NASIL BİR ARDAMARI Kİ BU..!?

Bunları anlamak zor!.. Ki akıl-sır da erdiremiyorum..

Bu nasıl bir şirretlik, yüzsüzlük, keyfiyet ve bağnazlıktır böyle!…

Ahlaksızlığın da dibi ki böyle konuşup-duruyorlar!…

Hele ki, şahsiyetleri kelli-felli olunca; “siz de mi onları savunuyorsunuz” dedirtmiyor değil insana, mevcut manzara..

Makam, mevki, koltuk, siyasi, sosyal, sivil örgütlü, mahallede gezinenlerin koro halinde, ağızlarından “aynı sözcükler” dökülünce; der demez zihnim bombardımana tutuluyor… 

Dediklerine bakar mısınız!…

***

“Yazmazsanız olmaz mı?…”

***

Ben yazıp, diyorum ki;

Ey ahali, ey yetkili ve etkili zevat!…

Yahu!..

Yetkili olduğunuz, başında bulunduğunuz kurumda, hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük yapılıyor..

Yoksulun, yetimin, öksüzün, garip-gurubanın, hakkını yiyorlar.

Aha belgesi..

Aha gün, ay zaman veriyorum; makam ve mevkilerini kötüye kullanıyorlar sizin atadığınız, görevlendirdiğiniz idareciler?…

Niye müdahale etmiyorsunuz?..

Ne göz yumuyorsunuz?

Yoksa siz de, onlarla aynı safta yürüyen ve paylaşılanlar mısınız?!…

***

Onlar değil, onların nam-ı hesabına kerametsizler sözcü kesilip, dönüp bana diyorlar ki?..

Ne var yani!..

Bi tek onlar mı yapıyor hırsızlığı, yolsuzluğu, usulsüzlüğü?..

Yapmayan mı var, kişi veya kurum var mı?..

Kimin hakkı, hukuku var?..

Milletin değil, Devlet malı yeniliyor sanki senin malını mı yiyorlar?.. 

Siz vazgeçin onları yazmaya!..

Herkes kendine göre yolunu buluyor, takoz olmayın millete diyorlar!?… 

Yani, yazmazsanız olmaz mı?!…

***

Ben de diyorum ki!…

Ben nasıl vazgeceyim..

Ben nasıl “dilsiz şeytan” olayım..

Ben nasıl mesleğime, ülkeme, coğrafyama, kadim şehrime ihanet edeyim; ehliyetsiz, liyakatsız, kifayetsizleri yazmayayım kimi yazayım?..

Uçkurcu, haysiyet ve şeref yoksunu olan yazılmaz mı?!..

Milleti de devleti de sırtından vuranı, haini, ihanet içerisinde olana nasıl göz yumalım?!…

Yazacağım.. Yazmaya da devam edeceğiz..

Çünkü, ben sizin “karakterinizde” değilim…

***

Onlar yine bildiklerini okuyarak dönüp, bana aynı nakaratı tekrar ediyorlar…

Kerameti kendinden menkuller bir de “aba altından sopa” gösteriyorlar; senin için iyi şeyler, hayırlı olmaz?..

Vazgeç; çicek, böcek, turistik gezileri, hatıralara odaklanıp, yaz..

Sana ne; onun-bunun kirli işlerini yazmaya!…

Yani, yazmazsan olmaz mı?!…

***

Ben yazıp, diyorum ki?..

Bunlar, hak, hukuk, adalet tanımıyorlar..

Vatandaşın malına çöküyorlar..

Gasp yapıyorlar..

Şehri talan ettiler; imarda, kaçak yapılaşmada, şehrin yarınlarını karartan, kararlara imza atıyorlar!…

Evlatlarımıza harap bir coğrafya bırakılıyor..

Her sokak başı, cadde, mahallede birer mafya, birer eşkiya türedi?!…

İnsanlar sokağa çıkamıyor…

Çeteler cirit atıyor..

Siyasiler ve siyasi partiler bunları kendilerine arka bahçe haline getirdi; palazlanıp duruyorlar?!..

Yazacağım..

Ve ben yazmaya da devam edeceğim…

***

Onlar yine, pişkin pişkin sırıtarak, söylenip duruyorlar.. Şuuyu vukuundan beter halde.. 

“Şehrin horozu” sen misin?..

Senden başka yazan var mı, yok?..

Ne bu ısrarcı halin tutturmuşsun “yolsuzluk, usulsüzlük, hırsızlık, rüşveti” yazmayı..

Bırak kim ne yapıyorsa yapsın sana ne?!..

Yani, yazmazsan olmaz mı?!…

***

Ben yazıp diyorum ki…

İş “rüşvetsiz”, makam “adamsız”, iş, aş, istihdam “kartvizitsiz” artık işlem görmüyor?..

Nesiller hep oluyor.

Kayırmacılık, adamcılık, var..

Kimse yasayı, mevzuatı, dinlemiyor?!..

Orman kanunları, feodalitenin gücü, siyasetin nüfuzu artık; hüküm sürüyor yaşamın her alanında diyorum…

Bunlara dur denilmeli?!..

Onun için yazıyorum..

Ve yazacağım..

Yazmaya da devam edeceğim diyerek yüzlerine haykırıyorum!…

***

Onlar yine tavırlarını değiştirmiyorlar..

“Zeytinyağı gibi su yüzüne” çıkarak..

Tükürüğe yağmur yağıyor dercesine..

“Bırak, kim ne yapıyorsa yapsın. Sen vazgeç yazmaya?”..

