İşte Benim Stilim'e dönüş yapan Nur Yerlitaş'ın maaşı belli oldu, Nurella programdan ne kadar alacak?

TV8’in efsane programı İşte Benim Stilim’den ayrıla Nurella lakaplı Nur Yerlitaş programa geri döndü. Nur Yerlitaş’ın yorgunluğunu dindiren bir ücret teklif edilince hemen yarışmaya geri döndü. Nurella’nın alacağı ücret sonunda belli oldu.

İşte Benim Stilim'e dönüş yapan Nur Yerlitaş'ın maaşı belli oldu, Nurella programdan ne kadar alacak?

TV8’in efsane programı İşte Benim Stilim’den ayrıla Nurella lakaplı Nur Yerlitaş programa geri döndü. Efsane modacı Nur Yerlitaş’ın yorgunluğunu dindiren bir ücret teklif edilince hemen yarışmaya geri döndü. Nurella’nın alacağı ücret sonunda belli oldu.

Sözcü gazetesinin haberine göre, TV8’in fenomen programı ‘İşte Benim Stilim’ yarışmasında jüri üyeliği yapan usta modacı Nurella lakaplı Nur Yerlitaş bu sezon yarışmayı bıraktığını duyurmuştu.

Programın yapımcısı Nur Yerlitaş’a istediği parayı vermek yerine efsane modacılardan olan Neslihan Yargıcı ve karizmatik modacı Hakan Akkaya’yla anlaşmıştı. Fakat programın reytingleri hızla düşünce yapımcı programın kraliçesi Nur Yerlitaş’la tekrar anlaşma kararı aldı.

Yeni kararı hakkında “Masamı özledim geri döndüm” açıklaması yapan efsane modacı Nur Yerlitaş’ın bu karar karşılığında ayda 400 bin lirayı cebine koyacağı ortaya çıktı.

Nur Yerlitaş Kimdir?

Nur Yerlitaş, 11 Aralık 1960 tarihinde İstanbul Vefa’da doğmuştur. Annesinin adı Saadet Yerlitaş’dır. Benan adında bir kız kardeşi vardır. Dobralığı ile biliniyor. Bu yüzden sözünü sakınmak hiç ona göre değil. Kendisini “dikişçi” ve “kostüm tasarımcısı” olarak tarif ediyor. Bilindik ifadesiyle “modacı” olarak anılmak istemiyor. Bir dikiş atölyesi vardır.

80li yıllarda Paris’ten, Milano’dan valiz içinde getirdiği kıyafetleri satarak modacılığa başlamış.

Kendisini “Arızalı” olarak tarif eden Nur Yerlitaş, stres atmak için bulaşık yıkıyor. Bazen gecenin bir saati geceliğinin üstüne palto giyip bir kafeye gidiyor.

Nur Yerlitaş, Nişantaşı’nda ikamet etmektedir. İtalya’nın Milano kentinde de yüksek tavanlı minik bir dairesi var. Mutfağında iki buzdolabı var. Birinde meyveler, içecekler, diğerinde pasta tipi yiyecekler bulunuyor.

Nur Yerlitaş’ın evinde iki yardımcısı var, banyoda hamam usulü yıkanıyor. Her sabah yardımcıları tarafından taslarla, keselerle yıkanıyor.

Derin Mermerci’ye de Bülent Ersoy’a da elbise dikiyor. Ajda Pekkan, Bülent Ersoy, Sibel Can, Petek Dinçöz ve Seda Sayan’ın sahne kostümlerini hep Nur Yerlitaş diker.

Nur Yerlitaş, 2007 yılında Show TV’de Şebnem Dönmez’in sunuculuğunu yaptığı “Bak Kim Dans Ediyor” adlı yarışmada jüri üyeliği yaptı.

2010 yılında Show TV’de yayına giren “Yemekteyiz” adlı yarışmada Nur Yerlitaş, Barbaros Şansal, şarkıcı Cenk Eren, gazeteci yazar Ece Vahapoğlu ve eski Avrupa güzelimiz Neşe Erberk ile yarıştı. İlk gün Nur Yerlitaş’ın evsahipliği yaptığı Yemekteyiz’e Seda Sayan da konuk olarak katıldı.

2011 yılında Show TV’de yayınlanan “Bugün Ne Giysem” adlı yarışmada jüri üyeliği yaptı. Diğer jüri üyeleri ise Moda Tasarımcısı İvana Sert, Hakan Akkaya ve koreograf Uğurkan Erez oldu.

Nur Yerlitaş, 2011 yılında Demet Akalın'ın 'Türkan' klibinde Türkan Şoray'ı canlandırdı. Klipte birçok ünlünün yanı sıra İzzet Çapa’da rol aldı.

Bugüne kadar hiç evlenmemiş olan Nur Yerlitaş halen bekardır.

Nur Yerlitaş, 2014 yılının Eylül ayında başlayan ve Öykü Serter’in sunuculuğunu Uğurkan Erez ile beraber yaptığı “Bu Tarz Benim” adlı yarışma programında İvana Sert, ve Kemal Doğulu ile birlikte jüri görevi yaptı.

Metin Arolat, 7 Aralık 2014 tarihinde "Bu Tarz Benim" adlı yarışmaya konuk jüri üyesi olarak katılırken Emine Ün de şarkıları ile geceye renk katacak.

2015 yılı ocak ayında Tv8 kanalında başlayan ve Öykü Serter’in sunuculuğunu yaptığı 2.sezon “Bu Tarz Benim” adlı yarışma programında Uğurkan Erez, İvana Sert, ve Kemal Doğulu ile birlikte jüri görevi yaptı.

31 Ağustos 2015 tarihinde Tv8 ekranlarında başlayan ve 25 Aralık 2015 tarihinde bitecek olan İşte Benim Stilim All Star yarışmasının finalinin ardından Nur Yerlitaş ve Kemal Doğulu jüri görevinden ayrılacaktır.          

Kemal Doğulu Kimdir?

