SAĞLIK NEDEN ÇIKMAZDA!…

Bir önceki yazımda, Diyarbakır'ın "Sağlık Kazanının" fena fokurdadığına dikkat çekmiştim..

Ve önümüzdeki günlerde "taşınca" kendini masum gösteren çok kişinin, "yüzünün" değişeceğine dair not düşmüştüm..

Yani, "karamanın koyunu sonra çıkar oyunu" vecizesiyle, maskeler düşecek..

Müfettişler, hastaneyi "ablukaya" almış durumda..

Özellikle, "Sağlık Kurulu'yla" alakalı, ciddi tespitlerden söz ediliyor..

800'e yakın raporda oynama yapılmış..

"LOG" adı verilen sistem üzerinden kim nasıl oynamış..

Puanlamanın girdiği saat…

Sonrasında puanlamayla kimin oynadığı?..

Tabi sırada;

Çözgel Raporları,

Askeri Raporlar,

Depo malzemeleri,

Alımlar,

İhaleler..

Denir ya say say, bitmez!.. Öyle görünüyor ki, "müfettişlerin" oluşturacağı karargah hayli zaman alacak..

Gelen duyumlar da var..

Adli ve kolluk kuvvetleri yönündeki tahkikatların varlığı!…

Sıcak gelişmeler bu minvalde..

***

O günkü yazımda, sağlık "sağlıksız işliyor" diye de, soru sormuştum…

İşte bu soruya, Yaşar Aslan okurumdan gelen bir yanıt var..

Yanıt kapsamlı..

Belli ki, ehil ve liyakat ölçüsünde, "sağlığı" iyi bilen ve takip eden bir kişi..

İrdelemiş yani…

Diyor ki;

Modern toplumlarda “Sağlık Kurumları Yöneticiliği” en zor yönetim alanlarından biri olarak kabul edilmektedir.

ABD, sağlık kurumlarındaki profesyonel sağlık yöneticisine olan ihtiyacını 1930'lu yıllarda Hastane Yönetimi eğitimi veren bölümler açarak gidermiştir.

Avrupa bu gelişmelere 1950'li yıllarda dahil olmuştur.

Türkiye’de ilk profesyonel sağlık yöneticisi yetiştiren okul olan “Sağlık İdaresi Yüksek Okulu" 1963 yılında sağlık Bakanlığına bağlı olarak açıldı.

1982 yılında H.Ü. bünyesinde bulunan bölümle birleşerek uzun yıllar Türkiye’de tek başına varlığını sürdürmüştür.

Günümüzde sağlık Yönetimi Eğitimi veren 30 üniversiteden bahsetmek mümkündür.

Daha önceleri bu bölümden mezun olan Sağlık Yöneticileri; Türkiye’deki hastanelerde, hastanelerin İdari, Mali ve Teknik Hizmetleri yürütmek üzere Hastane Müdürlüklerine atanıyorlardı.

Böylece Başhekimlerin yönetim konusundaki eksiklikleri de giderilmiş oluyordu.

Ancak 2005 yılında yapılan bir değişiklikle Hastane Müdürü olmak için Sağlık Yönetimi mezunu olmak koşulu kaldırıldı.

Böylece bu kadrolara sağlık yönetimi eğitimi almayan öğretmen, polis, imam, hemşire , biyolog, teknisyen, tekniker vs ne kadar sağlık yöneticisi grubu dışında meslek varsa atanmaya başlandı.

Bu durum kısa süre içinde kendini göstermeye başladı;

Hastaneler kısa bir sürede borç batağına sürüklendi..

Verimlilik ve kalite düştü..

Personel ve hasta arasındaki ilişkiler bozuldu, şiddet arttı ve kaos ortamı oluştu.

Bu durum ne doktoru, ne hemşireyi  ne de hastayı memnun etti!

Çünkü yönetim ilkelerini bilmeyen, stratejik planlamadan anlamayan, karar alma süreçlerinden habersiz..

Toplam kaliteyi, malzeme ve İnsan Kaynaklarını yönetmekten yetersiz olanlardan, yönetilmesi en zor olan kurumların başında gelen hastaneleri yönetmelerini beklemek bilime ve akla aykırı idi.

Şimdi Hastanelerimizi sağlık yönetimi eğitimi almayan bu hastane Müdürlerin, Başhekimlere idari konularda yardımcı olamadıkları hatta tam tersine yanılttıkları iyice otaya çıkmıştır.

