İstanbul-Bursa seferini yapan deniz otobüsüne bomba ihbarı polisi alarma geçirdi!

İstanbul- Bursa seferini yapan Bursa Büyükşehir Belediyesi'ne (BUDO) ait deniz otobüsüne yapılan bomba ihbarı polisi alarma geçirdi.

Haberler 29.02.2016 - 10:57 Son Güncelleme : 29.02.2016 - 10:57

İstanbul Kabataştan dün akşam saat 21.45te 314 yolcu ve mürettebatıyla hareket eden Hüdavendigar isimli deniz otobüsüne, Marmara açıklarında seyir halindeyken bomba ihbarı yapıldı. Deniz otobüsü seferine devam ederken, alarma geçen Bursa polisi, yanaşacağı iskelede gerekli önlemleri aldı. Deniz otobüsü saat 23.15de Mudanya İskelesine yanaşınca, öncelikle yolcular eşyalarını almalarına izin verilmeden hızlı bir şekilde tahliye edildi. Bu arada polis, şüpheli oldukları gerekçesiyle iki yolcuyu gözaltına alırken, bomba imha ekipleri feribotta ve yolcuların eşyalarında bomba araması başlattı. Yaklaşık 1 saat süren armada herhangi bir olumsuzluğu rastlanmaması üzerine yolcular kademeli olarak eşyalarını aldı.

Bu arada gözaltına alınan iki genç yolcu, Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Asılsız ihbarla ilgili soruşturma sürüyor.

DHA

Tarih Öncesi Dönem

İstanbulun tarihi 300 bin yıl önceye kadar uzanır. Küçükçekmece gölü kenarında bulunan Yarımburgaz mağarasında yapılan kazılarda insan kültürüne ait ilk izlere rastlanmıştır. Bu dönemde gölün çevresinde Neolitik ve Kalkolitik insanların yasadığı sanılmaktadır. çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik çağa, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik çağ ile Üst Paleolitik çağa özgü aletlere rastlanmıştır. 5000 yıllarından itibaren başta Kadıköy Fikirtepe olmak üzere çatalca, Dudullu, Ümraniye, Pendik, Davutpaşa, Kilyos ve Ambarlıda yoğun bir yerleşimin başladığı sanılmaktadır. Ama bugünkü İstanbulun temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmıştır. M.S. 4. Yüzyılda İmparator Constantin tarafından yeniden inşa edilip, başkent yapılmış; o günden sonra da yaklaşık 16 asır boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde başkentlik sıfatını sürdürmüştür. Aynı zamanda, İmparator Constantis ile birlikte Hristiyanlığın merkezlerinden biri olan İstanbul, 1453te Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra Müslümanların en önemli kentlerinden biri sayılmıştır.

Bizans Dönemi (M.O. 660 - M.S. 324)

Yunanistandan gelen Megaralılar M.Ö. 680lerde Marmara Denizini geçerek İstanbula ulaştılar ve bugünkü Kadıköyde Halkedon adını verdikleri bir kent kurdular. Körler Ülkesi olarak da anılan Halkedonun halkı tarımla uğraşıyordu. M.Ö. 660larda da Trak kökenli komutanları Bizans önderliğinde yola çıkan Megalıların diğer bir kolu bugünkü Sarayburnunun olduğu yerde başka bir kent daha kurdu. Efsaneye göre Delfi Tapınağındaki kahinin öğüdüne uyarak burayı seçen Megaralılar, komutanlarının adından hareketle, kente Bizantion adını verdiler. Bu yörede Megaralılardan önce de bazı Trak toplulukları yaşadığı bilindiği için Megaralılarla yerli halkın kaynaşmış oldukları sanılmaktadır. Pek çok istilalara uğrayan Bizantion, M.Ö. 269da Bithynıalılar tarafından yağmalanarak ele geçirildi. M.Ö. 202de Makedonyalıların tehdidinden korkarak, Bizantion Romadan yardım isteğinde bulundu. Bu dönemden itibaren kentte Roma İmparatorluğunun etkisi başlamış ve M.Ö 146da kent Romanın egemenliğine girmiştir. Önceleri idari olarak varlığını sürdüren kent, daha sonra Bitinya-Pontus eyaletinin bir parçası haline gelmiştir. Böylece 700 yıllık kent devleti statüsü sona ermiştir. 73 yılında Bizantion Romanın Bithynia-Pontus eyaletine bağlandı. İmparator Vespasianus kentin gelişimine katkıda bulundu. 193 yılına gelindiğinde, Roma İmparatoru Septimus Severus, Partlarin tarafını tutan Bizantionu kuşatarak kenti yağmalayıp, surları da yıktırdı. Daha sonra ise surları yeniden inşa ettirip, kenti imar etti. Yeni binalarla sokakları düzenledi. Hipodrom inşaatını başlattı. 269da kent bu defa Gotların saldırısına uğradı. Zafer kazanan Gotlar, deniz kıyısına yakın bir yere sütunlarını diktiler. M.S. 313de Nicomedialılar kenti ele geçirdiler. I. Constantinus, Nicomedialilarla yaptığı savası kazanarak kenti geri aldı.

Roma İmparatorluğu Dönemi (324 - 395)

Bizantion Romanın doğusunun yönetim merkezi olarak seçildi. Bu yeni konumu, kentin dünya kültürü ve siyaseti içindeki önemli rolünü de belirledi. I. Constantinus (324-337), Romalı soyluları Bizantiona çağırarak kentin Romalı nüfusunu artırdı. Yeni başkentin konumuna yakışır bir imar hamlesi başlatıldı. Limanlar ve su tesisleri yeniden düzenlendi. Kent içi su dağıtım sistemlerinin temelleri atıldı. Savunma için yeni bir sur yaptırıldı. Septimus Severiusun başlattığı hipodrom inşaatı tamamlandı. 100 bin kişilik hipodromun genişliği 117, uzunluğu ise 480 metreydi. Hipodrom duvarlarinın üzeri çok sayıda heykelle süslüydü. En önemlisi de at heykelleriydi. Kentin Latinler tarafından istila edilmesiyle bu at heykelleri Venedike, San Marco Meydanına taşındı. Hipodromdaki (Sultanahmet Meydanı) imparatorluk sarayı (Sultanahmet Camisinin bulunduğu alan) ve anıtsal ibadethaneler, akropolis (Topkapi Sarayının bulunduğu yer) yapıldı. Önceleri Nea (Yeni) Roma adı ile anılan kenti, I. Constantinus kendi adıyla özdeşleştirdi. 11 Mayıs 330 tarihinde kentin adı Constantinopolis olarak ilan edildi. Önce Aya İrini, ardından 360 yılında da Ayasofya kiliselerini yaptıran I. Constantinus, kenti Hıristiyan dünyası için önemli bir merkez haline getirdi.

Bizans İmparatorluğu Dönemi (395 - 1204)

476da Batı Romanın yıkılmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğuna dönüşmüş ve İstanbul da, bu yeni imparatorluğun başkenti haline gelmiştir. 6. yüzyılın ortaları, Bizans İmparatorluğu ve İstanbul için yeni bir yükseliş döneminin başlangıcıdır. İmparator I. Jüstinyen yönetimindeki bu dönemde daha önce tahrip edilmiş olan Ayasofya bugünkü haliyle yeniden inşa edilmiş, 543lerde kentte görülen ve nüfusun yarısının ölümüne sebep olan veba salgınının izleri silinmiştir.

7, 8 ve 9. Yüzyıllar İstanbul için kuşatılma yılları oldu. Yedinci yüzyılda Sasaniler ve Avarların saldırısına uğrayan kenti, sekizinci yüzyılda Bulgarlar ve Müslüman Araplar dokuzuncu yüzyılda ise Ruslar ve Bulgarlar kuşattılar. 1204de kent Haçlılar tarafından ele geçirildi ve yağmalandı. Bu işgal ve yağma sonrasında ortaçağın en büyük kenti 40-50.000 nüfuslu, yoksul ve harabe bir kente dönüştü.

