PEYGAMBER OCAĞI

Askerlerimizin kışlalarını Peygamber ocağı olarak nitelendiren ve buralarda vatan görevini ifa eden kişilere de Mehmetçik ismi veren başka  bir milletin olduğunu bilmiyorum.

Askerlerin emir ve talimnamelerinde, düşman üzerine yürürken Allah Allah nidalarını avazları çıktığı kadar bağırmaları istenir.

Aslında Allah Allah nidası talimnamelere yazılmasa da bu milletin çocukları vatanlarını canlarından aziz bilirler ve bir savaş esnasında ister istemez O en yüksek makamdan yardım temennisinde/duasında/ bulunurlar.

Peygamber Ocağının Mehmetçikleri bu milletin göz bebekleridir. Onlara karşı büyük sevgi ve saygı duyulur. Çünkü bu insanların hemen hepsi topraklarından, ana ocağı, baba sancağı, yar kucağından uzakta, hiçbir menfaat beklemeden vatan bekçiliğine soyunmuşlardır.

Tek gayeleri vardır, vatanının düşman istilasına uğramasının önüne geçmek ve gerektiğinde bu uğurda canını vermekten çekinmemek.

O açıdan bu ülkenin neresine gidilir ise gidilsin insanlarımız askerlere karşı sonsuz saygı duyarlar, onların kılına dokunulmasına rıza göstermezler.

Kişisel menfaate dayalı olmayan bu hizmet her anne baba için bir gurur kaynağıdır.

Niye olmasın ki.

Vatan toprağını korumada askerler, yangında askerler, depremde askerler, sel felaketinde askerler, büyük toplumsal olaylarda askerler vardır. Acıların harman olduğu yerlerde Askerler milletin karşısına çıkar, merak etmeyin biz buradayız, elimizden geleni yapacağız. Sıkıntıları kısa sürede def edeceğiz derler.

Dedikleri de olur, onların yardımı ile sıkıntılar asgari seviyeye iner.

Bu milletin bu duygular içerisinde çaba gösteren askerlerine sevgi ve saygı beslemesinden, yattıkları yere Peygamber ocağı, görevlilerine Mehmetçik demesinden daha tabii ne olabilir.

Kendisi ile konuştuğum bir Albay "ağabey bana yaptığın değerlendirmelerin tamamı doğrudur, hatta bunları yazsan ne güzel olur, içimizdeki üç beş sergerdeyi göz önüne alıp koca bir kurumun isminin lekelenmesi hepimizin zoruna gidiyor, aslında Kurmay sınıfına ayrılmış olanların ne oldum delisi olmaları bu milletin başına iş açıyor, bizim fuhuş ile ne işimiz olabilir, bizim şantaj ile ne alakamız var, hele subaylık gibi en mukaddes görevi ifa eden kimi arkadaşlarımızın küçük kızlarımızı fuhuş bataklığına sürükleyerek onları kimi komutanlarının koynuna sokmaları, ardından bu komutanlardan Askeri bilgileri alıp, başka ülkelere satmaları, yani şehit kanları ile sulanmış bu toprağın sırlarını başkalarına satıp ajanlık yapmaları vallahi kanımızı donduruyor, biz de kendi aramızda tartışıyoruz, bunlar kim, nereden geldiler, nasıl bu kurum içerisine sızdılar, bütün zihinleri nasıl ifsat ettiler, hayretler içerisindeyiz, Ergenekon yapılanması içindeki bütün icraatları bizler hıyanetin dik alası olarak görüyoruz, lütfen yazın bu millet bize olan güvenini yitirmesin, ana yapı sapa sağlam ayakta duruyor ve kimi hainlerin yaptıklarının yanlarına kar kalmayacağı hususu, kendi içimizde de konuşuluyor" dedi.

Meraklanma dedim, aslında bu millet hala Peygamber ocağında ömrünün en güzel günlerini Mehmetçik olarak geçiren evlatlarının vatan, millet sevgisinin farkında. Daha önce de yazmıştım. Yeri gelmişken yine hatırlatayım. Vekilliğim sırasında Dicle ilçemizi ziyaret ettik ve Dicle Baraj gölüne dönemimizde getirilmiş olan araç geçişlerini sağlayan gemiyi görelim istedik. Bir arkadaşın teklifi üzerine karşı yakada bulunan karakolu ziyarete karar verdik. Komutana bizim geleceğimizi haber vermişler. Gemiden iner inmez, Komutan karakoldan aşağı inmiş, bizi karşıladı. Vekilim biraz yürüyeceğiz ama bir soğuk suyumuzu, bir çayımızı içmeden gitmezsiniz herhalde dedi ve bizi karakola çıkardı. Yüzbaşı rütbesindeki komutan "vekilim bura insanının Mehmetçik sevgisini hiçbir yerde görmedim. Buralarda yaz mevsiminde çok fazla ishal vak’ası oluyor. Köylülere ilaç dağıttım. Bir gün baktım yaşlı amca bir elinde yoğurt kovası, bir diğer elinde sebze meyve sepeti ile yukarı doğru çıkıyor. İndim karşıladım. Ne bunlar amca dedim. Yavrum sen bize ilaç verdin, Allah razı olsun, ben de bunları ikram olarak getirdim dedi. Amca bu defalık alıyorum ama, rica ederim, bundan sonra zahmet etme dedim. Ne mümkün amcam üç beş günde bir yoğurdu, meyvesi ile çıkıp geliyor, doğrusu bizi çok mahcup etti, biz ne yapsak beş fazla biçimde karşılığını vermek istiyorlar, işte anladım ki, biz bu insanlara sevgi ile merhamet ile hak, adalet ile yaklaştığımızda halledemeyeceğimiz hiçbir problem yokmuş" dedi.

Küçük kız çocuklarını fuhşa zorlayan, onları adilikleri müsellem kişilerin koynuna sokup bilgiler alan ve bunları başka ülkelere ajanlık yolu ile satıp para kazanan, darbe planları yapan, eşlerinin derin arka yırtmaçlarına, bir omuzu tamamen açıkta bırakan frapan kıyafetlerine bakmadan resepsiyonlarda başı örtülü iki hanımı görür görmez mekânı terk edenlerle, olan bitenden oldukça rahatsız olan Albayımız ve Dicle baraj gölü karakol komutanımızın durumu bir mi?

Ama şu bir gerçek ki, ordunun ciddi bir eğitim revizyonundan geçirilmesi, hareketlere çeki düzen verilmesi şart.

Mesela orduda Kur’anı Kerim dersi niye yok.

Tercümesini olsun kaç askerimiz okudu, okuyor?

Peygamber ocağı Kur’ansız olur mu?