Öyle ise çözüm bellidir; Sağlık Yönetimi eğitimi alanları hastane müdürü ve hastane müdür yardımcısı olarak atamak ve diğer meslek gruplarını asli görevlerine göndermektir.

Başhekimleri de göreve atamadan önce sağlık yönetimi eğitimini, seminer şeklinde almalarını sağlamak hastanelerin etkin ve verimli yönetilmesi  açısından çok önemlidir."

Aslan okurun, analizi bu minvalde…

Doğru ve yerli yerinde bir tespit..

Ama kime dersiniz, "temelin" ilk tuğlası yanlış konulunca hal-i vaziyet yanlışla devam eder..

Sağlığın da; "yönetimi ve işleyişi de" böyle!…

 ***

BUNLAR YAŞANILMIYOR MU?

Sormak istiyorum!…

"Hırsızlar" kollanıyor mu?..

"Rüşvetçi" kayırılıyor mu?.

"İhale yolsuzluğu" yapan, sahipleniliyor mu?

"Milyonluk vurgunlara" göz yumuluyor mu?…

"Saadet zincirlerine" arka çıkılıyor mu?..

"Suç örgütlerini" ortaya çıkarana "uyumsuz" biri deniliyor mu?…

"Siyasilerin yakınlarına dokunulmaz libası" giydiriliyor mu?...

"Evi cephanelik" olan, enva-i suça karışan yaverin kardeşine "kayırma" gayretine giriliyor mu?...

"Hatıra binaen" katıra yükleme yapılıyor mu?

"Ehil ve liyakate göre değil, kişiye göre makam işgaline" onay veriliyor mu?..

"Uyuşturucudan, fuhuştan, bahisten" dolayı bu kent ahalisi "isyan" ediyor mu?…

"Suç örgütünün" iki hesabında, 217 milyon dolarlık hareketlilik oluyor mu?

"Fuhuşhaneye dönüşen Ofis'e" Sanat Sokağı teşekkürüyle, dönemsel bir "makyajla" milyonlar heba ediliyor mu?..

"Parti mensubuyum" deyip, görevini yapan "polise çıkışıp, tokat atmaya" yelteniyor mu?..

"Partililer" arasında, birbirine çelme, tuzak kurma gibi haller görmezden geliniyor mu?

Sizce..

***

KÜÇÜN ODUN!…

Malik bin Dinar Hazretleri, bir gün, bir sabiye (küçük çocuğa) rastladı. Çocuk toprak ile oynuyordu.

Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyordu .

Malik bin Dinar buyurdu:

İçime O çocuğa selam vermek doğdu.

Nefsim kibirlenip selam vermekten vazgeçti.

Ben nefsime şöyle seslendim:

Ey nefsim! Peygamber efendimiz S.A.V. Hazretleri küçük ve büyük herkese selam verirdi.

Sen de bu çocuğa selam ver!

Ve O çocuğa selam verdim,

Çocuk:

Ve Aleykümselam ve Rahmetullahi ve berekatuhu, Ey Malik bin Dinar.

Sordum:

Beni nereden tanıdın?

Daha önce beni görmüşlüğün yoktu?

Çocuk:

Melekut aleminde ruhum, senin ruhunla karşılaştı.

Ölmeyen ve sürekli hayy olan Allahu Teala bizleri tanıştırdı.

Ben ona sordum:

Akıl ile Nefsin arasındaki fark nedir?

Çocuk:

Nefsin, seni bana selam vermekten alıkoyandır.

Aklın ise seni selam vermeye teşvik eden ve zorlayandır.

Yine sordum:

Senin halin nedir? Niye bu toprakla oynuyorsun?

Çocuk:

Çünkü biz Topraktan yaratıldık; yine ona döndürüleceğiz!

Yine sordum:

Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyorsun?

Çocuk:

Evet! Rabbimin azabını hatırladığımda ağlıyorum; rahmetini hatırladığımda ise gülüyorum.

Ben sordum:

Evladım! Senin ne günahın var ki?

Çocuk:

Ey Malik bin Dinar!

Böyle söyleme!

Görmüyor musun büyük odunları tutuşturmak için, önce küçük odunları tutuşturuyorlar!

GÜNÜN SÖZÜ

Bir şeyden pişmanlık duymak istemiyorsan, her şeyi Allah için yap.