Kemal Doğulu, 14 Ekim 1979 tarihinde Mersin’de beş çocuklu bir ailenin 1 numara oğlu olarak doğmuştur. Biri kız 5 kardeşin en büyüğüdür. Oyuncu Kadir Doğulu kardeşidir. Annesi ev hanımı, babası işçi emeklisidir. Babalarının çalışmak için ABD’ye gitmesiyle de erken yaşta sorumluluk altına girip çocuk yaşlarda iş hayatına atıldılar. Kemal Doğulu yaz aylarında bisikletçide, bakkalda çalıştı.

Kemal Doğulu’nun asıl hayali iyi bir kadın kuaförü olmaktı. Bu yüzden küçük yaşta annesinden gizli evde kız kardeşinin saçlarını keserek işe başladı. 12 yaşına geldiğinde artık Mersin’de kuaför olan kuzeninin yanında çıraklık yapmaya başladı.

Hayatı istediği gibi sürerken amcasının zoruyla İmam Hatip’e kaydoldu. Arapça ve Kur’an derslerinde başarılı olamadı. Ailesinden gizli Anadolu Lisesi sınavlarına girdi ve bilgisayar bölümünü kazanarak İmam Hatip’ten ayrıldı.

Lise bittikten sonra kazandığı Urfa, Harran Üniversitesi’nde Pazarlama Bölümü’nü okumaya başladı. 2 sene sonra okul bitmeden dönmek zorunda kaldı. Amerika'daki babasının yanına gitmek için vize almak maksadıyla İstanbul'a gitti. Vize sırasını beklerken de İstanbul’da Kuaför dükkanı olan kuzeni Zeki Doğulu’nun salonunda çalışmaya başladı. İşe çıraklıktan başlayıp ilerletti.

Orada moda dergilerine saç tasarımları yapmaya başladı. Makyaj da yapmaya başladı. Paris’te bir kozmetik firmasından bir sürü iyi makyaj malzemesi aldı ve bu işe girişti. Zamanla insanlar yaptığı makyajları beğendi. Ve sıra fotoğraf çekmeye geldi. İlk çektiği fotoğraflar Elle dergisine moda sayfalarında yayınlandı. Bu işlerde kendini geliştirdi. Bütün bunların ardından hepsinin tamamlayıcısı olan imaj danışmanlığı geldi.

Uzun süre sanatçıların imaj makerlığını, makyözlüğünü, kuaförlüğünü, fotoğrafçılığını ve modelistliğini yaptı. Hande Yener, Seda Sayan, Sıla, Kutsi, Gökhan Özen, Nil Karaibrahimgil, Demet Akalın gibi isimlerin imajlarını baştan aşağıya tasarladı. Fotoğraflarını çekti. Klip yönetti.

2004 yılında New York Fashion Week’te Bahar Korçan ve Michael Kors defileleri için saç-makyaj yaptı.

2006 yılında Hande Yener ile tanıştı ve Hande Maxi adlı singlelın fotoğrafçılığını ve imaj markerlığını yaptıktan sonra bundan sonraki albümlerinde sanat yönetmenliğini, fotoğrafçılığını ve kliplerinin de yönetmenliğini üstlendi. Bir gün Hande Yener'in konserine kendi vokalisti gelmeyince onun yerine vokalist oldu. Böylece de şarkıcılığa başlamış oldu.

2008 Yılının Ocak Ayında “1 Yerde” adını verdiği verdiği elektronic soundlu maxi single çıkardı.

2014 Temmuz ayında İstanbul, Nişantaşı’n’da bir kuaför salonu açtı.

Kemal Doğulu, 2014 yılının Eylül ayında başlayan ve Öykü Serter’in sunuculuğunu Uğurkan Erez ile beraber yaptığı “Bu Tarz Benim” adlı yarışma programında İvana Sert, ve Nur Yerlitaş ile birlikte jüri görevi yaptı.

7 Aralık 2014 tarihinde "Bu Tarz Benim" adlı yarışmaya Metin Arolat konuk jüri üyesi olarak katılırken Emine Ün de şarkıları ile geceye renk katacak.

2015 yılı ocak ayında Tv8 kanalında başlayan ve Öykü Serter’in sunuculuğunu yaptığı 2.sezon “Bu Tarz Benim” adlı yarışma programında Uğurkan Erez, İvana Sert, ve Nur Yerlitaş ile birlikte jüri görevi yaptı.

Acun Ilıcalı’nın televizyon kanalı Tv8’de, Temmuz 2015 tarihinde başlayacak olan “Durma Dans Et” adlı dans yarışmasında Tuğba Karaca sunuculuk yapacak. Programın jüri üyeleri ise Kemal Doğulu, Edis Görgülü, Cemre Kemer ve Neslihan Önder olacak.

31 Ağustos 2015 tarihinde Tv8 ekranlarında başlayan ve 25 Aralık 2015 tarihinde bitecek olan İşte Benim Stilim All Star yarışmasının finalinin ardından Nur Yerlitaş ve Kemal Doğulu jüri görevinden ayrılacaktır.

Albümleri

2008 - 1 Yerde

2009 - Kemal Doğulu 2

2010 - Ters Köşe

2011 - 4.Kemal

2012 - Aşk Kabul Ederse

Hakan Akkaya Kimdir?

Hakan Akkaya, 23 temmuz 1982 tarihinde Ordu’da doğmuştur. İlk orta ve lise öğrenimini de Ordu’da tamamladıktan sonra Üniversite için Ankara’ya gitmiştir. Babası Ordu’da turizm ve İnşaat işleriyle meşguldü. 21 yaşında babasını kaybetti. Bir kız kardeşi var.

Üniversiteye, Ankara Bilkent Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde başladı, ama bitirmeden ikinci sene modacı olmak için ayrıldı.

19 yaşında İstanbul’a taşındı. İstasyon Sanat Merkezi, Moda Tasarımı Bölümünde Moda Eğitimi aldı.

İlk kez 21 yaşında iken erkek, kadın koleksiyonlarını hazırladı. İlk işi Batik Örme’deydi, ardından 2008 - 2009 yılları arası ALTINYILDIZ / FABRİKA’da, 2005’ten 2008’e SARAR’da, 2002 - 2005 yılları arası ise BOYNER’de Tasarım Departmanı Yöneticiliği yaptı. 1999 - 2002 yılları arasında ise BATİK’te - Genel Müdür Asistanı ve Tasarım görevlerinde bulundu.

