NARSİST'E NE DERSİNİZ…

Evet ya siz; "narsistçe" birine ne dersiniz?..

Yanıta gelmeden önce…

Sizce..

İster seçilmiş olsun..

İster atanmış olsun..

Makam ve mevki gözetilmeksizin bunu sorgulamak istiyorum!!..

Kişi...

O görev öncesi; "şeffaflıktan, dürüstlükten, doğruluktan, samimiyet ve ihlaslı olmaktan" dem vuruyorsa…

Sözüm söz, deyip yemin ediyorsa…

Eğer ki, o görevi alıp, yetkiyi elde ettikten sonra, "kulağının üstüne" yatıyorsa..

Halk deyimiyle o sözlere "sırtını" dönüp, "zıttı" yönde faaliyetler icra ediyorsa..

Ve bunu da; "mahirce" uyguladığı gibi kendince de kutsuyorsa!…

Yolsuzluğu, usulsüzlüğü, vurgunu, talanı, rüşveti, adam kayırmayı, "mubah" görüyorsa!..

Hak, hukuk, adaleti de "vicdani" muhasebesinde değil, cüzdandaki doluluğa göre, uyguluyorsa!…

"Dün dündü, bugün bugündür" sözünden daha çok "narsistçe" anlayışını benimsiyor..

Şimdi böylesi bir zat-ı muhtereme, ne dersiniz…?

Dahası "vasıfsaL karakter" tanımınız ne olur?..

Neyse; yanıtınız ne olur onu bilmem..

Ki o sizde kalsın.. 

Benim diyeceğim şu, ne yazık ve hazindir ki kadim Diyarbakır şehrimde böylesi "bedbahtlar" cirit atıyor…

Ahali de…

Kurumlar da..

Devlet,-i aliye de bunların cenderesinde, inim inliyor?

Ama elden ne gelir?…

Yoksa şehir bir bütünlük içerisinde "dürüst bir adam yok mu" çığlığı altında "mumla" arayış içerisine girer miydi?..

Maalesef!…

Çevremizi "narsistler" sarmış durumda!...

***

YALANIN PANZEHİRİ!…

Hiç ama hiç kuşkusuz ki; "doğruluktur…?"

Eğer ki, "yalana" kendi yalanınla" karşılık verirsen, bilmiş ol ki; "hakikati" yok edenlerin başı sensin..

Yok, "doğruluk ve hakkaniyet" inancımın gereğidir diyerek yola çıkmışsan!…

Hiçbir koşul, gerekçe seni "doğru" söylemekten alıkoyamaz!?..

O'nun için de!…

Doğrular unutulmamalı..

Emekler göz ardı edilmemeli..

Pek tabi ki, "doğrudan ve emekten" şaşmamak gerekir..

 En önemlisi de, doğruyu ve emeği de", bıkıp usanmadan anlatabilmektir..

Zafiyete düşmeden, samimi, ihlaslı bir ruh haliyle, korumaktır..

Korkmadan, kuşkuya düşmeden, söyleyebilmektir…

Büyüklerimiz boşuna "o vecize sözü" bize miras bırakmadılar..

Unutmayın ki;

"Yalanın panzehiri her zaman doğruluktur?"…

***

KİM KIZDIRDI BAY KEMALİ!?..

Köpürdü yine bizimkisi!…

Ama öyle böyle değil..

Vites yükseltti, direksiyonda boşluk çok da yalpalama yapıyor..

Fren de, tutmuyor..

Zikzaklar vahim tehlike yaratıyor..

Vaziyet denir ya an meselesidir, hangi "duvara" toslar hali…

Onu bilmem..

Ama, bizim Bay Kemal çok kızgın bu kez!…

Ağzına geleni, "kontrollü" döktürtüyor kendince!.

Neymiş…

Türkiye'de "demokrasi" denilen, anlayış kalmamış..

Var olan da, "askıya" alınarak, mevta edilmek isteniliyor…

Yani, uygulama; sıfır…

Peki, Anayasa…

O mu, uygulanmıyor kabilinde diyor ki "Anayasa bile askıya" alınmış..

Zerre-i miskal, uyan, uygulayan, benimseyen riayet eden yok!..

(Vesayetçi anayasaya uyulur mu?.."

***

Eee.. Başka ne olmuş, ülkemin hal-i durumuyla alakalı?..

Kızgın yüz ifadesiyle sıralıyor Bay Kemal…

İnsan Hakları..

Özgürlükler..

Yaşam hürriyeti..

