MAĞDURİYET Mİ, ACZİYET Mİ, YOKSA!!..

Malumunuz üzeredir; CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "evinin elektriğinin" kesildiği vakıası!.. Siyasetin ve ahalinin gündemini şuan teşkil ediyor… Bakar mısınız, "lüks, kandil ve mum ışığında" verilen ve çekilen görüntülere ahalinin bir kesiminin gösterdiği ilgi ve alakaya, o biçim reyting içeriyor!!.. Çekilen videolar, yayımlanan mesajlar; her kesimi konuşturuyor.. Hayli, "tıklama" görüyor..

***

Ki şu an haftanın en reyting alan, "enlerinden biri olarak öne çıkıyor!?…" Kemal bey de hayli mahirliğini konuşturmuyor değil yani; vaziyeti yönetme ve gündemden düşürmeme adına!… İşi "polemik" kulvarında tutmayı ustalıkla beceriyor.? Tabi trollerinin de katkısı yok değil.. "Eştiriyor, körükletiyor ve kendisine has üslupla vakıanın etrafında herkesi koşturtuyor!?"… Görünen o ki, bu haftanın da, mevzusu olacak gibi!..

***

Peki, diyeceksiniz ki, adam bu eyleminde "haksız mı?…" İşi gündemleştirmesi, elektrik faturalarındaki "haksız kazanç" uçuk rakamlar, akla ziyan keyfiyet, sayaç okuma bedeli, bakım ve nakil ücreti, arzıyla kalemleştirilen tahsilât oranı yaşanmıyor mu? Genel itibariyle bakıldığında; yaşanıyor ve eylem de haklı… Hem de sonuna kadar haklı, denilebilecek noktalar var!..  Protesto odaklı, böylesi bir eylemin yıllar önce toplum nezdinde, "sosyal mecrada" yapılmalı, icra edilmelidir diyen biriyim!?..

***

Ancak bir şartla!… İşin özünde; "samimiyet, ihlas, güven tesis" edicilik olması lazım.. Ki,  siyasi ve sosyal yönde, sonuç getirici olsun!.. Yoksa, yaşanan ve yaşatılan mağduriyet, "siyasi şova" ve siyasi geleceğe dair "oy devşirme adına?" meyil içerirse; olan yine topluma olur… Çünkü mevzu "havanda su dövmeye" döner.. Sorun daha bir kangrenleşerek, büyür, tedavi edilemez hale gelir!!… Onun için, mevzunun gündemleşmesinde samimiyet testi önemli.. "Ki buradaki meram samimiyeti" toplumda, "ikilem oluşmasın" diye..

***

Çünkü, toplumun ekseriyetinin bilaistisna "muzdarip olduğu, tepki verdiği, mağduriyet yaşadığı, isyan ve öfke beslediği" elektrik faturaları milli bir mesele halini almış gidiyor.. Özel sektörün, toplumu kemiren "tekelleşme" halinin yıkıcılığının bir örneği!!… Ve çözümü elzemdir, kaçınılmazdır "özel şirket olsan dahi" kral kesilemezsin diye!… Nitekim vaziyet halktan öylesine "alaka görüyor ki, Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı yarışında" şu an, mahallesindeki rakiplerinin bir adım ötesine bile geçirmiş durumda!?..

***

Doğrusu, hadisenin sonuç itibariyle seyri "nasıl bir evrim" geçirir bilmem!.. Bir geri adım, ya da iki ileri adım atılır mı onu zamanla göreceğiz!.. Ama, mevzunun "kamuoyundaki" yansıması, özellikle siyasetteki etkisi, "Türkiye'yi yönetmeye" aday isim açısından, ne olabilir diye ikmale gelen soruya verilecek yanıt, ciddiyet ve hassasiyet istiyor..  Şu anki esen rüzgar iki görüşü ikmale getiriyor, Kılıçdaroğlu'nun karakteristik özelliğine ilişkin!!!…

***

Buradaki durum da; Kılıçdaroğlu'nun "ekonomik gücü, siyasi kimliği ve ileriye dönük stratejisini" teraziye alıyor?… Şöyle ki, "elektrik faturasını" bilinçli bir şekilde, her yönüyle "ödeme gücü" olmasına rağmen, Kılıçdaroğlu'nun ödemediğini biliyoruz..  Ve kesintinin de yasal mevzuat noktasında, yapıldığını da!!.. Yani "evin elektriğinin kesileceği" bilinen ve beklenen bir şeydi!.. Neyse; işin "siyasi yöndeki yansımasına" gelince, iki şık oluştu..

***

BİRİNCİSİ… Elektrik faturalarından "muzdarip" olan, tüm kesimlerin gönlünün sesi oldu!.. Ödeme güçlüğü çeken, herkesi bağrına bastı.. Ve "bıçak kemiğe dayandı" noktasında olan vatandaş; "sesimiz oluyor" diyerek, Kemal Bey'e şapka çıkarıp, alkış tutuyor.. "Adam bizim için karanlıkta kalmayı yeğliyor, helal olsun" diyor.. Seninleyiz Kemal bey; sloganını da atmıyor değil.. Yani bir "mağduriyet ve mağduriyetin yanında" yer alma pozisyonuyla; "itibar" görüyor Kılıçdaroğlu… Buradan siyasi rant devşirebilir mi, edebilir?

