Müslüman Kürd halkının dinmeyen acısı: Zilan Katliamı

Van'ın Erciş ilçesine bağlı Zilan Deresinde on binlerce Müslüman Kürd, 1930 yılında hunharca katledilirken aradan geçen onca yıla rağmen katliam hafızalardaki tazeliğini koruyor.

Haberler 14.07.2023 - 00:24 Son Güncelleme : 14.07.2023 - 00:25

Tarihler 1930 yılının 13 Temmuzunu gösterdiğinde, Ağrı Dağı isyanları sırasında Ferik Salih Omurtak komutasındaki 9. Kolordu tarafından Üçüncü Ağrı Harektının başlangıcından önce Van ilinin Erciş ilçesinde yer alan Zilan Deresine sığınan Müslüman Kürd halkı, büyük bir kıyımdan geçirildi.

Zilan Katliamı (Komkujiya Zlan) olarak bilinen bu katliamda 16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre 15 bin kişi, bizzat Ağrı isyanında da yer alan Kürt yazar Hesen Hşyar Serdye göre Ademan, Sipkan, Zilan ve Hesenan aşiretlerinden oluşan 18 köyden 47 bin köylü, Ermeni araştırmacı Garo Sasunie göre ise aralarında 5 bin kadın, çocuk ve yaşlının da olduğu on binlerce kişi katledilmiştir.

İnsanlığın en ağır suçlarından birinin işlendiği o süreçte köyler yakıldı, insanlar evlerini terk etti, zorla topraklarından sürüldü.

13 Temmuz 1930dan bugüne aradan geçen uzun yıllar; çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı demeden katledilen binlerce insanın acısını unutturamadı.

Yönünü Batıya çevirmiş yeni rejim, ulus devlet anlayışıyla hareket edip, Müslüman Kürdleri katliamlardan geçirdi. Şeyh Saidin şehid edilmesinden sonra sadece kıyama katılan kişiler ve aileler değil, kıyama katılma sözü verip katılmayan, kıyamdan haberi olmayanlar için de sürgün kararı çıkartıldı. Sürgün, Ağrıda şok etkisi oluşturmuştu. Sürgün emrini duyanların bir bölümü teslim olmadı, direnme kararı aldı, yakalanıp sürgün edilenlerin bir bölümü ise sürüldükleri yerlerden kaçıp Suriyeye geçti.

9 Mayıs 1928 tarihinde Türkiye direnişçileri vazgeçirmek için af çıkardı. Daha önce Süleyman Nazif, Vaaz ve nasihat veya refet ve şefkat zamanı çoktan geçti, eline silah almış olan her asinin eli başıyla birlikte kesilmelidir. demiş, direnişçiler dağdan inmelerine rağmen İranda faaliyetlerini sürdürdükleri için sonuçta Süleyman Nazifin isteği uygulanmış oldu.

ASİLER GEçİM ÜSSÜNDEN YOKSUN BIRAKILACAK

Bakanlar Kurulu Kararnamesi doğrultusunda; 7 Ocak 1930da Genelkurmay Başkanlığı 9. Kolordu Komutanlığına, Bulakbaşı ile Şıhlı köyü arasında asilerle meskn olan köyler ile sığınılan yerler ele geçirilerek asilerin geçim üssünden yoksun bırakılacağı, bölge eşkıyadan temizledikten sonra Ağrı Tepeler hattına doğru takip edileceği ve bölgede jandarma alayları için lazım olan yerlerden başka meskn yer bırakılmayacağına dair emir verildi.

Ordu, iki kolordu (7. Kolordu ve 9. Kolordu) ve 80 uçaktan oluşan hava gücü kullandı. Cumhuriyet gazetesi özel muhabiri Yusuf Mazharın aktardığına göre, isyana katılan bütün köyler yakılırken 15 bin kişi kadar kişi Zilan Deresinde katledildi. Sağ kalanların bir kısmı ise İrana kaçıp katliamdan kurtulmayı başardılar.

YUNAN TAARRUZUNDAN DAHA FAZLA ASKER KATLİAM İçİN SEFERBER EDİLDİ

Rejim, bütün dış müttefikleriyle birlikte harekete geçmişti. Sosyalist Sovyetler, Ankara Hükümetine uluslararası destek sağladı. Ankara, İran Şahı ile anlaştı. Türkiye ile İran arasında toprak değişimi yapıldı. Van vilayetinin İrana sınır bir bölümü Ağrı Dağının doğuda kalan kısmı karşılığında İrana verildi. Rejime başkaldıranların İrana geçişleri engellendi ve imha hareketine girişildi. Rejim, dış destek sağladıktan sonra hava kuvvetlerini güçlendirerek bölgeye yönlendirdi. Bombardıman için 80 uçak kullanıldı. Yunanlara karşı yapılan büyük taarruza katılan askerden daha çok asker bu bölgeye seferber edildi.

