İFTAR YEMEKLERİ?

Sahi ya şu iftar yemeklerini kim, kimin nam-ı hesabına, hangi finansmanla, toplu olarak, veriyor ve organize ediyor.. Gazete sütunları, sosyal medya hesapları, TV’lerdeki ana haber bültenlerinde; "reklam kokan" onlarca bu minvalde haberler var!.. Başlıklara bakalım?..

***

Başkan "mahalle muhtarlarına iftar yemeği verdi?".. 300 kişi katılım gösterdi… Fatura tahsilatı, "kimin cebinden?"..

***

Başkan, "STK ve Kanaat önderleri, basın mensuplarıyla" iftar yemeğinde buluştu..700 kişi katıldı.. Fatura tahsilâtı "kimin cebinden?"…

***

Başkan "Personelleriyle, iftar yemeğinde bir araya geldi" sonrasında, eğlence faslı yapıldı? 400 kişi katılım gösterdi… Fatura tahsilâtı kimin cebinden?"

***

Vali, ya da kaymakam veyahut da kayyım!.. "Şu cemaat, şu dernek, bu oluşum, ya da kesimle" iftar yemeği yedi.. 500 kişi katılım gösterdi… Fatura tahsilatı kimin cebinden?!…

***

Hiç kuşkusuz ki, bunların tek birinin, tek bir kuruşu söz konusu, "iftar yemeği" veren, kendini ev sahibi noktasında gösteren zatın, cebinden çıkıyor diyemiyor!!!… "Yiğitlik ve mertlik" kendi cebinden, alın terinden, kazanılanla değil… Varsa eğer ki; "helal olsun, ne adam derim?.." Önünde eğilirim… Devletin, milletin bir "tek kuruşuna" göz dikmiyor.. Hayrını da, sevabını da, makam ve mevki ehliyetini de, kendi cebinden karşılıyor.. Helal olsun be kardeşim derim!… İşte Hz. Ömer adaleti bu!...

***

Ama, hiç de öyle değil.. Peki o iftar yemeklerinin kesilen faturasına ödenen paralar, kimin cebinden çıkıyor dersem!?… Makam işgaliyle elbette ki, yoksulun, yetimin, dulun, öksüzün "hakkı ve hukukunun" içinde bulunduğu, vergilerle toplanan devletin bütçesinden karşılanıyor!.. Yani "özel kalem" giderlerinden, karşılanıyor...

***

Hal bu iken!.. Hayır ve hasenat noktasında, merak ettiğim şu!.. Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, ilgili ve yetkili tüm fetva kurulları dahil.. Aynı zamanda, hukuk mekanizması ve nizamı da; "bu minvaldeki iftar yemeklerinin" caizliğine, kabulüne sahi nasıl bir cevaz veriyorlar?.. Mutlaka bir diyecekleri söz konusu olmalı!..

***

Yoksa "halel" kadar sevap mecrasından sapmışlık var diyerek, olmaz diyorlar mı?!… Öyle ya, başkasının kesesinden alınanla "ne hayır yapılır, ne sevap işlenir?"… Ve ne de; "salih" olunur?!.. Bilmem, yanılıyor muyum?!.. Var ise, biri bizi düzeltsin!.. Günaha girmeyelim!.. Tabi, sosyal devlet anlayışı "libası" giydirilmesin!...

***

DİCLE EDAŞ'A BEDDUA!

Ben etmiyorum!.. Çünkü, Dicle Edaş'a yıllar önce "hükmü verdim?".. Bu kurum, "illetlik" ve işleyiş noktasında; keyfiyetiyle "lanetlik" demiştim.. Beddua bu kez, İslam'ın 5'inci Harem-i Şerif'i olan, tarihi Diyarbakır Ulu Camii cemaatinden!..

***

Mesaj aynen şöyle!.. Ramazan-ı Şerif'i idrak ettiğimiz bu mübarek zaman dilimi içerisinde, şehrin kutlu mekanı Ulu Cami'de kıldığımız Yatsı ve Teravih Namazını, "karanlığa" mahkum eden Dicle Edaş…

***

Bu kaçıncı gecedir.. Hep aynı saatte mübarek aydınlığı karartıyorsun.. Bizi karanlığa layık görüp, mahkum ettiren, ibadetimize şuursuzca ve fütursuzca, böylesi bir şekilde saldıranların da, "ahiretleri karanlık" olsun..

***

Kim ne der bilmem!.. Ama "vaziyete amin diyecek çok kişi var?".. Dicle Edaş yetkilileri, yaşanan ve yaşatılan, cemaati isyana teşvik eden, "kesintiye" ivedilikle çözüm getirmeli!.. Bunun vebali ağır…

***

HAYSİYET CELLÂTLARI!

Önceki gün, merhum Turgut Özal'ın vefatının sene-i devriyesiydi!.. 29 yıl oldu, "ebediyete" intikali.. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olur inşallah, "Tonton Amca'nın"…

***

O'nun Cumhurbaşkanlığı "döneminde mi" yoksa "evvelkilerin" zamanında da, vaki miydi, "hakaret ve saygısızlıkların" yüksek düzeyde, sergileniyor oluşu!.. Bir istatistiki veri yok.. Ama, Özal'la bu sıradanlaştı!…

***

Kimler ne demedi ki?!.. Kimler "neyi" hangi düşünceyi ve inancı "kendisine" yakıştırıp, libas giydirmedi ki!.. Yurt içi, ya da yurtdışı; nice "oluşumlarla" ilişkilendirmediler ki?!

