Güzel sunucu Esra Erol'dan makarna reklamı parası yalanlaması, 3 milyon değerinde yalanlama, neler dedi, kimdir?

Evlilik programlarının efsane ismi Esra Erol, oynadığı makarna reklam filminden 3 milyon lira aldığı iddialarına daha fazla dayanamayıp açıklık getirdi.

Haberler 25.01.2016 - 14:25 Son Güncelleme : 25.01.2016 - 14:25

Evlilik programlarının efsane ismi Esra Erol, oynadığı makarna reklam filminden 3 milyon lira aldığı iddialarına daha fazla dayanamayıp açıklık getirdi.

Evlilik programlarının sunucusu Esra Erol, oğluyla birlikte oynadığı bir makarna firmasının reklam filminde 45 saniye boy gösterip 3 milyon lira aldığı yönündeki iddialara daha fazla dayanamayıp sonunda iddialara açıklık getirdi.

Evlilik programlarının efsanesi Esra Erolun açıklamaları şu şekilde

O rakamlar hayal ürünü. Yönetmen Fırat Parlak rica etti, biz de anı olsun diye oğlumla oynadık dedi.

Esra Erol Kimdir?

Esra Erol, 12 mayıs 1982 tarihinde İstanbul Eyüpde doğdu. 5 kız çocuğun ortancasıdır. Aslen Sinop Ayancıklı bir ailenin çocuğudur. Adı Seyfi ve polis olan babasının tayin olduğu Kütahyada İlk, orta ve lise öğrenimini tamamladı. Kız lisesi çini Seramik mezunudur. Açık Öğretim Fakültesiden mezun oldu. Maltepe Üniversitesinin diksiyon-spikerlik kurslarına katıldı. Sonra Marmara Üniversitesi Radyo-Televizyon bölümünde eğitim aldı.

Kanal Dde Turkuaz adlı bir proğram sundu. Ardından Technology Channelda Siemens Mobile Kuşak Sunuculığu yaptı.

Esra Erol, evlilik programı sunmaya Flash TVde Desti Izdivaçadlı proğramla başladı. Oradan Star TVye geçip Esra Erolla İzdivaç adlı programı ile bir ekran yıldızı haline geldi. Sonra kanalla yollarını ayırıp ATVye transfer oldu Esra Erol`la Evlen benimle proğramı sunmaktadır.

2 Temmuz 2010 tarihinde Kürt İdris lakaplı mafya babasının oğlu Ali Özbir ile sunucusu olduğu programında, canlı yayında evlendi. 23 Temmuz 2011 tarihinde İdris Ali Özbir adında erkek çocuğu oldu. 21 Kasım 2015 tarihinde Ömer adında bir oğlu daha oldu.

Esra Erol, 2004 yılında Kanal 7de yayınlanan Kalp Gözü adlı dizide, Cennet Mahallesi adlı TV dizisinde, 2005te Başkan adlı TV filminde, aynı yıl Tuzak adlı TV dizisinde, 2009 yılında Okan Bayülgenin oynadığı Kanal-İ-zasyon adlı sinema filminde konuk oyuncu ve 2010 yılında da Kamerayla İzdivaç adlı filmde roller üstlendi.

Esra Erol, uzun süreden beri ATVde yayınlanmakta olan Esra Erol`la Evlen benimle adlı evlilik programıyla birçok kişinin mutluluğuna aracılık etmektedir. Son dönemde, popülaritesinin artması nedeniyle de sosyal sorumluluk projelerinde de yer alan Esra Erol, kadınlara şiddete karşı kaleme aldığı kitabıyla da, şiddete uğrayan kadınların sesi olmaya onlara destek vermeye çalışmaktadır.

Esra Erol, 2013 yılı yayın sezonu için temmuz 2013de Atvden Fox TVye transfer oldu.