Latin İstilası (1204 1261)

İstanbul, Haçlılarla ilk olarak 1096da tanıştı. İmparaator Aleksios 1071de Malazgirtte kaybedilen toprakları alabileceğini umarak bu ilk Haçlıların gelmesine sevindi. Sözde, Müslümanlardan alınan topraklar Bizansa verilecek, Bizans da Haçlıları destekleyecekti. Ama Haçlılar buna uymadılar ve 1099da Kudüs Latin Krallığını kurdular. İstanbul halkı Haçlıları hiç sevmedi ve sürekli tepki gösterdi. Bu arada Haçlı seferleri devam etti ve dördüncü sefer, İstanbulun işgali ve paylaşılması ile sonuçlandı.

O dönemde Bizansta bir taht kavgası yaşanmaktaydı. Bunu fırsat bilen Haçlılar, Venediklilerin de yardımıyla Haliçe girdiler. Saldırı 9 Nisanda başladı ve 13 Nisan 1204de şehir ele geçirildi. Üç gün boyunca benzeri görülmemiş bir barbarlıkla İstanbul yağmalandı ve insanlar katledildi. Ayasofyada dahil olmak üzere bütün anıtsal yapılar tahrip edildi, yüzlerce yıllık yazma kitaplar yakıldı. Birçok değerli Bizans eseri Avrupaya taşındı. Bu üç günün sonunda yağma düzenli hale getirildi ve Bizans, Haçlılarla Venedikliler arasında paylaşılarak bir Latin İmparatorluğu kuruldu.

Bu dönemden sonra İstanbul sürekli küçülmeye ve fakirleşmeye başladı. Şehrin soylu ve zenginleri İznike göç etti. Latin İmparatorluğu sadece İstanbul ve yöresinde egemenlik kurabildi. İznik (Nikia), Trabzon ve Yunanistandaki Epirosta bir Bizans muhalefeti gelişti. 1254 yılına gelindiğinde Latin İmparatorluğu çepeçevre kuşatılmıştı. Bu esnada İstanbul çok fakirleşmiş, hatta Latin İmparatoru II. Baudouin ısınmak için sarayının ahşap bölümlerini yakacak olarak kullanmaya başlamıştı. Nihayet 1261 yılında Palailogos Hanedanı İstanbulu tekrar ele geçirdi ve böylece İstanbuldaki Latin dönemi sona erdi.

İkinci Bizans Dönemi (1261 1453)

İstanbulda ikinci Bizans Dönemi, Palailogos Hanedanının 1261 yılında İstanbulu Latinlerden geri almasıyla başlar. Ama bu dönem boyunca, İstanbul eski önem ve özelliğini bir daha kazanamayacaktır. Latinler tarafından bütün zenginlikleri talan edilen kent, bu süreç içerisinde bir ticaret merkezi olma vasfını da tamamen kaybetmişti. Bu durumun olumsuz etkileri İkinci Bizans Dönemi boyunca devam edecek ve bütün ticari üstünlüklerini tamamıyla Galataya kaptıran İstanbul, etrafı surlarla çevrili bir tarım kenti haline dönüşecektir. Bu dönem boyunca elde ettiği imtiyazlar sayesinde, Galata İstanbuldan daha önemli bir kent haline gelmiştir.

İkinci Bizans Döneminde İstanbul için olumlu bir gelişme, mezhep çatışmalarının durulmasıdır. Bu dönem içerisinde İstanbul tartışmasız bir biçimde Ortodoks Hıristiyanlığının merkezi durumuna gelmiş, yine bu dönemde Bizans sanatı en olgun dönemini yaşamıştır. O yıllarda Kariye (Khore) Kilisesine yapılan mozaikler Bizans sanatının zirvesi olarak kabul edilmektedir.

İkinci Bizans Dönemi aynı zamanda, İstanbulun Osmanlılar tarafından gittikçe daralan bir çembere alınması ve yavaş yavaş fethedilmesi sürecidir. Bizans 1373ten itibaren İstanbul Osmanlıya haraç ödemeye başladı. 1393 yılında Sultan Yıldırım Beyazıd, 1422de Sultan II. Murad İstanbulu kuşattı, ama başarılı olamadılar. Orhan Gaziden itibaren Boğazın Anadolu yakası Osmanlının eline geçti. Aynı şekilde, 15. yüzyılda bir kaç önemsiz kasaba hariç bütün Trakya da fethedilmiş bulunuyordu.

Bu nedenle 15. yüzyılda Bizans İmparatorları Katolik Romadan sürekli yardım taleplerinde bulunmak zorunda kaldılar. Fakat Papalık, otoritesi altında birleşmesini şart koşuyordu. Bizans 1452de bu talebe boyun eğmek zorunda kaldı. Bu birleşmenin İstanbulda Ayasofyada kutlanmak istenmesi çok sert tepkilere ve protestolara neden oldu. 1453 Mayısında İstanbulun fethedilmesiyle Bizans İmparatorluğu tarihe karıştı. Fakat İstanbul için yeni ve parlak bir dönem başlıyordu.

Uygarlıklar beşiği Anadolunun cennet köşelerinden Bursa ve çevresi, çok eski çağlardan beri yerleşimlere sahne olmuştur. Bölgede eski yerleşim alanlarının yarattığı uygarlıkların günümüzden 7 bin yıl öncesine gittiği, Ilıpınar Höyüğü kazılarında ortaya çıkmıştır. Höyükte yapılan kazılar sonucunda, MÖ. 5200 yıl öncesine dek inen bir yerleşim alanı bulunmuştur.

Bursanın 7 km. kuzeyinde Demirtaş nahiyesinin 2,5 km. güneyinde, 90 m. çevresi 5 m. yüksekliği olan Demirtaş Höyüğü yer almaktadır. Bu höyükte genellikle elde, az miktarda da çarkta yapılmış kse, küp ve testilere ait seramik parçaları bulunmaktadır. Bunlar erken bronz çağdan kalmış olup MÖ. 2500lü yıllara tarihlenir.

Kentin 14 km batısında, çayırköyünün 1 km güneybatısındaki çayırköy Höyüğünün boyutları da Demirtaş Höyüğü ile aynıdır. Burada bulunan seramik parçalarında gri, kırmızı, kahverengi ve siyah renkler hakimdir. Bulunan seramik parçalarının önemli kısmı elde, çok azı ise çarkta yapılmıştır. Höyüğün en eski buluntusu MÖ. 2700 yılına aittir.

MÖ. 3. yüzyılda Bithynialılar ve Prusiaslılar tarafından kurulan kentin ilk adı Prusa idi. Yazılı kaynaklarda Bitinya olarak da geçen Bursa ve çevresinin en eski yerleşimleri İznik Gölü çevresindedir. Sadece İznik Gölü çevresinde, taş devirlerinde kurulduğu anlaşılan yedi önemli höyük bulunmaktadır. Bunlardan Orhangazi yakınlarındaki Ilıpınar ve onun 750 m. kadar doğusundaki Hacılartepe Höyüğü, Orhangazi-İznik yolunun Yeniköy altı mevkiinde Tepecik Höyüğü, İznik Gölünün doğusunda ise Körüstan, Üyücek Tepe, Höyücek ve Karadin höyükleri bulunmaktadır.

İnegöl kent merkezinde, Cumatepe höyüğü ile 3 km doğusunda bulunan Doğutepe Akhisar höyükleriyle Yenişehir Babasultan Höyüğü tarih öncesi devirlere ait yerleşimleri işaret etmektedir. Demirtaş Köyü Höyüğü ile M. Kemalpaşanın Dorak Köyü ile Tahtalı Köyündeki kalıntılar, Bursa bölgesinin en az beş bin yıllık önemli bir uygarlık alanı olduğuna işaret etmektedir.

Ana Sayfaya Git