2005 yılında Nişantaşı’nda açtığı home ofis ve “Hang by Hakan Akkaya” adında bir markası var. Hakan Akkaya, işadamları, iş kadınları, ünlü oyuncular hatta Dubai şeyhlerinin vazgeçemediği bir modacı oldu.

Çok zengin bir ailenin çocuğu olan Hakan Akkaya moda hayatına aslında çok küçük yaşlarda girmiş. Bilenler bilir, 1987 yılında Cesur ve Güzel adlı yabancı bir dizi yayınlanıyordu televizyonda. Hakan Akkaya’nın babaannesi diziyi hiç kaçırmadan takip edermiş. Dizi moda dünyasında geçtiğinden ilk moda aşkı o yıllarda başlamış. Kendisini dizide ki patronlardan Ridge Forrester yerine koyarmış.

Show TV ekranlarında yayınlanan “Bugün Ne Giysem” adlı yarışma proğramında Sırp Asıllı eski manken İvana Sert ve yine tasarımcı,modacı olan Uğurkan Erez‘le birlikte jüri üyeliği yapmıştır.

23 Mart 2015 tarihinde Show TV’de başlayan, sunuculuğunu Özge Ulusoy’un yaptığı “Bugün Yıldız Benim” adlı yarışmada sesine, stiline, tarzına güvenen ev hanımları yarışacak, jüri koltuğunda Mert Ekren, modacı Hakan Akkaya ve türkücü Songül Karlı olacak.

2016 yılının başında başlayacak olan 5.sezon İşte Benim Stilim Ünlüler yarışmasında jüri koltuğunda Hakan Akkaya da oturacak.

Nur Yerlitaş ve Kemal Doğulu’nun olmadığı bu yeni sezonda İşte Benim Stilim Ünlüler yarışmasında yine sunuculuğu Öykü Serter yaparken, jüride Neslihan Yargıcı, İvana Sert, Hakan Akkaya ve Uğurkan Erez olacak.     

Türkan Şoray Kimdir?

Oyuncu. 60'lı yılların başında start alan sinema kariyeri boyunca sayısız filmde rol alan Şoray, "Sultan" lakabıyla anılmaktadır. Türk sinemasının gelmiş geçmiş en güzel ve büyük oyuncularından biri olan aktris, kariyeri boyunca hep zirvede kalmayı başarmıştır. Dramadan komediye farklı türlerdeki rolleri başarıyla canlandıran aktris, güzel, kırılgan, utangaç ama ulaşılmaz bir kadın profili çizmiş, bu özellikleri dolayısıyla da halkın sevgilisi olmuştur.

28 Haziran 1945'de devlet demir yollarında memur olan Halit Şoray ve ev hanımı Meliha Şoray'ın kızı olarak İstanbul'da dünyaya geldi. Ekonomik açıdan sıkıntılar yaşayan bir ailesi olan Şoray, öğrenimine Rami Taş okulunda başladı. Sürekli olarak mahalle değiştirdiklerinden, farklı okullara devam etmek zorunda kalan Şoray, ilköğrenimini 1956’da Feriköy İlkokulu'nda tamamladı.

Şoray’ın babası bir süre sonra işini bırakıp polis memuru oldu, annesi ise bir lastik fabrikasında çalışmaya başladı. Zorlu yaşam koşulları sebebiyle Şoray, küçük yaşta evin işleriyle ilgilenmek zorunda kalmıştı. 1954’te kız kardeşi Nazan Şoray dünyaya geldikten sonra anne babası arasındaki geçimsizlik üst noktalara ulaşmıştı ve çift boşanma kararı aldı. Kız kardeşiyle birlikte annesinde kalan Şoray, liseye devam ediyordu. Boşanma sonrası Karagümrük'teki Sarmaşık Sokak’a taşınan aileyi yine zorlu günler bekliyordu. Ancak Şoray'ın ev sahiplerinin kızı Emel Yıldız'la taşınması hayatının dönüm noktalarından biri olacaktı. Yıldız sayesinde Yeşilçam'a adım atan Şoray'ı o dönem Nisan Haper’in asistanı olan Türker İnanoğlu keşfedecekti. Köyde Bir Kız Sevdim filmindeki rol için önceden Emel Yıldız'la anlaşılmasına rağmen Şoray'a şans verildi. Annesi Meliha Şoray kızının aktris olmasını istemediği halde maddi sıkıntıları yüzünden çalışmasına onay vermişti. İlk filmi için kamera önüne geçen Şoray'ı sinemada uzun soluklu bir kariyer dönemi bekliyordu.

O dönemde henüz 15 yaşında olan ve Şadi Çadırcı ile nişanlı olan Şoray, ilk filminden sonra yeni teklifler almaya başlamıştı. Bir süre sonra Çadırcı'dan ayrılıp İnanoğlu ile nişanlanan oyuncu, Aşk Rüzgarı ve Utanmaz Adam filmlerinden sonra basının da dikkatini çekmeye başladı ve dönemin ün yapmış haftalık popüler dergilerinden “Sinema" için kapak kızı seçildi. Şoray'ın 15 Mart 1961'de basılan dergiyle artık yüzü tanınmaya başlamıştı. Sinema dergisinin ardından Artist, Büyük Gazete ve Ses gibi yayınlarda da görüldü.

Eylül 1962’de bir film setinde tanıştığı Rüçhan Adlı’nın Şoray’ın hayatında önemli bir rolü olacaktı. Zira baba sevgisini kendisinden 23 yaş büyük olan Adlı'da bulan Şoray, bu ilişkisini yirmi yıl gibi uzun bir süre sürdürecekti. Rüçhan Adlı'nın evli olması nedeniyle magazin basınında haklarında birçok şey yazılıp çizilen çift, tüm olumsuzluklara rağmen birlikte olmayı seçmişlerdi. Şoray’ın Sultan olarak anılmasında ve "Şoray Kanunları" olarak nitelendirilen kurallarının oluşmasında Rüçhan Adlı'nın büyük rolü vardı. Zira Adlı, Şoray'ın her filmde rol almasını istemiyor, dekolte giymesine, filmlerdeki ağır çalışma koşullarına ve öpüşmesine karşı çıkıyordu. Adlı, oyuncuya bazı kısıtlamalar getiriyordu ve ona "Sultanım" diye hitap ediyordu. Bu hitap biçimi daha sonra dönemin ünlü yayınlarında haber oldu ve Şoray, "Sultan" lakabıyla anılmaya başladı.

