ABD ÇOK MAHÇUP

John F.Kunstadter sekreteryamı birkaç kez aramış davetlerine icabet edip etmeyeceğimi sormuştu. Ayrıca ABD elçiliğinde çalışan tercüman Türk hanım da sekreterim Nurten hanımı arayıp duruyormuş. O da olan biteni bana aktarıyor, ne dersiniz, katılacakmısınız diye soruyor.

 

Ben de iki gönüllüyüm, gideyim mi, gitmeyeyim mi diye alıp veriyorum.

 

Zira kendimi gayet iyi biliyorum. Gitsem , diplomatik nezaket v.s yi bir tarafa bırakarak adamlara parlayacağım. Ama gitmesem ne olur, hiçbir şey. Peki parlamadan konuşmak mümkün değil mi, tabii ki mümkün diyorum, gidersin açık ve net bir şekilde fikirlerini söylersin, senin yanlışı doğrulamak gibi bir yapın, karakterin olamaz diyorum kendi kendime.

Bir iki arkadaşım ile istişare ediyorum. Onlar da benim fikrimde. Git diyorlar, ama ideolojik davranmayı bir tarafa bırak, düzgünce fikirlerini söyle.

Bir akşam vakti ABD Ankara Büyükelçiliğine giriş yapıyorum. Etrafıma bakıyorum, hepimiz yabancıyız.

Büyükelçi Edelman’ın bir daveti bu.

Yemek yenilecek, sohbet edilecek ve ardından film gösterisine katılacağız.

John uzaktan beni görür görmez hemen el sallıyor, Cavit Bey geliyorum, bir dakika lütfen.

O dönemde John F. Kunstadter ABD nin Ankara Büyükelçiliği müsteşarı idi.

ABD nin Irak’a saldırısı ile ilgili görüşlerim onları çok rahatsız etmiş, güya bana ilk ağızdan ABD nin niçin Irak’a saldırdıklarını anlatma ihtiyacı duymuşlar.

Her horoz kendi çiftliğinde öter misali John hemen üzerime geldi.

Benim Güneydoğulu bir insan olmamdan hareketle hemen "Saddam ve ailesi Irak’ta Kürtlere neler yaptı, sanırım bunları size anlatmama gerek yok. Son olarak Halepçe’de binlerce Kürt insanı üzerine bombalar attılar, onları yaktılar, yıktılar, çoluk çocuk demeden hepsini öldürdüler. Biz böyle despot bir insanı iktidardan al aşağı etmek için buralara geldik. Hak ve Hürriyetler için buradayız. Başka bir amacımız yok. Ayrıca Ortadoğuyu nükleer silahlardan temizlemek istiyoruz. Unutmayın bu silahlar ateşlenir ise, ilk zararı görecek olan ülke sizin ülkeniz, ABD daha çok insanın ölmemesi   ve Demokrasi için burada" dedi.

Ben hemen John’a döndüm ve yüksek çıkması muhtemel sesimin frekansını olabildiğince ayarlayarak , "Saddam konusunda söylediklerinizin hepsine katılıyorum. O iyi bir insan değildi. Ama hepsi o kadar. Daha fazla ileriye gitmeniz, hiçbir şekilde kabul edilemez. Saddamı yakaladığınız 16.12.2003 günü sabahı , bizim işimiz buraya kadar deyip İdareyi Irak halkınının temsilcilerinin eline vermeniz ve Iraktan çekilmeniz gerekirdi. Ama siz bunu yapmadınız. Şu anda 600 bin Irak’lılın hayatını kaybettiğinden bahsediliyor(sonradan bu sayı 1 Milyonu geçti) yüzbinlerce kadın dul kaldı, milyonlarca çocuk anasız ve babasız. İşte biz bunu kabul etmiyoruz. Hani Irak’ta nükleer silahlar vardı, şu ana kadar bir tek nükleer silah, Saddam Füzesi v.s elde etmediniz. Fakat Irak’ın petrolleri üzerinde yüzüp duruyorsunuz, bunu kim kabul eder. Ya Ebu Gureyp hapishanesinde yaşananlar? ne öyle. Onlarca insan çırılçıplak soyulmuş ve hayvan leşleri gibi üst üste yığılmış.Bu manzara Askerlerinizin eşliğinde filme alınmış. Bir başka kadın Askeriniz çırılçıplak soyduğu bir tutuklunun başına tasma takmış,köpekler gibi yerde süründürüyor. Bu mu sizin adaletiniz, bu mu insan hakkınız, bu mu demokrasiniz, bakın bir gün gelecek, siz bu topraklardan çekilip gideceksiniz ve dünya insanlığı sizi "mağlup" ilan edecek, Irak halkı başlarına geleni hiçbir zaman unutmayacak. Bizim gibi insanlık hisleri çok yoğun kişilerin makyavalist bir tavırla olayları irdelemesi imkansız. Her olan biteni determinist bakış açısı ile değerlendiremeyiz" dedim.

Biz bir köşeye çekilmiş konuşurken, Büyükelçi Edelman geldi. Herşey yolunda mı, bir isteğiniz var mı, size ayrı yemek gönderiyorum dedi.

John, Edelman’a döndü "bu çok farklı bir durum, düzeltmeye çalışıyorum" dedi.

Daha önce de bu konuya bir iki kez dokunmuştum.

Bunları yeniden yazmamın sebebi, Irak’tan ABD nin Muharip Son Askeri de çekildi.

Başkan Hüseyin Barack Obama söz verdiği üzere ABD Askerlerini Irak’tan çekiyor/mu/

Zira istihbarat, iletişim, eğitim, koruma, teknik donanım işlerinde görevli askerler hala Irak’ta  ve bunların ne zaman ayrılacakları da belli değil.

Geriye dönüp baktığımızda,yakılmış , yıkılmış milli değerleri, tarihi eserleri, kütüphaneleri tarumar edilmiş,fabrikaları yerle bir olmuş, dünyanın en zengin petrol kaynaklarına sahip olduğu halde benzine muhtaç,sefil insanların ülkesi haline gelmiş, her şeye muhtaç bir ülke Irak.

ABD işgal sırasında Irak’ın Petrolünün ihraç edilmesinden ötürü elde edilen gelirlerin hesabını kendi ülkesinde tuttu. Bu paralarla savaşı finanse etti. 10-15 Trilyon dolardan söz ediliyor.

Herşeyi bir tarafa bırakalım, bu ABD, Irak’ın petrol gelirlerinden sağlanan paraları savaş için gönderdiği Irak’taki ABD yetkilileri, gelen paranın % 90 nının hesabını veremiyor.

ABD kendi ülkesinde, Askerleri ise Irak’da , Irak’lıların geleceğini ÇALDILAR.

Irak’daki ABD askerlerinin gönderilen paraların % 90 ının hesabını verememesi ne demektir.

 ABD yönetimi bu paraları Irak’daki askerlerine gönderir iken, alın, çalın, çırpın, istediğiniz kadar hırsızlık mı yapın dedi!!!

Bu olayı takip edeceğiz ve ABD yönetiminin bu kişilerle ilgili olarak aldığı/alacağı kararlardan haberdar olursak, size ileteceğiz.

ABD nin Afganistan’dan da çekilme hazırlıkları sürüyor.

Yani ABD yeni bir toparlanma!!! sürecine girdi.

Bu gelişmeleri hayra mı, yoksa şerre mi yoralım.

Hani İran ancak bir yıl içerisinde nükleer silahlara ulaşabilir yolundaki sözler midemizi bulandırmasa…

Öyle veya böyle, ABD çok mahçup.