NEFSİN MUHASEBESİ!…

Sahi; hazır eve kapanmışken!.. Hazır "sokağa çıkma" yasağı, uygulanmışken.. Hazır, insanlık "ölümcül virüsün" korku paniği, endişesiyle "yüz yüze" gelmişken!.. Ve hazır;  el yüz yıkama, temizliği en büyük kural, diye kabul edilmişken…

***

Hazır.. Evet hazır; "dezenfektan" denilen kimyasalla kendimizi "izole" edici, noktaya gelmişken.. Ve hazır, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu kurtuluş olan, Ramazan-ı Şerif'e dahil olmuşken.. Hazır; "nefsin" sabır ölçüsüyle "sınava" tabi olmuşken!..

***

Şöyle, bir geriye yaslanıp yaşadıklarımızın, yaşattıklarımızın, yaşatılanlarımızın; "tövbesiyle" dünümüzü, düşünelim!.. Geçmişimiz neydi, bugün o geçmişin "nasıl bir etkisi ve semeresiyle" yüz yüze bulunuyoruz diye sorgulama nefsine girsek!!..

***

Yani, hayrımız nedir, sevabımız nedir.. İyilik ve kötülük terazisinde hangi kefemiz ağır basıyor.. Özeleştiriden çok; "istiğfarda" bulunarak, bir üst makam olan "tövbekar" olabilmenin iradesine sahip olsak!.. Ki bu tövbe, insani, vicdani ve iman-i olmalıdır!…

***

ÇİFTE BAYRAMI YAŞAYABİLMEK?!…

Evet, yaşayabilmek!.. Zor değil.. Yeter ki, salih, ihlaslı ve iman nokta-i nazarında, kendimizi, çevremizi, karşımızdakini "düşünebilme" düsturuyla, hareket edelim!…

***

Düşünelim!… İslam tarihinde vaki olmayan, Bir Ramazan-ı Şerif'te; camiler kapalı, toplu, cemaatle namaz kılmak yasak.. Teravih, "bireysel" evde kılınıyor.. Toplu iftarlar yok.. Evdeki iftarlar bile; "evde yaşayanlarla" sınırlı!…

***

Hepsi; "insanın" sağlığı ve yaşamı için!.. Sağlık bozulmasın, insanlarımız hasta olmasın, ölümler yaşanmaması için!.. Ramazan'ı "ibadetle, oruçla" tamamlayıp, sağlıklı virüse yakalanmamış şekilde, Bayram'la buluşabilmek; "çifte bayram" olur..

***

Onun için de, temel koşula riayet etmeliyiz.. Sosyal mesafeyi koruyacağız.. İzolasyona dikkat edeceğiz.. Evde kalacağız.. Temasta bulunmayacağız.. Sabırla, metanetle "bu günler geçecek" deyip, duamızla, çifte bayramı "hep birlikte" kucaklayalım!…

***

EĞİTİM Mİ, BİLİNÇ Mİ, CEHALET Mİ?..

Sizce… Kural tanımayan, "yasağa uymayan" kişi niçin bunu yapıyor?…

Sizce… Başıboşluğu, kuralsızlığı kişi nasıl "özgürlük" sanıyor?…

Sizce… Tehlikeyi görmelerine rağmen, kendilerini, çevrelerini kişi niçin düşünmeden "ne olmuş" diyebiliyor?

Sizce… "Bana bir şey olmaz" deyip, meseleleri kişi niçin önemsizleştiriyor?…

İşte tüm bunlar sizce " neden" ikmale gelir.. Eğitim ve bilinç, düzeylerinin "çok yüksek" olmasından mı kaynaklı?.. Yoksa; "sınıfsal" bir farklılık mı söz konusudur?…

Neyse, topuna bir şey söyleyin de, işi noktalayalım!…

***

AVRUPA MEDENİYETİ…

Öyle ya birileri fena şekilde; "dem" vuruyordu?.. Yere, göğe sığdıramayacak kadar, ülkemize, milletimize, devletimize "laf" sokarak, övüyorlardı Avrupa Ülkelerini ve Birliğini.. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne "alınması" için, yarım asrı geçen zaman dilimi içinde; "kapıda" beklemesini ısrarla, istiyorlardı!...

***

Avrupa'da "çağdaşlık var, insanlık var, demokrasi var, özgürlük var, eşitlik var, hak, hukuk, medeniyet var, yardımlaşma var" yani, nam-ı diğer "Modern, Çağdaş ve Muasır" bir medeniyet, beşiği deniliyordu(!!!).. Ve onların her dediği, ülkemiz için, devleti yönetenler için "bir emir, bir buyruk, bir ferman" olarak, görülmesi gerektiği de, söylenip-duruluyordu!...

***

Tabi, bu işin böyle olmadığını!.. Avrupa'nın "bir sömürü" topluluğu olduğu.. Göründüğü gibi olmadığı; medeniyetsizliğin "en büyük çukur" coğrafyası olduğu ifade edilerek, tepki gösterenler de olmadı değil.. Bu Avrupa, bir Hristiyan kulübü, İslam'la bağdaşmaz, buluşmaz, dost olmaz!…

***

Gelinen aşama itibariyle, hal-i güne gelirsek!.. Denir ya; o makyajlı yüz, deforme oldu… Yüzdeki makyaj aktı.. "Kep düştü, kel göründü" misali, deşifre oldu.. İşte, koronavirüs ve Avrupa'nın yaşadıkları, insanlık, özgürlük, demokrasi, hak, hukuk, sağlık, sosyal devlet anlayışı "hak" getire.. Her şey yerle yeksan!…

***

Acaba yaşanan bu kritik zaman sonrasında, Avrupa'nın "kapısında bekleyen, onların nam-ı hesabında" olanlar, hiçbir şey olmamış gibi; davranabilecekler mi?.. Yoksa, hafıza kaybına uğramadan, gerçeklerin farkına varıp, kendi ülkelerini "yerme", elin "gavuruna" gammazlama, kötüleme "ihanetinden" vazgeçerler…

***

 

BİR EŞEK, BİR ÖKÜZ!

İki softa, ramazanda bedava yiyip içeriz diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar.

Hoşbeşten sonra, içlerinden biri tuvalete gider.

Bektaşi, bu softaları kontrol etmek için odada kalana sorar:

– Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?

O da kendini üstün göstermek için "Bırak şunu, eşeğin tekidir", cevabını verir.

Biraz sonra öteki softaya da aynı soruyu sorar:

– Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?"

Bu softa da öteki gibi "Bırak şunu, öküzden farkı yoktur" cevabını verir.

Akşam olunca iftar sofrası kurulur.

Fakat tepsinin üzerinde arpa ile samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle sorarlar:

– Bunlar ne erenler?

Bektaşi gülerek cevap verir:

– Biriniz eşek, diğeriniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur mu?

***

 

OLA ZEÇİ…

Erzurum lisesinde Erzurumlu Öğretmen, Erzurumlu öğrenciyi sözlü sınavı yapıyor:

- Arhadaçi

- Buyur hocam neci?

- Adın neçi?

- Mehmet Zeçi

- Numaran neçi?

- İçiyüz içi

- Memleçetin nereçi?

- Erzürümün içi

- Soriyi bilirmisen peçi?

- Hocam sori neçi ?

- Erzürümün nüfüsi neçi?

- Hocam bilmemçi

- Eleyse otur içi

- Hocam neyettimçi?

(Alıntı…)

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Ömür bir masal gibidir, ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel yaşandığı önemlidir.