VATANDAŞA IRAKSINIZ!

Ey Muhalefet.. Ey iktidar… Hal-i durumun farkında mısınız…? Şöyle ki… Siz sanıyormusunuz ki, emekli Ahmet Abi’nin, Esnaf Hacı Cemil'in, ev hanımı Fatma teyzenin, öğrenci Ali'nin, tek derdi; "seçim!"

***

Ya da sanıyorsunuz ki, tez elden "Parlamenter Sistem'e" dönmek için, çırpınıp duruyor.. Veyahut, "uykularını" kaçıran, yemeden-içmeden kestiren, "Yeni bir Anayasa'nın" ne zaman yapılacağı…

***

Ki sanıyorsunuz ki, Millet İttifakı'nda, Kılıçdaroğlu mu, Akşener mi, İmamoğlu mu, Yavaş mı?.. Ya da, bir başka kişinin "Cumhurbaşkanı" adayı olup almadığını, "nefesini tutarak" bekleyip durduğunu..

***

Yine "zihinleri kilitlemiş" şekilde zannediyorsunuz ki, ahali Cumhur İttifakı'nın adayı "Erdoğan" olursa "tüm sorunları" çözülmüş olur.. Yoksa, açlık grevi başlatıp  "kendini virane" edecek…

***

İktidar ve muhalefetin siyasi abileri zannediyor ki, halk gece-gündüz "ekran başında, sosyal medyada" nefesini tutarak,  "ittifakların" aksiyonel siyasetini, takip ediyor, bununla "hayatını" idame ediyor...

***

Osman Kavala'nın "uzun tutukluluğu" AİHM'in kararı, Selahattin Demirtaş'ın "Kobani" davasıyla ilgili, tutukluğunun infaza dönüştürülmesi, ya da HDP hakkında açılan kapama davası yüzünden; "mutfağa" girmeme, kararı almış!…

***

Şu 10 Büyükelçi'nin "çıkışı", Erdoğan'ın Afrika ziyareti, Markel'in "seçim yenilgisi", ABD'nin Türkiye'yi "müttefiklikte" atıl hale getirdiğini, Avrupa'nın "bize tilili çekmesini" sokaktaki Vatandaş’ın çok ama çok alakadar ettiğini…

***

Yok beyler yok!…Yok bayanlar yok!.. Sokağın, ahali hiç ama hiç, "bunlardan" herhangi birine, odaklanmış değil.. Hal-i hazırdaki tek derdi, korku, endişesi, çaresizliği, mücadelesi, gecesini-gündüzüne katarak, üstesinden gelmeye çalıştığı sorun; "mutfağındaki" yangındır!…

***

Siz, "sebze ve meyve" fiyatından söz edin.. Yağ'ın, şekerin, unun, ekmeğin fiyatından bahsedin.. Akaryakıttan, benzinden, motorinden, bir depo otomobilin kaça doldurulduğundan.. Elektrik, su, doğalgazın "aylık" faturalarındaki fahiş fiyat uygulamasından, konuşun!..

***

"Ev kiraları" ne kadar?.. Dövizdeki "sinsi" kur tuzağından, doların "dizgini" koparılmış at misali koşusuna.. Asgari ücretlinin, emeklinin "yoksulluğun, açlığın" sınırını bırakın, "bir kuru ekmeğe" muhtaç oluşunu, görün!…

***

Siz bunlardan, haber verin, haberdar olun!.. Çünkü, "mutfaktaki yangın", yaşamın tüm kulvarlarını, "domino" taşı misali, yıkıma, asimilasyona, çöküşe, ahlaki, insani, vicdani "erozyona" uğratıyor… Şiddeti, öfkeyi, kaosu, ölümü, öldürmeyi körüklüyor!..

***

Hasılı kelam; halkın gündemi, derdi, çilesi "geçim" sizin yatıp-kalktığınız "seçim" değil.. Onun içindir ki, "parti anketlerinizde" sürekli, arıza-i sonuçlarla yüz yüze geliyorsunuz.. Ama buna rağmen, "ka akıl" noktasında, ahaliyi görmezlikten geliyorsunuz!…

***

Ne diyordu duayen bir siyasetçimiz!.. Eğer ki, "tencere ve tavanın" sinir uçlarına dokunmuşsanız "iktidar", görmezden gelen "muhalefetin" yiyeceği okkalı Osmanlı sillesini düşünmek bile istemiyorum!… Çünkü ülkenin siyaset çöplüğünde, "bu anlayışın akıbetini yaşayan, silleyi yiyen partiler çok!.."

***

Onun için, sizin bir kilo domatesin, bir kilo portakalın, bir kilo çicek yağın, pirincin, ekmeğin kilosunun kaç lira olduğundan, haber verin. Ama yok, çünkü fransız kaldınız… Bizim derdimiz "Çarşı pazar… Sizin devşirmeleriniz değil!"

***

AZICIK DA MORAL BULSAK MI?..

