisinde kıvranıp durduğumuzdan haberdar mısınız?..

***

En önemlisi de; "tüm kutsal" değerlerimizi "sülük gibi" emen, zafiyete uğratan, onun üzerinden kendine yasadışı organizasyonlarla; "maddi ve manevi" kazanımlar elde eden "şer" fikrin sahiplerine nereye kadar "tahammül" edeceğiz..

***

Deyin hele siz!.. Bizi kim dinleyecek, kim sahiplenecek… Sizi vekil seçtik.. Sizi, kent adına, söz sahibi ettik.. Sizi, Meclise gönderdik.. Peki ya, siz, STK Başkanları.. Kanaat önderleri.. Eli kalem tutan siz bizler… Size ne oluyor ki; "bu kabullenmişlik" ruhunu yaşıyorsunuz..

***

Ne hazin ki, "kimsenin" gıkı çıkmıyor… Ne konuşan var, ne söylenen var.. Ne de; hele bi bakayım da; "ne oluyor, ne bitiyor?" soran yok!… Dedik ya; "şu son üç vaka" her şeyin "kanatan" hançeri olarak karşımıza çıkıyor… İşte o üç vakanın son durumu… Birilerine hatırlatalım...

***

ZERYA KUYUMCULUK.. Son ortak da, Adana'da gözaltına alınıp, tutuklandı.. Davada "gizlilik" kararı var.. O alana girmeyeceğim.. Teferruata girmeye de gerek yok.. Her şey ulu orta yerde… Üst düzey bürokratların, daire müdürlerinin, esnafın, iş insanlarının 200 milyon lirasına yakını "kar payı" adı altında hiç edildi… Ama bilinen, konuşulan ama cevap verilmeyen; "bu paraların" kayıtdışılığı….

***

Bu ve benzer vakalar!.. Ne hazindir ki, Diyarbakır'da 2-3 yılda bir "saadet zinciri" mahiyetli, böylesi yolsuzluk, usulsüzlük, vurgun, rüşvet çarkı, "patlat" vermektedir.. Devletin malı deniz yemeyen… misali bir tablonun deşifresi olan benzer vakaların, "yaşanır" hale gelmesindeki; ana etken nedir… Sistem mi, ahali mi, yoksa erozyona uğratılan zihin mi?…

***

KURGULU ÇETE… Bu olay, aslında Zerya Kuyumculuğun gölgesinde kaldı.. Yoksa; Zerya'dan beter bir organizasyon içermektedir.. Kamunun bir çok kurumunun bu yapının içerisinde "makamlar" nezdinde, yeri olduğunu görüyoruz.. Kendini polis gösteren mi dersiniz, savcı, hakim, avukat gösteren mi dersiniz?.. Kendini, MİT mensubu olarak gösteren mi?.. MİT Başkanının yakını, eski bakanların "danışmanı" akrabası, yakını diye gösteren mi?.

***

Ve bu yapı, Diyarbakır'da uzun yıllardır "cirit" attığı bir çok organizasyonun altına imza attığı, konuşuluyor, yazılıyor.. "Kep düştü, kel göründü" misali bu yapı deşifre oldu.. Deşifre eden Jandarma. Ama bu yapının "faaliyet" alanı polis mıntıkası!.. İlginçlik çok.. Önceki yazılarımda da sordum; "bu kadar" icraat sadece tutuklanan zümreyle sınırlı mı?.. Ya bu kurumların, etkili ve yetkili zevatının, hiç mi katkısı yok?..

***

KAYIT PARASI VURGUNU!… İnsan enva-i mevzuyla yüz yüze gelir de hiç yaşamadığı bir durumla karşılaştığında "bu da mı olacaktı?" cinsinden!… İsmini zikretmeyeceğim özel bir okul.. Ki, mevzu taze.. Henüz tam detayına vakıf değilim. 600 öğrenci kayıt yapmış, velilerden yüklü miktarda para alınmış.. Ancak bina sahibi, okula haciz koymuş, araç-gereçlere el konulmuş.. Yani-eğitim ve öğretim yapamayacak duruma geldiği iddiasıyla veliler ayaklanmış..

***

Veliler suç duyurusunda bulunmuş… Okul Yöneticisi Haşim Merdoğlu.. Ki geçen hafta basının karşısına geçip, kendini savunmuştu.. "Ekonomik krizden" söz edip, eğitim ve öğretimin aksamayacağını söylemişti.. Ama önceki gün, gözaltına alınıp, cezaevine konuldu… Elbette ki, yargı gereken işlemle "hak tecelli" edecek?

***

Ancak bu meselede, dikkatimi çeken bir nokta var ki, "iki kelam" etmezsem, vicdanen rahatsız olurdum?.. O da; "olup-bitene" farklı bir mecra geliştirme gayretiyle, Bağlar Belediye Başkanı Hüseyin Beyoğlu çevresinde, ağ oluşturulmaya çalışılması, yalanı!… Üretilen algıyla, Beyoğlu'na "bel altı" nasıl saldırabiliriz, pervasızlığı!.. Özellikle, Merdoğlu'nun tutuklanmasından sonra, yazılan çizilenlere baktığımda; gerçekten midem bulandı?… Biliyorum ki, benim gibi çok kişi de aynı hissiyatı taşıyor..

***

Çünkü, biliyor ki!.. Beyoğlu Belediye Başkanlığına geldiği ilk iki ayda; Başkan Yardımcısı olarak göreve getirilen üvey kardeşi Merdoğlu ile "yollarını" ayırdı.. Görevden aldı.. İlişkisini kesti.. Ve yine biliniyor ki, Merdoğlu daha kısa süre önce, yerel ve ulusal gazetelere yansıyan haberlere de konu oldu.. Kendisi; DEVA partisinin Diyarbakır İl Başkanlığına aday olduğunu açıkladı.. Dahası, Bağlar Belediyesiyle ilgili yaptığı kulislerde "hep" suçlayıcı olan kişiydi..

***

Hal bu iken.. Her şey bilinmesine rağmen.. Bir başkasının işlediği "suçun" getirilip, alakası olmayan kişiyle "entegre" etmek, onu zan altında tutmak!.. Bu fikir, ister siyasi, ister ideolojik, ister de hasetten olsun; ne vicdanidir, ne insanidir ne de izanıdır…

***

Velhasıl kelam!… Yaşananlar gösteriyor ki; bizim tez elden kadim şehir olarak, A'dan Z'ye her yönümüzle… Tüm kutsal değerlerin rotasında "kendimizi" çek edip, silkelemeliyiz ve sorgulama yaparak, yaşananlardan çıkarılacak dersler ışığında, "Kent Milliyetçiliği" düsturuyla, yol belirlemeliyiz!.. Yoksa, bugünkü halimiz dünden aranır olunur..

***

 

ULAN'IN BEDELİ AĞIR…

Yok öyle artık; "ulan" ile başlayan cümle kurma kabadayılığı!.. Artık ağzınızın ayarını bilin.. Yoksa; "ağzınızın" payını alırsınız.. Hem de okkalı bir şekilde… Her ne kadar Yargı, hukuk "cevaz" verse de; "yaptırım" var artık!?…

***

İzlediniz mi; bilmem!.. AK Parti Gençlik Kolları Başkanı… Jakuzi ‘de keyif yaparken, çekilen bir videosu yayınlandı?.. Ben izledim.. "Ulan fakirler" diye başlayan bir cümle kurarak, "fakir" aşağılaması yapıyor kendince!…

***

Peki "ulan fakirler" cümlesinin bedeli ne oldu zat-ı muhtereme!?.. Doğrusu, ilk anda, AK Parti'ye "bir yüklenmeyle" fatura kesilmek istenmedi değil.. İstendi… Görevden al, şunu et, bunu yap diye, sıralandı dizeli talimatnameler!?.. Bağcıyı dövme zihniyetinin sahipleri.. İşi, Ak Parti'ye ve Erdoğan'a "racon" kesmeye kadar götüren oldu?

***

Neyse ki, ağzının ayarı olmayan Başkan "ulan fakirler" cümlesinin bedelinin ancak "istifa" ile olabileceği zihnine ulaştı. "İstifa" etti.. Kendi aklı değilse de; abilerinin talimatıyla "ettiği lafı" yedi?…  Artık kulağına küpe oldu; "ulan" kelimesinin hiçbir cümlenin başına kullanamayacağını!… "Bir daha tövbe, billah ağzımıza almayacağım" diyerek.

***

Gelirsek, "ulan" kelimesinin Konya'nın Ilgın Kaymakamına; "neye" mal olduğu hadisesine!… O da; Makam ve mevki "sarhoşluğuyla" ağzının ayarını kaçırmış.. Kaymakam, vatandaşın serzenişine "ulanlı" cevap vermiş..

***

Demiş ki; "Terbiyesizlik yapma ulan..!" Bay Kaymakam efendi.. Herkes yaptığı yanına kar kalacak diye, bekliyordu.. Doğrusu ben de, o düşüncenin kulvarındaydım.. Hatta, bugün teferruatlı bir yazı kaleme alıp, "ağzının ayarı" olmayan bürokratların "psikolojik" tedaviye tabi tutulmaları, önerisinde bulunacaktım…

***

Neyse ki, haber geldi.. Valilik Kaymakam'a "o lafı" yedirerek, "yol verip" haydi kolay gelsin demiş!.. Ilgın halkı da; "oh be" demiştir.. Ağzının ayarı olmayan Kaymakam'dan kurtulduk diye!..

***

Sonuç itibariyle, peş peşe işlenen "ulan" cürümlerinin ortaya çıkan bedelleri birilerine "ders-i ibret" olmuştur..  Ve artık bu kelimenin "ağıza" alınması halinde; "bir değil, çok kez düşünülmesi" gerektiğini de anlamışlardır… Yani, yaklaşma yanarsın!…

***

ÇEKİRDEK ÇITLATMA!..

Vay ki vay!… "Çekirdek dahil, kabuklu yemişle" alakalı yasaklamalara "üretilen" algılara bakar mısınız?.. Bir dizi tezvirat!… Ha üretilen tepkiler de ayrıca; manidar!… Neymiş, virüs bulaştırıyormuş?.. Neymiş; "bulaştırır?".. Neymiş; "çekirdekler" kimyasal madde içeriyormuş?..

***

Hele ki bi o kaldı; "çekirdek çitlememize de" hükümet yasak getiriyor.? Bu hükümet yasaklar, hükümeti, "deyip" duranlar.? Ki bir belediyenin kararını, İktidara fatura kesmeye kadar indirmek… Yani; geyik muhabbetinin en dibi!?..

***

Ama işin, özü, ve olması gereken gerçeği belli!… Çünkü; "Çekirdek çıtlatmak?.." Ya da, "kabuklu yemiş" yemek!.. İster deniz kenarı, ister Dicle Nehri kenarı, ister park ve bahçede olsun!.. İsterseniz; Millet Bahçesinde.. Her neresi olursa olsun ilgi ve alaka olunan; "yeme" değil, yediğinin "kabuğunu" gelişi güzel yerlere atmadır… Çöp olmadır!

***

İşte buna "dair" bir yasak var… Tabi  bir temizlik, bir çevre duyarlılığı kültürüne ilişkindir bu yasak!… Ama kime dersin.. Ben yıllar yılıdır; "mesire alanlarında, Dicle Nehri kenarında, çay bahçesinde, park ve bahçelerde" çekirdek çıtlatıp, sonra karşısındakinin yüzüne tükürerek, kabuğunu dışarı atanların yarattığı "çevresel kirliliğinden" şikayet alan biriyim!.. Hep bu minvalde kızgınlığımı ifade etmişim "Aslan yattığı yerden belli olur?"…

***

Diyorum ki!.. Hazır bir yasaktan, kuraldan söz edilmişken!.. Vatandaşın umumi katılım gösterdiği alanlarda "radikal" bir yasaklamayla, çevresel duyarlılık oluşturulmalı.. Bir mevzuat kapsamında, ama caydırıcı bir yaptırımla "çekirdeğini ye, ama çöpünü atma" noktasında icra edilmeli.. 

GÜNÜN SÖZÜ..

Maneviyatını kaybedenin, değeri olmaz!..

 


Bu Makale 1278 kere okunmuştur.