Dünya'nın aradığı Pablo Picasso tablosunu çalan hırsızlar İstanbul'a neden getirdi

Tüm dünyada aranan Pablo Picasso tablosuna İstanbul'da ulaşıldı. İspanyol ressam Pablo Picasso'ya ait olduğu belirtilen "Saçını Tarayan Çıplak Kadın" nihayetinde hırsızların elinde patladı. Peki pablo Picasso'nu tablosu bulundu mu?

Haberler 30.01.2016 - 20:44 Son Güncelleme : 30.01.2016 - 20:44

Tüm dünyada aranan Pablo Picasso tablosuna İstanbulda ulaşıldı. İspanyol ressam Pablo Picassoya ait olduğu belirtilen Saçını Tarayan çıplak Kadın nihayetinde hırsızların elinde patladı. Peki pablo Picassonu tablosu bulundu mu?

İstanbulda düzenlenen operasyonda, İspanyol ressam Pablo Picassoya ait olduğu belirtilen Saçını Tarayan çıplak Kadın isimli tablo ele geçirildi.

Alınan bilgiye göre, Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, ABDnin New York kentindeki bir koleksiyoner kadının evinden çalınarak İstanbula getirilen, İspanyol ressam Picassonun 1940ta yaptığı 123x92 santimetre ebadındaki Saçını Tarayan çıplak Kadın isimli tablonun uluslararası kaçakçılar tarafından satılmak istendiğini belirledi.

Şüphelilerle yaklaşık bir ay önce alıcı gibi irtibata geçen polis, tablo için 8 milyon dolar isteyen zanlılarla ilk olarak Bakırköydeki bir otelde, daha sonra ise yine aynı ilçedeki bir marinada yat içerisinde görüşme yaptı. Tabloyu yanında taşımayan iki şüpheliyle pazarlık yapan ekipler, indirim istedikleri kişilerle Üsküdar ve Eminönünde iki kez daha görüştü.

Fiyatta bir milyon dolar indirim yaptığını söyleyen zanlılarla son olarak dün irtibata geçen ve 7 milyon dolara tabloyu alabileceklerini belirten ekipler, teslimat için Fatih Fevzipaşa Caddesindeki bir kafede buluşmak üzere anlaştı.

Yanlarında tablo ve bilirkişiyle kafeye gelen M.E.O. ve A.O ekipler tarafından gözaltına alınırken, tabloya el konuldu.

Şüphelilerin emniyetteki işlemleri sürüyor.

Arkasında orijinalliği gösteren ve ait olduğu yer ile sahibi konumundaki koleksiyonerin ismini taşıyan mühürler bulunan tablonun, başta FBI olmak üzere birçok polis ve güvenlik teşkilatınca arandığı bildirildi.

Tablonun incelenmek üzere Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesine gönderildiği öğrenildi.

PABLO PİCASSO BİYOGRAFİSİ

İspanyol ressam. Gerçek adı Pablo Ruiz Picassodur. Picasso tanınan en üretken sanatçı ve 20. yüzyılın en önemli ressamlarından biridir. Guiness Rekorlar Kitabına göre, toplam 13,500 resim, 100,000 baskı, 34,000 kitap resmi ve 300 heykel ve birçok seramik ve çizim üretmiştir. 1973 yılında eserlerinin toplam değerinin 750 milyon dolar olabileceği tahmin edilmiştir. Sanat dünyasında çığır açan Kübizm akımının Georges Braquela birlikte öncüsüdür.

25 Ekim 1881de Mlaga,İspanyada dünyaya geldi. İspanyanın önemli sanat enstitülerinde öğretmenlik yapan ve bir müzede küratör olarak çalışanJose Ruiz Blasca ile İtalyan asıllı Maria Picasso Lopezin ilk çocuklarıydı. Doğduğu gün ölümle ilk kez burun buruna gelen Picassonun ebesi onun öldüğünü düşünüp tüm özenini annesine yöneltmiş, ancak doktor olan amcası Don Salvadorun soğukkanlılığıyla Picasso son anda kurtulmuştu. 1884 yılında kız kardeşi Dolores ve 1887de Concepcion doğdu. Picasso sanata düşkün bir aileden geliyordu. Zira anne ve baba tarafında da ressam akrabaları vardı. Resimle ilgili büyük yeteneği çok küçük yaşlarında ortaya çıkan Picassonun söylediği ilk sözcük İspanyolca kalem anlamına gelen Lapizin kısaltılmışı Piz olmuştu. Zira kğıt ve kalemle olan ilişkisi o yıllarda başlamıştı. İlk eğitimini babasından alan Picasso, sonrasında Academia de San Fernandoya devam etmişti. Yaşamının ilk on yılını doğduğu kasaba Malagada geçiren Picassonun ailesi geçim sıkıntısı çekiyordu. Ancak babasının İspanyanın kuzeyinden daha iyi ücretle yeni bir iş teklifi alması üzerine dört yıl geçirecekleri Atlantik kıyısındaki eyalet merkezine taşındılar. 1894 yılında kız kardeşi Concepcionın difteri sebebiyle hayatını kaybetmesi Picassonun yaşam ve sanat üzerine fikirlerini önemli ölçüde etkileyecekti.

