Görüş Bildir

Antalya'daki Geri Dönüşümcüler: Biz hırsız değiliz

ANTALYA Geri Dönüşümcüler Derneği Başkanı Kemal Şentürk, kağıt toplayıcılarının geri dönüşümün en önemli basamağı olduğunu belirterek, "Biz hırsız değiliz. Çöplerden para kazanıp çocuklarını okutan, sigortasını yatıran insanlar var. Belediyeler bizi bünyesine alıp çalıştırsa hem ülke ekonomisine katkı sağlar, hem de aileler yok olmaz" dedi.

Antalya'daki Geri Dönüşümcüler: Biz hırsız değiliz

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı düzenlemesiyle kağıt toplayıcılardan mal alanlara para cezası uygulanması, geri dönüşümcülerin tepkisine neden oldu. Antalya'da henüz cezai yaptırım uygulanmadığını belirten Antalya Geri Dönüşümcüler Derneği Başkanı Kemal Şentürk, Türkiye'de 1.5 milyon, Antalya'da ise yaklaşık 20 bin kişinin sokak toplayıcılığından geçimini sağladığını söyledi. 20 yıl önce geldiği kentte çöp toplayarak çocuklarını büyüttüğünü belirten Şentürk, çaresizlik içinde hırsızlık yaparak ya da suç işlemek yerine çöp toplayıp şerefiyle para kazanmayı tercih ettiğini anlattı.

Birkaç ay önce katıldığı bir toplantıda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan bir görevlinin kendilerine 'Bunlar lisanslı firmaların çöplerini çalıyor' diyerek hırsız yerine konulduklarını dile getiren Şentürk, "Yönetmelik diyor ki, vatandaşların attığı çöp, bölgede lisansını almış şirketlere aittir. Bu görevli bizi hırsız yaptı. Ağır bir söz bu. Vatandaşlar bunu atıyor ben neyi çalıyorum? Kaldı ki bu toplanan atıklar önce ara depolara, ardından söz konusu lisanslı firmalara gidiyor" diye konuştu.

GÜNLÜK 22 KİLOMETRE 70 LİRA

Çocuklarını okutup, dışarıdan sigorta yatırarak emekli olanların varlığını hatırlatan Şentürk, toplayıcılara sokakta iğrenç gözle bakılmasının insanlık adına utanç verici olduğunu söyledi. Bir sokak toplayıcısının günde 20- 22 kilometre yürüyerek ortalama 70 lira kazandığını belirten Kemal Şentürk, "Çöpleri kağıt, pet ve plastik olarak ayrıştırılmış halde verdiğimiz onlarca ara depo var. Bu firmalar da lisanslı şirketlere satıp, bizim sırtımızdan para kazanıyor" dedi.

'CAN CİĞER ARKADAŞIMI YAKALATTIM'

5 yıl önce kurdukları dernekteki 2 bini aşkın üyenin sabıka kayıtlarının yüzde 5'i bulmadığını aktaran Şentürk, şöyle devam etti:

"Ben bir sokak toplayıcısıyım, onların içinden geldiğim için bir şeyler yapmak istedim. Çünkü çoğu aşağılar onları. Çöpün içini açıp tek tek kağıt toplamanın adı hırsızlıksa ben hırsızım. Sokak toplayıcılarına bir düzen kurmadan 19- 20 bin lira ceza yazmak hangi insafa sığar? Çıkar çıkmaz iptal oldu cezalar. Hırsıza bile bu kadar ceza verilmiyor çünkü. Bunlar günlük geçinebilen insanlar. Bir gün çalışmasalar ceplerinde para olmaz. Sadece pazar günleri sorunlarını dinleyip yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bize bazen emniyet de yardımcı oluyor. Çünkü bu insanlar çalışıp para kazanmazlarsa ister istemez yanlış işlere bulaşacak. Ama yanlış iş yapanları da barındırmıyoruz. Kendi can ciğer arkadaşımın görüntüsünü izledim ben güvenlik kamerasında. Hemen yakalattım onu, affetmedim. Evinden aldırttım, düşman oldu bana."

