'Süreç ilerlerse öfke diner'

Çözüm süreciyle birlikte dağlarda silah sesleri duyulmuyor ama toplumsal olaylar ve günlük yaşamda, öfke sürüyor.

Haberler 25.01.2015 - 00:56 Son Güncelleme : 25.01.2015 - 00:56

DİYARBAKIR-Çözüm sürecinin en önemli aktörlerinden HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder göre, bu gençlerin öfkelerini anlamak için doğum tarihlerine ve aile hikâyelerine bakmak gerekiyor. Bu gençlerin yaşlarına bakıldığında çoğu 1990lı yılların çatışmalı yıllarında doğanlar.

DOĞUM TARİHLERİNE BAKMAK GEREKİYOR Önder, bu gençlerin doğdukları zaman yakınlarının kimliklerinden kaynaklı olarak acımasız bir saldırının kurbanı olduklarını bertiliyor. Ona göre bir diğer boyut, gençlerin geleceksiz bırakılması. Önder, öfkenin temellerinin devletin Kürt sorununa güvenlik perspektifinden baktığı 1990lı yıllarda atıldığını ama 2000li yıllarda da bunun sürdüğünü dile getiriyor: Devlet bu paradigmasını süreçte bile fazlaca gözden geçirme ihtiyacı hissetmedi. Süreci siyasi aktörlerle yürütürken alanda sürecin ruhuna uygun demokratik hamleler geliştirmedi.

ÖFKE ASKERİ DARBEYLE BAŞLADI Toros Üniversitesinden Prof. Dr. Ahmet Özere göre ise, öfkenin temeli 1980 askeri darbesine dayanıyor. Darbe sonrası Diyarbakır Cezaevinde yaşanan işkencelere dikkat çeken Özer, Bu gençler 1980 darbesi ve sonrasında doğan kuşaklardır diyor. Prof. Özerin öfkeli Kürt gençleri ile ilgili tanımlaması ise şöyle; Türkiyede 30 yıldır yaşanmış çatışma ortamında doğup, ömrünün önemli bir kısmını çatışma ortamlarının mağduru ya da bir tarafı olarak geçirenlerdir. Karakollara, hapishanelere düşen, bir yakını içeri girip çıkan veya dağa çıkan, dağda hayatını kaybeden, bu süre içinde demokratik bir ortam görmeyen, olağanüstü hal, sıkıyönetim yasaları içerisinde büyüyenlerdir.

90LARIN ÖFKESİ VAR Prof. Dr. Nurdan Akıner, 2010 taş atan çocuklarla ilgili araştırma yaptı. Mersinde 2010da Kürtlerin yoğun yaşadığı mahallerde taş atan çocuklarla ilgili saha araştırması yapan Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nurdan Akıner, terör ve siyasal baskılar nedeniyle göç eden ailelerin geldiği yerlere geçmişini de taşıdığını hatırlatıyor. Hiç kimsenin geçmişi, yaşadığı coğrafyayı değiştirmekle buharlaşmıyor diyen Akıner, araştırma yaptığı mahallelerde kendisini en çok etkileyenin, çocukların hangi yaşta olursa olsun propagandanın da etkisiyle aşırı derecede politize olmaları olduğunu belirtiyor:

Derinlemesine mülakatlarda bazı çocukların gözlerinde 90lı yıllarda yaşananlara duyulan öfkeyi gördüm.

ÖFKE NEYE KARŞI? Prof. Dr. Özere göre, duyulan öfke hakların gaspedilmesine, dilin yasaklanmasına, yakınlarının haksız yere öldürülmesine, eşit yurttaş olarak görülmemelerine fırsat eşitsizliğine karşı. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümünden araştırma görevlisi Sedat Yağcıoğluna göre ise, yok sayılmaya, dışlanmaya, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalmaya. 2010 yılında Diyarbakırda taş atan çocuklarla ilgili araştırma yapan Yağçıoğlu, gençlerin öfkesinin iki temel kaynağı olduğunu belirtiyor. Bunu da gençlerin, yıllarca yakınlarının anlatılarıyla öğrendiklerinden oluşan, devlet şiddeti öykülerinden oluşan toplumsal bellek ve günlük yaşamda karşılaşılan ayrımcılık olarak tanımlıyor.