Filmleri

2004 - Kalp Gözü (TV Dizisi) (Kanal 7)

2004 -Cennet Mahallesi (Hayat Kadını) (TV Dizisi) (Show TV)

2005 - Başkan (TV Filmi)

2005 - Tuzak (Banu) (TV Dizisi)

2009 - Kanal-İ-Zasyon (Konuk Oyuncu) (Film)

2010 - Kamerayla İzdivaç (Film)

2012 - Alemin Kıralı (Yılbaşı Özel, 56 Bölüm) (TV Dizisi)

Okan Bayülgen Kimdir?

Okan Bayülgen, 1964 İstanbul doğumlu televizyon programcısı, sinema ve tiyatro oyuncusu; ayrıca tiyatro yönetmeni, dublaj sanatçısı ve fotoğrafçı.

Okan Kaan Bayülgen, 23 Mart 1964te Cihangirde dünyaya geldi. Bayülgen henüz 6 yaşındayken, öz babası, Albay Hamid Beyin oğlu, hukuk ve gazetecilik eğitimi almış Ümit Bayülgen ile annesi ressam Ayla Hanım boşandılar. Bayülgenin büyükbabası avukat Hamdi Üge bir dönem, Atatürkün Kuran-ı Kerimi Türkçeye tercüme ettirdiği Elmalılı Muhammed Hamdi Yazırın ailesinden, Rahime Hanım ile evliydi (büyükbabası toplamda beş evlilik yaptı).

1970 yılında annesi ve babası, ayrıldıklarını anlamaması için Bayülgeni, yatılı olan İstanbul Göztepedeki Taş Mektepe yazdırdı. Babası Ümit Bey daha sonra, Okana şehir hatları vapurunda tanıştırdığı, avukat Doğudan Bayülgen ile ikinci evliliğini yaptı ve çiftin daha sonra Ozan ve Okşan adında iki çocukları oldu. Ayrıldıktan sonra Bodruma yerleşen ve burada resim yapmaya devam eden annesi Ayla Hanım ise bir süre sonra İsmet Görgünle evlendi.

1970te, Okan Bayülgen altı yaşındayken annesi ve babasının ayrılmasından sonra dedesi ve anneannesi ile yaşamaya başlayan Bayülgen, Göztepedeki Taş Mektepten ayrılarak Şişli 19 Mayıs İlkokuluna geçti ve buradan mezun oldu. Galatasaray Lisesinde öğrenimine devam etti ve okuldaki öğrenci kulüplerinden müzik, edebiyat, folklor gibi kollarda etkin oldu. Bir sene iftiharla geçtiğini, ertesi sene sınıfta kaldığını söyleyen Bayülgen, okuldaki son dönemlerinde Rasih Nuri İlerinin bir akrabasına aşık olup da okula gitmeme durumu sorun olmaya başladığında, annesi Ayla Hanım onu yanına Bodruma çağırdı ve Galatasaray Lisesindeki 6 yılından sonra Bodrum Lisesine devam etti ve ardından da Şişli Lisesinden mezun olarak 1984te lise eğitimini tamamladı.

Bu yıllarda psikiyatrik sorunlar yaşayan Okan Bayülgen, Türkiyenin en ünlü psikiyatrlarından Metin Özeke gider.

Bunun ardından 1984 yılında Okan Bayülgen, fotoğraf eğitimi almak için Fransaya gitti. Tours Üniversitesi Hukuk ve Ekonomik Bilimler Fakültesinde hukuk okumaya başladı. Ardından fikir değiştirerek aynı üniversitenin ekonomi bölümüne geçti. Fransada tanıştığı antikacı bir kadınla antika mezatlarına katıldı, üniversitedeki fotoğraf ve tiyatro kulüplerinde çalıştı. Orada bir yıl okuduktan sonra ekonomi eğitimini de yarıda bırakarak Türkiyeye döndü ve Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuar Bölümü sınavlarında başarı göstererek buradaki eğitimine başladı. 1989 yılında mezun oldu ve aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Fakültesinde mastır yaptı.

