Eski Sur Belediye Başkanı Demirbaş: Bu ateşe birlikte su dökmeliyiz

Abdullah Demirbaş, 1990'lı yıllardaki köy boşaltma politikasının bugün hendek kazanları doğurduğunu söyledi. Yeni kuşak Kürt gençlerinin travmayla büyüyeceğini dile getiren Demirbaş, “Bu ateşe bir su dökmeliyiz.” dedi.

Haberler 05.02.2016 - 10:22 Son Güncelleme : 05.02.2016 - 10:22

Aylardır sokağa çıkma yasağı ve operasyonların sürdüğü Diyarbakırdan sağduyulu sesler yükselmeye başladı. Surda 10 yıl belediye başkanlığı yapan Abdullah Demirbaş, yasak ve çatışmaların, yeni nesil Kürtlerde büyük travmaya yol açtığını söyledi. 1990lı yıllarda uygulanan köy boşaltma politikasının bugünkü hendek kazan gençleri doğurduğunu ifade eden Demirbaş, yeni kuşak Kürt gençlerinin de zoraki göçün travmasıyla büyüyeceğini dile getirdi. 2004ten 2014e kadar Sur Belediye başkanlığı yapan HDPli Abdullah Demirbaş, Yıkım sürdükçe, insanların siyas çözüme olan inançları da azalıp yok oluyor. Bu ateşe bir su dökmeliyiz. dedi. Demirbaş şöyle devam etti: Sur ve diğer ilçelerde hendek kazıp öz yönetim ilan edenlerin büyük bir çoğunluğu da o dönemin şiddet, yoksulluk ve göç ortamında doğup, şehirlerin fakir mahallelerinde radikal bir ortamda büyüyen Kürt gençleri Şimdi yeni bir kuşak, ölümün, yıkımın ve zoraki göçün travmasıyla büyüyecek. Ve gittikçe kızgınlaşan yeni nesil Kürtler ve Türkler nasıl ortak bir noktada buluşacak?

Surda 2 Aralık 2015ten beri sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. PKKlıların kazdığı hendekleri kapatmak gerekçesiyle güvenlik güçleri, iki ayı aşkın süredir bölgede operasyon yürütüyor. Yaşanan acıların en büyük tanıklarından biri olan Abdullah Demirbaş, Zamanın sorularını cevapladı. 2004ten 2014e kadar Surun belediye başkanlığını yürüten HDPli Abdullah Demirbaş, ilçede binalarla birlikte çoğulculuk vizyonunun da parçalandığını belirtti. Mahallelerin harap olduğunu, dükkanların kepenk indirdiğini, hastanelerin doktorsuz kaldığını, okulların kapandığını, on binlerce insanın göç etmek zorunda kaldığını anlatan Demirbaş, çok kültürlü bir geçmişten miras kalan antik şehirde, bir arada ve barış içinde yaşama vizyonunun da yara aldığını savundu. Barışı yıkımla mı tesis edeceksiniz? On yıllar boyunca uygulanan politikalar şiddetin sadece şiddet yarattığını öğretmedi mi bize? sorularını yönelten Abdullah Demirbaş, özetle şu görüşleri dile getirdi:

BURASI SURİYE DEĞİL, AB ÜYELİĞİNE ADAY TÜRKİYE

Şehirler ve mahalleler abluka altında. Barikat ve hendeklerle kapatılmış dar sokaklara tanklarla giriyorlar. Mahalle sakinleri haftalar boyu süren sokağa çıkma yasakları yüzünden evlerine hapsolmuş durumda. Dışarı çıkmaya cüret edenler keskin nişancıların hedefi haline geliyor. Vurulanların vücudu günlerce sokaklarda kalıyor. Mermiler evlerin içine de yağıyor ve ağır silahlar binaların duvarlarını yıkıp, içerideki insanları öldürüyor. Burası Suriye değil, burası AB üyeliğine aday ve yakın geçmişe kadar Arap Baharının galibi olarak nitelendirilen Türkiye.

MAHALLELER HRAP OLDU

Devletle PKK arasında süregelen görüşmelerin geçen yaz çökmesiyle yeniden başlayan çatışmalar korkunç bir savaşa dönüşmüş durumda. Bu savaştan en çok etkilenen yerlerden biri, belediye başkanlığını yaptığım Diyarbakırın tarihi Sur ilçesi. Aralık ayının başından beri sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Birçok mahallesi harap olmuş, dükknları kepenk indirmiş, hastaneleri doktorsuz kalmış, okulları kapanmış durumda. On binlerce insan buradan göç etmek zorunda kaldı.

FARKLI DİNLERİN MÜNTESİPLERİ BİR ARADA YAŞIYOR

Surun duvarları, içinde bin yıllardır devamlı yaşam olan antik bir şehri çevreler. Dar sokakları, geniş iç avluları ve zarif taş binaları zengin ve çok kültürlü bir geçmişten mirastır. Bu miras, son yüzyılın düşmanlıklarıyla fakirleştirilmiş de olsa bugün hl ayaktadır. Küçük ama gittikçe daha görünür olan Ermeni, Süryani, Keldani, Yezidi ve diğer topluluklar, bugün çoğunluğu Sünni ve Kürt olan şehirde İslamı farklı şekillerde yorumlayan Müslümanlarla bir arada yaşamaktadır.