ÇÖZÜM BELEDİYELERDE 

Başta Suriye olmak üzere sığınmacı olarak ülkeye giriş yapanlar nedeniyle kazançlarının gün geçtikçe düştüğünü belirten Kemal Şentürk, "Toplanmayan çöpler belediye çöplüğüne dökülüp üstü kapatılıyor. Orada ayrıştırma yapmak isteseniz bile hepsi birbirine girdiği için verim alamazsınız. Ama sokak toplayıcısı daha çöpler karışmadan ayrıştırıyor. Belediye sadece düzeni kursun. Çalışanlar belediyelerde kayıt altına alınıp, bölgelere göre giriş saatleri belirlenebilir. Araç gereçleri, yani imajları düzeltilebilir. Atık yağları, eski eşyaları bile toplatırsın. Geri dönüşümde on binleri sigorta ettirecek para var. Eğitim verdikten sonra belediye çalışanı gibi emniyet çalışanı gibi kullanırsın. Sokaklardaki tüm olumsuzlukları bildirirler. Hem ülke ekonomisine katkı sağlar, hem de aileler yok olmaz. Ama bu insanları engellersen, hem emniyete iş düşürürsün, hem aile yapılarını yıkarsın, hem de meyve veren ağacı kesersin" diye konuştu.

Her ne kadar 1215'te Gautler de Montbellard Kıbrıs'tan getirdiği kuvvetlerle şehri ele geçirip Türkleri kılıçtan geçirdiyse de, Antalya 1. Keyhüsrev tarafından geri alınır. XII. yüzyıl sonlarında Selçuklu Devleti sona erince Isparta ve Antalya arasındaki topraklar Teke Aşireti'nin bir kolu olan Hamidoğulları'nın egemenliğine girer. Antalya'yı ele geçiren İlyasbeyoğlu Dündar Bey, buranın yönetimini, kardeşi Yunus Bey'e bırakır. Yunus Bey'in oğulları, Antalya'da hüküm sürdüler. Hamidoğulları'nın bu ikinci kolu Tekeoğuları adıyla anılır. Kıbrıs Kralı Pirre, 1361'de Antalya'yı ele geçirdiyse de, Tekeoğulları'ndan Mehmed Bey, 1373'de şehri geri alır. Bunun oğlu Osman Bey zamanında Antalya, Yıldırım Bayezıd, buranın yönetimini Firuz Bey'e verdi (1391). Ancak Antalya'nın Osmanlılara geçişi konusunda kaynaklara tek bir tarih göstermemektedir ( Oruç Bey ve Neşri'ye göre 1389-1392; İbni Kemal'e göre 1391).

Anadolu'da beyliklerin egemen olduğu bir dönemde, 1335-1340 tarihleri arasında Antalya'ya gelen Arap seyyah İbn Battuta Antalya’dan bahsederken şöyle der: Kent halkı, ırk ve dinlerine göre ayrı ayrı mahallelere yerleşmişler. Hıristiyan tüccarlar Mina adıyla anılan mahallede otururlar. Bu mahallenin çevresini bir sur kuşatmakta ve Cuma vakti geceleri surun kapıları kapatılmaktadır. Rumlar başka bir mahallede kendi başlarına otururlar. Onların bulundukları yer de bir surla çevrili. Yahudilerin de yine kendilerine ait, surla çevrili bir mahallesi vardır. Müslüman ahaliye gelince, bunlar asıl büyük şehirlerde yaşamaktadırlar. Burası bir Cuma mescidi ve medrese ile birçok hamamı, zengin ve tertipli büyük çarşıları ihtiva etmektedir. Şehrin çevresini, yukarıda kaydettiğimiz bütün mahalleleri de içine alan büyük bir sur kuşatır.

Osmanlı Dönemi

Ankara Savaşı'ndan sonra (1402) Teke ve Karamoğulları'nın Antalya'yı ele geçirme girişimleri boşa çıktı. Antalya, Anadolu eyaletinin Teke Sancağı'na merkez oldu (Elmalı ile birlikte.) II. Bayezıd devri sonlarında şehzade Korkud, bu sancağın başında bulunuyordu. Babası ölünce tahta çıkan Selim'e karşı (Yavuz ) burada ayaklandı. Alanya ise Fatih döneminde 1471 yılında Gedik Ahmed Paşa tarafından alınmıştı.

