GÜNDEM HARMANINDAN TANELER!...

Hafta sonu keyfine "odaklanmak" istedim!.. Şöyle dedim ki, sabah kahvaltısı, kahve ve ardından gazete sayfalarını, ister kağıt, ister elektronik ortamda çeviren okurlarımı, dinlendireyim!.. Bugün “günlük hayattan” uzak hiç bir şeyi, düşünmesinler diye!… Huzur verici bir şekilde; "zihinlerindeki yorgunluğu, fiziksel dinleme kodunu" geliştirecek bir yazı kaleme alayım da "oh be, kimse keyfimi bozamaz" desinler diye düşündüm!..…

***

Klavyenin başına geçtim!… Eee "nerden" başlayacağız.. Düşündüm, taşındım, oraya buraya, meyil vererek, sayfaları, kitapları, geçmişi, günü "hangi mevzuya, ya da neyi yazarsam", bir rahatlama verebilirim diye!.. Ne yazık ki, yatakta uyku gelmez haliyle, oraya-buraya, manşetlere, spotlara, resimlere ve köşelerin arzındaki sonuç, bendeki gayretin güç kaybı, ülkenin ve ahalinin gündemindeki, "aşırı sitemkârlık" beni geri adım atmaya itti!…

***

Kendi kendime be arkadaş, "sen neyin derdindesin, sendeki neyin kafası bu!!!.." El alem neyle meşgul, sen hafta sonu keyfinin derdine düşerek, okurlarına “pempe dünya” yaratmak istiyorsun.. Yok öyle bir şey... Ülke, millet, devlet, hükümet, muhalefet "aksiyonel" siyasetin cenderesinde "can çekişmenin, can kurtarmanın" mücadelesini verirken, "sen kasap" kesilmiş "can derdindeki" koyunun halini görmezlikten geliyorsun!…

***

Baktım ki, haklısınız!… Ortam “keyfe müsait” değil.. Zaten ben de pek “Pazar yazılarına” meyilli değilim.. O zaman, gündemden kopmuyoruz.. Ama özetlerle mevzuların hasbi halini yapalım..? Hafıza tazelensin... Denir ya, gündemin harmanından taneler!… Hiç kuşkusuz ki ana girişimiz, siyaset… Her şeyin başı siyaset olduğuna göre, "helalleşmeden" başlasak mı?!…

***

HELALLEŞME…

Bay Kemal "helalleşelim" dedi ya!… Herkes konuşuyor.. Ki biz de hayli kelam ettik.. Eee, "helalleşme" hoş, güzel ve erdemlilik arz eden, bir davranış ve kültür… Bir dizi liste de sundu, "bunlarla" helalleşelim diye…

Tabi helalleşme "iki taraflı" olması lazım..  Diyorum ki, işi samimiyet karinesi açısından, "partisinin geçmişini, liderlerinin açtığı yaraları, ortaya konulan, zulümleri" bir kenara bıraksak.. Salt kendisine odaklanıp, son 10 yılın "helalleşmesini" içselleştirse!…

***

Mesela, Deniz Baykal'a gidip, "helalleşecek mi?"… Arkadaş ben sana yapılan "kumpasın, sağında, solunda" ya da, "fırsatçılık" yaptım, "gel beni helal et" diyebilecek mi?. Baykal, buna ne der bilmem!..

Beri yanda, parti çevresi olup-bitene ne diyor?.. Onlar helalleşmenin "arzusu" içerisindeler mi?.. Sonuç, görünen o ki, "helalleşme" rotasında bir güven, bir samimiyet, bir inandırıcılık yok!.. Olsa idi, "helalleşme" noktasında özellikle parti çevresi "arzulu" hallerini dile getirirlerdi?. Ama yok!…

***

SİYASET SAHNESİ!..

Vaziyet baş döndürüyor.. Özellikle, "Cumhur ve Millet" ittifakı bloğunda.. Parti liderleri öylesine birbirlerine sevgi bağıyla bağlılar ki, artık "gün içerisinde" bir kaç kez görüşmeye başlar hale geldiler..

Tabi, bu sevgi alışkanlıkları neye dairdir bilinmiyor?. Dışarıdan bakıldığında memleket meselesi, parti içerisindeki kırılganlıklar görünüyorsa da, sahadaki uygulamada ise, "hiç de öyle" bir görüntü yok… Neyse; Allah muhabbetlerini daha bir artırsın diyelim.. Yeter ki, bu millete "zeval" getirmesinler..

***

50 ARTI 1 TARTIŞMASI…

Bence bu kulvardaki tartışma, "havanda" su dövmenin ötesinde bir yorucu gündemden öte değil… Neyse, Devlet Bahçeli yine nokta koyucu lafını etti.. 50 artı 1 mevcut Cumhurbaşkanlığı sisteminin "güven teminatıdır" diyerek, tartışmayı gündemin dışına sürdü..

Nitekim bu yolda, Cumhurbaşkanı Erdoğan da gündemleştiren Temel beye "yalan atıyor" dedi.. Her ne kadar AK Parti'nin bazı üyelerinden "durumun sıkıntısından" söz ediliyor ise de, özü itibariyle Erdoğan ve Bahçeli "seçim sisteminde" değişim olmayacağını söylüyor…

***

ŞU DİLİ DE TERK EDİN…

Siyasetin dili, "şirretlikten" taviz vermiyor!.. Lakin konuşan konuşuyor da, sonrasında "tavsih" geliyor… Yani işin "tekzibi" farklı bir konsept alıyor.. Neymiş, "arkadaşımız böyle demek istememiş, böyle demek istemiştir" diye, libas giyiliyor.?

Ki bu "yalana kılıf" bulma haline gelişen tepki… Arkadaş iyi, hoş güzel de "sen söylediğini, konuştuğunu, yazılanı okudun mu" yok.. Bir bak ne demiş ondan sonra, kerametini ortaya koy.. Acaba diyorum, Türkçe'nin de "tercümesi mi" var…

***

FAİZ VE DÖVİZ KURU…

Sıcağı sıcağına en yakıcı mesele ise, döviz kuru ve faiz, ekonomideki "serbest piyasanın" fahiş zam furyasının yarattığı toplumsal "buhran"…  Cep ve mutfakta "ateş" yanıyor… Ciddi bir kriz!..

Nitekim, Merkez bankası ayrı bir seyirde, Maliye Bakanı ayrı, piyasalar ayrı rotada, hükümet ise "enflasyonu" nasıl aşağı bir rakamda tutabilirim, gayreti var… Ne hazindir ki; herkes yaşananların vakfında ama çözüm üretici bir işbirliği yok!.. Sıkıntı, "ekonomideki uyumsuzluk" ve piyasa denetimindeki zafiyet...

***

Tablo, iş dünyasını "ürkek" hale getirdi, esnaf da "keyifsiz ve iş yapmaz, nakitsizlikte" bıraktı, nakdi olan ise işin fırsatında "sokağa" yöneldi, serbest piyasanın fahiş fiyat uygulamasıyla "alım gücünü" mum gibi eriten sokaktaki vatandaşın "hali perişanlığı"…

Bu kulvarda birileri fena şekilde, "kumpas üzerine" kumpas geliştirip, 80'leri Türkiye'ye "yaşatmak" istiyor.. Mal kıtlığı… Şu an mal var, ama para yok.. Görünen o ki, para var, ama mal olmayacak!…

***

YARGI VE HUKUK!…

Gelinen aşama itibariyle, ekonomideki "buhran" kadar Yargı seyrinde de aynı durum söz konusu.. Peş peşe çıkarılan "yargı paketlerine" rağmen, sıkıntı söz konusu..

Gerek mahkeme kararları, gerekse hukuk işleyişi, "adaletin kestiği parmak acımaz" sözünü ne yazık ki, rafa kaldırmış durumda!.. Yasalar ve mevzuatlar ilk etapta bakıyoruz ki, hem "faili" öne çıkaran bir kollamanın içerisinde.. Ancak, iş mağdura gelince, "düşene bir tekme de sen vur" misali…

***

Bakar mısınız, Bismil'de yaşanan katliam olayıyla ilgili davanın mağdurlarının başlattığı "oturma" eylemine!.. Taşınan dövizler, atılan sloganlar, mağdurların dillerinden dökülen "sözcükler" ürkütücü..

Yargının ve Adaletin "vicdanı" terk edip, "cüzdan" arenasına gittiği algısını vahim şekilde körüklüyor.. Halk deyimiyle, "et kokarsa tuz var, peki tuz kokarsa!.." Yani vaziyet, yapılan yapanın yanında kar kalıyor..

***

SEKTÖREL MAFYA..

İşte bu alanda., ülkem ve milletim hayli mahir ve fena bir organizasyon alanı!… Çünkü, yaşamın her alanında olduğu gibi, kamuda da.. Kısacası, A'dan Z'ye her şeyin kendisine has, "yasadışı yapılanması" olan, mafya sektörü oluştu..