Fikir ve düşünce serbestiyeti.. 

Bunlar da "askıya" alınarak, yaşamasına imkan verilmiyor...

Sosyal, ekonomik, kültürel "tahribatlar" yaşanıyor..

Ama insanlar "korkudan" konuşamıyor…

Aşı yok..

Sağlık sistemi çökmüş..

İnsanlar patır patır ölüyor…

Kısm-i kapanma, tam kapanma…

Eğitim verilmiyor..

 İş, aş, yok yoksulluk artmış…

Vatandaş "çöpten" geçiniyor..

Esnaf "iflas" bayrağı çekmiş..

İntihar eden edene, boşanan boşanana!…

Bir de, içkiye yasak getirilmiş..

Yaşam özgürlüğüne bir müdahaledir tekel büfelerinin kapatılması!…

***

Yani, "gerçek ile doğruları" alabora eden fren tutmaz halini sürdürürken bir de dünyaya kendince mesaj veriyor…

Gür sesiyle, sesleniyor..

Eee ahali, duyduk duymadık demeyin..

Butün dünya duysun; "ülkemin hal-i" durumu berbat, sivil yönetim bizi vesayet altına almış" diyor!…

Sesi, Okyanus ötesine kadar gidiyor mu?.

Öyle ya, Biden neredesin, "gel de gör halimizi" der gibi…

Bir de polise ilişkin "kayıt yasağına" tepkili..

Tepkiyi anlıyoruz da, işin takibi, sorgulayıcısı olması gerekirken, aynı trendde kızgınlığını sürdürüyor…

Eeeyyy dünya görün bizi; yetti artık!!…

***

Diyeceksiniz ki, ağzından dökülen kızgınlık ifadeleri, yeni değil..

Daha önce neler demiyordu ki?..

Öyle ya, "Türkiye'de can ve mal güvenliği olmadığını" diyen de Bay Kemal değil miydi?.. 

Doğru..

Lakin, " kızgın kelimeler" ağzından çıkarken, hep sakindi..

Şimdi kızaran bir yüz yansıması var…

Sanırım, köpürme halinin gerekçesi, 15 Temmuz'daki "kontrollü sıvışmasının" gündem olmasıdır..

Malum, 5 yıl geçti..

Hala o kanlı darbe girişimine yönelik gecede, "tankların arasında" nasıl, kontrollü geçtiğini cevaplayamaması!…

Şimdi ne diyor; "kahve içtik kahveeee?"…

***

Yani siz, ikram ettiniz de, davet ettiniz de mi gelmedik!…

Siz ne derseniz bilmem, ama "zihni kontrollü" olan, fikri de zikri de "komuta" edilen, ülkesini ve milletini her siyasi sıkışmada "ey dünya duyun bizi" diye medet umanın düşünün, devlet-i aliyeyi teslim etme haliyle, neler yaşayabileceğimizi?.

İktidar olsa..

Cumhurbaşkanı olsa..

Partisi "yönetimi" eline geçirirse!..

Vay ki vay…

Bir tarafta Bay Kemal, diğer tarafta Kaftancıoğlu, İmamoğlu yanında, hemşerimiz Tanrıkulu'nu solunda gör…

Azizim..

Vallahi de, billahi de, ülke ve millet olarak "yanar kül haline geliriz!…"

Aman ha!…

Yahu sizde de hiç hafıza yok.

***

AH SÜLÜN OSMAN AH!?.

İşine geldiği gibi…

Köşeye sıkışınca, bir çırpıda, onlarca rakamı sıraya dizer…

Önemsiz bir konu imiş gibi mavra yapar..

Ve der ki; “224 at da sizlere ömür..”

İsraf der, açlık ve yoksulluk der..

Bilahare, Kanuni'nin portresine 5 milyon lira "cukka" ettirir..

Döner; "satın alındı" ama Belediyemize bağışlanacak…

Gidişat, seyirlik..

Gün vukuatsız geçmiyor İBB'de..

Bay Ekrem İmamoğlu "iş bitirici"…

Eee, Sülün Osman diye bir isimden niye söz edilsin ki?..

Portreyi şaibeli şekilde al..

Sonra kendine bağışlattır..

Atları piyasaya dağıt..

Sonra, “Koşun, koşun.. İyi atlar var burada” de…

Çiftlik malı, bedava at dağıt..

Aman ha dokunmayalım..

Neme lazım, Bay Kemal gibi kızarmaya başlayabilir!?..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Asla vazgeçmeyin, kaybedenler yalnızca vazgeçenlerdir.