Milletin inancıyla kavga edilmesin!

Yapıcıoğlu, “Geçmiş yüzyılda yapılan yanlışlardan ders çıkarılıp onların tekrar edilmemesi ve yeni bazı sayfaların açılması gerekir. Milletin inancıyla kavga edilmesin” dedi.

Milletin inancıyla kavga edilmesin!

DİYARBAKIR(SÖZ)- HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu, “Türkiye ikinci yüzyılında milletin inancıyla kavga edilmesin” dedi.

Uzay Haber Televizyonunda yayınlanan “Büyüktimur’la Gündemin” bu haftaki konuğu olan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriye Yapıcıoğlu, Gazeteci-Yazar Ömer Büyüktimur’un Türkiye’nin ikinci yüz yılı,  Kürt meselesi ve Sivil Anayasayla ilgili sorularını yanıtladı.

TÜRKİYE’NİN İKİNCİ YÜZYILI

“Türkiye Yeni Yüzyılı” hakkında konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “Türkiye kendi iç barışını sağlarsa, kendi sorunlarını adalet temelinde çözerse, birlik, beraberlik ve kardeşliğin hukukunu yerine getirirse; o zaman Türkiye bölgesel değil küresel bir güç olma yolunda çok ciddi mesafeler kat edebilir. Bunun olabilmesi için geçmiş yüzyılda yapılan yanlışlardan ders çıkarılıp onların tekrar edilmemesi ve yeni bazı sayfaların açılması gerekir.” dedi.

VATANDAŞIN İNANCIYLA İLGİLİ

Cumhuriyetin ilk yıllarında tepeden inmeci, halka rağmen halka çok ters gelen bazı şeylerin dayatıldığını anımsatan Yapıcıoğlu, “Yeni sistem merkeze alındı, halkın önemli bir kısmı tehlike olarak görüldü. Tabiri caizse vatandaşın diliyle, örfüyle, kılık-kıyafetiyle, şalvarıyla, sarığıyla, külahıyla, kadınların örtüsüyle, hepsiyle bir mücadele yürütüldü. Vatandaşın inancıyla ilgili çok ciddi sıkıntılar yaşatıldı. Arapça ezan yasaklandı, camiler ahıra çevrildi, bazıları yıkıldı, bazıları satıldı, bazıları da başka amaçlarla kullanıldı. Hatta bazı camiler eğlence mekanlarına dönüştürüldü. Tüm bu olanlar insanlarda bir travmaya sebep oldu.” ifadelerini kullandı.

RET, İNKAR VE ASİMİLASYON

Kürt meselesinin kardeşlik ve adalet temelinde çözülmesi gerektiğini söyleyen Yapıcıoğlu, “Kürt meselesi ile ilgili ret, inkâr ve asimilasyon politikaları bazı başka sorunları doğurdu. İşte 40 yıldır başka bir mesele ile uğraşıyoruz. Son dönemde ortaya çıkan şiddet sarmalı, sanki sorununun kendisiymiş gibi bir algı oluştu. Şiddet bir neticeymiş gibi, sanki daha önce yaşananların sonucu değil de bizatihi kendisi sorunun kaynağıymış gibi algılandı. Bu sorunun ortadan kaldırılması için de sanki sadece bir şiddet ve asayiş sorunu ortadan kalkarsa ya da bu konuda eline silah alanların bir şekilde bertaraf edilmesiyle sorun tamamen çözülecekmiş gibi algılanıyor.” şeklinde konuştu.

DARBE ANAYASALARI, DİPÇİK VE SİLAH

Darbe anayasalarının toplumda büyük travmalar bıraktığını belirten Yapıcıoğlu, “Anayasalara baktığınız zaman 1921 anayasası hariç 1924, 1961, 1982 anayasaları hepsi bir anlamda darbe anayasaları. Bu anayasalardaki temel bazı maddeler, yine dipçik zoruyla silah zoruyla insanlara dayatılan ve yine millet iradesinin tepesinde oluşmuş bazı vesayet odaklarının kurguladığı muhkemleştirdiği ve dokunulmaz kıldığı metinler olarak önümüzde duruyor. Tüm bunlara baktığımızda geçtiğimiz yüzyılda insanlığının ayaklarına pranga vurulmuş bir memleketten bahsedebilirsiniz. Milletin kendisi iç düşman olarak tarif edilip milletin kendi tarihine, örfüne yabancı hatta kendi inancına düşman bir yönetim anlayışıyla kat edebileceğiniz mesafe en fazla bu kadardır. Buraya kadar gelmek bile aslında belki onlar için bir mucize olarak değerlendirilebilir.” ifadelerini kullandı.

İKİNCİ YÜZYIL KAYIP YÜZYIL OLMASIN

Türkiye ikinci yüzyılı hakkında değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, “Biz diyoruz ki ikinci yüzyıl kayıp yüzyıl olmasın. Bu yüzyılda milletin inancıyla kültürüyle örfüyle kavga edilmesin. Milletin farklı unsurlarının ortak vatan, inanç ve tarih paydasında birlikte yaşaması mümkünken, neden farklılıkları bir ayrılık ya da bir kavga, düşman görme nedeni olarak görülsün ki?! İkinci yüzyılımız da kaybolmasın. Türkiye kendi iç barışını sağlarsa, kendi sorunlarını adalet temelinde çözerse, birlik, beraberlik ve kardeşliğin hukukunu yerine getirirse; o zaman Türkiye bölgesel değil küresel bir güç olma yolunda çok ciddi mesafeler kat edebilir. Bunun olabilmesi için geçmiş yüzyılda yapılan yanlışlardan ders çıkarılıp onların tekrar edilmemesi ve yeni bazı sayfaların açılması gerekir.” dedi.

SİVİL ÖZGÜRLÜKÇÜ YENİ BİR ANAYASA

Türkiye ikinci yüzyılında sivil bir anayasanın yapılması gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, “Anayasalar toplumsal mutabakat metni ise toplumun inanç değerleri ile çelişen bir anayasa yapılırsa ilk düğme yanlış iliklenmiş olur. Memleketin ekonomi, eğitim gibi politikalarında da düzeltilmesi gereken çok ciddi yanlışlar var. Sivil, özgürlükçü yeni bir anayasa olmazsa olmazdır. Parlamento içinde ya da dışında bulunan bütün siyasi partiler mevcut anayasadan şikayetçi. Hemen herkesten mevcut anayasanın darbe anayasası olduğunu ve bu anayasadan kurtulmak gerektiğine dair cümleler duyarsınız. Fakat iş anayasayı değiştirmeye gelince herkesin kendine göre kırmızı çizgisi ya da mevcut anayasadan nemalanma hâli var. Dolayısıyla o anayasanın özüne, ruhuna dokundurtmuyorlar. Pansuman bazı değişikliklerle noktanın, bağlacın yerini değiştirerek ya da kendi ideolojisine göre bazı maddelerde değişiklik yapılmasını öneriyorlar. Hatırlarsanız 2012 yılında anayasayı değiştirmek için kurulan komisyonun yüz tane madde üzerindeki görüşmelerini incelerseniz, göreceksiniz ki dişe dokunur pek bir şey yok. Esaslı meselelerde hep fikir ayrılıkları çok fazla; bir şey değiştirmeyecek, suya sabuna dokunmayacak olan meselelerde mutabakat sağlamışlar. Elbette ki herkesin kendine göre kırmızı çizgileri vardır. Zaten bütün insanlar aynı siyasi görüşte, aynı çizgide olsaydı, tek bir çatı altında toplanan tek partili bir sistem olurdu.” şeklinde konuştu.

HERKESİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ

Sivil bir anayasanın oluşturulması için her kesin kırmızı çizgilerini bir kenara bırakması gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:

“Biz diyoruz ki; herkes kendi kırmızı çizgisini cebinde tutsun, yuvarlak bir masa kurulsun, herkes gelsin, orada anayasa ile ilgili söyleyecek sözü ve fikri olan bütün siyasi partiler, parlamentoda olanlar ve parlamento dışında olanlar, akademisyenler, hukukçular ve STK’lar, varsa, önerilerini sunsun. Sonra bu farklı taleplerin ortak noktasının neresi olabileceğini tartışalım. Bir siyasi parti 400 milletvekili çıkarsa bile, diğer muhalefetin görüşlerini almak zorundadır.”

KARMA EĞİTİM DAYATMASI

Yapıcıoğlu, Laiklik ve karma eğitim hakkında da değerlendirmelerde bulunarak, karma eğitim dayatmasından vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.  Seküler zihniyetin laikliği bir silah olarak kullanıp, halkın temel inanç ve hürriyetine saldırdığını anımsatan Yapıcıoğlu, “Laiklik ile milletin sıkıntısı vardır, çünkü bu millet laikliğin nasıl uygulandığını görmüştür. Laiklik bu memlekette, din düşmanlığı olarak uygulanmıştır. Laiklik bu memlekette; milletin kılığına, kıyafetine Kur’an’ına, ezanına, namazına, camisine, iş hayatına, eğitim hayatına karışmıştır. Millet, inancını yaşama yönelik talep dile getirildiğinde birilerinin, ‘laiklik elden gidiyor’ diye bağırıp çağırdığını milletin bütün özgürlük alanını sadece bu kelimelerle sınırlamaya çalışanları da görüyor ve ibretle onları seyrediyor. Milletin tarihine cahil, örfüne yabancı, inancına düşman, ama kendisini asıl olarak gören azgın bir azınlık var. O azgın azınlık laikliği sürekli bir silah olarak kullanıp; kendi inancını yaşamaya çalışan, ibadetini yerine getirmeye çalışan özellikle mütedeyyin Müslümanlarla uğraşıyorlar.  Ama bir rahibenin kılık kıyafeti onları tiksindirmez. Böyle bir anlayışla bizim ve milletimizin elbette ki sorunu vardır.” ifadelerini kullandı.

 İSTEYEN İSTEDİĞİ OKULDA OKUSUN

Karma eğitimden vazgeçilmesi gerektiğini belirten Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:

“Örneğin Japonya İslami hassasiyetlerinden ya da laiklik karşıtlığından dolayı mı kız okulları açıyor? Pek çok ülkede bu var. 2012 yılında partimiz kurulduğu zaman yazdığımız parti programımızda yer alan şöyle bir husus var: Diyoruz ki; isteyen kendi çocuğunu sadece erkeklerin ya da sadece kızların okuduğu okula gönderebilmelidir. Karma eğitim dayatmasından vazgeçilmelidir. Karma eğitimi herkese dayatmayın kardeşim! Şu anda ‘Kız İmam Hatip ve Erkek İmam Hatip okulları’ var. Lise okuduğum döneme kadar da ‘Meslek Liselerinde’ kızlar ve erkeklerin okulları ayrıydı.”

Kaynak: Diyarbakır Söz

Çok Okunan Haberler