YALANA İTİBAR KAZANDIRAN OLDUK! (Aşını ol Diyarbakır…)

Denir ya; yalanı, yalancılığı "keşfedenler" Amerikalılardır… Fransızlara gelince!… Onlar da, "yalana takla" attırıp, şekli şemalini "allayıp pullayıp", servis edenlerdir… Avusturalyalılar… Pişkinlik ve yüzsüzlükle, üstlerine yoktur… Yalana, "şık ambalajı" libas giydirenlerdir..

***

Ya Türkiye!… Ne yazık ki, son bir asrın "dejenerasyonuyla" "yalana" dair; "elimize su dökemez oldular bunlar!…  Çünkü, kariyer ve itibar kazandırdığımız gibi; "mesleki ve sektörel" bir ticari kulvar haline getirdik; yalanları.. En vahimi ölümcül hale bile, yok ya der olduk!…

***

Bakar mısınız; virüs belasıyla yer küresi "sarsıntı" içerisinde.. Patır patır insanlar ölüyor.. Ve her Allah’ın günü yeni "varyantlar" ortaya çıkıyor.. Ama gel gör ki, ülkemizde "aşıya" dair, geliştirilen "yalan terörü", akla ziyan bir "kariyer ve meslek" icrasıyla, "sahiplenir" hale gelindi!…

***

Aşı diyoruz.. Toplumun yüzde 80'inin "aşılanmasıyla", toplumsal bağışıklığı "kazanarak" virüsü alt edebiliriz diye, dövünüyoruz.. Korona virüsü "sıradan bir mikrop" haline getirmek için, olmazsa olmaz hal-i hazırdaki tek silahımız olan "aşı olma" sorumluluğumuzu, yerine getirmemiz gerekir, diyoruz!…

***

Bunları derken.. Ki her gün ölüm vakaları, vaka sayıları, bülten halinde açıklanırken… Hele ki, "bayram ve 9 günlük tatilin" rehavetinin yarattığı "vaka sayısındaki" artış, verilere gün be gün yansırken.. Aman ha aman; "maske, mesafe ve hijyene" dikkat diye söylenip durulurken!..

***

Dünya Sağlık Örgütleri.. Bilim Adamları.. Akademisyenler.. Sağlık Bakanlığı.. Sağlık Kurulu.. Pandemi kurulu.. Hekimler.. Doktorlar.. "Ölümcül virüse karşı" ey vatandaş aşını ol" çağrısını, yedi yirmidört avazları çıktığı kadar, bağırırlarken!.. Biz hala, "fısıltı gazetesinin" yalanına, kariyer ve mesleki itibar kazandırarak, peşine takılmış vaziyette dolu-dizgin “virüsün kucağına” koşuyoruz!...

***

Bir çok dünya ülkesi "aşı" bulamazken!… Biz aşıyı ücretsiz ve isteyenin ayağına götürerek, "gel aşını ol, şifa bul, virüsü alt edelim" diyoruz!.. Ama gelen yok.. Aşı olma hakkına sahip, 18 yaş üstü olan, 23 milyon kişi halen "aşısını yapmamış!.." Nedenine gelince, "fısıltıya" kariyer kazandıran yalanın ürettiği; "aşı kısırlaştırıyor" iddiası?!…

***

Sorun büyük!.. İşte bu "yalan efsanesinden" kurtulmamız, somut ve gerçekçi, sağlıklı, düşünebilen, konuşabilen bir ortama kavuşabilmemiz için; "toplumsal ve bireysel" sorumluluk, ilkesiyle, hareket etmeliyiz.. Sağlık Bakanlığı kadar, hükümet ve tüm siyasi akımlar meseleye odaklanıp, "büyük soruna" neşter atmaları lazım!…

***

İşte Diyarbakır!.. Son üç günlük bilançoya baktığımızda; günlük vaka sayısı 500'e çıktı!.. Peki aşı olan var mı; yok!.. Risk haritasında, "kıpkırmızıya" döndük.. Aşılama oranı yüzde 20.. Yani yüzde 80'imiz, "aşı" olma sorumluluğunun firarindeyiz!?.. Ki bu bir ölçüde "öldüren, öldürmeye teşebbüs öden, ölümlere göz yuman" kişi olma noktasında; sanık olmadır!... Bir numaralı faildir..

***

Ne diyor, Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Elif Turan… "Aşılar bulaşıcı hastalıkları önleme açısından en önemli araçlarımızdan biri. Bugüne kadar birçok hastalık aşılar sayesinde yok edildi. Bu bilinçle hareket etmeliyiz. Aşı olmak, toplumsal sorumluluğumuzdur…”

***

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın son paylaşımı.. "İkinci dozu olmayanların sayısı 17 milyon. Çift doz aşı olup, 3. doz aşıya gelmeyenlerin sayısı 9 milyona yakın. Aşıdan istediğimiz sonucu almak için süreci hızla tamamlamalıyız. Şu anki sorun, tedbirlerin esnetilmesidir. Kontrolü ele alalım."

Kaç gündür, yoğun bir kampanya yürütülüyor kentte!.. Ama hala da, "en düşük" aşı olan, kentlerin başında gelmekteyiz!… Önceki gün bir paylaşım yaptım.. O paylaşım hayli etkili de oldu… Gerek paylaşıma düşen notlardaki ifadeler olsun… Gerekse ilgili ve yetkili birimlerin, arayıp, mesajın "adrese" ulaştığına ilişkin bilgilendirmeleri olsun!

***

Buradan da o paylaşımı aktarmak istiyorum!…

Şöyle ki;

Canı cana katmak, cananı da yaşatmak için,

Huzurlu, mutlu ve sağlıklı günlere ulaşmak için,

Çarşıda, pazarda, işte, sevgi ve muhabbetle kucaklaşmak için,

Gözyaşı dökmemek için,

Mezar taşlarına dayanıp ağıtlar yakmamak için,

Toprağa verdiğin canın taziyesini bile yapamaz hale gelmemek için,

Ey kadım şehrin kadirşinas insanları,

Mümtaz şahsiyetler,           

Ne olur "aşınızı" yapın..

En yakın sağlık merkezine gidin "hayat için aşı olun!…"

***

Hasılı kelam, "yalan ve hiçbir bilimsel, akademik geçerliliği" olmayan, fısıltı gazetesinin, yarattığı "efsanenin" kurbanı olmamak için!.. Hakikatlere, odaklanalım!… Bu ölümcül virüs; "şakaya, alaya, boş vermişliğe, keyfiyete" gelmez!…

***

DELTA VARYANTI'NIN ETKİSİ!…

- BİR: Delta varyantının bulaşma mekanizması orijinal klasik COVID-19’unki ile aynı, yani solunum yoluyla ve daha çok kapalı yerlerde bulaşıyor.

- İKİ: Buna karşılık Delta varyantının bulaşıcılığı 2 kat fazla.

- ÜÇ: Delta pozitif bir hasta klasik COVID-19 pozitif kişiden 1000 kat fazla virüs taşıyor. anlamı, bu kişiler daha fazla hasta anlamına gelmiyor ama daha bulaştırıcı bir taşıyıcı haline geldikleri kesin.

- DÖRT: Aşısını olmuş biri Delta varyantını taşıyan birinden az miktarda virüs alırsa, hasta olma olasılığı düşüktür…

Sonuç… Delta varyantına yakalanmamak istiyorsanız… Mutlaka maskenizi takın, mesafeye uyun!.. Ki, hiç olmazsa daha az virüse açık olursunuz...

***

DEĞİŞEN KABUĞA DİKKAT!…

Akıntıya kapılmaya gerek yok.. Siyasi, ideolojik ve duygusal, şahsi ve tepkisel yaklaşılmamalı!… İtici, kutuplaştırıcı, yaklaşım içerisine de girilmemelidir… Evet, medya.. Yazılı da, görsel de, sosyal medya da!.. Bir bütünlük içerisinde; "medya" çok yönlü, bir değişimin, dönüşümün kabuk" değişikliği içerisinde!… Hassasiyeti yüksek; bir zaman dilimini tüketiyor.. Onun için de, samimi, ihlaslı bir fikri bakışla, dikkat edilmesi gereken hususlar vardır.. İşte bunlara ciddi ve sorgulayıcı bir akıl moduyla, yaklaşmak lazım...

***

Medyaya yansıyan, ya da kendi içinde yaşanan, olayların muhtevasına odaklı, bakış ve ortaya konulacak fikrin, ilkeleri şu kodu tabu etmelidir.. Birincisi olaylara ve şahıslara ne duygusal, ne tepkisel, ne de tarafgirlik bir bakış içerisinde olup, yaklaşmamak lazım.. Bunların yerine, süreçleri, kimlikleri, yaşananları, yekûn serin kanlığı, duygu körüğüne kapılmadan; irdeleyip değerlendirmek gerekir!…

***

Ki, burada hem perdenin önünde olup-biten nedir… hem de perdenin arkasında, amaçlanan, hedeflenenler, nelerdir?.. Yani resmi, bir bütün görüp, okumak en sağlıklı, değişimdir!.. Özellikle, gelinen çağ ve henüz kontrol edilemeyen sosyal medya kulvarındaki, değişkenlik hali, üstadın ifadesiyle ağzı sütten yanan, yoğurdu üfleyerek yer misali, hadiseleri okumak lazım…

***

Çünkü, kurumsal kimlik kazanmış medyada yazılan, çizilen, konuşulanlar ile hiçbir kurumsal kimliği olmayan, çeşitli mecraların akımında, sadece iktidar aşıklığı ya da sadece iktidar karşıtlığı, hasımlığı, beri yanda ülke ve millet düşmanlığı, çıkar, menfaat, rant odaklı, kirli ve karanlık hesapların aksiyoner faaliyetlerin sonuca ulaşma adına; "halk avcılığına" soyunanlar dikkat edilmeli!…

***

Yerli, milli ile yabancı, elin gavuru iyi ayırt edilmeli!.. Çünkü burada samimiyet ve şeffaflık derecesi, ince bir çizgidir!.. Belli olmayan, üstesinden gelemeyip, o çizgiyi fark etmeyen "birilerine çantada keklik", fark edip, salih niyetiyle gören; "ezber bozucu" olur!.. Ki, medyanın bugün yerli ve milli olabilme noktasında, sorgulanır hale gelmesi de; işte bu ezber bozucu, gerçekle yüz yüze gelmesindendir!…

***

Ne diyoruz!.. Kendi halkının ekmeğini yiyen" halkın kılıcıyla, arenaya çıkar.. Ama elin gavurunun ekmeğini yiyen, onun kılıcıyla, arenaya çıkar.. Ve bu iki kılıçın çıkacağı arenada, bu topraklarla; siz deyin tribündeki ahali, kime tezahüratınız olur!?.. Neyse; "yerele odaklanın…" Mahallesi temiz olmayanın, şehri de, şehri olmayanın ülkesinin de, hal-i durumu pek pirüpak olmaz!…

***

VATAN HAİNLİĞİ, UCUZLADI!…

Baksanıza, Bülent Serttaş'a!… Kendi değişimine özgü bir klip yapmış.. "Akdeniz" isimli şarkısına ilişkin… Klip, "erotik içeriklere" sahip olduğu için, şikayet konusu olmuş!.. YouTube de, "yayından" kaldırmış.. Bilahare, tekrardan yayına almış!…

***

Şikayete dair Serttaş, açıklama yapmış.. Ama sanırsınız ki, "milli bir meseleymiş" gibi!… En ciddi devlet kurumu misali; döktürmüş!… Demiş ki; "Bunu yapan vatan hainidir.." Sonrasında eklemiş; "Ben ülkemin tanıtımı için, çabalıyorum… Onlar yasaklamaya çalışıyorlar!…"

***

Vah da vah!… Ne milli, ne de yerli "olmayan!?".. Her sahnesi "erotik" olan.. Ülke insanının, tüm değerleriyle "oynayan" ve dinamitleyen klipin "vatan hainliği" potasına sokulmasına, söylenecek söz, "ne de ucuzmuş şu vatan hainliği!"…  Meğer; "vatanın selameti, erotik klipteymiş!?"

***

GÜNÜN SÖZÜ

Kötü insan başkasının üzüntüsü ile rahatlayandır.