Akıllara durgunluk veren Zilan Katliamına şahit olanların anlatımları da mezalimin boyutlarına işaret ediyordu.

Ağrı Dağı başkaldırısından sonra Zilan Vadisine sığınan Kürtlere, dönemin Kolordu Kumandanı Salih Paşa tarafından yürütülen askeri harekatla tam bir soykırım uygulanır. Uçaklar tarafından Zilan bölgesi bombalanır, dağlar ve dereler ateş altına alınır. Bölgenin giriş ve çıkışları tutulur ve bölge on binlerce asker tarafından kuşatılır, katliam başlar. Yeni doğmuş bebekten, 90lık ihtiyara kadar her yaş ve cinsiyetten insan; mitralyöze tutularak, süngülenerek, buğday başağı biçilircesine yok edilir.

Diyarbakır eski milletvekillerinden Cavit Torun, cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan kanlı hadiseleri Dersim Katliamına işaret ederek şöyle değerlendiriyor:

Cumhuriyet çok kanlı kurulmuş. Bunu hepimizin çok iyi bilmesi lazım. Dersimde meydana gelen olaylarda, 13 bin 862 kişi katlediliyor. Dersimde bombalama işini yapanların içinde Sabiha Gökçen var. Atatürkün manevi kızı, pilotu. Hiç kimsenin haberi yok. Sabiba Gökçenin bu işi yapmış olduğundan kimse haber alamadı da Sabiha Gökçenden de mi bilgi almadı? Mümkün mü ki 13 bin 862 kişi öldürülecek de bu işten kimsenin haberi olmayacak.

KATLİAM TÜRKİYE VE DÜNYA MEDYASINDA GENİŞ YER BULDU

O gün bu olaylar Cumhuriyet gazetesinde şu şekilde kaleme alınmıştı:

Ağrı dağı tepelerinde tayyarelerimiz çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi ve infilak ateş içinde inlemektedir. Demir kartallar asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur.

Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığının, yani İngilizlerin raporunda ise Zilanda silahlı olmayan sivillere karşı gerçekleşen katliam, askerlerin büyük bir başarısı olarak yer almıştı.

3 Ekim 1930 tarihli Berliner Tageblatt gazetesi ise katliamı Türkler, Zilan bölgesinde 220 köyü imha etti ve 4 bin 500 kadın ve yaşlı katletti. şeklinde aktardı.

Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi ise Zilan Bölgesi vadilerinden birinde 1550 kişi kesildi, Erciş bölgesinde 200 köy yakıldı, Patnos sahasında yakılıp yıkılmayan tek köy kalmadı, Türk askerleri, Kürtlerin hayvanlarını da alıp aşırdılar. şeklinde aktarıyordu.

CHPNİN MİLLİ ŞEFİ İNÖNÜDEN KATLİAM SONRASI KAN DONDURAN İFADELER

31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet gazetesinde dönemin başbakanı ve CHPnin Milli Şefi İsmet İnönünün demeci yayımlandı:

İnönü şu kan donduran ifadelere yer veriyordu: Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türkleridir.

Katliamın ardından bölge halkının tüm mallarına el konuldu, 1950 yılında Erciş Asliye Ceza Mahkemesine mallarını geri almak için başvuran köylüler, herhangi bir sonuç alamadı.

Zilan Katliamının yıldönümünde katliamda yakınlarını kaybeden, kendileri ise kaçarak sağ kurtulanlarla görüşmüş ve zulme tanıklık etmişti.

Cizrenin Bedirhan ailesinden olduklarını ve dedesinin 1908 yılında Cizrede kardeşlerinden küserek Zilan bölgesine geldiğini anlatan Tahsin Akbulut, O dönem dedem Feq Muhammed köy muhtarıydı. Zilan Deresi dışından gelen firarlar vardı. Sözde bu firarların peşinden köye gelen askerler, köy halkına Kadınlar, gelinler ve kızlar ziynet eşyaları ile gelip bir imza atıp dönsünler. diyordu. Bunu, halka nüfus sayımı diye anlatmışlar. Dedem bu askerlerin farklı niyetler taşıdıklarını seziyor ve köy halkına Gitmeyin, hükümet başımızı kesecek! diyor. Ancak halkı buna inandıramıyor. Bunlar köylüleri bu şekilde kandırarak, Kondık ve Mülk diye adlandırdığımız iki köyde topluyor. Zilan Deresinde birçok köy var. Köylüler buralara toplatılırken o dönemde günümüz korucularının görevi gibi devlete para karşılığı bir nevi askerlik yapan milisler Zilan Deresinde isyan çıktı diye hükümete haber verip yardım istiyorlar. Ve dere hemen kuşatma altına alınıyor. Her köye askerler gönderiliyor. Ve iki noktada topladıkları halkın üzerine mermi yağdırıyorlar. Kaç bin insan katledildi bizler de bilmiyoruz dedi.