Sanat konusunda başlangıçta babasını örnek alan Picasso, 13 yaşına geldiğinde çalışmalarıyla herkesi kendine hayran bırakan bir ressam olmuştu. Babası Jose Ruiz Blasca, Picassonun yaptığı güvercin resminden o kadar etkilenmişti ki tüm gereçlerini oğluna vererek onun artık olgun bir sanatçı olduğunu kabul etmiş ve bir daha hiç resim yapmamıştı.

1895 yılının ilk aylarında Ruiz Blasco ailesi Barselonaya taşındı ve Picasso doğru dürüst eğitim görmemesine rağmen 14 yaşında tanınmış bir sanat okulu olan Llotja Sanat Enstitüsüne kabul edilmeyi başarmıştı. Disipline olan tahammülsüzlüğü ve desen egzersizleri üzerindeki titizliği okul hayatının en belirgin özellikleriydi. Barselonada geçirdiği yıllarda yaratıcı fikirlerle dolup taşan Picasso o dönemde modernistlerle ve zengin burjuva aileleriyle tanıştı ve resim dilinin gelişiminde önemli rol oynayacak olan Carles Casogemos ile arkadaş oldu. çıraklık döneminin sona ermesinden çok önce Barselonanın en tanınmış ressamları arasına giren Picassonun, Barselonada o güne dek gerçekleştirilen en önemli sergide ilk büyük boyutlu yağlı boya tablosu sergilendi. 1897de Malagada geçirilen bir yaz tatilinin ardından Picasso, Madriddeki yeni atölyesine taşındı ve İspanyanın en tanınmış sanat okullarından birine girdi. Önceleri geçmişin usta ressamlarını kopya edip onların biçemlerini kullanan ressam, daha sonra bu resimlerden ilham alıp kendi stilini oluşturmaya başladı.

1900de ilk kişisel sergisini Galeri Vollandda açan ve Parise ilk ziyaretini gerçekleştiren ressam, yakın arkadaşı Carlos Casagemasın intiharıyla yepyeni bir döneme girdi. Yaşadıklarını mavi renk temasıyla eserlerine yansıttığı bu döneme Mavi Dönem adını veren Picasso, yaşlılık, fakirlik ve ölüm konuları üzerine eğilmişti. Dama en Eden Concert (1903), La Vida (1903), Las dos hermanas (1904) gibi tabloları o dönemin bir ürünüydü. Mavi döneminde resimlerinde hüzün ve melankoli egemendi. Aslında gökyüzünün rengi olan mavi çocukluğundan itibaren Picassonun en sevdiği renk olmuştu ve bu rengi, ilk dönem resimlerinde güçlü duyguları ve hüznü ifade edebilmek için kullandı. Picasso bu dönemde ayrıca ilk heykellerini de yaptı. çağın en büyük sanatçılarından biri olan Rodin in yapıtlarını görmesi onun yaşamına yeni bir boyut kazandırmış ve plastik çalışmalara başlamıştı. Bu periyodun en öne çıkan çalışması bugün Clevelands Museum of Artta sergilenen La Vie (1903)ydi.Mavi Dönem 1901-1903 yılları arasındaydı.

1904te Parise yerleşen Picasso, ona Fransızca öğretecek olan gazeteci ve şairMax Jacobla birlikte yaşıyordu ve daha sonra evleneceği Fernande Olivierle tanışması da o günlere rastlıyordu. Paris günleri Picassonun yeni başlayan döneminin de habercisi niteliğindeydi. Mavi Dönemden sonra yine bir temel rengi ağırlıklı olarak kullandığı ve resmin ruhunu ortaya çıkaran yeni dönem gelmişti:Pembe Dönem. Renkten çok çizgi ve desen kullanımına önem vermeye başlayan Picassonun kompozisyon tercihi daha estetikçi bir durum aldı ve tercih ettiği renkler gri-pembe aşı boyası ve kahverengi ağırlıklıydı. Desenlerinde cambaz ve soytarı figürlerine giderek daha sık rastlanmaya başlanan ressamın bu dönem çalışmalarında hüzün duygusu biraz daha hafiflemişti. Sirk insanları, palyaçolar yeni kahramanlarıydı. Dönemin en önemli eserlerinden biri,Washingtondaki The National Galleryde sergilenen Family of Saltimbanques(1905)ti. Pembe Döneme ait diğer çalışmalardan bazıları ise Lady with a Fan(1905), Harlequin Family(1905), Woman with Loavesdu.(1906) Bu dönemde kullandığı figürlerin yalın ve köşeli düzenlenişi Kübizmin doğuşunun habercisi niteliğindeydi.