Devlet Tiyatrolarındaki en genç yönetmen olarak 1989-1994 yılları arasında çeşitli oyunlar yönetti. Bazı oyunlarda da oynayan Okan Bayülgen, 1991de Kent FMde Son Saatler adlı bir programla radyoculuğa başladı. Bu sıralarda Genç Indiana Jones dizisinin Türkiyede çekilen bölümünde rol aldı. 1993 yılı sonunda Trabzon Devlet Tiyatrosuna tayini çıktı. Rejisi kendisine verilen bir oyun yönetim tarafından kaldırılınca 1994 yılında Devlet Tiyatrosundan istifa ederek şansını radyo ve televizyon alanında kullanmaya karar verdi. Radyolarda haber spikerliği ve programcılık yapmaya başladı. Televizyona geçtikten sonra da radyoda işler yapmaya devam etti. 1995te Radyo Contactta çalışmaya başladı. 1997de Kiss FMde Okan Bayülgen On Air programını sundu. Özellikle 1998 ve 1999 yılında drive timeda yayınlanan Radyo Ddeki Hayat Bilgisi programı ile dikkatleri çekti. En son 2001 yılında Radio Contactta, yine akşamın sıkışık trafik saatlerindeki Yol programı ile karşımıza çıktı.

Okan Bayülgen televizyon hayatına Satel TVde klipler sunarak başladı ve ATV ekranlarında gece yarısında yayına başlayan Gece Kuşu adlı programı ile tanındı. Gece Kuşunun ardından late night show tarzını 100 gece boyunca Televizyon çocuğu ile devam ettirdi. 2 yıl kadar ekranlardan uzak kalan Bayülgen, bu aradan sonra Kanal Dde yayınlanan Zaga ile geri döndü. Sürekli değişen ekipler, skeçler, jenerikler, dekor, orkestra ve farklı program anlayışı, canlı telefon bağlantıları, içinde barındırdığı beklenmedik tuhaflıkları ve Medya Arkası ile kısa bir dönemin haricinde Cumartesi geceleri yayınlanan Zaga, Türk televizyon hayatındaki uzun soluklu, yeni bir anlayışın ürünü ve özgün bir program olarak kendine çekirdek bir izleyici kitlesi oluşturdu. Okan Bayülgen, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve Beyazıt Öztürkle birlikte döneminin yükselen dört şovmeninden biri oldu.

2004de Herkes Bunu Konuşuyor ile karşımıza çıkan Bayülgen, eğlenceli olan ama eğlence programı olmayan bu denemesinde; akademi, bilim, müzik, popüler kültür, medya dünyasından ve çeşitli sanat dallarından çok yönlü konuklarla birlikte,kalite, eğlence ve izlenebilirliğin bir arada sunulduğu alternatif bir yayıncılık örneği sundu. 2005 yayın döneminde Televizyon Makinası ile izleyiciyle buluştuğunda, her zaman kendisi kadar ekibini de ön plana çıkaran Bayülgen bu sefer Hakkı Devrim ile beraberdi.

Okan Bayülgen, magazin ve basın üzerine takındığı eleştirel tavrıyla televizyon dünyasında gerçek devrimler yapmış, birçok tabu yıkmış, taklit etmeden yeni ve özgün çalışmalar yapmış bir isimdir. Zaman içinde programcılık anlayışında ve tarzında belirgin değişimler göstermekle beraber, bir şekilde kendi çizgisini yaratıp koruyabilen Bayülgen bir röportajında Kendinizi nasıl tanımlarsınız? sorusuna şu cevabı vermişti:

Salak, aptal... Herkes kendine o sözleri kullanır zaten. Mesela kendi kendine uyanıp, ne yakışıklıyım diyen adamın herhalde kafadan bir problemi vardır. Genelde kendi kendimize kullandığımız sözler, ne salakmışım, ne aptalmışım, keşke öyle yapmasaydım. Kendi kendime kullandığım kelimeler salak ve aptaldır...

