VAY DA VAY!…

Formula 1 yarışına dair konuştuklarımıza bakar mısınız; neyi konuşuyoruz!.. "Yarışı" değil, Yarışta 7. kez "şampiyon" olan Hamilton'un "maharetini" değil..  Türkiye'nin tanıtımındaki etkisini ya da yarışın, "ekonomiksel ülkeye" katkısı nedir merakında değiliz?!..

***

Bunları konuşmuyoruz… Peki neyi konuşuyoruz!… Yani dert edilen nedir?.. Dert edilen "Şampanya değil de, Gazoz Patlatıldı.." Yani, hep suni, içi boş, havanda su dövme misali; hadiseleri öncelikleştiriyoruz!.. Her mevzuda olduğu gibi!…

Gerçek şudur ki, "her halükarda" kerameti kendinden menkuller "saldıracaktı?"!.. İktidar ve muhalefet trolleri, iki gündür yattıkları pusudan, okları fırlatıyorlar… Nitekim, "Gazoz ve şampanya" üzerinde, başlattıkları tartışma, her şeyi ortaya koyuyor…

***

Ne diyorlar?.. Formula finalinde, şampiyon Hamilton "Şampanya yerine neden Gazoz patlattı?"… Bir gelenek bozuldu… Türkiye "eksen" değiştirdi.. Türkiye İran oldu, Türkiye Arap ülkeleri oldu?… Vay da vay!…

***

Öyle ya!… "Batının ve Batılın" geleneğini icra etseydik!.. "Şampanya" patlatsaydık.. Alkolü su gibi tüketen bir görüntü verseydik, çağdaş bir medeni ülke(!) olurduk.. "Başımız" göğe ererdi.. Vay da vay!..

***

Ha bir de, sorgulanan kararı kimin verdiği?!.. Kim, hangi makam, yetkili "şampanya yerine gazoz patlatma kararını" vermiş.. Bi açıklayın diye, "ahkam" kesiyorlar.. Kararda kimin imzası varmış bildirin de; "gününü göstereceklermiş" gibi racon kesiyorlar!.. Vay da vay!…

***

SAPLA SAMAN KARIŞTI!..

Yine.. Evet yine Ekrem İmamoğlu odaklı "sapla saman" karıştı!…  Yürütülen tartışma; "kamuflaj" odaklı olmaya başladı.. Tartışılan; "Kanal İstanbul" üzerinden, İmamoğlu hakkında başlatılan soruşturma!..

***

Önce, bir sapı samandan ayıralım!.. Şöyle ki; İmamoğlu, Kanal İstanbul'a "muhalefet ettiği, karşı çıktığı" için, hakkında "İçişleri Bakanlığı" müfettişlerince başlatılan bir soruşturma yok!… Yani, "Kanala Karşıyım" diye, "hesap" sorulmuyor..

***

Sorulan!…"Kanal'a karşı, İstanbul'da asılan pankartların ve afişlerin, belediye bütçesinden karşılanmasına, yani kamu kaynağı kullanılarak, idarenin bütünlüğü ilkesine ve devlet politikasına karşı, muhalefet etmek!.."

***

Ki bu da, mevzuat yasal düzenlemeyle "Anayasa'ya" aykırı!.. Vaziyeti netleştirdikten sonra, gelirsek "işin kamudaki" algı ve provokatifleşen, havasına!.. İmamoğlu.. Ki dün kaleme almıştım, "Muhteşem İngilizce" biliyorum diye övünen, Uluslararası platformda Türkiye'yi "enva-i şekilde" şikayet eden, İmamoğlu'nun "son icraatındaki" rezilrüsva olan konuşmasıyla, bu mu bizi yönetecek, konuma gelmişken!..

***

Bundan, ne Belediye Başkanı, ne parti lideri ve ne de Cumhurbaşkanı "çıkmaz" düşüncesinin giderek büyüdüğü bir evrede bu inceleme, "her şeyi" silip süpürdü.. Çünkü, Suç ve suç nevisi Anayasal "suç kapsamına" giriyorsa da, "gerekçe" delil ve suç tespiti noktasında, zayıf!.. Tıpkı, "Seçimlerdeki" hesap edilmeyen, aksiyonel faaliyetler gibi..

***

Şimdi, Kanal İstanbul üzerinden algısıyla, "mağduriyet" ikmale getirilme fırsatı İmamoğlu'na "altın tepside" sunularak bir hayli güçlü oluşturuldu..

***

 

KIYAMET KOPSA DA!..

Ne Diyor, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül… Diyor ki, "Adalet yerini bulsun yeter.. İsterse kıyamet kopsun?.." İşte, hukukun da, adaletin de, eşitliğin de, şeffaflığında, özgürlüğün de, "en büyük güvencesi ve teminatı", sistemin ve idarenin "bu noktada" işlev görmesidir..

***

Yoksa!.. "Kim ne der, kim ne düşünür?" ikilemi içerisinde, kalınırsa!.. Vicdan "körleşir" maddiyat üstünleşir.. O zaman, "Dosya ne der, Anayasa ne der, hukuk ne der" hükümleri tamamen, "safdışı" kalır..

