YPS Hakkari'de kuruluşunu ilan etti! PKK'li militanlar ilk kez tek tip kıyafet giydi

Hakkari Yüksekova’da, PKK’nın yeni oluşumu YPS mensuplarının beyaz kamuflajlı, tek tip kıyafetli görüntüleri ortaya çıktı.

Haberler 02.02.2016 - 11:45 Son Güncelleme : 02.02.2016 - 11:45

Yaklaşık 50 kişiden oluşan terörist grubun, olağan kıyafetlerinden farklı olarak ilk kez tek tip kıyafet giymeleri ise PKKnın dış yardım alma ihtimalini güçlendirdi.

PKKnın dağ kadrosundan gelen örgüt elemanlarının ilk kez beyaz renkli tek tip kıyafetli görüntüleri ortaya çıktı. Üzerleri hücum yelekli, beyaz kamuflajlı teröristlerin görünümü PKKnın dışarıdan yardım almış olma ihtimalini güçlendiriyor.

ASKER GÖRÜNÜMÜNDELER

Abdullah Öcalanın fotoğrafı ve PKK bayrağı altında fotoğraf da çektiren teröristlerin kendilerine asker görünümü vermeye çalışmaları dikkat çekti.

Görüntülerde YSP mensubu kış koşullarına uyumlu kar maskeli teröristler sözde komutanlarına selam veriyor.

PKK KURULUŞU

Türkiyede siyasal Kürt hareketi, Demokrat Parti (DP) iktidarının sonlarında ortaya çıktı. 27 Mayıs Darbesinin ardından kabul edilen 1961 Anayasasının yarattığı özgürlük ortamı, Doğu Meselesini üzerinde en çok konuşulan konulardan biri haline getirdi. Özgürlükçü ortamda gelişen sol akımlar, o güne kadar meşru siyasi zeminde örgütlenme şansı bulamayan Kürtler için bir fırsat yarattı.

Bununla beraber doğudan batıya doğru göç olgusu, pek çok Kürt vatandaşın ülkedeki eşitsizliklerin ve ekonomik farklılıkların farkına varmasını sağladı. Doğudan gelen gençler okumak ve siyasetle uğraşmanın yanı sıra birlikte hareket etme olanağını da yakaladı. Musa Anter, Tarık Ziya Ekinci, Faik Bucak, Sait Elçi, Yaşar Kaya gibi isimler Kürt hareketinin hem teorik hem de pratik zeminini oluşturdu. Özellikle Musa Anterin çıkarttığı ve doğunun geri kalmışlığını işleyen İleri Yurt gazetesi bu açıdan önemliydi. Kürt hareketinin entelektüel zemin kazanmasıyla birçok Kürt aydın yeni kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) bünyesinde aktif siyasete girdi.

Doğu mitingleri

Devletin doğuda uygulamaya koyduğu komando baskınlarına tepki olarak 1967de bölgede başlayan gösteriler, Kürtlük bilincinin geliştiğinin göstergesi oldu. İşte bu dönemde TİP önderliğinde Diyarbakır, Silvan, Batman, Tunceli, Siverek, Ağrı, Erzurum ve Ankarada düzenlenen mitingler, hem Kürtlerin Cumhuriyet sonrası kitlesel olarak gerçekleştirdikleri ilk demokratik hak arama eylemi olmuştur, hem de Kürt Sorununun o dönemki sol ve sosyalist hareket içerisinde yer bulmasının yolunu açmıştır.

12 Mart 1971 muhtırasının ardından yaşanan baskı dönemi de sol hareketin gelişmini engellemeye yetmedi. PKKnın temellerinin atılması da bu döneme rastlar.

1974 yılında Ankarada kurulan Demokrat Yüksek Öğrenim Derneğinin kurucuları arasında yer alan Abdullah Öcalan, daha sonra Kürdistan İşçi Partisini yani PKKyı kuracaktı.

PKK, ilk kurulduğu yıllarda Türkiyenin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşayan vatandaşların Türk ırkından ayrı bir ırk olduğunu, Türk devleti tarafından sömürüldüğünü, dil ve kültürünün asimile edildiğini savunarak, Türkiyenin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alacak şekilde Suriye-İran ve Irak toprakları üzerinde bağımsız birleşik demokratik Kürdistan devleti kurmayı hedeflemekteydi.

PKKnın kurucusu Abdullah Öcalan

PKK, Türkiyedeki sol örgütlerin Kürt Sorununa yaklaşımlarına ve çözüm önerilerine bir tepki olarak ortaya çıksa da, Marksist söylemden kopmadı. Ancak örgüt, ilk oluşumundan itibare önceliğini Kürt ulusal bilincinin oluşturulmsına verdi. PKKnın kurulması, Türkiyenin çözemediği Kürt Sorununda bir dönüm noktası oldu.