Sinema oyunculuğuna, Mustafa Altıokların yönetmenliğini yaptığı 1996 yapımı İstanbul Kanatlarımın Altında filmi ile başlayan Okan Bayülgen, canlandırdığı Salih karakteriyle Sadri Alışık En İyi Erkek Oyuncu Ödülü aldığı 1997 yapımı Ağır Roman, 1999 yapımı Romantik, 2000 yapımı Oyun Bozan, 2001 yapımı Hemşo ve Komiser Şekspir, 2002 yapımı Sır çocukları ve Gülüm adlı sinema filmlerinde; ayrıca Utanmaz Adam ve Size Baba Diyebilir Miyim? adlı TV dizilerinde rol aldı.

Okan Bayülgen etkileyici ses tonu, etkin vurgulamaları ve düzgün Türkçesiyle aranan seslendirme sanatçılarından biri oldu ve bugüne kadar çeşitli yabancı animasyonlar ve filmlerin (Shrek serisi, Garfield, ...) Türkçe dublajında bulundu. Uzun dönemdir reklam ve kampanya filmi seslendirmeleri yapan Bayülgen, National Geographic dergisi tarafından En İyi Sualtı Kitabı seçilen ve çeşitli ödüller alan Alptekin Baloğlunun çektiği fotoğrafların da yer aldığı Sualtından Yansımalar DVDsinin Türkçe seslendirmesini de yaptı.

Bir kaç sene önce kendisine doğum gününde hediye edilen bir Leica M6 ile başladığını söylediği fotoğraf merakını, bugüne dek çeşitli firmalar için katalog ve moda çekimleri yaparak profesyonelleştirdi. Bayülgenin, 2006 Mayıs ayında Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisinde, Zekai Demir ile beraber yaptıkları Madagaskar gezisinden fotoğrafların yer aldığı Baobab Yolu isimli sergisi açıldı ve bu analog çekimlerden oluşan fotoğrafların bulunduğu bir kitabı da yayımlandı.

İlk evliliğini çok genç yaşta ve ilk eşiyle tanışmalarından sadece 13 gün sonra bir Fransız kadınla yapan Bayülgen, kısa süren bu ilişkisinden sonra iki kez daha nikah masasına oturdu. Sonra reklamcı Gaye Hanım ile evlendi. Ama bu evlilik de boşanmayla sonuçlandı. Okan Bayülgen üçüncü evliliğini ise 1997 yılında oyuncu Zeyno Günenç ile yaptı ancak çift 16 ay evli kaldıktan sonra 1998 yılında boşandı. Dördüncü evliliğini 1 ocak 2009 tarihinde Şirin Ediger ile yaptı. çift, Romadaki Türk Büyükelçiliğinde sade bir nikah ile evlendi. Bu evliliğinden İstanbul (d.2009) adında bir kızı vardır. 2014 yılında Şirin Ediger`den boşandı.

Okan Bayülgen, yıllardır Galatadaki tarihi Doğan Apartmanında oturmaktadır.

2013 Mart ayında TV 8 ile yollarını ayıran Okan Bayülgenin yeni adresi Beyaz TV oldu. Okan Bayülgen ayrıca 2013 yılında Sadettin Saranın sahibi olduğu104.2 frekansında yayın yapan Radyo Trafik İstanbulda kitap okumaları dinleyiciyle buluşacak. Radyo Trafik Ankarada 100.7 frekansından dinlenebilecek.

2013 senesinde Hakan Bayülgen ile kurduğu Bayulgen Bayulgen Danışmanlık Şirketi ile marka ve imaj danışmanlığı yapmaktadır.

Anton çehov Kimdir?

Rus tiyatro yazarı ve modern kısa öykülerin kurucularındandır. çehov, ince ayrıntılara dayanan kısa hikye türünün en büyük yazarlarından biri kabul edilir. Oyunlarında ihtill öncesi umutsuz bir atmosfer içinde yaşayan soyluların ve aydınların iç dünyasını başarıyla anlattı. Bugün de en çok oynanan ve yorumlanan oyun yazarlarından biri olma sıfatını korumaktadır.