***

Konjöktör.. Hatır.. Siyaset.. Yönetim.. Nüfuz.. Feodalite.. Pek tabi ki kapital güç, "Adaletin terazisini" eline alır!… İşte, o zaman "hak, hukuk, adalet" zayi olur?…

***

Önceki gün dile getirdim!.. Günümüz koşulları, "hukuku da, yargıyı da, ekonomiyi de, ticareti de, günlük yaşamı da" bir bütünlük içerisinde, kopmaz zincirlerdir.. "Hukuk ve Ekonomi" reformu, demokrasiyle bütünleştirilince" reformist bir sonuç çıkar.. Aksi takkirde, "kör topal" bir hal-i durumdan öteye gidilmez!…

***

İYİ PARTİ, "İYİ DEĞİL" BENCE!!…

Parti içerisinde vuku bulan "hadiseler zinciri" noktasında "İyi Parti" hiç de iyi değil!… Diyorum ki, "parti" isminde mi bir arıza var, yönetim kadrosunda mı, yoksa "üst aklın" yönetim sisteminde mi bir arıza var.. Şöyle bir "isim" değişikliğine gitseler?… Sizce, "iyi" olmaz mı…? Bence hiç fena olmaz, "bari" partiden söz edilince "nasıl iyi mi" diyebilelim!…

***

Bakar mısınız, son haftalarda yaşananlara!… Öyle ki, "siyasi" aksiyonel faaliyetlerin "en derin" işleyiş alanı, Parti'nin ekseni oldu!.. "Her dolap dönüyor" burda!.. Ki, parti kurmayları, lideri!.? Beri yanda, "ittifak" ettikleri de dahil olmak üzere!… "Derin" sularda yüzüyorlar.. "Ağızlarından" çıkan her "sözcüğün" cümlesi tamamlanmadan, "aksi, zıttı" bir sonuç patlak veriyor!.. Yani, "halleri" hiç de "iyi" bir hal değil..

***

HER GÜN BİR FELAKET!…

Kovid-19'a dair, bir arıza-i durumumuz var!.. Ki, bizde mi, bizi yönetenlerde mi?. İşin sorumlularında mı?.. Ya da, "biz de sorumluyuz" deyip, "ahkam kesmeden" öte, icraatı olmayanlarda mı?.. Vallahi, bir bütünlük içerisinde, galiba hepimizde "zihin, algılama" rahatsızlığı söz konusu.. Yani, psikolojik birer vakıayı aşmış durumdayız!… Topyekün!...

***

 

Virüsün "ölümcüllüğüne" odaklanmıyoruz!… Ki her gün, açıklanan verilerle "bir felaket" yaşadığımızı görüyoruz.. Her ne kadar, "ölü, vaka, test" sayısına dair, spükelasyonlar söz konusu ise de!.. Sanki, "ölü, vaka sayısı" daha çok, ifade edilirse, salgın bitermiş gibi, konuşuluyor?.. Her şey çözümlenir…!

***

Günde, 100'e yakın "insanın" ölmesi!.. Yüzlerce "insanın" yoğun bakımda, "can çekişmesi..!" Yüzlerce, insanın "karantinada" tutulması.. Evinde tutulanların sayısı!.. Tüm bunlar bir felaket, bir afet değil midir?.. İzmir depremi, Elazığ Depremi, Malatya Depremi!.. Her gün bir "deprem" yaşıyoruz, kayıplarımız da o depremdeki kayıplardan fazla!…

***

Bakınız önceki günkü bilançoya!… Kayıp insan sayımız, 94.. Tespit edilen vaka sayısı, 3 bin 316.. Hastanede, Yoğun bakımda tutulanların sayısı; 3 bin 610… Korkunç bir tablo, olabilmesi için daha rakamların arkasına yeni sayıların atılması mı gerekiyor?

***

Peki, biz ne yapıyoruz!… Virüse karşı yüzde 95 oranında koruyan, kollayan, "maskeyi" bile takmaya, üşeniyoruz.. Boşvermişlik revaheti içerisinde, takmıyoruz.. Uyarana da, "sen kim oluyorsun" deyip, çullanıyoruz!.. Sosyal mesafe.. Temizlik.. Yani paspal halde, felaketleri kendimiz "inşa edip" sonra, kim bunun sorumlusu diyoruz!?..

***

Görünen o ki!… Belki bazı okurlarım, dostlarımız "bu ağır bir söz" oldu deyip, eleştiri getirebilirler!.. Ama, "başka çare" kaldı mı ki…? Biz "kötekten" ancak anlıyoruz!… Onun için, şu "maske, sosyal mesafe ve temizlik" noktasında, çok ama çok ağır radikal kararlar alıp, sahada uygulamamız lazım!… Gidişat, ölümcülden öte, öldürüyor.. Özellikle  yerel yönetimler "radikal" tedbirler, almalı!…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Sanma ki tesettür sadece kadına farzdır. Erkeğin tesettürü göz kapaklarındadır.