***

Suikasta mı uğramadı!?.. Ki ölümü hala şüpheli.. Yani Merhuma "çok ama çok" siyasetin köhnemiş, şeytani "ruhuyla" çok kandıran oldu.. Ve; "hanedan, padişah, kral" daha da ilerisi "hayasızca" bir şekilde; "diktatör" bile denildi!?..

***

Malum önce, "takunyalı" dediler.. Ancak bir tek gün, an ve saniye dahi "takunyalı" gören olmadı!.. Muhafazakar denildi, kendi yaşadı ama ailesi yaşamadı!… Kendisine özgü; "liberal ve demokrat" bir karakter oluşturdu..

***

Türkiye'yi dünyaya açtı!.. Ufukları genişletti, "vesayetçilere" karşı direndi.. Haysiyet yoksunu, cellatlara boyun eğmedi!.. Ve kendisine yapılanların hiç birine "kin, nefret, haset" noktasında odaklanıp düşman bellemedi!..

***

İnsani, vicdani ve rahmani tutumuyla; "ton ton amcalığını" konuşturdu!.. Siyasetinin son deminde de, ne diyordu!?.. Siyasetin kukla "muhalefet" liderlerinin, hanesine dahil olmayacağım.? Yani "muhalif bir lider" olmam!..

***

Ve olmadı da!.. O şüpheli ve "suikast" kokan kalbinin "duruşuyla" bulunduğu yerden indi!.. Ebediyete intikal etti. Ölümü ve üzerinden geçen yılların okuttukları, "haysiyet cellatlarının" hep var olabileceklerini, gösterdi!?.

***

SOKAK KÖPEKLERİ!

Nasrettin hocanın ifadesiyle; "taşları bağlamışlar, köpeklerini salmışlar!.." Ne yazık ki, "sokak köpeklerinin" hali vaziyeti de böyle!.. Gün geçmiyor ki, "birinin saldırıya uğrayıp, ısırılması, vücudunun parçalanması, ya da kaçarken, bir aracın altında kalarak yaşamını yitirmesi!.."

***

Biliyorum; "yeter artık" dememe bazı kesimler tepki verecek!… Ki onlar, artık hayvan severler değil, "hayvan tapanlar?".. Ve kendi; cinsine hasım kesilenlerdir… Rabia Kallı.. 20 yaşında genç bir kızdı; "köpeklerin saldırısından" kaçarken, öldü..

***

Son iki aylık istatistiki verilere bakıyorum!.. 100'ü aşkın köpek saldırısı olmuş.. Ve, tüm saldırılar kalıcı yaralamalarla son bulmuş. Diyarbakır'da günün ve özellikle gecenin belirli saatlerinde, "sürüler halinde" geziniyorlar…

***

Kentin en modern semti diye böbürlenilen Kayapınar'da!.. Yenişehir.. Ve Toplu Konut Bölgesi.. Ki Bağcılar bölgesinde de.. Adeta bölgeler işgalinde bulunan "çeteler" olarak, kendilerine has kurtarılmış alanda, cirit atıyorlar.. Fırsatı buldular mı saldırıyorlar..

***

Diyarbakır'daki oran sayısal yönde kaç bilmem!.. Ama hatırı sayılır oranda olduğunu söyleyebilirim.. Ki Türkiye sathında, 10 milyondan söz ediliyor.. Ve bunların ekseriyeti "kısırlaştırılmış" değil… Eğer böyle devam ederse, bir kaç yıla kalmaz "ülkenin insan" nüfusuyla, eş değer olur..

***

Öyle ya, onların üremesi, tekli, ikizli değil, çok çoklu!.. Demem o ki; ister hayvan severler, ister hayvan tapanlar!.. Nasıl bir gürültü koparırlar, bize nasıl saldırırlar, hakaret ölçüleri ne olur bilmem.. Ki kale almışlığım da olmaz…

***

İlgili ve yetkili kurumlar!.. Diyarbakır'a özgü, özellikle Büyükşehir Belediyesi!.. Merkez ilçe Belediyeler.. Sıkça şikayet aldığım, Ergani İlçe Belediyesi.. "Sokak köpekleri" konusunda tavizsiz, amasız bir şekilde; üzerlerine düşen görevi yapmalarını bekliyoruz…

***

Ne yapılmalı, ne edilmeli, sorunun çözüm reçetesi nasıl olur, onu ilgili ve yetkili birimler, bizden daha iyi bilirler.. İster kısırlaştırma, ister evcilleştirme, ister bilmem ne yaparlarsa yapsınlar, öncelikle "sokakları, yerleşim alanlarını" sokak hayvanlarının tehdidinden, kurtarmalı!…

***

İster gecenin bir vakti.. İster gün içerisinde… İnsanlar, köpek saldırısı korkusu içerisinde yaşamasın.. Huzurlu, güvenli, korkusuzca, yürüsün, gezsin! Düne kadar, "sapık, ayyaş" karakterli kişilerden, insanlar korkar halde sokağa çıkamazdı, şimdi "Pitbulların" yüzünden!

***

GÜNÜN SÖZÜ

“Sanat için soyunana alkış tutanlar; Allah için giyinene neden zulmeder?”