ŞU ŞEFFAFLIĞINIZ VAR YA!!!…

Hele ki, Diyarbakır'ımıza özgü… Vallahi de, billahi de, "şapka" çıkarılır… Vaki değil, eşi benzeri olsun işleyişteki şeffaflık… Öyle ya, yapılacak ihalenin "şeffaf" olabilmesi için, bir dizi maharetler ortaya konulmuyor değil.. Bir tarafta "kameralar" kuruluyor.. Linkler dağıtılıyor.. Diğer taraftan, her saniyesi canlı, canlı yayınlanıyor…

Yani, zerre-i miskal, "şaibeye" mahal verebilecek bir hal ve ortam bırakılmıyor.. Her şey o biçim, kurgulu, dizayn kusursuzca mükemmel icra ediliyor!.. Laf edilecek değil.. Ki buraya kadar olan işlemleri, gören, duyan "ayakta alkış tutup, helal olsun" dememesi içten bile değil.. Gıpta ediliyor, "keşke her kurum ve ihale böyle" aleni, açık ve şeffaf yapılsa deniliyor.. Darısı diğer illere ve kurumlara diye dua ediliyor..

***

Ama velakin gel gör ki, "kazın ayağı hiç de öyle" değilmiş?.. Hani madalyonun diğer yüzü var ya!. İşte o yüz, asıl o yüzmüş!.. Meğer ki ihale şeffaf, ancak "iş yürütmedeki alımlar, alt taşeronlara" gelince o biçim, "eş, dost, akraba, hemşeri, yandaş ve adrese" teslim mekanizması işlemi devreye giriyor!.. İşin mahiyetine ilişkin "kalemler" bir bir "isim, adres ve şehir" gözetilerek müteahhittin eline iliştirilerek bu rotada yürüyeceksin deniliyor…

***

Kaçar’ı yok.. O müteahhit kafeste!!.. Eğer ki, mırın, kırın, yok şöyle, yok böyle tavır ortaya koyarsa!.. Yani hani şeffaftı, hani, "ihaleye" müdahale yoktu, dedi mi, yandı kül oldu, bitti!.. Feriştahı gelse, artık ilden ihale alamaz, aldığı işi de bitiremez, her şey fitil fitil burnundan getirilir?.. Ne kamu, ne yerel..? Müteahhitler artık biliyor, bu lafları ederlerse, en küçük itirazda "düğümleri" nefessiz kalıncaya kadar sıkılacak.. El mahkumiyet kaçınılmazdır.. Ama bir şey var, herşey kayıt altında!..

***

İşte bu işlem ve kayıt altındaki "kayırmalar" üst düzey bir dostun ifadesiyle, er ya da geç sorgulanacak!.. O zaman da, diğer gidenler gibi "çok şeffaf(!)" şahsiyetler olarak anılacaklar.. Tabi, hukuk, yargı ve adalet işlemde tam teşekküllü mekanizmayı işletirse!… Yakalarına da yapışılacak.. Velhasıl, bu yazım, şimdilik "uyarı" mahiyetli olsun.. Bilahare, teferruatlı mevzuları masaya yatırıp, irdeleriz..

***

BENİ FAZLA ZORLAMASINLAR!…

Sizi bilmem!.. Saygı mahiyetiyle mi, yoksa farklı bir duruşla mı!.. Bülent Arınç'a nasıl hitap edersiniz?… Bülent abi mi dersiniz?.. Ya da, Arınç abi mi dersiniz.. Her ne derseniz deyin, hiç fark etmez.. Çünkü, Bülent Arınç beyefendinin bugünlerde ruh hali süt liman değil.. Hayli; "gergin!.."

***

Ama, diyeceksiniz ki olur mu öyle şey!.. Tam aksi, olmalı.. Malum, Damat FETÖ'den "beraat etti.." Daha ne istiyor Arınç bey!.. Keyifler "o biçim" olması gerekmez mi?… Haklısınız da… "İşim bitti" zihniyle, AK Parti'ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı, "racon" kesmenin haleti ruhiyesiyle, öfkeli!…

***

Dün yazmıştım, Bülent Arınç Bey'in, "erken seçime" dair soruya verdiği çıkışlı yanıtını!.. Kendileri demişti ki; "Pencereden bakıyorum.. Önümü göremiyorum!.. Daha önce, 10 yıl, 20, hatta 30 yıl öncesini görüp, ona göre değerlendirmelerde bulunabilirdim.. Ama şimdi değil.. "

***

Ben de, "pencereye siyah perde çeken kim" diyerek, sorup, sorgulamıştım.. Ve o perdeyi çeken her kim ise, tez elden "müdahale" etsin, gidip penceredeki siyah perdeyi söküp atsın.. Baksanıza, önünü göremiyor.. O görmüyorsa, bari biz bakalım, pencerede kendisi nasıl görünüyor diye!?… Bakarsın, çaya davet eder!..

