VALİ KARALOĞLU’NA İLİŞKİN…

Dün, Vali Münir Karaloğlu’nun “görevden el çektirilmesini?”.. Merkeze çekilip, “müfettiş” kadrosuna alınması!.. Diyarbakır’da halef-selef noktasında, Diyarbakır’ın peş peşe iki valisinin; ve ilk kayyımla “aynı akıbeti” yaşaması noktasındaki, arıza-i duruma değinmiştim..

***

Ancak iki gündür, sosyal medyaya bakıyorum!.. Zıt iki kutuplaşmayı görüyorum her mevzumuzda olduğu gibi “vali değişikliğinde de” aynı terane söz konusu!.. Pek de detayına girmek istemiyorum; kimin ne dediğine?! Denir ya, giden gitti, gelene hoşgeldiniz diyor ve işimize koyuluyoruz.. Yani, Kent adına artık “önümüze” bakmamız gerekir..

***

Zaten her Vali ya da üst düzey bürokrat değişiminde, “değişmeyen” bir kültürdür, hal-i hazırdaki gibi; konuşmaların yapılması!.. Neyse… Eğer ki Karaloğlu için son bir cümle kurmak gerekirse!.. Ki tüm bürokratlar için, “kulağa küpe” misali bir sözdür beni bu dediklerim!…

***

Ne ekerseniz, onu biçersiniz?…” Ektiğinizden aldığınız mahsul verimli ve zengin ise; karşılığı da o kadar değerli, zengin ve mükafatı yüksek olur.. Ama değilse; karşılığı “değersizlik” olur, ne bir mükafata diğer alınırsınız, ne de kıymet-i harbiyeniz olur!?..  Nokta!…

***

MERKEZ’E KEREMKE!…

Bu başlığı dün yerel sosyal medyada ve yerel gazetemizde gördüm.. Malum, “Keremke” Diyarbakır’a özgü bir ifade ve slogan.. Ancak, Vali Karaloğlu’nun “merkeze alınmasıyla” ilgili habere; “Merkeze Keremke” başlığını kullanmak, zekice.. Neyse; başlığı gördüğümde bir hayli “kahkaha da atmadım” değil?!.. “Merkeze Keremke”.. “Merkeze Buyrun?”..

***

SİZ NE İKİRCİSİNİZ YA!…

Ne yazık ki, öyleler. Ve birer “psikolojik” vakıa bunlar dün olduğu gibi bugün de!.. Her şey “değişir, normalleşir ama bunlardan bir kesim var ki, zihniyetleri değişmez..” Ne hayatlarında, ne karakterlerinde ve ne de anlayışlarında; “özgür, bağımsız hür bir normalleşme” söz konusu olmaz!… İlla ki; ikircilik, ötekileştiricilik yapacaklar…

***

Bakar mısınız, Afyonkarahisar’a Vali olarak atanan Aile ve Sosyal Politikalar Bakan Yardımcısı  Kübra Güren Yiğitbaş’a dair; sosyal medyaki, “lehine” ilişkin yapılan paylaşımlara, yorumlara!!… İki gündür, Yiğitbaş’ın “başörtülü” olması nedeniyle, söylenip duruluyor… Ki başka da bir şey dedikleri yok!…

***

Evet, Türkiye’de bir ilk.. “Tarihe” geçecek.  Ve, nerden nereye gelindi sözünü duvara asacak.. Ki asıldı… Ama tarih şunu da dile getirecek; “insanları kılık kıyafetinden” dolayı vesayet altına alıp, hayat karartan bir Türkiye vardı geçmişte!?!..

***

Öyle ya!… Eski Türkiye olsa idi; bu mümkün olabilir miydi bugün?!… Kızıl kıyamet koparılırdı.. Sokaklar inletilirdi. Çığırtkanlar ortaya çıkar; Türkiye elden gitti, irtica hortladı misali, naralar atacaktı?.. Hatta, birileri göreve diye sesler yükseltilirdi.!.. Gazete manşetlerinde “korku üretilirdi?”.. Ama yok..

