O BİRİLERİ VAR YA?..

Evet ya o birileri!… Ne de çoklar… Ne de, "yaşamın" tüm alanlarında, varlar… Ve ne de, mahirdirler işlerinde… Bakar mısınız, "icraat" alanlarına; A'sından, Z'sine kadar; varlar!.. Pek tabi ki, millet olarak da "ne kadar da" onlara aşinayız!.. Maşallah!..

***

O birileri… "Esnafım" diye kulvar alıyor.. "Ahilik" ahlakına sahibim, diye peştamal bağlıyor… Sonra; "at etinden, eşek etinden" sucuk yapıyor.. Soya katıyor.. Vitrine, kuzu, dana eti koyuyor.. Kıymada, "tırnaklı" et katıyor..

***

O birileri… "Marka işletmeyim" diyor.. Vitrinine, dekorasyonuna milyonlar harcıyor.. Ama, lahmacununa, kebabına et yerine 'sakatat" katıyor!..  Kuzu şiş yerine, baharatlı terbiye edilmiş "hindi eti" sunuluyor.. Tavuk artığını, harmanlıyor.. Sos diye, "boya…" Yağ yerine, enva-i karışımlı yağ kullanıyor..

***

O birileri… "En kral tatlıcıyım" diyor.. Şahşahlı, zincirli mekanlar açıyor.. Ama "baklavaya" fıstık yerine, "bezelye, soya fasulyesi" katıyor.. Kadayıfa "ceviz yerine" yer fıstığı kullanıyor.. Bitkisel yağ yerine, margarin kullanıyor.. Nişasta bazlı şeker kullanılıyor?..

***

O birileri… "Zeytinyağı" markasıyla, uluslararası isim oluyor.. TV ekranlarında, milyonluk reklamlar döndürüyor.. Ama "Zeytinyağı" yerine; Pamuk Yağı, Soya Yağı kalitesiz zeytin yağı ile karıştırıp, satıyor.. Tabi, yemek fabrikaları için de "o biçim..."

***

O birileri… "Ben hekimim, ben diyetisyenim" diyor.. İsminin önüne "unvanlar" ekliyor.. Kanal kanal gezip, sabah programlarının müdavimliğiyle; şunu yiyin, bunu yiyin, şu bitki, bu bitki deyip duruyor.. Ama birinin diğerinin dediğini tutmuyor.. Ne sağlıklı beslenme, ne sağlıklı bir yaşam!..

***

O Birileri… "Ben bürokratım, şeffafım, ehliyet ve liyakat" sahibiyim diye, makam ve mevki alıyor.. Koltuğa oturdu mu, "tağşiş" ahlakıyla, rüşvetin, usulsüzlüğün, yolsuzluğun enva-i türlüsünü "normalmiş" gibi, kendince mubah görerek, icra ediyor…

***

O birileri… "Ben seçilmişim, ben halk iradesine sahibim" diyor.. Milletvekili oluyor.. Parti yöneticisi oluyor.. Lider oluyor.. Yani, "siyasetin" kulvarında kendince yürüyor.. Ama gel gör ki, ülke için, millet için, devlet için; "misyon üstlenmesi" gerekirken, elin gavurunun değirmenine, "su taşıyor?"

***

O birileri… "Halkın vekiliyim" deyip, Meclise gidiyor.. Seçim bölgesinin, sorunlarıyla, seçmenin işiyle, aşıyla, refahı ve huzuruyla ilgilenmesi gerekirken; "aile holdingi ve saadeti" için, çaba sarf ediyor.. Makamlar da, mevkiler de; illaki yandaş, eş, dost akraba olmalı..

***

O birileri… "Siyasi iradem var, şu partiliyim, şu düşüncedeyim, şuna inanıyorum, buna iman etmişim" diye; vitrin belirler.. Ancak, gündüz külahlı, gece silahlı.. Ya da, gündüz camide, gece meyhanede.. Yani gün adamı…

***

O birileri… "Ben seçilmiş oda başkanıyım, iş adamıyım, kanaat önderiyim" diyor.. Ahalinin, bir adım önünde "öncüsüyüm" diye, libas giyiyor.. Lakin, kendi menfaatinden başka düşündüğü yok.. Kazancını da başkasının zararında görüyor..