Şoray “Otobüs Yolcuları”ndan sonra, aktris olarak kendini iyice yetiştirmiş olduğu görülen Acı Hayat'ta rol aldı. Sinema yazarları tarafından “Yılın filmi” seçilen Acı Hayat, Şoray'a 1964’te I. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırdı. Şoray, filmografisi için oldukça önemli olan bu filmdeki rolüyle sinema eleştirmenleri ve senaristlerden büyük övgüler aldı.

Şoray sayesinde ailesinin maddi durumu da düzelmiş, üst üste çektiği filmlerle oyunculukta kendine sağlam bir yer edinmeye başlamıştı. Dönemin ünlü yapımcıları ve film şirketi sahipleri Murat Köseoğlu (Aca Film), Osman Seden (Kemal Film), Nevzat Pesen (Pesen film) Şoray'ı filmlerinde oynatabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Oyuncu 60'lı yıllara çok kısa sürede damgasını vurmuş, 1965'te Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın'la birlikte Türk sinemasının en iyi dört kadın oyuncusundan biri olmuştu. Aynı yıl rol aldığı “Sürtük” adlı film, Türk sinema tarihi açısından önemliydi, zira inanılmaz bir seyirci rakamına ulaşmış, Şoray’ı büyük bir yıldız yapmış ve gazino filmleri dönemini başlatmıştı.

Ancak 1966'dan sonra yapımcıların para makinesi olarak gördüğü Şoray, ardı ardına benzer konulu filmler çekmeye başlamıştı ve sinemalarda sadece Şoray filmleri gösteriliyordu. Bu durum oyuncunun filmlerine gösterilen ilgiden kaynaklanıyordu ancak sinema izleyicisinde bir süre sonra bıkkınlık yaratmaya başlamıştı.

70’lerin başında yine zirvede görünen Şoray, 1972 yılıyla birlikte mesleki yaşamında yeni bir döneme başladı. Zira film sayısını ciddi anlamda azaltma kararı almıştı. Aynı yıl çektiği Cemo ve Dönüş filmleriyle başarı kazanan Şoray için Dönüş filmi ayrı bir önem taşıyordu. Çünkü oyuncunun ilk yönetmenlik deneyimiydi. Tepkilerle karşılaşsa da o dönemde hapiste olan Yılmaz Güney'den rejisörlüğü için kutlama mesajı alan Şoray'ın kendine güveni arttı. Film yılın en büyük hâsılat getiren yapımı olmasının dışında 1973 yılında “Moskova Film Festivali”nde özel bir ödül aldı. İkinci yönetmenlik denemesi olan Azapta için 1973'te kamera arkasına geçen Şoray, ilki kadar başarılı olamadı.

70’li yıllarda ortaya çıkan porno film furyasının yanında muhtıra nedeniyle de Şoray, bu süreç içinde çok az yapımda yer aldı. Bunlardan biri de Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğinde büyük ses getiren ve başrollerini Kadir İnanır’la birlikte paylaştıkları Selvi Boylum Al Yazmalım’dı.

80’ler, Şoray’ın hem özel hayatında hem de sinema kariyerinde önemli değişikliklerin gerçekleştiği yıllar oldu. Zira oyuncu, 1983’te Rüçhan Adlı’yla 20 yıl süren ilişkisini sona erdirdikten sonra, Şoray kanunlarının pek hükmü kalmamıştı. Kendisi gibi oyuncu olan Cihan Ünal’la yine 1983’te dünya evine giren Şoray’ın 1 yıl sonra annesi hayata gözlerini yumdu. 1985 yılında kızı Yağmur Ünal dünyaya geldikten sonra Şoray film çalışmalarına bir süre ara verdi ve 1987’de Hayallerim Aşkım ve Sen’de başrolde oynadı. Aynı yıl Ünal’dan boşanan Şoray, Rumuz Goncagül, Gramofon Avrat, Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu gibi başarılı filmlerde rol aldı. 1993’te Aziz Nesin’in aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan Tatlı Betüş isimli TV dizisinde kamera önüne geçtikten sonra ona Altın Portakal’da ikinci kez en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıracak olan Bir Aşk Uğruna 1994’te vizyondaydı. Aynı yıl babasını bir yıl sonra da büyük aşkı Rüçhan Adlı’yı kaybeden Sultan, Yerçekimli Aşklar, Nihavend Mucize gibi yapımlardan sonra, Türk televizyon tarihinde çok önemli bir yere sahip olan İkinci Bahar’da Hanım rolünü canlandırdı. 2001’de TV izleyicisiyle Haluk Bilginer’le başrolleri paylaştıkları Tatlı Hayat ile yeniden buluşan Şoray, 1997’den sonra ilk kez uzun bir metrajlı bir filmle kamera önüne geçecekti: Gönderilmemiş Mektuplar.

Şoray, Mürüvvetsiz Mürüvvet ve Cemile isimli TV dizilerinden sonra 2006’da Uğur Yücel’in yönetmenliğini yaptığı “Hayatımın Kadınısın” isimli filmle izleyiciyle buluşmuştur.

Haziran 2015 ayında Muğla’nın Menteşe ilçesinde çekimlerine başladıkları, senaryosunu Onur Ünlü'nün yazdığı ve Yağmur Ünal’ın yapımcılığını üstlendiği "Uzaklarda Arama" adlı filmin yönetmenliğini annesi Türkan Şoray yapacak. Yağmur Ünal, ayrıca bir hayat kadınını canlandıracağı bu filmde ilk defa oyunculuk da yapacak. Filmin oyuncuları ise Sevda Erginci, Doğa Konakoğlu, Eşref Kolçak, Tanem Sivar, Fırat Tanış, Kaan Urgancıoğlu, Suna Selen, Elif Atakan, Mustafa Uğurlu, Ekin Türkmen, Pınar Göktaş, Sercan Badur, Mehtap Bayri gibi oyuncular olmuştur.

Bülent Ecevit Kimdir?