Adaletin, hukukun, nizamın "zafiyetinden mi" yoksa "suç ve suçlunun" ceza-i müeyyidesinin caydırıcılıktan uzak olmasından mı?…

İki tarafın da etkisi var, ama velakin en büyük sermaye bu kulvarda "siyasi abilerin" baş aktör olarak, görev üstlenmeleridir!… Yani, "sırtında siyasi abin varsa" iş bitmiştir.. "Merkez değil, sen bilirsin?"

 

***

 

EĞİTİM VE ÖĞRETİM…

Ne gariptir ki, Eğitim ve Öğretim de müfredatı gibi, "pandemi dönemindeki kararsızlık" odaklı yönetimsel, durum, vahim şekilde her şeyi sekteye uğrattı. Özel sektör, şakır şakır "işlev görürken" devlet okullarında ise, "keyfiyet" hakim..

Hele ki, öğretmenlere karşı "çifte standart" uygulama.. Yıllar yılıdır, ek göstergeye dair "çığlıklarının" kamudaki uygulama şekliyle "bugün git, yarın gel" muamelesine tabi!...

***

İLAÇ KITLIĞI BAŞLADI…

Üretimdeki kıtlık farklı bir eksende sağlık sektöründe de benzer durumu ikmale getiriyor… Nitekim, sağlık kovid-19, eczane ve ilaç, reçete bir bütünlük içerisinde, "krizler" hanesi oluşturmaya başladı..

 Bir çok eczane vitrininde, "listelenen" ilaçlar "bizim eczanemizde yok" ibarelerini döviz olarak asmaya başladı.. Bir çok hastanenin özellikle, Üniversite hastanelerinde "ilaç sıkıntısının" baş gösterdiği ifade ediliyor.. Hal-i hazırda yüzlerce ilaç yok!… Nedenler meçhul..

***

ECZANE SAYISI…

Diyarbakır'a dair bir süre önce iki kelam edip, "kentteki eczane sayısını" sorgulamıştım.. Bilahare bizi muhatap almayıp, kendince beyan usulüne giden, Diyarbakır Eczacılar Odası, "sıkıntı" yok, vaziyeti "ilaç kıtlığına" bağlamıştı..

Bir de, o gün için, Eczacılar odasının internet sitesindeki nöbetçi eczane listesinde, "Sur'da" nöbetçi eczane yok diye yazmıştım.. Olup-bitenden be haberdar olan yönetim, "gerçek" değil, diye not etmiş..

***

Bu minvalde, zat-ı allerine, söyleyecek sözüm çok!!… Ama bugün kelam etmeyeceğim.. Söyleyeceğim tek söz var!.. Yazımı kaleme aldığım tarihin bir önceki güne bakarsanız!… Ve o tarihi, "Nöbetci Eczaneler" diye, resmi internet sitenizde yayınladığınız "eczanelerin" bulunduğu adres ve ilçelerinin isimleriyle karşılaştırırsanız; "yalanın" sahibinin kim olduğunu görürsünüz!… Sizi bilmem!.. Ama benim cephemde varsa bir yalan, "ben sizin yalancınızım?.."

***

 

AMEDSPOR VE DİYARBEKİRSPOR…

Diyarbakır adına, "varlıkları" muhteşem, lakin çıktıkları yoldaki "mücadele azimleri" ne hazindir ki, etkenleri meçhul bir gelişmeyle üzücü!.. İki takım da, Play-Off'a kalabilmenin ve buradan çıkabilmenin, hedefini benimsemişlerdi..

Ama bugünkü halleri, "kırk satır" misali… Bakalım, al sana kırk katır denilebilecek mi?...

***

Hasılı kelam!… Kıssadan hisse gündemin sıcak başlıklarını özetle irdeleyip, sizinle hasbi hale dönüştürdük.. Diyeceğim şu, çayınızı da, kahvenizi de, kahvaltınızı da, hafta sonu keyfiniz de nasıl geçti demeyeceğim!…Çünkü siz dediniz, "hafta sonu keyfi bizim neyimize…" 

Gel gör; mutfak alev alev, cep ise tamtakır!.. Ne diyeyim, yerden göğe kadar haklısınız.. Benim naçizane fikrimdi, "yaşanan buhrandan" kısa süreliğine de olsa, ırak tutmak!.. Olmadı; ben de işte böylesine karamsarlık körükleyen bir düzine mevzuyu, özetledim!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Akıllı ve yaratılış maksadını anlamış birisi dertsizlik peşinde koşmaz. Bilakis, dertlerle yaşamayı bilir.