XVII. yüzyılın ikinci yarısında Antalya'yı gezen Evliya Çelebi, üç yanı bahçelerle çevrili şehrin kale içinde dar sokaklı, 3 bin evli dört mahallesi, kale dışında ise, kuzeyde 20 Türk, 4 Rum Mahallesi bulunduğunu, çarşının surlar dışında yer aldığını, limanın 200 parça gemi alacak büyüklükte olduğunu yazar.Osmanlı Devleti'nin Abdülmecid devrinde (1847) çıkarmaya başladığı salnamelerde (bugünkü anlamıyla yıllık ) Antalya, Konya'ya bağlı olması sebebiyle " Teke Sancağı" adıyla geçmektedir. Antalya, XIX. yüzyıl sonunda Konya Vilayetinin sancağı durumundaydı.İdari bakımdan 5 kaza ve 9 nahiyeye ayrıldı. Toplam köy sayısı 549 idi. Sancak toplam nüfusu 224 bin kişiydi. Bu nüfusun 15 binini Yörükler oluşturuyordu. Bunlar kışı ovalarda, yaz aylarının ise yayla adı verilen platolarda geçirirlerdi. Nitekim Hazine-i Evrak'ta mevcut 1840 tarihli bir belgeden Antalya Kalesi içindeki yerlere iskanları yetersiz olduğundan, sur dışında bir mahalle kurulması ve oraya bir kapı açılması ve kiliselerin onarılması hakkındaki yazıdan, buraya sürekli değişik dinlerden, değişik yerlerden insanların gelerek yerleştikleri anlaşılmaktadır. Antalya şehri, körfezin ortasında, dik bir kayalığın üzerinde kurulmuştu. ve mutasarrıflık buradaydı. Üç surla çevrili olan kentin çok heybetli bir görünüşü vardı. Bu surların alt bölümlerinde bulunan geniş çukurlar, Düden Çayı'nın sularıyla dolar ve şehir, bu su hendekleriyle korunurdu.

XIX, yüzyıl sonunda Antalya Sancağı'na eğitim ve öğretim faaliyetleri, 2 bin 600 öğrencinin devam ettiği 50 okulla sürdürülürdü. Antalya'da gerek Selçuklular, gerekse Osmanlılar döneminde merkez ve ilçelere 60'dan fazla medresenin bulunduğu bilinir. Bugün pek çoğu harap olmuş bu yapıların içinde 1250 yılında Selçuklu Veziri Karatay tarafından yaptırılan medreseyle, Elmalı'daki Osmanlılar döneminde Ömer Paşa tarafından yaptırılan medrese, sağlam olarak kalmıştır.

XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun bırakmak zorunda kaldığı topraklardan gelen göçmenlerin yerleştirildiği Antalya, sözü geçen yüzyılın ikinci yarısında Konya Vilayetine bağlanan bin sancağın (Teke) merkezi oldu.

Kurtuluş Savaşı Dönemi

Birinci Dünya Savaşı'ndan önce bu sancak, adı geçen vilayetten ayrılarak bağımsız bir sancak haline girdi. Mütareke döneminde şehir, bir aralık İtalyanların işgali altındaydı. İtalyanlar Antalya halkına, kendilerini Türk dostu olarak göstermeye çalışıyorlardı. Bu amaçla, Yunan işgali bölgesinden Antalya'ya gelen göçmenlere ve yoksul halk tabakalarına çeşitli yardımlarda bulunuyor, ayrıca yollar ve okullar açıyorlardı. Çiftçiyi ve taciri kendi tarafına çekmek isteyen İtalyanlar, gerekli kredileri vermek üzere Banco Di Roma'nın Antalya'da şubelerini açmaktan geri durmadılar. Ancak şehir çok geçmeden boşaltıldı.

Cumhuriyet Dönemi

9 Temmuz 1921 tarihinde İtalyanların geri çekilmesiyle Anadolu Hükümeti'ne bağlandı. Cumhuriyet'in ilanından sonra ise Antalya adı altında, il bazında bugünkü halini aldı.

Kaynak: Diyarbakır Söz

Etiketler:

Editor Hakkında

Haber Merkezi