***

 

O birileri… "Çıkar ben hocayım, ben şeyhim, ben seyidim, benim tarikatım var, benim cemaatim var der?"… Müesses nizamın "yarattığı" dini değer açlığıyla, birileri de bu "merdiven altı" ahlaksızlara katılımla, alan kazandırır.. Güç verir.. Ama velakin, o hoca da, şeyh de, o seyit de rezilce, garabet icraatlara imza atarlar?..

***

O birileri… İlimle, bilimle "kendine" rol biçer.. Cinci mi, cübbeli mi diye de; ekran ekran gezip "şu caiz, bu değil" der!.. Fetvacı kesilip, siyasi, iktisadi ve kültürel, sosyal yaşama dair kerameti kendinden menkul olarak hükümler verir.. Aklı da, kalbi de, istikameti de, imanı da "tarumar" eder…

***

O birileri… "Hak, hukuk, adalet, insan hakları, özgürlük, eşitlik" noktasında; "görev ve sorumluluk" üstlenir.. Makam ve mevki alır.. Cübbe giyer.. Ancak iş adaletin tecellisine gelince; "vicdan" değil, "cüzdan" hükmü ağır basar..

***

O birileri… "Eğitim ve Öğretimin" ferdi diye ortaya çıkar.. İlmin, bilimin akademisyeniyim der.. Hocayım, muallimim.. Devletin okulu, özel okul, üniversite, kolej; gelecek nesillerin yetiştirileceği kurumlar diye, görülür.. Ama, buralardan "yetişenler" yukarıdaki o biriler olarak karşımıza çıkıyor..

***

Kısacası O biriler "serisini" hayatın her alanına sirayet ediciliğine dair A'sından, Z'sine kadar olanı, daha çok uzatabiliriz.. Çünkü o biriler, mevcut zaman dilimi açısından; hiç de "az değiller?"… Ki giderek de, o birileri çoğalıyor…

***

O birileri… Evet o birilerinin, uyuşturucudan, hırsızlığa, silahtan, teröre, fuhuştan, tefeciliğe, ihaleden, devlet malını deniz görene kadar oluşan " O birilerinin" çete, mafya ve terör yapılanmasına kadar… Yani, her şeyin "yasadışısının" faal olduğu şu zaman dilimi içerisindeki, hal-i durumun sebebi, mucibesi nedir…?

***

Öyle ya!.. Gelişen, büyüyen, çağdaşlaşan ülke olarak ovunuyoruz.. O kadar üniversitelerimiz var.. O kadar devlet ve özel okullarımız var?. Yüzbinlerce, eğitim ve öğretimin "muallimleri" var… Bilim adamlarımız var… İlahiyatçılarımız var.. Sanayiden, teknolojiden söz etmiyorum.. Ve konuşan, bir toplum olduğumuzu söylüyoruz!…

***

Velhasıl!.. Görünen tablonun bize söylediği şudur.. Bir düşünürün ifadesiyle..

Ey devleti aliye… Sen… "Ekmeği" balçıktan yapan fırıncıyı "kulağından" duvara çivilemedikçe; "hiçbir şey düzelmez?"..

Öyle ya!… O birilerinin yaptığı yanına "kar kaldığı" sürece tablo değişmez!…

***

Din de.. İman da.. Sağlık ta.. Eğitim de.. Ticaret te..

Kültür de..

O birilerinin "her şey mubahtır" salyalarıyla "ahlaksızlık" bataklığına mahkum kalmaya devam eder!…

Yasaların da.. Kanunların da..

"O çiviyi" teşkil edip, "caydırıcı" olmuyorsa.. Ve o çivi, "adaletin" tecellisiyle, duvara çakılmayıp, "cüzdanla" karşılık buluyorsa!..

Biz daha çok; "o birilerinin" oyunlarına malzeme oluruz!…

***

CÜBBELİ'NİN DEDİKLERİ!…

Gel gelelim, Cübbeli Ahmet lakaplı, Ahmet Mahmut Ünlü'ye!?… Oldum olası bende oluşturduğu intiba, "pek güvenilmez bir tip!.." Ama günümüzün en büyük fetva stand-up'çısı… Bu kulvarda bir hayli "sekülerlikte" mahir!… Ki kanalların reytingi yüksek caizi.. Neyse, bu kulvara fazla girmek istemiyorum!…

***

Zat-ı Muhterem'in "Selefi akımlara ve bunların dernekleşme faaliyetleriyle" alakalı, ortaya attığı iddialara dikkat çekmek istiyorum!.. Doğrusu iddiaları "yenilir-yutulur, yabana atılır, göz ardı edilir" değil?.. Çünkü, önce Ahmet Hakan'a konuştu, sonra, ulusalcı birine, röportaj verdi.. İddialarına ilişkin de, sözlerimin arkasındayım, diyerek, savundu..

***

Peki nedir Cübbeli Ahmet'in özellikle "selefi" akıma dair, ortaya attığı "sorgulayıcı"  iddialar.. Diyor ki; 2 bin dernek var. Silahlanma işine dikkat edilsin. 2 bin tane selefi dernek silahlanıyor. Şahıslar pompalı mompalı. İç savaşa hazırlanıyorlar. Özellikle Batman, Adıyaman taraflarında çok selefi akım var. Selefi tarafıyla İran yanlısı Şii tarafın çatışması hazırlanıyor. Barut gibi."

***

Sözlerini şöyle devam ettiriyor, Cübbeli Ahmet.. "Bu silahlanmayı durdurun. Yarın bu işin önünü alamayız. Birisi 'şeyhim ' diye cihat ilan edecek öbürü mehdiyim diyecek. Birbirini öldürür bu Müslüman millet. Asker bunları vurmak zorunda kalacak. İzmir kaynıyor. Bunlar nasıl müsaade ediliyor. Mutlaka kontrol edilmesi lazım."

***

Cübbelinin bu iddialarına "deli saçması mı" deyip, geçiştirecek miyiz?… Yoksa, bilen biliyor mu diyeceğiz?… Veyahut, "hele bi gel ey Cübbeli bu iddiaların aslı astarı nedir?.. Var mı elinde bir delil, belge.. Söylediklerinin doğruluk derecesi nedir?… Neye dair bunları söyledin?" denilerek, sorgulanması gerekmez mi?…

***

Bence de gerekli!!… Savcılar tez elden, Cübbeli Ahmet'i huzura çağırmalılar!.. İddialarını "suç, suç duyurusu, iftira" hangi kapsamda olursa olsun, yargı mekanizmasını işleterek, irdelemelidir?.. "Söyle bakalım cübbeli, silahlanma diyorsun, çatışacaklar diyorsun, neyi biliyorsun anlat. Ver elindeki belgeleri"..

***

Cübbelinin söyledikleri "cübbelide" kalmasın.. Ekranda söylendi, akıp gitmesin.. Denir ya, o laflar burada bırakılmasın.. Tabi bu işin bir yönü.. Diğer yönü de, uzun zamandır "tarikatlara, cemaatlere" karşı körüklenen bir "hasımlık" söz konusudur.. Özellikle, sol, seküler, kemalist, ulusalcı zümre "diş bilemektedir?"…

***

Şu son dönemlerde, ortaya çıkan halk deyimiyle "merdiven altı şeyler, tarikatlar, imam ve seydalar" gibi kendilerini tanıtan şarlatanları da, göz ardı etmemek gerekir.. Bunlar, İslam'ı içten "yıkan" anlayışlardır.. Ama bu anlayışın senaristleri, 28 Şubatvari bir akılla "servis" edip, iktidar deviricidirler..  Nitekim, İktidarı "sorgulatan noktaya" taşınması gibi bir durumun sergilendiği de yabana atmamak lazım…

***

GÜNÜN SÖZÜ..

Söyleyene değil, söyletene sen bak!…