***

İKİNCİSİ… Her ne kadar birincisi "sokağın" havasının genelini solutuyorsa da, ülke yönetimine soyunmuş, bir lider açısından sorgulayıcı olan; "acziyet ve zafiyet" içerisinde olmasıdır.. O da şu!.. "Bu mu bizi yönetecek, bu mu bizim sorunlarımızı çözecek, bu mu milli ve yerli meselelere neşter atacak?..  Bu mu, Ulusal ve uluslararası temsiliyette, Türkiye'yi sahiplenecek?.." Adam daha evinin elektriğinin faturasını ödeyemiyor, kesilmesine engel olamıyor?. Daha üç aylık bin liralık elektrik faturasını ödeyemiyor.. Bu ne çocuksu hareketler?. Bize nasıl çare olacak?! Bize güçlü, tuttuğunu koparan, çözüm üreten, siyasi lider lazım!…

***

Sonuç itibariyle; genel bakışta vakıa iki tercihli bir durumu ortaya koyuyor!… Ama şu nüansı da aktarmadan geçmek istemiyorum… O da işin sapla-saman yanı!.. Şöyle ki; Kemal Bey'in "elektriğini kesen" ne siyasal iktidardır, ne hükümetin herhangi bir kurumudur, ne de devletin bizatihi kendisidir.. O elektriği kesen, "özel bir şirkettir"..  Yani, "kendisine özel, bir muamele ve husumet" söz konusu değil.. Bir de 4 milyon değil, elektriği borcundan ve icradan dolayı kesilen ülke sathındaki sayı; 278 bin.. Yani, yüzde 0.6'ya tekabül ediyor.. Her ne ise…

Tabi rakam, ister fazla ister az olsun, göz ardı edilemez!…

***

Gelelim, ikili tercihe… Ya "hep mağduriyetleri oynayan, ağlayıp, sızlayan, gittiği her yerde kapı dışı edilen" acziyet ve zaafiyet karakteri elden bırakmayan, her şeyi "iktidara" bağlayıp, alternatiflik üretemeyen birinin peşinden gidilecek… Ya da; "Gözü pek, korkusuz, çözüm üretici, tuttuğunu koparan, istediğini yapan, gittiği her yerde eli boş dönmeyen, hayal kırıklığı yaratmayan, bahane üretmeyen, başkasını suçlayarak, kendine makam ve mevki oluşturmanın" peşinde olmayan birinin arkasından mı gidilecek!?.. Sizce hangisi?..

***

BİR ÇAYI ESİRGEMEYİN!…

Ha bu arada naçizane benim bir çağrım var!.. Şu, "kurum idarecilerine!.." Ne olur, ister randevulu, ister randevusuz, ister davetsiz olsun!.. Her ne şekilde olursa olsun, Kemal Bey'in "kurum teftişliğine" nazin bir tavır konulsun!…

***

Ramazan-ı Şerif'i geride bırakıyoruz!.. Geldiğinde, "kapıları kapatmayan”, özel güvenlik  “geçmek yasak", özel kalemin "randevu alınmamış" gibi, hal ve hareketler, icra edilmesin!?.. Bilakis, turkuaz değil de kırmızı halı serin!…

***

Kurum yetkilisi, kapıda karşılasın!.. "Buyrun efendim, bir çay, kahve için.. Soğuk suyumuzu için, öyle sizi uğurlayalım" desin!.. Ki kapı önünde; başka işlerle meşgul olmasın!… Birileri bir şey yapar, "ayıkla pirincin taşını?"… El alem ne der, dünya ne der?!..

***

Zaten Kılıçdaroğlu ne diyor?.. Benim yaptıklarım, yani "Bu bir sivil itaatsizlik değil" diye ısrarla vurgulamasını, dikkate alın?… Kusuruna bakmayın, yapıyor, ama yapmadım diyor; artık gerisini siz düşünün, neyin aklıysa!!..

***

TÜRKİYE'NİN KONUMU?…

Denilen ne; "Yeni Dünya" düzeni!.. Evet, "değişim, dönüşüm" ve zorunluklar, "yepyeni bir süreci Dünya'nın gidişatına" dayatmıştır… O'nun için de, hiç lafı uzatmaya, gerek de yok.. Dünya "yeniden kendine özgü bir kimlik", dizayn, şekil alırken, Türkiye'de bu potanın içerisinde "kurtuluş savaşı" veriyor..

***

Ve bu savaştır, Türkiye'nin "yeni dünya düzeninde" yer alacağı, konum!.. Ya artılar hanesi içerisinde; "sınıfsal üstünlük" olacak, ya da bir asırdır "batı ve batıla" odaklı, sömürü tünelinde, kalmaya devam edecek!… İşin özü, aslı ve astarı bu!..

***

GÜNÜN SÖZÜ

“Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.”