He ya.. Çarşı, pazar siyaset diyerek, "içimizi" kararttık.. Ki nafile, bu kadar "iç karartıldığına" rağmen, bizimkiler hala "Fransız takılıyorlar.." Eee, biz de günü, zamanı, yeri gelince "onlara fransız takılmanın" faturasını keseriz.. Hele bi o gün gelsin, görürler "tencere ve tavanın" nelere kadir olduğunu!..

***

Neyse, bu kadar "dertten" sonra, şöyle bir keyif çayı mahiyetiyle, bir iki fıkra patlatsak mı?… İyi olmaz mı, azıcık da moral buluruz.. Malum, bugün de hafta sonu.. Öyle ise, buyurun size "iki demli" fıkra!…

***

DELİ HASTANESİ

Bir gün bir bilim adamı yılbaşı nedeniyle hastaneleri gezip akıllanan delileri salmaya karar vermiş. Bir sürü hastaneyi gezmiş fakat hiç akıllandığına kanaat getirilen deliye rastlamamış. En sonunda bir hastaneye gitmiş birde bakmış ki bütün deliler zıplıyor.

Hemen onlarla ilgilenen doktorlara sormuş:

– Bunlar neden böyle zıplıyorlar?

Doktor:

– Bunlar kendilerini mısır patlağı zannediyorlar, demiş.

Bir de bakmışlar ki bir tanesi zıplamadan yatağın üzerinde sabit bir şekilde duruyormuş. Hemen ona yaklaşarak sormuş:

– Sen neden zıplamıyorsun?

Deli:

– Ben tavaya yapıştım…

***

BEŞ KURUŞ

Nasrettin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, nerdeyse yere düşecekmiş, hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam. Nasrettin Hoca sormuş:

- "Ne cüretle vuruyorsun!.."

- "Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim, küçük bir hata yaptım, ama siz pireyi deve yaptınız.

- "Yürü o zaman, kadıya gidiyoruz!"

***

Gitmişler kadıya, ikisini de dinleyen kadı efendi, Nasrettin Hoca'ya vuran gencin akrabasıymış. Kadı efendi, Nasrettin Hoca'yı yumuşatıp, akrabasını kurtarmaya çalışmış:

- "Hoca, hislerini anlıyorum. Bu durumda herkes aynı şeyi hissederdi. Şimdi bu genç adam kendine bir tokat atsa, kabul eder misin?"

Nasrettin Hoca ısrar etmiş:

- "Olmaz, mahkeme yapılsın."

Kadı efendi, bunun üzerine akrabası olan genç adama dönüp kararını vermiş:

- "Ceza olarak Nasrettin Hoca'ya 5 kuruş ödeyeceksin, hemen gidip getir!.."

***

Nasrettin Hoca, para almaya giden genç adamın dönmesini beklemiş.

Bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, ama genç adam ortalıkta gözükmüyormuş.

Mahkeme kapısının kapanma saatine kadar bekleyen Nasrettin Hoca, kadı efendinin ensesine okkalı bir tokat indirdikten sonra demiş ki:

- "Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyemem, gelirse söyle ona; 5 kuruşu sana versin!.."

***

YİNE Mİ HEYKELCİKLER…

Mutfak "alevinden" moral olsun diye "fıkralara" sarıldık derken, karşımıza yine "heykelcikler" diye ucube bir yapı çıktı.. Gel de söylenme, iki kelam etme… Bakar mısınız Denizli, Merkezefendi Belediyesi'nin "icraatına"… Sözde sağlık çalışanlarına atfen "heykelcikler" yaptırmış..

***

Yani yine "taşa, çamura, demire" sarılmışlar.. Halk deyimiyle bi kurtulamadık şu "putçuluk" anlayışı ve felsefesinden!.." Ne yazık ki, kurtulamıyoruz, değiştiremiyoruz!.. Hani bir de yapılırken, bari bir şeye yarasa… Belediye'nin "Parka" yerleştirdiği heykellerin hal-i durumu "estetik ve mimari" yapısı buyurun siz bakın!..

***

Ucube ve ürkütücü bir şey değil mi?. Nitekim "Sağlıkçılar tepkili, aman ha o heykelleri oradan kaldırın, çocuklar korkar.. Ne bu, biz sağlıkçılar böyle mi, görünüyoruz!" Vahim olan, bu heykellerin "çocuk parkına" konmaları!.. Bir de savunma var, "bu heykelleri birer sanat eseri olarak görmeyin.. "Eee; ne diye görülecek "ucube heykeller mi?"

***

Buarada, bizim Diyarbakır'daki "ucube" heykelciklerin akıbeti ne oldu?.. Kadayıfçı, karpuz içerisindeki çocuk!… Vaz mı geçildi; "tepkiler üzerine" kaldıranların rötuştan geçirilip, yeniden dikilmesine!.. Yoksa, atılan hurdalıkta unutuldu mu?!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Her şey iyi olacak diye düşündük, sonunda bir baktık ki, "evdeki bulgurdan da" olduk…