Abdullah Öcalan öğrencilik yıllarında ulusal sorunun silahlı mücadeleyle çözülebileceği fikrini savunarak, faaliyet alanını Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine taşıdı. 1978 yılında silahlı eylemler başladı. Grup, ilk önce Apocular veya UKOcular (Ulusal Kurtuluş Ordusu) olarak tanındı. Öcalan ve arkadaşları, Diyarbakırın Lice ilçesi Fis köyünde 27 Kasım 1978de yaptıkları toplantıyla örgütlenmelerinin ismini PKK olarak belirledi.

Darbeyle güçlenen örgüt

12 Eylül 1980 tarihi Türkiyenin çok uzun süre çıkamayacağı karanlık bir tünelin başlangıcı oldu. Darbeyle beraber başlayan baskı rejiminden Kürt hareketi de nasibini aldı. çok sayıda Kürt vatandaş yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Suriyeye gidenler Filistin eğitim kamplarına katıldı, Avrupaya iltica edenlerse üniversiteler ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla Kürt Sorununu Batıya anlatmaya başladı. Geride kalanların pek çoğu ise dönemin baskılarının simgesi haline gelen Diyarbakır Askeri Cezaevindeydi. Böyle bir dönemde PKK da, çoğu yasadışı örgüt gibi Türkiye dışına çıktı. 12 Eylülden kısa bir süre önce Şama yerleşen Öcalan, örgütü buradan yönetmeye başladı.

Darbenin Kürt hareketine yönelik tasfiye amacı sosyalist harekete uyguladığı tasfiye kadar başarılı olamadı, aksine Kürt hareketi darbe sonrası toparlandı. Özellikle Diyarbakır Cezaevinden çıkanların kitlesel olarak PKKya katılarak dağa çıktığı bir süreç yaşandı. Filistin kamplarında eğitimlerini tamamlayarak Suriyeden Türkiye sınırını geçen örgüt üyeleri Adıyaman, Sason ve Dersime yerleşerek örgüte vurucu bir güç kazandırdı.

PKK-Suriye ilişkisi

15-25 Temmuz 1981de Suriyede yapılan PKK 1. Konferansına 60 civarında örgüt mensubu katıldı. Konferans PKKya tahsis edilen Helve Kampında yapılmış, dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad tarafından Kürdistan Demokrat Partisinden (KDP) alınan izinle de, örgüt Kuzey Iraka yerleşmiştir. KDP lideri Mesut Barzani önce Türkiyeden çekinerek bu teklifi reddetmek istese de, Esadın baskıları sonucu kabul etmek zorunda kaldı. Böylece 1981de Kuzey Iraka ilk adım atıldı.

PKKnın ilk eylemi ve yükselişi

1984de Şamda gerçekleştirilen ikinci kongreden sonra kamplardaki üyelerini gerilla savaşına hazırlayan örgüt özellikle Hakkari, Mardin, Siirt illerini kapsayan bölge içerisindeki askeri hedeflere karşı silahlı eylem hazırlığını hızlandırdı. 15 Ağustos 1984te PKKnın ilk ses getiren eylemi gerçekleşti. Hakkarinin Şemdinli ilçesi ile Siirtin Eruh ilçesine düzenlenen eşzamanlı baskınlarla örgüt silahlı çatışma sürecini başlattı.

Abdullah Öcalan, 1999 yılında yakalandıktan sonra verdiği ifadesinde, örgütün silahlı faaliyetlerini 1984 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayıracaktı.

Öcalan ifadesinde, Hilvan-Siverek dönemi olarak tanımladığı birinci dönemde mücadelenin, ağalara ve şeyhlere, yani mahalli otoriteye karşı sürdürüldüğünü; Şemdinli ve Eruh baskınlarından sonra başlayan ikinci dönemde ise gerilla taktiği tarzındaki silahlı eylemlerle örgütün doğrudan devlete yöneldiğini anlattı.

İfadesinde Şemdinli ve Eruh baskınlarının kendi talimatıyla gerçekleştiğini kabul eden Öcalan, eylem kararını 1982 yılında Diyarbakır Cezaevinde üç örgüt üyesinin ölüm orucunda hayatını kaybetmesi üzerine verdiğini kaydetti.

Bölgede alternatif otorite

Üçüncü kongre kararlarından sonra PKK silahlı eylemlerinin yelpazesini genişletti. Askeri hedeflerin yanı sıra, kamu kurumlarının araçlarına, yönetim binalarına saldırılar arttı. Bu gelişmeler üzerine, 1987de sıkıyönetim yerine Olağanüstü Hal ilan edilmiş ve Jandarma Bölge Asayiş Komutanlığı kurulmuştur. Yurtiçinde faaliyetlerini yoğunlaştıran PKK ile asker ve polisten oluşan özel güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar yoğunluk kazandı. Bu dönemde başta Suriye olmak üzere Lübnan, Kuzey Irak, Yunanistan ve Rusyadan büyük destek gören PKK, köy baskınlarına yöneldi.