Picassonun çalışmaları 1905 yılından itibaren klasik bir hava kazanmaya başlamıştı. Aynı dönemde yaşayan Henri Matisseden ve Henri Rousseaudan çok etkilenen ressamın Kübizm yolculuğu da o dönemde start aldı. Ayrıca 1906yılı sonlarında Picasso artık yalnızca resim ve desen alanında değil, heykel ve gravürde de tanınmaya başlamıştı.

Bu dönem, Picassonun resimlerini sadece çok yakın dostlarından başka kimselere göstermediği dönemdi ve ilk Kübist resimlerini tamamlayana kadar durum bu şekilde devam etti. Ressam düz alanda üç boyutlu formları birbirinin üzerine gelecek şekilde kullanmaya, insan anatomisini göründüğünden farklı işlemeye başlamıştı. Picasso, yakın arkadaşı Georges Braquela birlikte 1907yılında başlayan ve sanat tarihinde yepyeni bir çığır açan Kübizm Akımını başlattı. Picassonun Kübist sanat anlayışının ilk örneği ise aynı yıl tamamladığıAvignonlu Kızlar isimli tablosuydu. Bu dönemde yaptığı resimlerin en ünlüleriPipo İçen Adam (1911) , kolaj tekniğiyle yaptığı Bambu Sandelyeli Natürmort(1912) ve bir karakalem çalışması olan Şişe, Bardak ve Kemandı. Georges Braquela aynı akım üzerine resmettikleri çalışmalar birbirine benzediği için eserlerini birbirinden ayırmak zor oluyordu. Kübist tabloların genel özelliği, geometri ve geometrik şekillerin kullanılmasıydı ve resmedilen nesneler geometrik formlar oluşturacak şekilde basitleştirilmiş veya geometrik şekillere bölünmüştü. Kübizmin bir diğer özelliği de uzaydaki üç boyutlu bir cismi iki boyutlu yüzeye aktarma çabasıydı ve Picasso bu amaçla şekilleri yanal yüzeylerine bölüştürüp her birini iki boyutlu yüzeyde göstermeye çalışıyordu. Yine bu nedenden portrelerindeki insanlar hem profilden hem de cepheden görülmekteydi. 1910 yılından itibaren Picasso ve Braque Kübizm akımını yeni bir boyuta taşımaya başlamışlardı. Bu ilk aşama objelerin parçalarına ayrıldığı Analitik Kübizm olarak bilinmekteydi. Burada amaç objeyi taklit etmekten çok onun gerçeğini yansıtmaktı ve dönemin önemli eserleri şu şekildeydi: The Guitar Player(1910), Portrait of Ambroise Vollard(1910), Accordionist(1911), Aficionado(1912). 1912 yılında ise Picasso ve Braque ortaklığında Kübizm akımı, bir başka basamağına geçti: Sentetik Kübizm. Gerçek dünyayı tuvale aktarmak anlamında uç noktada değerlendirilen bu basamakta, küçük parçalar önemli yer tutmaktaydı. Ressamın Sentetik Kübizm döneminde ortaya çıkan çalışmalarından bazıları Guitar and Violin(1912), Glass and Bottle of Suze(1912), Clarinet and Violin(1913) ve The Italian Girldü. (1917)

Birinci Dünya Savaşı döneminde Braquela ortaklığı sona eren Picasso, savaş sonrasında toplumsal çözülmeyi ve teknolojik terörün yarattığı dehşeti resimlerine yansıtmaya başladı ve klasik çizgisine geri döndü. Jean Cocteau ile beraberRomada kaldığı bu yıllarda sahne dekoratörü olarak çalışmaya da başlayan Picasso, dansçı Olga Kokhlovayla tanıştıktan çok kısa bir süre sonra yeniden dünya evine girdi. Oğlu Pauloyla birlikte eşinin birçok portresini de yapan Picasso 30lu yıllarda sürrealizmden etkilenmeye başlamıştı.

1927 Ocağında Marie-Thereseyla tanışan ve aşık olan Picasso, eşi Olgayla anlaşamıyordu. Theresenin sayısız resmini yapan ressam bu ilişkisini yıllarca sürdürdü. Olga ile geçimsizlikleri artık dayanılmaz bir noktaya ulaştı ve o dönem hamile kalan sevgilisi Marie-Thereseden Maya isminde bir çocuğu oldu. Ancak ondan bir türlü ayrılmak istemeyen Olga yüzünden sinirleri bozuk olan Picasso, kolay kolay işe yoğunlaşamamaktaydı. Bir mektubunda: Bu hayatımın en kötü dönemi. diye not düşen ressam herkesten uzaklaşarak şiir yazmaya başladı.

1931 yılında Paris yakınlarında bir konak satın alan Picasso arkadaşları Louis Fort ve Gonzales in teşviki ile gravür ve heykel atölyesi kurdu.

27 Nisan 1937 yılında Almanların saldırısıyla bombalanan Guernica kasabasının durumu ressamı çok etkilemişti. Picasso bu olaydan sonra tamamladığı eserine Guernica adını verdi. Konuyla ilgili olarak ilginç bir olay da gelişmişti. Zira Picasso atölyesinde Guernicayı tamamlamak üzereyken Alman bir komutan içeri girmiş, tabloya uzun süre baktıktan sonra Picassoya bu resmi siz mi yaptınız diye sormuştu. Bunun üzerine ünlü ressamın cevabı: Hayır, siz yaptınız. olmuştu. Guernica, Picassonun en ünlü eseri olarak değerlendirildi. İspanya İç Savaşısırasındaki Alman bombardımanını sembolize eden bu büyük tablo, savaşın insanlık dışı, umutsuz ve alçakça tarafını yansıtıyordu. Uzun yıllar New Yorktaki Modern Sanatlar Müzesinde kalan tablo Picassonun isteği üzerine ülkesi İspanyada sergilenmedi. Zira Picasso, İspanyada uygulanan demokrasiden memnun değildi. Tablo ancak 1981 yılında kendi topraklarına geri dönerekCason del Buen Retiroda sergilenmeye başlamıştı. Madridde 1992 yılındaReina Sofia Museum açıldığında ise Guernica bu büyük müzenin en önemli parçası olarak şimdiki yerini aldı.Picassonun bu dönemde ortaya çıkardığı en önemli eserlerinden bazıları Woman-Flower(1946), Portrait de Sylvette(1954) ve Don Quixotetu.(1955)

Hayatı boyunca savaşa karşı olan fakat hep savaşla yaşamak zorunda kalan Picassonun yakın arkadaşlarından Max Jacob, 1944 yılında Almanlar tarafından götürüldüğü Yahudi toplama kampında öldürüldü. 1945 sonbaharında iki yıldır tanıdığı ressam Françoise Gilot ile yaşamaya başlayan Picasso, Güney Fransaya yerleşerek sevgilisi Françoise in sayısız portresini yaptı.

1949 yılında ressamdan üyesi olduğu Komünist Parti tarafından Paris te düzenlenen Barış Kongresi için bir afiş yapması istendiğinde Picasso bugün barışın simgesi olan güvercin resmini yaptı ve çalışması Avrupa nın bütün kentlerinde duvarları kapladı. Claudedan sonra Françoise Gilottan doğan ikinci çocuğunun ismini de İspanyolcada güvercin anlamına gelen Paloma koyan Picasso, 1956 yılında Macaristan ın Sovyetler tarafından işgaline kadar politik faaliyetlerine devam etti. Oldukça üretken olan Picasso, 1948 den beri yaşadığı Vallauris te seramik ve çömlekçiliğe merak sararak bu alanda çok yaratıcı eserler ortaya koydu. 70 yaşında olmasına rağmen, mutlu, canlı ve enerjik olan ressam, Françoisein iki çocuğunu alarak ondan ayrılmasından sonra eski depresif günlerine geri döndü. Kendisini bir sinema yıldızı gibi izleyen gazetecilerden bunalan ressam yeni sevgilisi Jacqueline Roque la Cannes sırtlarında denize bakan La Californie adlı villasında gözlerden uzak bir yaşam sürmeye başlayıp sadece yakın arkadaşları ile görüşmeye başladı.

14 Mart 1961 tarihinde Jacquelin Roque ile evlenerek Cannes e sekiz kilometre uzaklıkta küçük bir kasaba olan Mougins yakınlarındaki bir tepedeki çiftliğe yerleşti.

Ana Sayfaya Git