***

Merve Kavakçı’nın başörtüsünden dolayı Meclis’e atılmasından, binlerce genç kızın üniversite kapılarından geri çevrilip, hayatlarının kararmasından, bugünlere gelindi!?.. Bedeli ağır oldu?.. Ama demokrasi, özgürlük, eşitlik ve çağdaş, normalleşen bir Türkiye ikmale geldi?!  Ancak hala da, “kalıntıları” yok değil, varlar… İşte zümredir ikide bir ikincilik yapıyor.. Mide bulandırıyorlar..

 ***

Ki, ikirciliği “körükleyen” bizim medyamızın bazı kalemleri de yok değiller. Kelli, felli yazarlarımız, ateşe benzinle gidiyor…Bilaistisna diyorum… İster lehte olsun, ister aleyhte olsun kullandıklar bir ifade var ki; arıza-i durum.. Ona çok ama çok gıcık oluyorum.. “Başörtülü Vali” ifadesi.. Gerçekten, “şuursuzluk” içeriyor”!.. Başka da bir şey demiyorlar, yazmıyorlar illa ki “başörtülü vali?”.. İyi de, Türkiye “başörtü meselesini” aşmadı mı be kardeşim, siz daha neyin alemindesiniz?!…

***

Kamuda başörtü serbest değil mi?!… Poliste, askerde, sağlıkta yani yaşamın her alanında, özgür!.. Sen hangi ülkede yaşıyor ve akıldasın!…Hangi çağdayız ve bu ne biçim; “ötekileştirme” anlayışın peşinde koşma haliniz… Eğer insanlar hala “kılık kıyafetinden” dolayı sınıflandırılıp, anılıyorsa, siyasi ve ideolojik bir kulvara sokuluyorsa, tu-kaka muamelesine tabi tutuluyorsa demek ki, değişmeyen kör zihniyete pür dikkat etmek gerekir.. Ama şunu içlerine sindirecekler, kabullenecekler.. Ve bilecekler ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm tabularını yerlebir edip yıktı?.. Hem de buldozer misali…

***

Azıcık kalıntıları var..  İşte bizim de tez elden; bu psikolojik vakıa olan, zehirli muhtevaya sahip azıcık kalıntıların zihniyetin değişmesine, odaklanmamız lazım!… Onu ötekileştiren olmaktan arındırmalıyız.. Cumhurlu bir Cumhuriyet için.. Toplumu önemseyen bir demokrasi için… Milli iradeye saygılı, anlayışın ikmali için… Özü itibariyle Yiğitbaş bir vali.. “Tek sıfatı var” o da; Afyonkarahisar Valisi Kübra Güren Yiğitbaş’tır. “Başörtülü Vali” değildir sıfatı…

***

ÇÖZÜMSÜZLÜK..

Hizipleşmedir.. İticiliktir.. İkirciliktir..  Öfkedir… Patırtıdır.. Şirretliktir… Bağırmadır… Dinlememektir.. Ön yargılardır.. Kaş çatmaktır.. Yumruk sıkmaktır.. Yalana sarılmaktır.. Gerçeği gözardı etmektir… Uzlaşmamaktır.. Siyaset devşirmektir.. Kutuplaşmaktır.. Ayrışmaktır..  Sen-ben üstünlüğüdür.. Adaletsizliktir.. Hukuksuzluktur.. Keyfiyettir.. Bencilliktir.. Küfür ve inkardır… İnsanlıktan uzaklaşmaktır.. Vicdansızlıktır.. Merhametsizliktir.. İnançsızlıktır… Tarafgirliktir…

 

***

İYİ İLE KÖTÜ

Yaşlı kızıldereli reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı.

Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve 12 yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.

Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar.

Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.

O merakla, sordu dedesine:

Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

“Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”

“Neyin simgesi” diye sordu çocuk.

“İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur.

Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm.

Onun için yanımda tutarım onları.

Çocuk, sözün burasında; ‘mücadele varsa, kazananı da olmalı’ diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

“Peki” dedi. “Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.

“Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!”

GÜNÜN SÖZÜ

“Benim inandığım din, fakirliği teşvik eden din değil, fakirliği küfre götürme ihtimali olan bir durum olarak kabul eden bir dindir. Ne demiş rehberlerimiz; “evin bir kapısından fakirlik girdi mi, diğer kapısından çıkan din olur!”