Anton Pavloviç çehov, 29 Ocak 1860 tarihinde Rusyanın güneyinde bir taşra kenti olan Taganrogda ortanca çocuk olarak doğmuştur. Maria, Nikolai, Alexander,Mikhail, Ivan adlarında kardeşleri vardır. Babası Pavel çehov, bakkaldı. Anton çehov babasının bakkalında çıraklık yapıyordu. 1876 yılında babası iflas edince Moskovaya taşındı. Anton çehov ise abisi ile Tagangrogda kalarak liseye devam etti. Üç yıl boyunca, henüz çok genç olmasına karşın kendi hayatını kendi kazandı. Kılıflı Adam, Edebiyat Öğretmeni adlı hikayelerini bu dönemde yazdı.

Anton çehovun hikayelerinde çocuklar oldukça geniş yer tutar. Onun hikayelerinde mutlu, çoşkulu çocuklar çok azdır. Tıpkı kendi çocukluğu gibi hüzünlü, incinmiş çocuklar vardır.

1879 yılında liseyi bitiren çehov Moskovaya ailesinin yanına döndü. Moskova Tıp Fakültesine yazıldı. Tıp Fakültesinde okurken bir yandan da ailesinin geçimine katkıda bulunmak için dergilerde yazı yazmaya başladı. Erkek kardeşinin de desteğiyle para kazanmak için gülmece dergilerine kısa yazılar göndermeye başladı. Moskova ve Petersburg gülmece dergilerinde yüzlerce fıkra, öykü, öyküsel yazı, nükte, dramatik taslaklar yayımladı. 1883-86 yıllarında Oskolsi (Alıntılar) dergisinde 300den çok yazısı çıktı. Bu dönemde kaleme aldığı yapıtlarını Melbornenin Masalları adı altında birleştirerek üniversiteyi bitirdiği yıl ilk kitabını yayınladı. Üniversiteyi bitirdiği yıl doktorluğa başladı. Cerrahlık, Kaçak, Cansız Ceset hikayelerini bu sırada yazdı.

Hekimlik, vaktini fazlasıyla aldığından yazmaya vakit bulamıyordu. Bu durumda doktorluğu bırakmaya karar verdi. çehovun sistemli, düzenli bir sosyal- politik görüşü yoktu. Her türlü haksızlığa, bayağılığa, dalkavukluğa, ikiyüzlülüğe düşmandı. Eserlerinde bu sosyal kusurları ele aldı. (Memurun Ölümü, Madalya, Bukalemun)

1886 yılında çıkan Alacalı Hikayeler adlı kitabından sonra 1887de çehov iki hikaye kitabı birden çıkardı: Masum Sözler, Alaca Karanlıkta. Ertesi yıl 1888 yılında Alaca Karanlıkta Puşkin Ödülünü kazandı. Bundan sonra başarılar ardı ardına geldi.

1892 yılında kolera salgını olan bölgelerde doktor olarak aktif rol oynadı. Bir dönemden sonra kendini sosyal işlere verdi. 1892 yılında Nijni Naugored vilayetinde başgösteren kıtlıkla savaşmak için kurulan teşkilata katıldı. Aynı yıl Melihova adlı bir köyde aldığı çiftliğe yerleşti.

Böylece çehovun Melihova Dönemi denilen dönem başladı. Yaratıcılığının zirvesindeydi. Yaşayışı çok sadeydi. Halka yakın olmak, sosyal işlerle uğraşmak, onu mutlu ediyordu. Bu arada 1894 yılında vereme yakalandı sağlık durumu gittikçe bozuluyordu. Hastalığı iklim tedavisi istiyordu ve çehov güneye gidiyordu. Kırım, Yaltada bir yazlık evi vardı.

1895-1904 yılları arasındaki çalışmalarıyla Rus tiyatrosunun yenileyicisi oldu, oyunları özellikle de Martı büyük başarı kazandı.

