GÜN DOĞMADAN NELER DOĞAR

Hakan Şükür iyi bir futbolcuydu.

Karakterli bir insandı.

Galatasaraylı idi. Ben de.

Gol attığında elbette sevinç duyardı. Ben de.

Ama şımarmazdı. Ağzını gözünü paralar biçimde gol sevinci yaşamazdı.

Abartmazdı.

Karşı takım oyuncularını rast gele hareketleri ile tahrik etmezdi.

Efendi efendi oyununu oynar, gölünü atar ve mütevazi bir şekilde stadı terk ederdi.

Türkiye’de en çok gol atan yine bir eski Galatasaraylı Tanju Çolak’ın gol rekorunu kırmıştı.

Galatasaray’da 4 lig şampiyonluğu kazanmıştı. Ayrıca Avrupa Şampiyonlar ligi şampiyonluğunu kazanmanın zevkine ulaşmıştı.

Avrupa tarafından altın ayakkabı ödülü ile mükafatlandırılmıştı.

Bu arada para da kazanmıştı.

Kazandıklarını har vurup harman savurmamış bir şeylere yatırmıştı. İyi kötü geçimini sağlayacak bir imkana kavuşmuştu.

Futbol deyip geçmeyelim.

Yuvarlak, içine hava doldurulmuş meşine güzel bir şekilde vurup ağlarla buluşturmanın ne anlamı var, o kadar mı önemli bir şey demeyelim.

İnsanın envai çeşit istekleri, alışkanlıkları var.

İnsan her zaman hep en iyiyi, en güzeli, em mükemmeli yakalamak sevdasındadır.

Bunun için çalışıp didinir.

En güzel ev, en güzel araba, en güzel hanım, en güzel evlatlar,

En güzel makam, en güzel mevki, en güzel arkadaşlar,

En güzel bilgi, en güzel kültür, en güzel yazı, en güzel makale, en güzel şiir, en güzel bir müzik aletini çalmak,

En güzel boy, en güzel bos, en güzel ses, en güzel saç, en güzel yüz, en güzel burun, en güzel yüz, en güzel göz, en güzel kaş , en güzel ağız, en güzel dudaklar,

En çok dili konuşma,

Ve hepsinden önemlisi en çok para. Çünkü para güçtür, bir çok açığı kapatan en önemli metadır. Sahip olmadığınız bir çok şeyi onunla satın alabilirsiniz,

Onunla çaka satar, fiyaka yapabilirsiniz.

Benim bir anda aklıma gelenler bunlar.

Aslında insan nefsi emarenin sahibi olarak doymak bilmez, hadde hesaba gelmez istekler ve arzularla doludur.

Cennetten çıkmış, buralara sürülmüş, geldiği yeri özlemesin mi, geldiği yerden edindiği güzellikleri hasretle yad etmesin mi?

İnsan diyorum cenneti hak edecek biçimde yaşar da eski yurduna yuvasına dönerse, bununla yetirin mi? Yani Cennet ona kafi gelir mi?

Peki insan şu yukarda bir kısmına değindiğimiz güzelliklerin bu dünyada tamamına nail olabilir mi? Nerede, imkanı mı var?

Onun için kendi iç dünyasında büyük inkisarlar yaşar. Öylesine istek ve arzularla dolar ki, bunları elde etmenin imkansızlığı karşısında şişer durur.

Futbol sahalarına insanı çeken de budur.

Bir takımı tutar, onun hafta sonu oynanacak maçını iple çeker, koşar stadyumlara, bağırır çağırır, deşarj olur, yüklerinden kurtulur.

Hakan Şükür de işte böylesine önemli bir oyunun has figürlerinden olduğundan, milyonlarca insanın gönlünde taht kurmuştur. O gol atınca insanlar bağırır, çağırır, sevinir, havalara uçar. Bunu o sağlamıştır. O’na insanlar bu duyguları yaşattığı için minnet duyar.

Binlerce insan ileride belki onun gibi olur diye çocuğunun ismini Hakan koymuştur.

Yukarıda da değindik, Hakan Şükür sırf futbolu ile değil, aynı zamanda efendiliği, cana yakınlığı ile de temayüz etmiş bir insan olduğunda kimsenin şüphesi yoktur.

Biz biliyorduk, ama şimdi tüm Türkiye biliyor ki, o aynı zamanda bir himmet insanıdır.

Kendi beyanı ile ömrünün şu son 20 yılında, İman ve inancını, memleketinin kültür, örf ve adetini, yani sahibi olduğu tüm güzellikleri dünyaya yayma konusunda “önde gidenlere” destek olarak geçirmiş birisi.

Ben Avrupa Şampiyonlar ligi maçında Hakan’ın gol atması için, Fethullah Gülen Hocadan dua istediğini, onun da bu duayı yaptığını ve Hakan’ın o maçta gol atarak Şampiyonluğu Türkiye’ye getirdiğini hatırlıyorum. Yıllar öncesine ait bu durum, hatıramda silinmez bir şekilde yer etmiş.

Hakan Şükür şu son dönemde ortaya çıkan Dershanelerin kapatılması meselesinde burulmuştu. Son ayrılış metninde ifade ettiği üzere konunun Sayın Başbakana anlatıldığını, bu alanda çok gayret gösterildiğini, ancak olumlu bir sonuca ulaşılamadığını belirtiyor.

Bunca güzel işlere imza atan dershanelerin kapatılmasını bir türlü anlayamadığını açıklıyor. Haksızlıklara karşı susan dilsiz şeytandır hadisi şerifini Sayın Başbakanın çok söylediğini, kendisinin de buna sonuna kadar inandığını söylüyor ve o nedenle olumsuz işe taraf olanlardan birisi olmamak üzere istifa ettiğini belirtiyor.

Hakan Şükür yaptığı yazılı açıklamada istifam üzerine hakkımda birçok “tezvirat” yapılacaktır. Ama ben buna şimdiden hazırım, hayatımda böylelerini çok gördüm, dayanacak gücüm var, milletimin verdiği yetki doğrultusunda Parlamentoda bağımsız Milletvekili olarak görevime devam edeceğim diyor.

Hakan Şükür’ün istifası ile ilgili olarak Ak Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik bey, üzüldüğünü ifade eden, kırmayan dökmeyen bir açıklama yaptı. Keza Dış İşleri Bakanı Ahmet bey de, NTV de Mehmet Barlas’ın sorularına yanıtlarken Hakan’ın istifasına üzüldüğünü belirtti.

Diğer yandan Hakan ile ilgili olarak bazı arkadaşlarımız “emrettiler geldi, emrettiler gitti” gibi üzen açıklamalarda bulundular. Hakan’ı partiye davet eden Sayın Başbakanımız. İşin o kısmı belli. Ya emrettiler gitti kısmı kime ait. O da moda deyimi ile cemaate ait herhalde. Her iki tarafı da tanıdığım için söylüyorum, Hakan Şükür’e hiç kimse, ama hiç kimse ima ile olsun istifa et demez, böyle bir manevi sorumluluğun altında imzası olsun istemez.

Peki Hakan kendi inisiyatifini kullanarak böyle bir karar almış olamaz mı? niye olmasın.

Hakan siyaset çevrelerinde entellektüel sayılan insanlardan ileride değilse, çok da geri kalmaz.

Evet Hakan futbol oynadı hayatı boyu. Şimdi birileri çıkıp da futbol ona paradan başka ne kazandırdı derse, bu doğru bir sual olmaz.

Zira Hakan futbol hayatını Galatasaray gibi bu toplumun en entelektüel kesimlerinin bir araya geldiği, gerek makam mevki olarak manevi, gerek para pul olarak maddi açıdan, en üst düzey insanları ile birlikte oldu.

Bu anlarda bile sansasyonel sayılacak hiçbir eyleme imza atmadı. Hep efendiliği, hep sevecenliği, hep hayırseverliği ile tanındı ve hep en müteal/aşkın/ duyguların sahibi oldu.

Şu anda dünyanın dört bir yanına dağılan ve oralarda dünya çocuklarının eğitim hayatını en güzel biçimde yürütmelerini sağlayan, şimdinin öğretmenleri, yüzlerce ve belki binlerce öğrenciye burs verdi.

İlim Çinde de olsa arayınız diyen Peygamberimizin hadisi şerifine uygun, Çin’deki insanlara da eğitim vermeye giden öğretmenlerin yetişmesine katkıda bulundu.

Hz. Peygamber(s.a.s) Çin’li gençlere eğitim vermeye giden, kendi isminin oralarda yayılmasına vesile olan bu gençlere yardım edenleri şimdi iki kez alkışlıyor diye düşünüyorum.

Hakan şükür Milletvekilliğinden de istifa etsin taleplerine niye istifa edeyim, beni Millet seçti, onların vekilliğini yapıyorum diyor.

Çeşitli partilerden istifa edip, hem de başka partilere giden çok sayıda Milletvekili olduğunu biliyoruz. Onların istifası istenmez iken, Hakan Şükür’den bu fedakarlığı beklemek ne kadar doğru?

Hem ayrıca siyasette birçok insan gibi Hakan Şükür de tek başlarına bağımsız olarak seçime girseler, seçilir parlamentoya gelirler.

Ayrıca öyle insanlar var ki, seçildikleri dönemde “isimleri” ile aday gösterildikleri partilere büyük katkı da sağlamışlardır. Yani kendilerinden başka milletvekillerinin de seçilmesine vesile olmuşlardır. Bütün bunlara bakarak Hakan Şükür gibi efendi bir insanın daha fazla yıpratılmaması lazım, o bizim arkadaşımızdır, evladımızdır denilse daha doğru olmaz mı? Hem gün doğmadan neler doğar.