Mustafa Bülent Ecevit, 1925 doğumlu gazeteci, siyasetçi, şair, yazar. 5 kez Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olma ünvanını taşıyan Ecevit, "dürüst siyasetçi" kimliğinin yanısıra edebiyata düşkünlüğüyle, yazdığı kitapları ve şiirleriyle de hep göz önünde olmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısında, Türk siyaset sahnesinin en önemli isimlerinden biridir, Türkiye’nin “Karaoğlan”ıdır.

Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1925’te Beşiktaş, İstanbul’da doğdu. Annesi Fatma Nazlı, İstanbul doğumluydu ve bir ressamdı. İstanbul ve Ankara Konservatuarları’nda öğretmenlik yapmıştı. Türkiye’nin ilk profesyonel kadın ressamlarından biriydi. Babası Ahmet Fahri Ecevit, Kastomonu doğumluydu ve Ankara Hukuk Fakültesi’nde bir adli tıp profesörüydü. Fahri Ecevit, 1943’te siyasete atıldı ve CHP’nin Kastamonu milletvekili oldu, 1950’de bu görevinden ayrıldı. "Ecevit" soyadı, Kastamonu’ndaki bir bucağın isminden geliyordu. Annesi ve babası Osmanlı Devleti’nin seçkin isimlerindendi, ayrıca dedelerinden biri alay komutanı, diğeri ise müderristi.

Liseyi Robert Kolej’de edebiyat kolunda okuyan Ecevit, 1944’te bu okulu bitirdi. Önce Ankara Üniversitesi’ne, sonra da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne kayıt yaptırdı. Hint felsefesiyle ve Doğu mistizmiyle ilgileniyordu.

1944’te Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nde çevirmen olarak başladığı çalışma hayatına, 1946’da Londra’daki elçilikte Türk Basın Ateşeliği katibi olarak devam etti. Bu sırada da Londra Üniversitesi’ne kayıt yaptırmıştı, burada İngiliz dili ve edebiyatı, Sanskritçe, Bengalce ve sanat tarihi üzerine eğitim aldı ancak eğitimini tamamlamadı. Katiplik görevinden 1950 yılında ayrıldı ve aynı yıl Cumhuriyet Halk Partisi’nin çıkarttığı Ulus Gazetesi’nde işe başladı. Bunun sebebi ise babasının Londra’da yaşamasından memnun olmaması ve dönemin başbakan yardımcısı Nihat Erim’i araya sokarak Ecevit’e Ulus Gazetesi’nde iş bulmasıydı. Çalkantılı bir dönemde bu mesleği yürütmeye çalışan Ecevit, dönemin Demokrat Partisi’nin basın üzerindeki baskılarından nasibini aldı. Ulus Gazetesi, Demokrat Parti tarafından kapatıldı, bunun üzerine Ecevit, Halkçı Gezetesi’nde, Forum Dergisi’nde ve Yeni Ulus Gazetesi’nde yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi, aynı zamanda bu gazetelerde yazılar da yazıyordu.

Ulus Gazetesi’nde başlayan siyaset ilgisi, onu 1954 yılında CHP’nin Çankaya Ocağı’na kaydolmaya itti. Bu sırada gazetecelik görevine devam eden Ecevit, 1955 yılında Amerika’nın Kuzey Carolina eyaletine bağlı Winston-Salem’de, "The Journal and Sentinel"adlı gazetede konuk gazeteci olarak çalışmaya başladı. Bu görev, Amerikan Basın Enstitüsü ve ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Eğitim Mübadele Programı’nın, Amerika’yı genç ve yetenekli yazarlara tanıtmak için sarfettiği çabaların sonucu olarak doğmuş, Ecevit de bu programa dahil edilmek istenmişti. Daha sonra Türkiye’ye geri döndü.

1957’de Rockefeller Foundation Fellowship isimli kurumdan kazandığı burs ile, Harvard Üniversitesi’nde inceleme yapmak üzere Amerika’ya döndü. Burada 8 ay boyunca Orta Doğu tarihi ve psikoloji üzerine incelemelerde bulundu. Aynı yıl, 27 Ekim 1957’de, İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in adaylığı ona devretmesinin yardımıyla CHP’den milletvekili adayı oldu; böylece aktif siyaset hayatı da başlamış oldu.

Ecevit, 1957’den 1980’e kadar Ankara’dan ve Zonguldak’tan CHP milletvekili oldu. 1960’ta Kurucu Meclis Üyesi, 1961’de Çalışma Bakanı oldu. Bakanlık görevini 1965’e kadar sürdürdü. 1965’te Zonguldak’tan milletvekili seçildi. Bu seçimleri Süleyman Demirel’in başında bulunduğu Adalet Partisi kazanınca, CHP muhalafet partisi oldu. Bu tarihten sonra da Bülent Ecevit, “Ortanın Solu” fikrini benimsemeye ve bu akımın öncüsü olmaya başladı. Ama zaman zaman komünizme kaymakla suçlandı. 1971 Darbesi’nden sonra oluşturulan hükümete, CHP’nin de katkıda bulunduğu gerekçesiyle partiden istifa etti. İsmet İnönü’nin 12 Mart Muhtırası’na karşı tavrı, Ecevit’i bu davranışa itti. CHP’nin "değişmez" genel başkanı gibi görülen İsmet İnönü’ye karşı, istifa ettikten sonraki dönemde bir karşı hareket yürütme çalışmalarına başladı.

1972 yılında yapılan 5. Olağanüstü Kurultay’da güvenoyunu Ecevit’in alması üzerine İsmet İnönü istifa etti. Böylece Ecevit, 4 Mayıs 1972’de CHP Genel Başkanı seçildi. 1973 seçimlerinde en çok oyu aldığı halde hükümet kuramayan Ecevit, 1974 yılının çok tartışlan CHP-MSP (Milli Selamet Partisi) koalisyonunun başbakanı oldu. Aynı yıl 20 Temmuz 1974 tarihli Kıbrıs Barış Harekatı’nı gerçekleştirdi.

Ecevit’in cumhurbaşkanı Fahri Korutürk onayıyla 1977’de kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca, "2. Milliyetçi Cephe", Demirel başkanlığında AP, MHP ve MSP ile kuruldu. Aynı zamanda 5 Haziran 1977 seçimlerinde CHP’nin aldığı %41’lik oy oranı, Ecevit’i tek başına iktidara getiremese de, Türkiye tarihinde sol bir partinin aldığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçti. 21 ay boyunca bu hükümetin başbakanlığını yürüttü. Ecevit bu yeni hükümete karşı yeni bir oluşum başlatma işine girdi ve kendi deyimiyle “kumar borcu olmayan 11 milletvekili” arayışına girdi. İstanbul Güneş Motel’de Adalet Partili 11 milletvekiliyle görüşmesi, tarihe "Güneş Motel Olayı" olarak geçti. Ecevit’in bu girişimi başarılı oldu ve 1978’de yeni hükümeti kurarak başbakanlık koltuğuna oturdu. Ancak bu 11 vekilin hakkında çıkan yolsuzluk söylentileri Ecevit’in dürüstlük ilkesine zarar verdi.

Ülkede gittikçe tırmanan gerginlik, şiddetli sol-sağ çatışmaları ve eleştiriler bir yandan darbe yolunu açarken, bir yandan da Ecevit’in 1979 ara seçimerlerinde başarısız olmasına yol açtı. Bunun sonucunda Süleyman Demirel, MHP ve MSP ile bir azınlık hükümeti kurdu. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, askeri darbelerin antidemokratik olduğunu düşünerek karşı çıktığı askeri yönetim tarafından üç kez hapse mahkum edildi, birçok siyasetçi ile birlikte 10 yıl süreyle politikadan uzaklaştırıldı.

Bu çalkantılı dönemde Ecevit, gazeteciliğe dönmeye karar verdi ve 1981’de "Arayış Dergisi"ni çıkartmaya başladı ancak dergi askeri yönetim tarafından kapatıldı.

1985 yılı, Ecevit’in isminin yanında her zaman hatırlanacak olan bir olaya şahit oldu; Demoktarik Sol Parti, Ecevit siyasi yasaklı olduğu için eşi Rahşan Ecevit’in başkanlığında kuruldu. 1987 yılında yasağı kalkan Ecevit, partinin başına geçti. Ancak 1987’de yapılan seçimlerde partisi barajı aşamayınca siyasetten çekilme kararı aldı. 1989’da Genel Başkanlık koltuğu boşalınca, Olağanüstü Kurul’da tekrar DSP’ye dönmesine ve Genel Başkan olmasına karar verildi ve 1991 seçimlerinde Zonguldak’tan milletvekili oldu. Bu seçimler sonucunda Demirel önderliğindeki Doğru Yol Partisi ve Erdal İnönü’nin Sosyal Demokrat Halkçı Partisi bir koalisyon hükümeti kurdu. Bu hükümet, AP’yi ve CHP’yi siyaset sahnesine tekrar kazandırdı; AP kendisini feshettiyse de CHP Deniz Baykal’ın girişimleriyle yoluna devam etti. Bunun sonucunun solun parçalanması olduğu düşünüldüğü için CHP ve DSP’yi birleştirme girişimleri, Ecevit’in Baykal’inkinden farklı kulvardaki siyasi tarzı nedeniyle gerçekleşmedi.

1994 seçimlerinden sonra DSP, solun en büyük partisi konumuna geldi. DTP ve ANAP ile kurulan hükümette başbakan yardımcısı, daha sonraki DSP-DYP-ANAP azınlık hükümetinde de başbakan oldu. 1999 seçimleri sonrasında ise 2002 yılına kadar DSP hükümeti ile başbakan oldu. Ancak 2002 seçimlerinde DSP barajı aşamadı ve Ecevit, yaşının da oldukça ilerlediğini ve sağlığının bozulduğunu göz önüne alarak siyasetten çekilme kararı aldı.

Ecevit, dürüstlüğüyle tanınan bir siyasetçi olmasının dışında aynı zamanda bir şair ve yazardı. Birçok yapıtı Türkçe’ye çevirdi, İngilizce, Sanskritçe ve Bengalce çalışmaları ve incelemeleri yürüttü. 1976’da "Şiirler", 1978’de "Işığı Taştan Oydum", 1997’de "El Ele Büyüttük Sevgiyi" ve 2005’te "Bir Şeyler Olacak Yarın" isimli şiir kitaplarını çıkarttı. Şiir kitapları dışında, siyaset konulu kitapları işe şöyleydi; "Ortanın Solu" (1966), "Bu Düzen Değişmelidir" (1968), "Atatürk ve Devrimcilik" (1970), "Kurultaylar ve Sonrası" (1972), "Demokratik Sol ve Hükümet Bunalımı" (1974), "Demokratik Solda Temel Kavramlar ve Sorunlar" (1975), "Dış Politika" (1975), "Dünya – Türkiye – Milliyetçilik" (1975), "Toplum – Siyaset – Yönetim" (1975), "Türkiye / 1965 – 1975" (1976), "İşçi – Köylü Elele" (1976) ve "Umut Yılı" (1977).

Ecevit, 1946 yılında, Robert Kolej’den sınıf arkadaşı olan Rahşan (Aral) Ecevit ile hayatını birleştirdi. Ecevit’in Rahşan Hanım’a karşı beslediği aşk, şiirleri ve ikilinin 60 yıllık birlikteliği her zaman Türk halkı tarafından gıptayla takip edildi.

Bülent Ecevit, 18 Mayıs 2006 tarihinde geçirdiği beyin kanaması sonucunda GATA’da tedavi altına alındı. Yaklaşık 6 ay boyunca bu hastanede tedavi gördü, yoğun bakımda kaldı. 5 Kasım 2006’da, 81 yaşında, solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Devlet Mezarlığı’na gömülebilmesi için 9 Kasım’da yapılan kanun değişikliği sonucu 11 Kasım 2006’da buraya defnedildi.

Bülent Ecevit, Türk siyasetinde ayrı bir yere sahip olan bir siyasetçidir. Edebiyata düşkünlüğü, siyasetçi kimliği kadar ilgi görmüştür. Siyaset ve şiir kitaplarının dışında "Özgür İnsan" (1972), "Arayış" (1981), "Güvercin" (1988) gibi dergiler çıkartmıştır. "Bitlis" ve "Meclis" sigaralarını içer, klasik Batı müziğini ve Türk halk müziğini sever. Kendisine 6 kez suikast girişiminde bulunulmuştur. En göze batan noktalardan biri de, eniştesi İsmail Hakkı Okday’ın ona hediye ettiği 70 yıllık "Erika" marka daktilosudur. Bu daktiloyu ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi’ne armağan etmiş, kendisini de yazılarını hep bu daktilonun başında yazarken hafızalara kazımıştır. 1973 yılında, CHP’nin seçim kampanyası sırasında yaşlı bir kadının sarfettiği "Karaoğlan nirede ha evlatlar, Karaoğlan'ı görmek istiyom" cümlesinden sonra Ecevit, Türk siyasi sahnesinin “Karaoğlan"ı olarak anılmaya başlamıştır.

Üniversite mezunu olmadığı için cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturamasa da 5 kez Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ünvanını taşımıştır. Ölümünün ardından tüm gazetecilerin tek bir ağızdan söylediği şey, Ecevit’in gazetecilere karşı hiçbir zaman olumsuz bir tavır sergilemediği ve onları hep el üstünde tuttuğu olmuştur. Bunun arkasında yatan en önemli neden, asıl mesleinin gazetecilik olmasıdır. Can Dündar’la yaptığı röportajda "Biliyor musunuz, Rahşan da ben de siyaset sevemedik." demiştir, hep bir kır evinde yaşayıp şiir yazmak istemiştir. Hiçbir zaman gösterişe yaklaşmamış, "seçkin" olmamış, hep halkın içinde, dengeli, ciddi, ilkelerine sıkı sıkıya bağlı, inatçı, uzlaşmacı bir Atatürkçü olmuştur. Tüm bunların yanında Ecevit’in en önemli özelliklerinden biri ise dürüstlüğüdür.  

Yılmaz Güney Kimdir?

Yönetmen, oyuncu, senarist ve öykü yazarı. Gerçek adı Yılmaz Pütün'dür. Türk sinemasında çığır açan yapımlara imza atmış, Yeşilçam’ın klişelerini sarsmış, siyası duruşu, mahkûmiyeti ve başarılı yönetmenliğiyle kilometre taşı olmuştur. Çirkin Kral lakaplı Güney, hapishane yıllarında kaleme aldığı Yol adlı filmin senaryosuyla Cannes film festivalinde Altın Palmiye ödülünü kazanmıştır. Umut, Arkadaş ve Sürü Güney’in önemli filmlerinden bazılarıdır.

1 Nisan 1937'de bir işçi ailesinin iki çocuğundan biri olarak Adana'nın Yenice köyünde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Adana'da tamamlayan Güney, çocukluk yıllarında pamuk işçiliğinden gazoz ve simit satıcılığına kadar çeşitli işlerde çalıştı. Güney, ilerleyen yıllarda And Film ve Kemal Film şirketlerinin bölge temsilciliklerinde film dağıtımcılığı yaptı. Edebiyatla ilgilenen ve öyküler yazan Güney, üniversite eğitimini almak üzere Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Bu süre içinde usta yönetmen Atıf Yılmaz'la tanışan Güney, rejisörün desteğiyle sinema dünyasına ilk adımını attı. 1959 yılında yönetmenliğini Atıf Yılmaz'ın yaptığı Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik filmlerinin senaryolarını yazan ve oyuncu olarak da bu yapımlarda performans gösteren Yılmaz, Karacaoğlan'ın Karasevdası isimli filmde yönetmen yardımcılığı yaptı. Yeni Ufuklar ve On Üç gibi dergilere öyküler yazan Güney'in edebiyat ve kalemle ilişkisi de hep güçlü oldu. Ancak Onüç dergisinde yayımlanan "Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri" adlı öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılandı, 1961 yılında 18 ay hapis cezasına ve 8 ay Konya'ya sürgün cezasına mahkûm oldu.

1963 yılında mahkûmiyet sonrası yeni hayatına merhaba diyen Güney, tutkuyla bağlı olduğu sinemaya döndü. Küçük bütçeli ve sıradan macera filmlerinde rol almaya başlayan Güney, şiddet temalı bu filmlerde canlandırdığı ezilen ama yazgısını kabul etmeyen; kötülüğe karşı tek başına direnip mücadele eden dürüst Anadolu çocuğu karakteriyle popüler oldu. Anadolu izleyicisi Güney'in çizdiği bu profille kendini özdeşleştiriyordu ve aktör bu özellikleriyle kendine sağlam bir yer edindi.

Güney'in o dönemde izleyiciyle buluştuğu filmlerden biri de Çirkin Kral'dı. Bu filmden sonra Çirkin Kral olarak anılmaya başlayan aktör, senaryosunu kendisinin kaleme aldığı, Ömer Lütfü Akad'ın yönetmenliğini yaptığı Hudutların Kanunu filmindeki sade ve abartısız performansıyla Türk sinemasında yeni bir oyuncu tipi yarattı. Efsaneleşmeye doğru hızla giden aktör, Yeşilçam'daki iyi karakterlerin yakışıklı, kötü karakterlerinse çirkin oyuncular tarafından canlandırıldığı sistemi tersine çevirdi. Onunla birlikte sade ve doğal oyunculuk taçlandı.

Güney'in yönetmenlik süreci At Avrat Silah isimli filmle start aldı. 1968 yılındaysa filmografisinde ilk önemli filmi olan Seyyit Han'ı çeken Güney, filmde doğu topraklarındaki bir sevda öyküsünü anlatıyordu. Üslup ve anlatım açısından büyük övgü alan bu filminden sonra Aç Kurtlar ve Bir Çirkin Adam için yönetmen koltuğuna oturan Güney vatani görevini yapmak için askere gitti.

1970 yılında Türk sineması için önemli bir yere sahip olan Umut adlı filmi izleyiciyle buluşturdu. Umut, eski faytonu ve atıyla kalabalık ailesini geçindirmeye çalışan Cabbar'ın mücadele dolu hayatını anlatıyordu ve Güney'in yaşamıyla paralellikler içeriyordu. Anlatımının gerçekçiliğiyle dikkat çeken film, Adana Altın Koza Film Şenliği'nde en iyi film ödülünün sahibi oldu. Ancak sansür kurulu tarafından yasaklanmasının ardından Danıştay kararıyla yeniden izleyiciyle buluştu. Umut, yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da büyük ilgiyle karşılandı ve Yılmaz Güney sinemasında bir dönemi kapayıp yepyeni bir dönemi açan bir film olarak Türk sinema tarihinin de başyapıtları arasında yerini aldı.

Güney'in 1971 yılında yönetmenliğini yaptığı Ağıt, Acı ve Umutsuzlar adlı filmlerinin üçünün de Adana Altın Koza Film Şenliği'nde dereceye girmesiyle festival tarihinde bir ilk gerçekleşiyordu. Aynı yıl, gözaltına alınan Güney bir hafta süreyle gözaltında tutulduktan sonra 3 aylığına Nevşehir'e sürgüne gönderildi.

12 Mart 1972'de gerçekleşen darbe sırasında adının siyasal olaylara karıştığı gerekçesiyle tutuklanan Güney 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl Boynu Bükükler adlı romanını Boynu Bükük Öldüler adıyla yayımladıktan sonra Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazanan yönetmenin mahkûmiyeti, Bülent Ecevit'in iktidar olduğu 1974 senesinde genel affın yürürlüğe girmesiyle sona erdi. Bu zorlu sürecin ardından filmografisi için oldukça önemi olan ve aynı adı taşıyan şarkısıyla da klasikler arasına giren Arkadaş'ı çeken Güney, filmde iki üniversite öğrencisinin, aralarındaki toplumsal uçurumların farkına varmalarını işliyordu. Ülkemizdeki kültür şokunun resmedildiği film büyük ilgiyle karşılandı. Yılmaz Güney, Endişe ismindeki filminin Adana'daki çekimleri sırasında karıştığı bir olay sırasında bir yargıcın hayatına son verdiği için 19 yıl hapis cezasına mahkûm oldu. Cezaevinde bulunduğu dönemde Güney adlı bir dergi çıkaran ve senaryo çalışmalarına devam eden rejisörün, o dönemde kaleme aldığı Sürü, yönetmen Zeki Ökten tarafından beyaz perdeye aktarıldı. Büyük ilgi gören filmden sonra Şerif Gören tarafından çekilen ve senaryosunu Güney'in yazdığı yol filmi Türk sinema tarihine adını altın harflerle yazdırdı.

1981'de Isparta yarı açık cezaevinden izinli olarak ayrılan ve sonrasında yurt dışına kaçan Güney, Yol'un kurgusunu tekrar yaptı ve Cannes Film Festivalinde en iyi senaryo ödülünün sahibi oldu. Güney yurda dönme çağrılarına uymaması sebebiyle 1983'te Türk vatandaşlığından çıkarıldı ve aynı yıl Fransa'da Duvar adlı filmin yönetmenliğini yaptı.

Yılmaz Güney'in fırtınalı yaşamı 9 Eylül 1984'te son yıllarını geçirdiği Paris'te mide kanseri sebebiyle sona erdi.

Mehmet Kurtuluş Kimdir?

Fatih Akın ile beraber çalıştığı projeler ile bilinen Türk kökenli Alman oyuncu. Tiyatro kökenli bir oyuncu olan Kurtuluş, 1998 yılında Fatih Akın’ın yönettiği Kısa ve Acısız adlı sinema filmi ile öne kavuştu. 20’den fazla filmde rol alan Kurtuluş, 2007 yılında, Osman Sınav’ın yönettiği Pars adlı sinema filmi sayesinde Türk izleyicilerle de buluştu.

Mehmet Kurtuluş, 27 Nisan 1972 tarihinde, Uşak, Türkiye’de dünyaya geldi. Ailesi, Mehmet daha henüz 1.5 yaşındayken Almanya’ya çalışmak için göçünce, çocukluğunu kardeşi ile beraber Salzgitter, Lower Saxony, Almanya’da geçirdi.

1989 yılında, henüz lisede okurken ilk tiyatro çalışmalarına başlayan Kurtuluş, 1991 yılında liseden mezun olmasının ardından tiyatro ile olan bağını kopartmadı ve 1993 yılında, Braunschweig Devlet Tiyatrosu’na geçerek profesyonal bir oyuncu oldu.

1994 ve 1995 yıllarında, Hamburg’da Komödie am Winterhuder Fährhaus adlı komedi oyununda rol aldığı sırada ünlü oyuncu Eleyn Hamann tarafından keşfedildi ve bu sayede T.V. dünyasının kapıları kendisine açıldı.

1998 yılında, Hamburger Kammerspiele adlı özel tiyatroda, Türk kökenli Alman yönetmen Fatih Akın ile tanışması, Kurtuluş’un sinema sektörüne yönelmesine yardımcı oldu. 1998 yılında, Akın’ın yönettiği Kısa ve Acısız adlı filmde rol alan Kurtuluş, 2000 yılında Im Juli ve 2004 yılında Gegen die Wand adlı filmlerle tekrar Akın’la çalışma fırsatını buldu.

Mehmet Kurtuluş, 2007 yılında, Osman Sınav’ın yönettiği Pars; Kiraz Operasyonu adlı film sayesinde Türk izleyicilerle buluşma fırsatını elde etti. Pars Narko Terör adlı T.V. dizisinin devamı olan film, gişede 2 milyon dolar hasılat elde etti.

Mehmet Kurtuluş, 2007 yılında Alman oyuncu Désirée Nosbusch ile evlendi.

2015 yılında "Büyük Oyun" adlı sinema filminde terörist Hazar karakterini canlandırırken Samuel Jackson ile birlikte oynadı.

2015 yılının Eylül ayında yapımcı Timur Savcı’nın yapımcılığını üstlendiği, Star TV’de başlayacak olan ‘Kösem Sultan’ dizisinde Safiye Sultan’ı Hülya Avşar canlandıracak. Kösem Sultan’ı ise Beren Saat canlandıracak. Ekin Koç'un canlandırdığı I. Ahmet'in eşi olacak olan Kösem Sultan'ın çocukluğunu ve gençliğini Yunan oyuncu Anastasia Thsilimpou 9 bölüm canlandıracak. Mehmet Kurtuluş'da Derviş Mustafa karakterine hayat verecek.

Kaynak: Diyarbakır Söz