Yaltada devrin büyük yazarları ve sanatçıları Anton çehovu ziyaret ediyordu. Anton çehov en çok Lev Tolstoyla ve Maksim Gorkiyle görüşüyordu. 1901 yılında Moskova Devlet Tiyatrosu oyuncusu Olga Leonardovna Knipperle evlendi.

1902de, çar II. Nikolanın Gorkinin Rus Bilimler Akademisine üye olmasını onaylamaması üzerine, 1900 yılında onursal üye seçildiği Akademiden ayrıldı. 1903-1904 yıllarını sağlık nedenleriyle Güney Almanyadaki bir sağlık yurdunda geçirmek zorunda kaldı.

Sağlık durumu gittikçe bozulunca, Doktorlarının tavsiyesiyle Almanya Badenweiler e taşındı.

Anton çehov, 15 Temmuz 1904 tarihinde Almanyanın Badenweiler kentinde 44 yaşında verem hastalığından öldü.

çehovun bütün yapıtları ölümünden 40 yıl sonra 20 cilt halinde yayımlandı.

Lev Tolstoy kimdir?

Kont Lev Nikolayeviç Tolstoy, 9 Eylül 1828da Rusyanın Tula bölgesinde, ailesine ait geniş topraklarda dünyaya geldi. Tolstoy ailesi, tarihe yön veren bir çok önemli kişinin çıktığı, oldukça ilgi gören aristokrat bir aileydi. Atalarından biri çar Petronun başarılı bakanlarından biriydi. Yeğeni Kont Aleksi Konstantinoviç Tolstoy ise Mütiş İvanın Ölümü gibi oyunlarıyla ün salmış bir şair ve drama yazarıydı. Anne tarafından da, dedesi Prens Nikola Volkonski, Büyük Katerinanın ordularının başkomutanıydı.

Sosyal durumu ve sahip olduğu zenginlikler bakımından geniş bir aile içinde dünyaya gelmiş olması, daha doğuşundan Tolstoyun rahat ve huzurlu bir hayata adanmış olduğu kanısını uyandırabilir. Son derece geniş toprakların efendisi olarak, yüzlerce köylünün yaşaması ve ölümü onun dudakları arasındaydı. İsteseydi saray çevrelerinin neşesine ve büyüleyici renkli eğlencelerine katılabilir, St. Petersburgdaki Rus yüksek sosyetesine girebilirdi. Oysa Tostoy, mutluluğu genç yaşından beri maneviyatta aradı.

Daha altı yaşına varmadan annesi öldü. Dokuz yaşında da babasını kaybeden Lev, akrabaları ve kardeşleri tarafından şevkatle büyütüldü. Özellikle sevgili teyzesi Tatyanayla olan yakınlığı ve çocukluğu üzerinde bıraktığı izler hayatı boyunca silinmemiştir. Kişiliği zıtlıklarla dolu olan dahi yazarın çocukluğunda bile gözlerinde hem fanatizme varan dinsel bir anlam, hem de şen hayat dolu bir ifade okunabiliyordu. Dünyaya soylu bir aristokrat olarak geldiği halde hiçbir zaman bundan bir övünme payı çıkarmamış, aksine kendini bir köylü olarak görmüştü. Yüzünün çirkinliği yüzündende oldukça muzdarip olan Tolstoy, yüzünü gizlemek için gençliğinden beri sakallını uzatarak yüzünü gizlemeye çalıştı. Gerçekten de görünüşündeki çirkinlik,eserleri sayesinde ünü bütün Rusyaya daha sonra da bütün Avrupaya yayıldığı zaman, hayranlarında da hayal kırıklığı yaratmıştır. çok defa kendisini görmek için uzak yerlerden geliyorlar, sofada üstadı bekliyorlar, içeri iri-yarı, heybetli görünüşlü kocaman papaz sakallı bir devin, bir dahinin girmesini bekliyorlardı. Fakat karşılarında kısa boylu tıknaz bir adam görünce hayranlıkla hayalkırıklığı karışımı bir duyguya kapılıyorlardı. Ancak kalın kaşlarının altındaki bıçak kadar keskin bakışları baktığı kişiyi adeta esir eder büyülerdi. Maksim Gorkinin de dediği gibi; Tolstoyun gözlerinde yüzlerce göz gizlidir.

St. Petersburgdaki okul yıllarında sosyete çevresinin rahat ve sorumsuz yaşantısı içinde savrulurken bile ahlak yönünden her zaman kusursuz kalmaya özen gösteren Tolstoy, henüz yirmi iki yaşındayken ilk defa ciddi bir karar almak zorunda kaldı. 1851de üniversitedeki öğrenim süresi sona ermek üzereyken, ailesi babasından kalan toprakların yönetimini eline alması için onun eve dönmesini istediler. Bunun dışında Tolstoy için seçecek bir tek başka yol vardı; Toprakların yönetimini kardeşlerinden birine bırakmak ve devlet memurluğuna girmek. Fakat bir türlü karar veremiyordu.

Sonra hiç beklenmedik bir anda, birden bir karara vardı, ama bu beklenenlerin ikiside değildi. İki alternatif yerine çar ordusunda subay olan kardeşi Nikolayla birlikte, çar kuvvetlerinin, Tatar kavimlerinin isyanını bastırmak için savaştıkları Kafkasyaya gitmeyi tercih etti. Gönüllü olarak askerlerin dağ köylerine yaptıkları baskınlara katıldı. Bir yıl sonra bu sefer sırasında edindiği tecrübelerden yararlanarak, Baskın adlı kitabını yazdı. Daha ilk eserinde bile, şairce anlatımının ustalığı ve çarpıcılığı dönemin büyük yazarlarının ve edebiyat eleştirmenlerinin dikkatini çekti. Baskın, Tolstoyun ilk denemesi değildi. St Petersburgda yayınlanan bir dergide çocukluk adlı otobiyografi niteliğinde bir oyunu çıkmıştı. Bu oyun bile gerek oyuncu kitlesi, gerekse önde gelen yazarlar arasında Tolstoyun çok şeyler vaaddettiği kanısını uyandırmıştı.

Baskından sonra ordudaki görevinden arta kalan zamanlarda ilk büyük romanı Kazakları yazmaya başladı. Fakat bu eseri, 1863e kadar yayınlanamadı. Kazaklardan önce Sivastapol kuşatması üzerine yazdığı izlenimleri ile ( Sivastapol Hikayeleri ) ününü biraz daha pekiştirdi. Ünlü şair İvan Sergeyeviç Turgenyev bile onun için şöyle diyecekti: Bu genç yazar hepimizi gölgede bırakacak. En iyisi yazmaktan vazgeçmek.

Asker olarak hiç mutlu olmayan Tolstoy, edindiği acı deneyimler ve karşılaştığı dehşet verici olaylar yüzünden savaştan nefret etmeye başlamıştı. Gördükleri karşısında hayatın gerçek anlamını düşnüyor, kafasını karıştıran sorulara cevap arıyordu. Henüz yirmi altı yaşında 1855 Martında günlüğüne şunları yazıyordu: İnsanı şaşkına çevirecek büyük bir fikrim var... İnsanoğlunun gelişmesine uygun yeni bir din kurmak; Hz İsanın dini... Pratik bir din, gelecek için mutluluk vaadetmiyor. Sadece bu dünya üzerinde mutluluğu sağlıyor... Din aracılığıyla insanoğlunun birlik olması için bilinçli bir şekilde çalışmak...

Bu hedefe ulaşmak için usanmadan çalışmaya başlaması için aradan yirmi dört yıl daha geçecekti. Fakat düşünce ile uygulamayı birbirinden ayıran çeyrek yüzyıl boyunca hep bu hedefe ulaşmak için uğraşıp didinmiştir.