Örgütün 1986-1987 yıllarında yoğunlaştırdığı bu eylemlerin amacı PKKyı devlete karşı alternatif otorite olarak kabul ettirmekti. Bu nedenle hedefler özenle seçiliyordu. ibret yöntemi en kestirme ikna yolu olarak görülüyordu. Güvenlik güçlerine kim bilgi veriyorsa ajan olarak ilan edilip öldürülüyordu. Esnaftan ve sınır geçişlerinden alınan haraca vergi, örgüte katılmalara ise askere alma işlemi adı veriliyor, örgüt otoritesi bölge halkına alternatif devlet otoritesi olarak sunuluyordu.

Bu kavramların kullanılması ve halk nezdinde bu yönde propaganda yapılması Öcalan ve PKKnın parti-cephe-ordu üçlemesi içinde orduya geçiş aşaması olarak görülüyordu.

Komşu ülkelerinin desteği

PKKnın ordulaşma çabaları sürecinde gördüğü dış destek de çok önemliydi. İran-Irak Savaşının yarattığı ortamı değerlendiren Öcalan ve PKK, 1988 yılında Bağdat ile yoğun bir ilişkiyi başlatmasını takiben, İranın desteğini de sağlamaya yöneldi.

Böylece örgüt Suriye ve Iraktan sonra, İranın da hem Iraka, hem de Türkiyeye karşı PKKyı kullanabileceği mesajını vererek, Türkiyeye girişte İrandan da yararlanmaya başladı. Türkiyeye komşu üç ülkenin sağladığı bu hareket alanı PKKyı rahatlatırken, örgüt iç bölgelere daha fazla sızarak, Türk Silahlı Kuvvetlerini daha geniş ve kontrolü zor bir alana yayılmaya zorladı.

PKK, bu dönemde yaşanan İran-Irak Savaşının sonuçlarından da yararlandı. Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin, Kuzey Iraktaki KDP lideri Mesut Barzaniye bağlı güçlere saldırdı. İrana kaçmak zorunda kalan Barzani birliklerinin arkalarında bıraktıkları silahlara PKK tarafından el konuldu. Örgüt Kuzey Irakta ortaya çıkan bu boşluktan yararlanarak bölgeye yerleşimi tamamladı, ayrıca Barzaniye bağlı bazı militanları bünyesine katmayı başardı. PKK sağladığı bu güçle kendini otorite olarak kabul ettirmeye yönelik silahlı eylemlerini arttırdı. Bu eylemler neticesinde PKK, Kürtçülük hareketini uluslararası platformda tartışılır hale getirse de pek çok ülke tarafından terör örgütü ilan edildi.

Siyasallaşma adımı

PKK Eylül 1990da hazırladığı Şehir Talimnamesi çerçevesinden yasal kitle örgütleriyle ilişkilerin arttırılması ve basın yayın çalışmalarının hızlandırılması kararı alarak bu doğrultuda Özgür Halk, Ülke, Dilan gibi yayınlar çıkarmaya başlamıştır.

O dönem ayrıca, Halkın Emek Partisinin (HEP) propaganda alanı haline getirilmesi, 1991 genel seçimlerinde partinin desteklenerek meclise temsilci sokulması talimatı Öcalan tarafından verildi.

PKKnın 1990 yılının Mart ayında Cizre, Silopi ve Nusaybinde düzenlediği gösterilere beklenenin üzerinde bir katılım oldu. Bunun üzerine örgüt faaliyetlerini artırarak bir yandan bu kitle desteğini canlı tutmaya çalışırken diğer yandan da siyasallaşma çabalarını yoğunlaştırdı.

Körfez Savaşıyla güçlenme

Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki koalisyon güçlerinin 17 Ocak 1991de Iraka başlattıkları askeri harekat, bu ülkenin Kuveytten çekilmesi ve Birleşmiş Milletlerin Nisan 1991de 36. paralelin kuzeyini Bağdat yönetimine yasaklaması kararıyla sonuçlandı. Bu karar hem Türkiye, hem de PKK için önemli sonuçlar doğurdu. Kuzey Irakta meydana gelen otorite boşluğundan bir kez daha yararlanan PKK, silahlı gücünün önemli bir bölümünü buraya kaydırdı. Kuzey Iraka yerleşerek kamplar kuran PKK, Irak ordusunun kuzeyden çekilirken geride bıraktığı silahlara da el koydu. Bu gelişme örgütü silah ve mühimmat bakımından o güne kadar hiç olmadığı kadar güçlendirdi.

Ana Sayfaya Git
  • ©Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır