Çalışanları enflasyon cenavarına ezdirmeyin!

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, ekonomi politikasındaki kriz, kamu işçilerini kapsayan toplu sözleşme, ceza infaz hukuku ve Marmara denizindeki kirlilik hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

Çalışanları enflasyon cenavarına ezdirmeyin!

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, yaptığı açıklamada; ceza infaz hukukundaki zihniyet, halkı fakirleştiren ekonomi politikası, Marmara denizindeki kirlilik, kamu işçileri ve üretici fiyatlarındaki artış gibi iç gündemin öne çıkan konularını değerlendirdi.

"Ceza İnfaz Hukukunda zihniyet değişmelidir"

TBMM'ye verilen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da değişiklikler ile ilgili teklifi değerlendiren Yapıcıoğlu, "Bu teklifle bazı hükümler mevcut kanuna göre biraz daha insani hale gelse de sorunu çözme yerine sorunun arkasından dolaşma usulü benimsenmiştir. Tutuklu ve hükümlülerin hasta olan yakınlarını ziyaret etmeleri veya vefat eden akrabalarının cenazelerine katılabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Devletin mahkûmu koruyamama gerekçesi ile temel bir insani hakkı kullandırmamasının bir izahı yoktur. Aile hayatına saygının tezahürü olan bu ziyaretler ücretsiz ve bürokratik engellere takılmadan yapılabilmelidir." dedi.

"İnsan hakları ile evrensel hukuk ilkeleri daima gözetilmelidir"

Teklifin aile mahremiyetini bitireceği uyarısında bulunan Yapıcıoğlu, "Yargı reformunun konuşulduğu bir ortamda mahkûmların aile fertleri ile yapacakları tüm görüşmelerin kayıt altına alınıp saklanması bu teklifle kanunlaştırılmak istenmektedir. Özellikle açık görüşlerin de bu kapsama dâhil edilecek olması, aile mahremiyetini bitirecektir. Ceza İnfaz Hukukunda bir zihniyet değişikliği şarttır. Mahkûm; cezalandırılması gereken bir düşman değil, ıslah edilerek topluma kazandırılması gereken bir fert olarak görülmelidir. Tüm değişiklikler bu nazarla yapılmalı ve insan hakları ile evrensel hukuk ilkeleri daima gözetilmelidir." ifadelerini kullandı.

"Ekonomi büyürken halk fakirleşiyor"

TÜİK'in 2021'in ilk çeyreğinde Türkiye ekonomisinin yüzde 7 oranında büyüdüğüne dair paylaştığı veriyi değerlendiren Yapıcıoğlu, "Bu oran, Çin'den sonra dünyada ikinci büyüme oranı olarak kayıtlara geçti. Ne var ki geniş halk kitlelerinin bu büyümeden payını alamaması, büyüme rakamlarına dönük eleştirileri de artırmaktadır. Reel ekonomide kriz şatlarının sürmesi, yatırım ve üretim yapmanın zorlaşması, istihdam imkânlarının daralması, artan faizler, otomatiğe bağlanan zamlar ve alım gücünün düşmesi gibi nedenler büyüme rakamlarını sorgulanır hale getiriyor. Ülkelerin ekonomileri büyüme oranlarında rekor kırsa da bunun etkileri tabana indikçe hissedilmez hale geliyor." dedi.

"ADALETTEN UZAK BU SÖMÜRÜ DÜZENİ, PERİYODİK ARALIKLARLA YAŞANAN KRİZLERİN DE BAŞLICA SEBEBİDİR"

Krizlerin başlıca sebepleri arasında kapitalist sistemin olduğuna dikkatleri çeken Yapıcıoğlu, "Oxfam istatistiklerine göre dünyadaki servetin yüzde 99'u yüzde 1'lik kesimin elindeyken, yüzde 99'un payına düşen servet miktarı ise yüzde 1 oranında kalıyor. Kapitalist sistemin iddia ettiği serbest piyasa şartlarının sadece sermaye için geçerli olması, sınırsız rekabet, devletlerin ekonomide küçülmeye gitmesi, buna bağlı yaşanan özelleştirme furyası gibi etkenler, ekonomik ve ticari aktiviteleri büyük oranda şirket, holding vb. sermaye gruplarının tekeline bıraktı. Adaletten uzak bu sömürü düzeni, periyodik aralıklarla yaşanan krizlerin de başlıca sebebidir.

Uygulanan iktisat politikalarının insan merkezli olup olmadığının en önemli ölçütü üretilen değerlerin paylaşım şeklidir. Merkezinde insan/insanlık olmayan, refahı tabana yayma amacından uzaklaşmış, sadece ülke ekonomisini büyütmeye kilitlenmiş bir iktisat anlayışını reddediyoruz. Tüketim, ithalat ve inşaat ile büyüme çözüm değildir, sürdürülebilir de değildir. Daha çok üreterek ve istihdamı artırarak büyümenin bir tercih değil zorunluluk olduğu artık görülmelidir." ifadelerini kullandı.

"MARMARA DENİZİNDEKİ KİRLİLİK"

Marmara denizindeki "deniz salyası"nı değerlendiren Yapıcıoğlu, "Marmara denizinde son günlerde halk dili ile 'Deniz Salyası', bilimsel anlamda ise 'Müsilaj' olarak adlandırılan önemli bir çevre kirliliği yaşanmaktadır. Acil tedbirler kapsamında; yerel yönetimlerin sorumluluğunda bulunan Fiziksel Atık Su Arıtma Tesisleri, İleri Biyolojik Atık su Arıtma Tesislerine dönüştürülmelidir. Ayrıca sanayi kuruluşlarından kaynaklanan endüstriyel atık sular ve soğutma sularının Derin Deniz Deşarjı kriterlerini sağlamaları için hükümet denetimleri artırmalı, kriterlere uymayanlar ağır müeyyidelerle karşılaşacağını bilmelidir. Deniz trafiğinde yer alan gemi ve liman işletmeleri için daha katı çevre kuralları getirilmeli, balıkçılık mevzuatı gözden geçirilerek balık çeşitliliğini ve yavru balıkları korumaya yönelik tedbirler artırılmalıdır." dedi.

"GEREKLİ TEDBİRLERİN ALINMAMASI DURUMUNDA ÖNEMLİ BİR EKONOMİ VE SAĞLIK SORUNUNA DA DÖNÜŞECEKTİR"

Hükümete, tabiata sahip çıkması konusunda çağrıda bulunan Yapıcıoğlu, "Marmara denizindeki bu ciddi çevre kirliliği, gerekli tedbirlerin alınmaması durumunda önemli bir ekonomi ve sağlık sorununa da dönüşecektir. Bu nedenle hükümet ile yerel yönetimleri çevreyi korumak için su, hava, toprak ve atık yönetim planları hazırlayarak bütüncül bir çevre yönetim stratejisini uygulamaya ve çocuklarımıza miras olarak bırakacağımız tabiata sahip çıkmaya davet ediyoruz." diye kaydetti.

"KAMU İŞÇİLERİ ENFLASYON CANAVARINA EZDİRİLMEMELİDİR"

Görüşme süreci başlayan kamu işçilerini kapsayan toplu sözleşmeyi de değerlendiren Yapıcıoğlu, "Daha önce taşeron işçisi olarak çalışanlara KHK ile kadro verilmiş olması nedeniyle bu görüşmeler bu yıl çok daha fazla sayıda işçiyi ilgilendirmektedir. Görüşmelerde işçi temsilcileri zamlar, enflasyon rakamları ve döviz kuru gibi etkenlere bağlı olarak eriyen ücretler için uygun artış oranları talep ederken açıklanan büyüme rakamları, kişi başına düşen milli gelir ve refah payı gibi haklı gerekçeleri öne çıkarırlar. Hükümet temsilcileri ise zorlukları, bütçe dengelerini, ekonomik istikrarı öne çıkararak talep edilen artış miktarlarının çok altında kalan teklifler sunarlar.

İlk çeyrekte ekonomik büyümede Çin'den sonra dünyada ikinci sıraya yerleşen Türkiye'nin makul ve adil bir artış oranı ile çalışanlarını sevindirmesi gerekir. Ücretlerde yapılacak makul bir artış, büyümeden kaynaklı refahın tabana yayılmasında önemli bir adım olacaktır. Ekonomik krizin ağır yükünün çalışanların sırtına yüklenmesinden vazgeçilmeli, işçi ve emekçi enflasyona ezdirilmemelidir. 696 sayılı KHK ile kadroya geçirilen işçilerin zorunlu emeklilik, tayin hakları gibi sorunlarının ve ücret dengesizliğinin giderilmesi de gerekir." şeklinde ifade etti.

"ÜRETİCİ FİYATLARINDAKİ ARTIŞ ENDİŞELENDİRİYOR"

Üretici fiyatlarındaki artışa dikkatleri çeken Yapıcıoğlu, "TÜİK'in Mayıs enflasyon verilerine göre TÜFE aylık bazda yüzde 0,89 yıllık bazda ise yüzde 16,59 olarak gerçekleşti. Küçük de olsa bir düşüş trendi umut vermektedir. Ancak üretici fiyatlarındaki artışın aylık yüzde 3,92, yıllık ise yüzde 38,33 olarak gerçekleşmesi ekonominin yapısını ve hedeflerini ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Herkesin ve her kesimin dikkati ÜFE'de yoğunlaşmıştır. Uzun bir müddettir yükselişte olan üretim maliyetleri artık ülke ekonomisinin temel yapısını tahrip edecek bir boyuta çıkmıştır.

TÜFE ile ÜFE arasındaki makasın bu derece açılması, ağır bir ekonomik kriz ile karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Maliyet unsurlarının bir kısmı dış kaynaklı olsa da yanlış yönetim anlayışından kaynaklanan etkenler daha çoktur. Ekonominin düzlüğe çıkabilmesi için üretim maliyetlerinin düşürülmesi zorunludur. Bu nedenle kamu kaynaklı zamlar ve fiyat artışlarına son verilmeli, ÜFE'nin düşürülmesi için gerekli adımlar ivedilikle atılmalıdır." dedi.

Kaynak: Diyarbakır Söz