Ordudan ayrıldıktan sonra bir süre St Petersburgda yaşadı ardından bir Avrupa turuna çıktı. 1858 başlarında da Rusyaya, Yasnaya Polyanaya, topraklarına döndü. Topraklarıyla ilgilenmeye başladı. Artık bir köy efendisi gibi yaşıyordu, köylülerin yaşam tarzını yakından incelemeye başladı.

İki yıl sonra tekrar yabancı ülkelere ama bu sefer buralardaki eğitim sistemini incelemeye gitti. Dönüşünde Yasnaya Polyanada bir okul açıp, bu okulda tamamen devrimci metotlarla eğitime başladı. Derslere katılmak zorunlu değildi. Ceza, ödül ya da derecelendirme yoktu. çocuklar okula istedikleri kılıkta gelebiliyor, canları isterse dersi dinliyor, istemezse dinlemiyorlardı.

Ne yazık ki Tolstoyun sağlık durumunun bozulması, bir yıl sonra bu denemesinden vaz geçmesine sebep oldu. Tedavi için başka bir yerde bulunduğu sırada, polis onu devrimci olarak suçlayarak evini didik didik aradılar. Ancak işlerine yarayacak hiç bir belge bulamadılar. Ayrıca ailesinin toplumda oldukça nüfuslu oluşu ve onun da artık çok ünlü bir yazar olması, polisi kendinden uzak tutuyordu.

Bütün zamanını topraklarının yönetimine ve eserlerini yazmaya ayıran Tolstoy, hayatının ortasına rastlayan 1862-1876 döneminde en sakin ve mutlu olduğu yılları yaşadı. 1862de eski bir aile dostunun kızı Sofia Behrs ile bir aşk evliliği yaptı. Genç evliler daha başlangıçtan beri çok mutlu bir hayat sürmeye başladılar. Tolstoy, nikahtan kısa bir süre sonra başyapıtı Savaş ve Barışı yazmaya koyuldu. İki soylu ailenin, tarihi olayların akışı içinde çizilen alınyazılar çevresinde kurulmuş olan roman, tolstoy ailesinin ve annesinin ailesi Volkonskilerin arşivlerinden esinlenilerek yazılmıştır. Bir çok eleştirmene göre dünyanın en büyük romanı olan bu eserinde Tolstoyun dehası, bütün göz kamaştırıcılığıyla görülmektedir.

Tolstoy 1873 yılı Mart ayında ikinci büyük eseri olan Anna Kareninayı yazmaya başladı. Bu dönemde hayatı oldukça bunalımlı olan yazar, önce çok sevdiği Tatyana teyzesini, ardından da çocuklarından ikisini kaybetti. Ayrıca karısının hastalığı ve resmi makamların eğitimle ilgili çalışmalarını kösteklemesi de cabasıydı. Bütün bunlara rağmen Anna Karenina, yadsınamaz şekilde bir usta eseridir. Bu romanında Tolstoy, William Shakespeare dışında hiçbir yazarın ulaşamadığı biçimde, insan karakterini çözümlemektedir.

Tolstoyu bu sıkıntılı döneminden kurtaran yirmi dört yıl önce oluşturduğu fikrin bir anda zihninde büyük bir saydamlıkla belirmesi oldu. Yeni din fikrini uygulamaya artık kararlıydı. Son nefesini verdiği 1910 yılına kadar, insanoğlunun din aracılığıyla birlik olması uğruna çaba gösterdi. Eserlerinin hepsi, Karanlığın Kudreti, Kroyçer Sonatı ve Diriliş, hep bu amaca yönelmişti. Kendi yaşantısını da öğretisine uydurmak için elinden geleni yaptı. Basit bir köylünün yaşayış biçimine ayak uydurmak için her şeyini sadeleştirdi. Hayatının son yılında da evini ve karısını bırakıp köylüler arasına karışıp kaybolmak için bindiği trende rahatsızlandı ve bir hafta sonra da 20 Kasım 1910 yılında 82 yaşında hayatını kaybetti.

Ana Sayfaya Git
  • ©Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır