1 MART YAKLAŞIRKEN
01.Mart.2003 tezkeresinin görüşülüp TBMM sinde reddedilişinin üzerinden 10 sene geçmek üzere. 01.Mart.2013 günü 10 yıllık süre dolacak. TBMM si başkanlığı isterse görüşme tutanaklarını ve oy sonuçlarını kamuoyuna açıklayabilecek.
Olayı bugün gibi hatırlıyorum.
Tezkere TBMM sine gelmeden önce tartışmalar başlamıştı.
Tartışmalar birkaç ana konu üzerinde cereyan ediyordu.
Bunlardan birincisi henüz iktidara gelmiş olan Ak Partinin TBMM si ile sınavı idi. Yeni seçilmiş vekiller böylesine önemli bir konuda inisiyatif alabilecekler mi, yoksa işin üzerine balıklama bir şekilde mi dalacaklar. Nasıl olacaktı, tezkere meclisten geçecek mi, yoksa ret mi edilecekti?
Bu düşünce hemen ikinci tartışma konusunu gündeme taşıyordu, ne yani 363 Milletvekili olan Ak Partinin böyle bir tezkereyi TBMM sinden geçirme konusunda nasıl bir sıkıntısı olabilirdi? Eyvah yoksa halkın büyük teveccühü ile iktidara gelmiş olan Ak Parti daha ilk büyük sınavında, başarısızlığa mı uğrayacak? bu durum partinin bölünmesini beraberinde mi getirecek deniliyordu.
Bu tereddütlere karşı, tezkeresinin geçmesinin ne Türkiye’nin, ne Irak’ın ve ne de İslam Dünyasının hayrına olmayacak argümanı ile ortaya çıkan Milletvekilleri, korkuya gerek yok, bu Ak Partiyi, İslam Dünyasını ve onun gelecekteki en büyük liderini koruma kollama harekatıdır, Türkiye farklı bir dünya anlayışı ile karşı karşıya geliyor, kozadan çıkan ipeklerle ilmik ilmik baş taçları örülüyor diyorlardı ama Parti can evinden vurulmak istenen şu soru ile karşı karşıya getiriliyordu. Doğulu ve İslami hassasiyeti en üst düzeyde olan Milletvekilleri, aslında İslam görüntüsü altında, PKK örgütünün korunması mücadelesi veriyorlar, deniliyordu.
Böylesine ekstrem düşüncelerin oradan oraya savrulduğu sırada, salim akıl sahiplerinden bu tezlere karşı, şu antitez cevaplar geliyordu.
1- Bu savaş Saddam’ın nükleer silahlarına karşı başta Irak halkı olmak üzere komşu ülkeleri ve batıyı korumak amacıyla başlatılan bir savaş değildir. Irak’ta nükleer silahlar yoktur. Bu bir uydurmacadır. Aslında ABD orta doğu hakimiyetini tesis ve israil’in güvenliği için, Ak parti ile birlikte gelişen İslami ruh ve hassasiyeti bir tehlike olarak görmektedir.
2- ABD bir bahane ile bölgeye yerleşmeye çalışmaktadır.
3- ABD nin amacı Saddam rejimini ortadan kaldırmak idi ise, neden birinci körfez savaşında Swarskoop yönetimindeki ABD orduları Bağdat’a 50 kilometre kala durmuşlardır.
4- Türkiyenin ABD ile birlikte bir İslam Ülkesine karşı başlatacağı savaşı ne Allah, ne insanlık ve ne de tarih hiçbir şekilde affetmez.
5- Şu paralelin kuzeyi, şu parelenin güneyinde Türkiye kalacak, sıcak bir savaşa girmeyecek, 1 Milyar doları hibe, 8 Milyar dolar karşılığında ABD ordularının güvenliğini sağlayacak biçimindeki sınırlandırmalar rencide edicidir, Türkiye’nin böyle bir paraya ihtiyacı yoktur. İnsanlar savaşa onurları için, ülkelerinin güvenliği için, ülke güvenliğine yapılan saldırıyı def etmek için girerler. Türkiye’nin ABD orduları yanında paralı askerlik yapması asla kabul edilemez, böylesine onur kırıcı bir girişime hiçbir Türk vatandaşı evet diyemez.
6- Güneydoğulu vekillerin komşu bir İslam ülkesinin batılı lejyonerler tarafından işgaline karşı çıkışlarında yadırganacak bir şey yoktur ve bu doğrudur. Ancak aynı vekillerin Türkiye’nin PKK ile mücadelesine engel olmak istedikleri yönündeki laflar alçakça bir iftiradır. Türkiye yasa dışı örgütlerle mücadele eder, etmelidir, fakat bunu ne adına yaptığını, bu örgütlerin ortaya çıkışında kendisinin vebalinin ne olduğunu, bu vebali omuzlarında bir kara leke olarak taşıyanların günahının ne olduğunun da iyice sorgulanması gerekir, diyorlardı.
