KÜLTÜRE KURBANSIN

5-17 yaş arasında veya farklı yaş aralığında çocukluk çağlarında, uzun dönem nerede, hangi ortamda yetiştiysen sen artık oralısın.

Hangi kültürel kodlar yüklendiyse sana artık kurtulamazsın. Bilgi dolu ilim ve fenne önem veren, eğitime okumaya,

İnsanlar arası yardımlaşmaya, uçlarda değil de normal standartlarda yaşamını sürdüren bir çevrede büyüdüysen şanslısın!

Yok değil se sonrasında kimliği karakteri değiştirmek çooook zor iş.

Makine değiliz önce programı yükle sonra ‘sil’ yapmamız öyle tek tıkla olmuyor.

Doğduğun yetiştiğin aile-çevrede edindiğin izlenimler beynin otomatik pilotuyla farkında olmadan uyguladığın davranışlar alıştığın ritüeller ömür boyu seninle.

İstediğin kadar üniversite bitir, kitap oku, ansiklopediler hatmet, insanoğlu aklı ilkelliğe dönmeye mehilidir.

Bu durumun ispatı çeşitli olaylara gelişmelere tepki olarak ilk akla gelen fikirlerdir. Refleks olarak gelen hareketlerdir.

Örneğin gece yarısı karanlık bir siluet gördün, anında hırsız, canavar vs. zannedersin soluklanınca siluetin dolap olduğunu anlarsın. İşte bu ilk tepki ilkelliğini dahası ilk öğrenilenlerin ömür boyu silinemeyeceğini gösterir.

Anadolu da tandır ekmeği yiyerek büyümüşsen, aydın çevrende kruvasan eşliğinde, zihnine doldurduğun bir sürü seküler düşünce seni aydınlatabilir belki bir yerlere de taşıyabilir lakin özütün değildir.

2 fakülte bitirmiş, müzik albümleri olan bir yakınım Tolstoy’la, Beethoven’la yatıp kalkan entelektüel aydın geçinen zihni özgür bir insan…

“düğünümde kayınvalidemle altın kavgası yaparken buldum kendimi” diyor. ☺

“sonra kendimle kavga ettim bu ben miyim “  diye.

Zorluk algılanınca zihin hemen filmi geri sarar, ilk yüklenen kültür kodlarına başvurur.

O elimize aldığın Starbucks kahve bardağı, kulağındaki kocaman kulaklık, üzerinde çalıştığın istatistiki raporlar listeler,

Yenilikçi fikirler,

laptopla tek tıkla yaptığın sanal alışverişler… Modern dünyanın getirileri bunların hepsi libas yani sonradan üzerine geçirdiğin kıyafetler.

          Yılmaz Erdoğan diyor ki; Hakkâri de kola’ya Coca Cola derdik (yazıldığı gibi)

İstanbul’a üniversiteye gelince yanımdakiler gibi kola demeye alıştım. Tatiller de Hakkâri’ye dönünce ‘kola alalım’ dediğini duyanlar suratına bön bön yadırgayarak bakmışlar.

Sonra Coca Cola dönmüş hemen. İstanbul’a dönünce kola demeye gayret etmiş. “2 kültür arasında boğulmamak için çok bocaladım” diyor.

Bizim buralardan bir gede bajer (şehir çocuğu), Ankara’ya üniversite eğitimi için gidiyor. Hemen ortama ayak uyduruyor. Kahvaltıda çay terkediliyor.

Yerine meyve suyu konuyor. Şiveyi de bir iki yıl derken düzeltiyor. Bilhassa kızlarla konuşurken daha ince ve narin çıkıyor sözcükler.

Son sınıfta bir gün kitaplara gömülmüş, amfide pencere açık, içeriye girenlerden biri dış kapıyı açık bırakıyor. Rüzgarla irkilen bizimki aniden bağırıyor;

“ma kapisiz evden çıkmışsiz, zatorye edeceksiz bizi” ☺

Darda kalınca özüne döndüğüne fark eder etraftakiler onu gülerek izlerken.

Dar kalıplar da gelişmiş, fitne fesat ve dedikodunun merkezinde yetişen bireyler

İyi insanlara denk gelse bile ileriki hayatında faydalanmayı bilemezler.

Yapılan her hareketin altında bir çapanoğlu ararlar. Her fırsatta (kadın veya erkek) çevredeki insanların arkalarından konuşurlar.

Çünkü öyle öğretilmiş, otomatik ezber. Kişiler bunu fark etseler de ilk kalıpları dağıtmak için psikologların kapısını çalmak zorundadırlar.

Sonuç ne kadar donatırsak kendimizi donatalım, aldığımız kültüre kurbanız.

KİTAP ÖNERİSİ:

RAMACHANDRAN SANDRA BLAKESLEE – BEYİNDEKİ HAYALETLER