HADİ ÖYLE OLSUN…

Olsun!

Biz de bugün mevzuları tırtıklama, kırık dökük, nokta-i nazarında; "yürütelim?"…

Ne olmuş ki; "yollar yürümekle, insanları iteklemekle aşınma olmaz!

Vaki mi?.. Değil..

Ki Yüce Yaradan kullarına "Yürü Ya Kulum" diyerek seslenmiş!

O zaman "yürüyelim" arkadaşlar!

Yürürken dirsek atmayalım, çelme de!

Yürürken Salih amele sahip olalım!…

***

Hak, hukuk, adalet diyelim!

Lakin kendimize istediğimiz kadar, karşımızdakine de, çevremizdekine de, isteyelim…

Bencillik yapmayalım, öyle davranmayalım!

Hatırladığımız kadarıyla yarım asır öncesiydi ilk yürüyüşün "Yargıtay" yürüyüşü olduğu!

Öncesi, sonrası çok yüründü!

Ama o günden bu yana, "bütün hatlarla, savunma kalkanlarıyla" hep yüründü, yürümeyen yok!

Her meslek; "her yol Ankara’ya çıkar"  diyerek yollara dökülüp, yürüdü!

***

Siyasetçisi de, politikacısı da, Akademisyeni de!

İşçisi, memuru, öğrencisi..

Ötesi; "köylüsü, çiftçisi" dahi; "haklar" yürümekle alınır, deyip, "demokrasi" adıyla, yol yürüdüler!?..

İşte Baro başkanları da yürüdü.. "Savunma yürüyor" diye slogan da atarak…

Hadi öyle olsun!...

***

"Bayrak, para" mevzusu!.. Maşallah, demokrasi adına herkes kendisine özgü; "libası" artık o biçim, giyebilir..

Ne diyor Tunç Soyer… İzmir'e dair, ne olmuş "Bayrak ve Paramız" bize özgü olsun!…

Eeee; "özerklik" diyenlere niye kızıyorduk o zaman?..

Yürrü de enseni görelim?"...

***

Ha bir de Soyer öyle demek istemedim diyor.. İyi de; "laf bir kere ağızdan çıkar?"…

 Düşünüyorum; "bu özerklik" çıkışı Soyer değil de, Ankara'nın Mansur Yavaş'ı yapsaydı?..

Paradan, Bayrak'tan söz etseydi..

Sizce bir mesele olur muydu?..

Yoksa, olmazdı?…

***

Ha bir de, dünü sorgulayarak sormak istiyorum..

Peki, bu hal-i durumu HDP'li bir belediye başkanı icra edip bunu söyleseydi; mevzuunun karşılığı ne olurdu?…

Etki-tepki noktasında…

Neyse; siz bir düşünün… Başka mevzular var..

***

Ah ki, ah, şu maske ve sosyal mesafe!..

Konuşmayacaktım, yazmayacaktım, çünkü dilimde tüy bitti bir hale geldim..

Ama, manzaralar "der demez" söyletiyor insana!…

Maske, kolda bilezik, mesafe o biçim aramızda su sızmaz!… Peki, temizlik o ne iiiş?..

At gitsin...

***

Şu; "nüfus cüzdanını" unutan, öğrenciler için, düşülen bir not var..

Nüfus cüzdanını unutma.. Ha bir de; "vaktinde" sınav olacağın okula git…

Sakın unutma!..

***

Şimdi; Üniversiteye gidecek olan bir öğrenci için..

Tüm bu uyarılara, düşünülen notlara rağmen!..

O öğrenci, "kimliğini" evde unutacak kadar, arızalı ise!.. Onun sınava, katılıp katılmaması bir önem kazanır mı?..

***

Neyse!.. Veliler de, öğrenciler de bu tezi bir düşünsünler.. Öyle ya, günlerin stresi, kaygısı, telaşı ve son gündeki; "unutkanlık ve geç kalma" alışkanlığı; şunu dedirtmez mi?.. Değer mi?..

***

Sizi bilmem, ama şu 2020 senesi; ne uğursuz ve bela bir sene oldu başımıza!…

"Gözümüzü" felaketlerden açamaz hale geldi…

Bir uğursuzluktur almış gidiyor…

***

Yılın ilk günü, ciğerden vurdu Virüs!..

O gündür bugündür; "vurdukça" vuruyor..

Ki, yer küresini sarsıyor..

Bir kurtuluş yok…

Maske, mesafe, temizlik..

Ama yine de, nafile…

***

Ya o çığ felaketi.. Onlarca asker ve sivil kaybettik.!

Van ağladı, ülke ağladı..

Ki hala, bazı enkazları aranıyor..

Peki,  Elazığ ve Malatya'yı vuran deprem..

Yine Van'daki sarsıntı..

***

Yangınları..

Heyelanları…

Trafik kazaları..

Çöken binaları..

Hele ki, son dönemlerde, "mevsimsel" kaymalar..

Yağışlar ve sel felaketi..

Bursa'yı sel vurup, gözyaşları Bingöl'de akıyor..

***

Velhasıl!.. Enva-i uğursuzluk bir türlü yakamızdan elini çekmiyor..

Nefes kesen bu belalardan, bir kurtulabilsek..

Bi 2020'yi göndersek..

O uğursuz "ayaktan" bir arınsak..

Rahat bir nefes alsak…

***

Bel ki o zaman, şöyle etrafımıza bir göz gezdirip "siyasilerin" fırsat bu fırsat deyip, "geliştirdikleri ayaklardan" haberdar oluruz..

Ama şimdi; hep meçhuliyet arzına sahip!…

Sizce..

***

AMA NE LEZZET!...

"-Kendi dışkımı yedim.. Hatta onun dışında İsviçre'de benim doktora alanında otlayan ineklerinkini de tattım. Dağ keçilerinin dışkılarını da tattım.

Özellikle insan dışkısı acıydı. Ötekiler de tatlı değildi ama insanınki kadar acı değildi. İnsana dışkısını yedirmek işkence değildir…"

***

Ama nasıl bir lezzet durağı bu!.. Hani bir söz var yeme de yanında yat…

Eee, "akademik" bir çalışmayla kazanılan bir lezzet!..

Bravo bizim; Prof. Dr. Celal Şengör'e..

En baba gurmeye "taş çıkarırcasına", lezzet duraklarını gezmiş..

Bilim adına nelere katlanmış, "işkenceye" dair ne de üstün bir, "meziyet" icra, ederek fetva vermiştir?..

Şapka çıkarın!..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Eski çamlar bardak mı oldu, dediniz?..