Aradan 10 sene geçti.
Bu süreçte köprülerin altından çok sular aktı.
Savaşın ortalığı darman duman ettiği, yüz binlerce insanın ölümünün gerçekleştiği, ar, haya namusun payimal edildiği günlerde Türkiye Sayın Başbakanı, bir çok defa kendi gurubunda “Allah’a şükürler olsun, biz o bataklığın içerisinde değiliz” dedi.
George W Bush daha sonra yaptığı açıklamalarda “biz Irak olayında kandırıldık, bize yalan söylendi, Dünya Atom Enerjisi Kurumu yetkilileri(o heyetin başında şimdi Mısır’da yapılmış olan tarihi demokratik seçimin sonucunu ortadan kaldırmaya azmetmiş, bir ABD uşağı olan Hüseyin-HÜSSO- El Baradey vardı) bize doğru bilgi vermediler, bizimkiler de bilerek yalan söylemişler demek gereğini duydu.
Suriye olayının üzerinden bir yıl geçtikten sonra Obama yönetimi de yaptığı açıklamada “biz Irakta yaşananlardan önemli dersler çıkartmış bulunmaktayız. Bu sebeple Suriye olayına direkt olarak müdahale edemeyiz, o bataklığa evlatlarımızı sokamayız” dedi.
Irak savaşı sırasında ve sonrasında ABD ile danışıklı olarak Kandile yerleşen örgüt üyelerine karşı Türkiye, sayısını kendisinin bile tespit etmesi mümkün olmayan çoklukta, Irak’a karşı askeri harekatta bulundu. Yani kimi doğulu vekillerin de oyları ile tezkere reddedilmiş olsa bile, bu durum Türkiye’nin Irak’a ve kandile müdahale için TBMM sinden tezkere çıkartmasına ve askeri operasyon düzenlemesine hiçbir engel teşkil etmedi.
Yani 01.Mart.2003 tezkeresinin reddinin Türkiye’nin PKK ile mücadelesine engel teşkil ettiği sözü, tam bir balon ve ABD uydurması idi.
Irak olayı daha yıllar boyu konuşulacak. Çünkü ABD nin yaratmış olduğu fiili durumun öyle kolay kolay bugünden yarına çözülecek bir yanı yok.
Evet Iraklılar bir bütün halinde büyük kayba uğradılar. Ancak göreceli olarak Iraklı Kürtlerin bir kazanç içerisinde olduğu görülüyor. Bugün durum böyle, yarın ne getirecek onu bilmiyoruz.
Independent’in tanınmış yazarı Patrick Cockburn, Irak işgalinden 10 yıl sonra Iraklı Kürtlerin “sürpriz galip” olarak ortaya çıktıklarını, Kerkük’ü sıkı biçimde kontrol altında tuttuklarını belirtirken Türkiye’nin de Iraklı Kürtler için “tehdit yerine Bağdat’a karşı bir sigorta” haline geldiğini yazıyor.
TBMM, Irak tezkeresini reddederek ABD'nin işgalinde yer almaya karşı çıktığında Kürtlerin sevincini de anımsatan Cockburn, bugün Kürt Bölgesel Hükümetinin yönetimindeki Erbil’in görkemli yeni havaalanı, çok sayıda beş yıldız oteli, her tarafta alışveriş merkezleri ve yeni konutların bulunduğunun, hayatın güvenli olduğunun, bölgenin Irak’ın geri kalan bölümüne tezat oluşturduğunun altını çiziyor.
Buna karşın “Şu sıralarda Iraklı Kürtlerin destek için Türkiye’ye yönelmekten başka bir seçeneklerinin olmadığını” da yazan Cockburn, yazısında Kürtlerin Kerkük’ü el koymama sözünü vermelerine rağmen 10 yıl sonra Kerkük’ü sıkı biçimde kontrol altında tuttuklarına da dikkat çekti.
Ya işte böyle dostlar. Türkiye bundan 10 sene önce mek parmak gerçekleşmesine engel olunan Irak bataklığına girmiş olsa idi, bugün, Kuzey Irak’ta, ülkenin bir parçası gibi davranabilir mi idi, hani zaman zaman yazıyorum Ak Parti kalır mı, şu çeşitli darbe oyunları ile ülkeyi hallaç pamuğu gibi atmak isteyen sergerdeler, Sayın Başbakana, ekibine hayat hakkı verirler mi idi?
Ne dersiniz?