Üç GÜN BOYUNCA ÖLEN ANNESİNİ EMEREK HAYATTA KALMIŞ

Babasının insanlar taranırken hamile bayanların karnındaki çocukların bile acımadan öldürüldüğünü anlatırken gözyaşlarına hakim olamadığını anlatan Akbulut, Dedem de burada katledildi. Babamla bir amcam gidip dedemin cesedini aramış ancak bulamamışlardı. O dönem daha bebek olan amcamın oğlunu bulmuşlar, 3 gün sonra. Bu 3 gün boyunca ölen annesini emerek hayatta kalmış. Babam amcamı bulduklarında emdiği memenin hl sütle dolu olduğunu anlatıyordu. Cesetler öylece günlerce orada kalıyor. Askerler gündüz insanların katliam alanına girmesine izin vermiyor, gece bir şekilde oraya gidenler oluyor onlar da buldukları akrabalarını oraya gömerek geri geliyorlar. Biz babamızdan bunları öğrendik, bunları duyduk. İnsanları toplayan askerler nüfus sayımdan dolayı imza atmaları gerektiğini söylemişler. şeklinde konuştu.

CESETLERİN ALTINDA SAĞ KALAN MOLLA ABDURRAHİM

Tahsin Akbulut, köylerinde Molla Abdurrahim diye yaşlı birinin üç gün boyunca cesetlerin altında kaldığını belirterek, Molla Abdurrahim birçok şeye tanık olmuş. Anlattığına göre katliamdan sonra milisler, kadınların ölüp ölmediklerine bakmışlar ve eğer ölmemişse öldürüp ziynet eşyalarını alıyorlarmış. diye konuştu.

Böyle bir zulmün dünyanın hiçbir yerinde görülmediğini ifade eden Akbulut, İnsanlar öyle bir hile ile kandırılmışlar ki ekmek pişirenler ekmeklerini yarıda bırakmış, kadınlar çocuklarını kundakta bırakıp güya imza atıp dönecekler, hiç biri geri gelmemiş. Babam bunları anlatınca ağlıyordu. Bizler de 1950de Menderes döneminde yerlerimize dönüş yaptık. dedi.

O ZAMAN 15 YAŞINDAYDIM, KÖYÜMÜZÜ YAKTILAR, AMCAMI ÖLDÜRDÜLER

Katliamın gerçekleştiği 1930da 15 yaşında olduğunu belirten Hacı Tahir Gelmez ise çevre köylerin tamamı toplanmış ve öldürülmüş dediler. Bizler dağa kaçtık, mağaralarda kaldık, saklandık. Bizden birkaç tanesi kaçarken öldürüldü. Hayvanlarımıza her şeyimize el koydular. Evlerimizi yaktılar. Ağrı taraflarına kaçtık. Milisler amcamı da öldürdü. Bizler de gece yanımıza hiçbir şey almadan sadece üzerimizdeki elbise ile kaçtık. dedi.

MENDERES DÖNEMİNDE DÖNEBİLDİK

Katliamdan sonra onlarca yıl başkalarının evinde köle gibi çalıştıklarını ve memleketlerine dönemediklerini belirten Hacı Gelmez, sözlerini şöyle devam ettirdi:

4 kişilik bir aileydik: Ben, babam, annem bir de bacım. Köyümüzde 4 kişi öldürüldü. Bunlar kaçarken öldürüldüler. Yaşanan katliamdan sonra devlet topraklarımızı çiftliklere çevirdi. 21 yıl boyunca buralar yasaklandı. Menderes döneminde buraya dönebildik. Bu süre içerisinde köylülerimiz Ercişe gidemiyorlardı. Gidenlere de haksızlıklar yapılıyordu. Biz de 21 yıl sonra köyümüze döndük ancak köyümüz satılmış evlerimiz talan edilmişti.

1925te Şeyh Said kıyamında, 1930da Zilanda, 1935te Dersim genel olarak 1923 ile 1950 arasında neler yaşandığına dair hem İstiklal Mahkemeleri hem de Genelkurmay arşivlerinin açılması hadiselerin karanlık noktalarına ışık tutacaktır.

Ana Sayfaya Git