***

İşte böylesi bir beklenti içerisindeyken, ne yazık ki tansiyonu yükselmiş!.. Gerilimi ve gerginliği, afrasında ve tafrasında dozajı hayli yükseltmiş..! Sorma gitsin, dokunan bin pişman olur.. Öyle böyle, değil… "Kafasının tepesi" her an atabilir.. Onun için de; aman ha bulaşmayın "yanarsınız!?" kodunda bir alarm çakıyormuş!…

***

Ne demiş biliyor musunuz; sinir katsayısını artırarak… Tabi pencereden göremediğimiz için vücut dilini nasıl kullanarak, böylesi bir lafı etmiş bilemiyorum.. Ama denilen, şu… Bülent Arınç bey, şöyle demiş…

***

"Erdoğan'a karşı hiçbir zaman rakip olmayacağım diye bir içtihatta bulundum. Ama beni fazla zorlamasınlar!.." Yani.. Evet bu ifadenin, mefhumu muhalifi, açıklaması şu.. "Kafamı bozmayın ha, Erdoğan'a rakip olur ha!..."

***

Gülünür mü, ağlanır mı, her ne ise!.. Bu ifade, Sırrı Süreyya Önder'in "meclisteki" bir repliği aklıma geldi.. Ki, kahkahayı attım.. Kürsüden laf atanlarla "ağız dalaşına" girerken, şöyle diyordu Önder.. "Bırakın, bırakın gelsin, bırakın gelsin hele!.."

***

Biz de diyelim ki!.. Yahu Allah, billah aşkına, bırakın, kimler zorlayacaksa zorlasınlar.. Bülent Arınç bey de "sahada" bir tur atsın.. Alemin seyri, ahalinin söylemi noktasında "kalibresi" ortaya çıksın, "boyunun ölçüsünü" alsın!…

***

Şener'den, Gül'den, Babacan'dan ve Davutoğlu'ndan kendisine bir ders-i ibret çıkarmadıysa!.. Bırakın gelsin, o da "kerameti kendinden menkul olmanın" nasıl bir silleyle, yüz yüze geldiğini görsün!.. Erdoğan'la varlar, Erdoğan'sız yoklar!…

***

BAŞÖRTÜLÜ BAKAN MI?

Öyle diyor “helalleşelim” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.. Eğer ki, iktidar olurlarsa mutlaka ama mutlaka, kabinede “başörtülü” bakan olacakmış?.. Gel de inan, gel de peşine düş, “imana” geldi de.. O ki, “laiklik” kırmızı çizgimiz diyerek, “dini inanışı” rafa kaldıran.. İbadete her türlü yasağı getiren.. Ezanı orijinal halinden çıkaran.. Camilere, medreselere, Kur'an Kurslarına “pranga” atan!.. Yasaklar silsilesiyle, bu milletin inancına, ibadetine, kültürüne, gelenek ve göreneklerine, kapıları kapatan!..

***

Daha bir kaç yıl önce, “başörtüsüne getirilen” yasağın kaldırılmasına dair, yasal maddenin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesine başvuranın bizzat kendileri ve partileri olurken.. Ki kendileri bırakın bakan, milletvekili, kamu görevlisini, üniversitede, hatta İmam Hatip Lisesinde öğrenim gören öğrencilere bile “yasak” isterken!..  İktidarlarında “başörtülü bakan” olacak?..

***

Dönem mi, şartlar mı değişti!.. Yoksa evet yoksa “vesayetçilerden, derin yapılardan, iç ve dıştaki irlandalılardan” okyanus ötesindeki zevattan “hayır” gelmeyeceğine iman ettiğinden mi?.. Sanırım, bundan olsa gerek “insan” kayması yaşıyor CHP!.. Görünen o ki, “tekke ve zaviyeleri de biz açarız” diye bir söylem ve eylem gelişirse bugün yarın, şaşırmayın!..

***

Eee üstat ne diyordu, bu halkla karşı karşıya kalan her kim ise, tövbekar olur!..  Ki kültürümüzde “helalleşme” bir ölçüde yaptıklarından “tövbekar” olmaktır.. Tabii Kemal bey bunu derken, CHP’li Engin Altay’ın "baş açmakla din elden gitmez” sözünü nereye koyacağız..  Vaziyet dönme dolap gibi..

“””

İnsan 28 Şubat'ı hatırladığında!.. O dönemde, “ikna odalarında kim kimlere neleri dayattı..” Neyse.. Ne diyor Kemal bey, “ben söylediklerimin arkasında duranım.. Temel özelliğim bu..”  Peki vaki mi bu “özelliğin” somut olarak icra edilmişliği.. Gören beri gelsin.. Ben hiç ama hiç görmedim de!..

***

Görseydik Deniz Baykal’ın yaşadığı kumpastan sonraki söylediği sözün arkasında dururdu.. “Ben aday değilim..” Ama yarım saat sonra, liderim dedi.. Hiç o kadar teferruata girmeye bile gerek yok, kaybettiği seçim sayısına vakıf mı?.. Kazandığı seçim var mı? Neden “bu işi beceremiyorum” deyip çekilmedi..

***

Kaldı ki, 2023 seçimlerine dair halen Cumhurbaşkanlığı adaylığı için ortaya koymuş cesaretli duruşu sergilemediği gibi, “sözlerinin de arkasında” durmuşluğu yok.. Yani “kaçak güreş var..” Ki, bu yönde kitaplar yazılır, “milli ve yerli meselelere” dair taahhütlerinden çark edilişine ilişkin.. Hasılı kelam, bu işte bir yanlışlık var deyip geçelim!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Harama düşmemek için nefsine direnen insan, kulluk misyonunun iftihar tablosudur.