HDPnin İmralıda PKK lideri Abdullah Öcalanla görüşmeler yürüten heyetin içerisinde de yer alan Sırrı Süreyya Öndere göre öfke devletin şiddetine karşı. Süreci anlatırken en çok zorlandıkları kesimin Kürt gençleri olduğunu dile getiren Önder, Devlet eski ezberine dönük hiçbir alışkanlığını terk etme niyetinde olmayınca, gençler de henüz bu sürece iman etme noktasında değiller diyor.

DEVLETE GÜVEN SORUNU HDPli vekil Önder, gençlerin yaşadıklarından dolayı devlete ve hükümete güvenmediğini belirtiyor. Sırrı Süreyya Önder, bunun çok kolay değişmeyeceğini devletin yarattığı bu algıyı tamir etmeye çalışması durumunda ise, gençlerin bunu çabuk anlayacağı görüşünde: Sorumluluk gençliğe değil bize düşüyor. Devlet yaklaşımlarını tümden terkedip mahkum etmeli.

Prof. Dr. Ahmet Özer ise, devletin Doğuda kırsal alanları güvenli hale getirme düşüncesiyle Batıdaki kentlerin varoşlarını fitili ateşlenmemiş bombalar haline getirdiğini belirtiyor. Bu bombaların ne zaman nasıl patlayacağı belli olmaz diyen Özere göre, Kürt sorunu çözülse bile varoşlardaki sorun devam edecektir. Her iki sorunun birlikte çözülmesi gerektiğini öneren Prof. Dr. Özer, Varoşlar Kürtlerle dolu, baba topraklarını terk edip gelmişler, burada da umduklarını bulamamışlar. Melodramik bir kopuşun girdabında sürüklenmektedirler. Gençler de zaten bu mantaliteden dolayı da öfkelidir diyor.

NE YAPILMALI? Gençlerin öfkesinin dinmesi için ne yapılması gerekiyor? Ahmet Özer, hem merkezi hükümete hem de Kürt siyasetine görevler düştüğünü hatırlatıyor. Ona göre, Kürt siyaseti, kazandığı illerde büyük kültür merkezleri inşa etmeli, tiyatro, sinema, muhasebe, bilgisayar, resim vb kurslar açmalı: Binlerce insan okul okumamış ama birçok yeteneğe sahip. Bu yeteneklerini bir yerde de icra etmedikleri için bu öfkeye dönüşmüş. Önemli olan bu gençleri iş güç sahibi yapmaktır yoksa psikoloğa göndermek değildir. Bunlar hasta değil, öfkeli insanlar.

HDP İstanbul Milletvekili Önder, devletin meseleye güvenlik sorunu olarak yaklaşmayı bırakması gerektiğini hatırlatıyor. HDPli vekil, Devlet, şiddete, yok etmeye ve tecrit etmeye dönük politikalarından süratle nedamet getirmeli, özür dilemeli. Şiddet içerin tüm yöntemlerinden kendini geri çekmeli ifadelerini kullanıyor.

AYRICALIK TANINMALI Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı Özer ise, devletin bu gençlere ayrıcalık tanıması gerektiğini savunuyor. Eğitimde fırsat eşitliği için kalkınmada da fırsat eşitliğinin olması gerektiğini dile getiren Özer, şunları söylüyor: Devlet, bir yıl boyunca Batıya bir çivi çakmayıp, imkanları Doğuya seferber etmeli, orada şok tedbirlerle bir hızlı kalkınma süreci başlatmalı. Ayrıca Anadilde eğitim önemlidir. Özgürce anadilde eğitim yapma önü açılmalı. Devletin burada niyeti ve samimiyeti son derece önemlidir. Bu gençlere copla gazla değil, sorunları çözerek gitmek gerekiyor. (Kaynak: Al Jazeera)

Ana Sayfaya Git