Bak başına bir şey gelebilir; imasıyla “korku” tüneli oluşturmaya çalışıyorlar..

Yani, yazmazsan olmaz mı?..

***

Ar damarları çatlamış zat-ı muhteremlere diyorum ki; sizde ne vicdan ve ne merhamet kalmış değil..

Bu şehirde, bu ülkede yaşıyorsunuz..

Her şeyi görüyorsunuz..

Ama Deve kuşu misali “kafayı kuma” gömmüş, gafletin merdivenlerine çıkıyorsunuz!..

 Bari siz bizim yakamızdan düşün diyorum..

Kardeş kardeşe kırdırılıyor..

Terör..  Şiddet kol geziyor..

Hizipleşme..

Kutuplaşma…

Ötekileştirme..

Sen ben kavgasıyla; halklar ve haklar ayaklar altına” alınıyor diye sesleniyorum..

Ve ekliyorum; yazacağım..

Yazmaya da devam edeceğim..

***

Ama kime dersin!…

Bir kere karakter bozuk olunca, hele ki birde bu kirli ve sinsi yolda “nemalanıyorlarsa”, siyaset ve oy devşirme varsa, onlar kraldan daha çok kralcı kesiliyorlar!…

Maskelerinin düşmemesi için, algı üretiyorlar…

Hırsızı, arsızı, şerefsizi, namus yoksunu, teröristi, mafyayı, eşkiyayı, vatan hainini, bile masumiyet karinesi içerisinde, görme adına enva-i takla atıyorlar?!…

Attırıyorlar..

Velhasıl!..

Onlar her türlü “kirli libaslarına” rağmen, ne söylerlerse söylesinler..

Neye temas ederlerse etsinler..

Ne tür tehditleri savururlarsa savursunlar..

Kimlerin nam-ı hesabına “tetikçilik” yaparlarsa yapsınlar…

 Biz yaşanan ve yaşatılan hal-i duruma “kral çıplak demeye” devam edeceğiz..

Yazacağız..

Dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı kadarıyla; hakikatleri haykıracağız..

Velev ki, zülfüyara dokunulsa bile…

Velev ki, yalnız ve tek başımıza kalsak bile; dün olduğu gibi bugün de “arsızlarla” mücadele etmenin yolunda yürümeye devam edeceğiz…

***

Güzel bir söz vardır..

Ve öyle inanıyorum ki, hakikate susamış olan herkesin çığlık çığlığa ifade ettiği bir deyimdir…

Yaşanan hal-i durumdan da kurtuluşun tek reçetesini yazan bir; beyan ve ata sözü mahiyetli ifade şudur..

“Bir memlekette namuslularnamussuzlar kadar cesur olmadıkça kurtuluş yoktur.”

***

BÜYÜKŞEHİR’DE DEĞİŞİM!…

Haklı, yerinde, olması gereken bir “değişim” Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ndeki revizyon!..

Sakarya’dan “ithal” edilen ve Belediye’deki tüm “olumsuz çarkların” ekseninde, gelişip, ikmal gördüğü Ayhan Kardan önceki gün; “görevden el çektirildi?”…

Birilerine “sürpriz” gelse de, bu değişimi bekliyordum!..

Hatta, İçişleri Bakanlığı'nın ya da Vali Ali İhsan Su’nun “istem ve talimatıyla” değil, yargıda yürütülen soruşturmalar kapsamında; “zorunlu” bir halin olabileceği beklentisi içerisindeydim..

Çünkü, EKAY ihalesi başlı başına; vehamet içeriyor…

***

Neyse!..

Şantajın, tacizin, rüşvetin, kavganın, tutuklamaların, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin..

Yani enva-i olumsuzlukların izleriyle “el çektirilen” Vali Karaloğlu’ndan sonra, Kardan’ın alınması, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde “temiz eller” operasyonu olarak, durumu değerlendirdiğimi ifade edeyim!…

Neşter daha bir derine atılmalı, atılacak..

***

O’nu da, icra edecek olan Vali Su ile, Kardan’ın yerine atanan Sur Kaymakamı ve Belediye Başkanvekili Abdullah Çiftçi..

Çiftçi’nin görevlendirmesi önemli…

Bugüne kadar İçişleri Bakanlığı tarafından bölgeyle alakalı yapılan atamaların “en doğru hamlesi” olarak, gösterilebilir..

Çünkü; Çiftçi bölgenin nüfusundan, ahalisini tanıyan, bilen, geleneğine, göreneğine sahip!…

***

En önemlisi de; Sur’daki “tecrübe kazanımıyla”, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne, “sosyal belediyecilik” yönünde, kentle kurumları entegre etmede, ahaliyle sıcak ve samimi, sevecen diyaloğuyla; çok şeyleri değiştirebileceği gibi; tabuları da yıkacaktır..

Ne diyoruz, şehri ve şehrin ahalisini tanımayan, dengelerine vakıf olmayan; “Diyarbakır’a katma değer” sağlamaz….

***

Ve en hayati öneme sahip olan ise; Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde “işini ehil ve liyakat” ölçüsünde yapan.. Şaibeye bulaşmamış, belediyenin bir ölçüde lokomotifi olan, yöneticilerin ve çalışanların da; farkının ortaya çıkması açısından da değerlidir..

Hani derlerse birileri çalışır, birileri de çalışanın “sırtından” geçinir.. İşte o sırttan geçinen sülüklerin, çalışanların sırtından tek tek ayıklanması gerekir!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

“Yalan zekâ işidir, dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.