SİYASETTE; HASET VE NANKÖRLÜK!…

Her biri "başlı başına" bir gaflet halkasıdır.. İkisi bir olup, birlikte hareket edince; "gafletin" ötesinde, delaleti, ihaneti, yıkımı getirmesi kaçınılmazdır… Felaketler "zinciri" oluşturur.. Ne yazık ki, Türkiye'nin siyasi hayatında "bu ikili" son yıllarda hayli aktif ve bela bir fitneyle "kulvar" genişletiyor!… Ki bu hal-i vahamet, yaşamın diğer alanlarını da, maalesef giderek kapsıyor…

***

Neyse; muhabbetimiz "siyasetin mahallesiyle" alakalı olacağı için, diğer alanlara girmeyelim!… Ki mevzu dağılmasın, meram net anlaşılsın… Tabi, "haset" kin ve nefreti besliyor.. "Nankörlükte" vefasızlığı, samimiyetsizliği, kalleşliği, sırttan vurmayı, "körüklüyor?"… İkisi de, bir zihinde, ruhta ve karakterde buluştu mu; "gerisini" siz düşünün..

***

Yıllarca bir yuvadasınız!.. Gelişmenizi, büyümenizi, yol yürümenizi, yaşam şeklinizi, siyasi ve ideolojik fikriyatınızı, çevresel tüm etkenleri burada görüyor, burada yaşıyor, burada tecrübe ediniyorsunuz.. Yani; o yuva sizi halk deyimiyle "adam" etmiş, "söz sahibi" durumuna getirmiş..! Kısacası, semizlemiştir, büyütmüştür sizi!…

***

Nam sahibi olmuşsunuz.. Makam, mevki, şan, şöhret, servet o biçim imkanlar elde etmişsiniz… Kariyer kazanmışsınız… Ve tüm bunları da, "yuvanın, o yuvanın yönetiminin" sayesinde, kazanıp, sahip olmuşsunuzdur!… Sizi, "bir makamdan" alıp en tepe makamlara getiren bir yuva burası!…

***

Ve bir gün, nasıl oluyorsa "ihtilafa" düşüyorsunuz, anlaşmazlıklar oluşuyor, tepe isimle!… Tabi ki yuvanın diğer evlatlarıyla da..  Ki bu anlaşmazlıkların ekseriyeti de, "ihtiras" odaklı… Netice itibariyle, "yuvadan" kopma, ayrılma, çekilme, artık burada kalamam deyip "kapıyı vurup" çıkıyorsunuz!.. Elbette ki, doğal ve olabilir, mümkün bir hal-i vaziyettir!…

***

Hele ki, bu gidişte "helallik" alınma var ise!… Peki ne oluyor da, "dava adamlığı, yol arkadaşlığı" en haşin şekilde; "haset ve nankörlüğün" girdabına yakalanıyor.. Ve bu girdap, sürekli dibe çekiyor tüm tarafları?.. Ne vefa, ne ahde vefa, zerre-i miskal kalmıyor… Vur da vur; kötülemek mi, ihanet mi, kalleşlik mi, yerme mi, enva-i türlüsü bulundukları çemberde cirit atıyor!…

***

Ve; varlıkları da, oluşumları da, zihinleri, fikirleri ile siyasi hareketleri de, bu ülkenin, bu milletin "tüm değerlerini" batılın ve batının nam-ı hesabına "dejenere" edip, vesayet oluşturma gayreti içerisinde olanlara göz kırpmaya başlıyorsunuz… "Dün hasım" iken bugün sarmaş-dolaş oluyorsunuz.. Günün ifadesiyle, "kan-ka" oluyorsunuz… Ve biliyorsunuz ki, bir asırdır "düşüncene, inancına, fikriyatına" hasım bunlar.. Hiçbir zaman dost, yol arkadaşı olmayacağını bile bile… Peki kime karşı saf oluşturuyorsun; ayrıldığın "baba ocağına, yuvana" karşı!…

***

Ayrılışlarını, kapıyı vurup gitmelerini, "haset ve nankörlüğü" körükleyen etkenlerde, kim haklı kim haksız, gelinen aşama itibariyle pek anlam içermiyor.. Çünkü, mazide kaldı.. Ki ona da girmek istemiyorum… Söylenecek bir laf var ise; "siyasi ihanet" yaşam alanındaki en büyük "ahlaksızlığı" ihtiva ettiği için, zamanla "ecdat düşmanı" yapar... İşte buna siyasilerimizin kendilerini kaptırmaması gerekir… Hele ki, yaşadığımız zaman ve çağ açısından!…

***

Neyse ki, ahali böylesi tüm olumsuzluklara rağmen, böylesi bir siyasetin peşinden gitmiyor?… Nitekim bu siyasetin gördüğü itibar, sıfırlarda… Bir halk deyimi vardır; "kendin ettin, kendin buldun?"...

***

FENA BİR ALGI HARBİ VAR?

Tabi ki, muhalefetin benimsediği "psikolojik harp taktiği", fena bir algı üretimiyle, "korku" atmosferi yaratıyor… Kaygılar yüksek?.. Konuşulan ne; ülke batıyor, millet, aç-perişan, insanlar açlık yüzünden birbirini vuruyor.. Fahiş fiyatlar, zamlar, hayat pahalılığı.. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve ideolojik; "bir hizip" atmosferiyle, Türkiye "iç ve dış" harbe giriyor?.

***

Dikkat edilirse, kurulan her cümle, yapılan her etkinlik, düzenlenen her görüşme ve istişare adıyla yapılan toplantılarda "bir ümitsizlik" bombardımanıyla, ülke ve millet karşı karşıya getiriliyor.. Sokağın "sinir uçlarıyla" oynanıyor.. Tabi, iktidarın da "körüklemede" esinti oluşturma payı yok değil?.. Özellikle; ekonomik piyasanın "kontrol altına" alınmayışı!…

***

Aslında, tüm bunlar "iki noktayı" gizliyor.. Bir, dış orjinli senaryonun ülkeyi "komşu ülkelerin" hal-i durumuna düşürme gayretinin siyasi kulvarda üstlenilen misyonun yerine getirilmesini gizlemek.. İkincisi ise, seçmene, CHP, İyi Parti ve HDP'nin "üst aklın" koduyla oluşan "saklı siyasetlerini" hissettirmeyip, örtmek!… Tabi bu kulvarda., sosyal medyada hayli mahirler..

***

Yapılan ısmarlama anketler.. Ki, artık yurtdışı şirketler dahi Türkiye'deki siyasi seyri, partilerin oy oranlarını, seçmenin tercihlerini "anketleriyle" belli bir rotaya soktuklarını da görüyoruz.. Ve ne hikmetse, bir kesim "iman etmiş" gibi, onlara inanıyor… Elin gavuru yalan mı atacak misali bir gaflet..

***

Eğer ki, anketlere ki kendi anketlerine inanıyor ve güveniyorlarsa!… AK Parti hala birinci parti mi…? Evet birinci parti.. Oy yüzdeliği yüzde 35'lerin üzerinde.. Peki en yakınındaki CHP'nin oy oranı kaç… Yüzde 21'lerde.. Ki 2018'deki "seçimde aldığı" oy oranından daha düşük.. yine onların deyimiyle, HDP, MHP "kan" kaybediyorsa, İyi Parti'de bir kıpırdama var ise; yüzde 20'leri bulan kararsızlar neyin hikmeti?…

***

Ki son anket Optimar'ın.. AK Parti'nin liderliğindeki "Cumhur İttifakı'nın" oy oranı, hala yüzde 50'lerin üzerinde… Rakip olan "Millet İttifakı'nın" ise yüzde 34, 35'lerde.. Sahi aradaki fark nerde?.. İşte bu farka, AK Parti'nin çok ama çok iyi çalışması, kulvar geliştirmesi lazım…

***

O da, üretilen yalanlara, algılara, sinir bozucu söylemlere, ümitsizlik pompalayan etkenlere karşı; "milleti" güven ve samimiyet noktasında, sindirtmemesi gerekir.. Sahiplenmeli, sorunlara çözüm üretici olmalı..

***

Şikayetten çok, yeni ufuklara yönelmesi lazım.. En büyük, zafiyet ve kaybı da, "toplumsal mutabakat, toplumsal bir barış sürecinin" hala elzem ve ivedilikle yerine getirilmesi gereken, "değişime ve dönüşüme" radikal adımlara zihin yormamasıdır… Yani taarruza geçmesi lazım!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Akıl, seyirci koltuğundan kalkıp, yaşama dahil edildiğinde değer bulur?…