Geçtiğimiz on sene boyunca bu mirası korumak ve geliştirmek adına belediyemiz büyük çaba gösterdi. Camiler ve kiliseler dahil birçok tarihi binanın restorasyonuna öncülük ettik. Yüzyıl yıkıntı halinde kaldıktan sonra yeniden açılan ve bugün Ortadoğunun en büyük Ermeni kilisesi olan Surp Giragos Kilisesi sayesinde 1915 soykırımından kurtulan Türkiyedeki gizli Ermeniler, unutturulan kimliklerini yeniden keşfedip açıkça benimseyebildi. Yine Musevi cemaati adına eski sinagogun restorasyonu için çalışmalar yürüttük.

çOĞULCULUK VİZYONU PARçALANIYOR

2012 yılında Surun önde gelen inanç, kültür ve sivil toplum temsilcileri bir araya gelip dinler ve kültürler arası bir diyalog grubu oluşturdu. Kırklar Meclisi adını verdiğimiz bu oluşum, şehrimizde mezhep temelli ayrımcılığa karşı set çekti. Bu sayede bütün bölge hoşgörüsüzlükten mustaripken, Sur bir arada ve barış içinde yaşama vizyonunun sembolü haline geldi. Bugün Surun binaları ile birlikte bu çoğulculuk vizyonunun parçalandığını görmekten büyük keder duyuyorum. Mezhep savaşları Suriyeyi gözlerimizin önünde yok ediyor. Aynı kaderi paylaşmamak için Kırklar Meclisi acil bir bildiri yayınladı. Ablukaların kaldırılması, hendeklerin kapatılması çağrısı yaptı. Ayrıca tarafları onurlu bir U dönüşü ile çatışmalara son verip parlamenter demokrasi çerçevesinde barış görüşmelerine geri dönmeye çağırdı ve randevu istedi.

BU GENçLER BÜYÜYÜNCE NE OLACAK?

Abluka altındaki şehirlerde yaşayanların birçoğu 1990larda köylerinden göç etmek zorunda bırakılmış yoksul aileler. Sur ve diğer ilçelerde hendek kazıp öz yönetim ilan edenlerin büyük bir çoğunluğu da o dönemin şiddet, yoksulluk ve göç ortamında doğup, şehirlerin fakir mahallelerinde radikal bir ortamda büyüyen Kürt gençleri Şimdi yeni bir kuşak, ölümün, yıkımın ve zoraki göçün travmasıyla büyüyecek. Bu insanlar nereye gidecek? Bu gençler büyüyünce ne olacak? Ve gittikçe kızgınlaşan yeni nesil Kürtler ve Türkler nasıl ortak bir noktada buluşacak?

OĞLUMUN BARIŞ İçİNDE EVİNE DÖNMESİNİ HAYAL EDİYORUM

2007 yılında Suru Türkiyenin ilk çok dilli belediyesi yaptık ve resmi dil Türkçenin yanı sıra Kürtçe, Ermenice ve Süryanice de hizmet sunmaya başladık. Bu Ankaradaki yetkilileri memnun etmedi ve belediye başkanlığımın elimden alınmasına sebep oldu. 2009 yılında, oyların üçte ikisiyle yeniden seçilmemden aylar sonra, bu sefer bölücülük suçlamasıyla gözaltına alındım. Sağlık durumum sebebiyle 5 ay sonra tahliye edildim. Yüzlerce Kürt aktivist ve seçilmiş siyasetçiyle birlikte tutuklandığım sırada, o zamanlar 16sında olan oğlum PKKya katılmak için evimizi terk etti. Giderken bana Siyaset ve diyalogla boşuna zaman harcıyorsun. dedi. Hayatımı bunun yanlış olduğunu kanıtlamaya ve oğlumun barış içinde evine dönebileceği ortamın yaratılmasına adadım. Birçok defa hayal kırıklığına uğradım ama ümidimi hiç yitirmedim. Bugün, o ümide tutunmak için çabalıyorum.

BİZ SON KUŞAĞIZ

Gerçek şu ki, benim kuşağım diyalogla barışı sağlayabilecek son kuşak. Diyalog, güç sahibi olanların istemesiyle mümkündür. Daha geçtiğimiz bahar aylarında, taraflar tarihi bir anlaşmanın eşiğine gelmişti. Gerçek ve adil bir seçim sunulduğunda Kürtler, şiddet yerine siyaseti, ayrılık yerine hak ve kimliklerinin tanındığı demokratik bir Türkiyede bir arada yaşamayı tercih ettiğini defalarca gösterdi. Ancak yıkım sürdükçe, insanların siyasi çözüme olan inançları da azalıp yok oluyor.

BARIŞI YIKIMLA MI TESİS EDECEKSİNİZ?

Hükümet yetkilileri operasyonların teröristler tek tek temizlenene kadar devam edeceğini açıkladı. Saklandığınız evlerde, o binalarda, hendeklerde yok olacaksınız. dedi. Peki barışı yıkımla mı tesis edeceksiniz? On yıllar boyunca uygulanan politikalar şiddetin sadece şiddet yarattığını öğretmedi mi bize?

Ana Sayfaya Git
  • ©Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır