ACI KADER/KEDER/

Hiç kimsenin aklına gelir miydi Dersimde yaşananlar bir gün gelecek çarşaf çarşaf ortaya dökülecek, on binlerce ölüm, on binlerce sürgün olayının faillerinin kimler olduğu tek tek açıklanacak.

Dersimliler zaten oldum olası bir cani, bir haydut gibi görülmüşler. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran seferine çıktığı sırada ilk yaptığı işlerden birisi, ordunun arkasını tahkim etmek için, Dersimde yaşayanların tenkili olmuş.

Safevi Hanedanı Lideri Şah İsmail ile savaşa giden Osmanlı orduları, şii tebaiyetleri sebebiyle Dersimlilerin zararından!!! Peşin peşin kurtulmaya çalışmışlar.

Cumhuriyetin ilanından sonra da burada yaşayan insanların vergi vermedikleri, Askere gitmedikleri, asi bir yaşam biçimini tercih ettikleri, eşkiyalık yaptıkları gerekçesi ile alınan kararlarla, bu insanların büyük çoğunluğunun katline, bir kısmının da sürgününe karar verilmiş. Katline karar verilenler içerisinde çok sayıda kadın ve çocuğun olması, faillerinin hiç de masum düşüncelerle hareket etmediklerini ortaya koyuyor.

Kadınlar mı askere gidecekti? Çocuklar mı eşkiyalık yapıyordu, bu kadın ve çocuklar mı vergi verme yükümlülüğünü yerine getirmiyorlardı?

Devletin bu palavraları çok can yaktı şimdiye kadar.

Ak Parti iktidarları zamanında, devlete biçilen kutsallığın, asla böyle bir nitelik taşımadığı, kutsallık adına basbayağı ahlaksızlığa, iğrençliğe, katli kitale pirim verildiği görüldü.

Çünkü halkın verdiği reylerle iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi, en başta kendisine yapılmak istenenlerin nasıl da kişi hak ve hürriyetlerine aykırı olduğunu, bunun da ötesinde yapılanların zülüm ve işkenceye dönüştüğünü gördü.

Bunun üzerine Ak Partinin önüne iki yol çıktı. Bunlardan birincisi, kendisinden önceki iktidarlar gibi,  teslim bayrağını çekmek ve statükonun devamına karar vermek, veyahut ta çekmiş olduğu fotoğrafı halkın vicdanına sunarak onların kararına iktiran etmekti. Ak Parti kaderin kendisine biçtiği rol ve yardımla, ikincisini seçti.

Sayın Başbakan halkın desteği ile elinde tuttuğu iktidarın statükoya karşı gücünü şimdiye kadar çok iyi kullandı.

Cumhuriyet tarihinde hiçbir iktidar halkın verdiği yetkileri bu biçimde kullanmaya cesaret edemedi. Ulan sen kim oluyorsun da demedi, diklenmeden dik durdu. Vekilleri bu Konularda Sayın Başbakanın arkasında kal’a gibi durdular.

 Halkı biri birine düşürüp, ortalık bulandı, bunu ancak biz temizleriz söylemlerinin sahiplerinin, gerçek “kundakçılar” oldukları, “serçe parmak bir şeyi biliyor ise, başparmağın her şeyden haberi var” cümlesi ile formüle edildi ve tanınmaları sağlandı. Bu insanlar sürekli halka deli gömleği giydirmek isteyen sergerdelerin nasıl da hainlik içerisinde olduğunu ayan  beyan fahşettiler. Hinliğinizin, cinliğinizin farkındayız dediler. Aksi gibi boyunlarını götürüp yağlı ilmeğe sürtmek tehlikesi karşısında kalacaklarını gördüler.

Başbakan iki yerde Devletin yaptıklarından ötürü özür diledi.

Bunlardan birincisi 2005 Ağustosunda Diyarbakır’da gerçekleşti. Başbakan “Devletin şimdiye kadar Kürt kardeşlerime yapılmış olanlardan dolayı özür diliyorum ve onların yasal her türlü hakkının teslimini kendime görev biliyorum” dedi.

İkincisi ise 2011 yılında Dersimliler için oldu.

Tunceli’nin özgün adı olan Dersimi kullanarak, Devletin bugüne kadar Dersimde uygulamış olduğu şiddetten, katliamlardan ötürü Dersimlilerden kendi adıma özür diliyorum dedi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin Başbakanı olarak yapılan bu özür açıklaması elbette tüm ülkede büyük tesir icra etti.

Bunun üzerine arşivler ardı arkasına açıldı, TBMM sine verilen şikayet dilekçeleri üzerine Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığından Dersim belgeleri istendi. Başbakanlıktan gönderilen belgeler içerisinde katliamın Atatürk’ün ölümünden sonra da, yani 1939 yılında da devam ettiğini ortaya koydu. Cumhuriyeti kurduklarını söyleyen kişilerin halkı nasıl da karanlık dehlizlerde ölümlerden ölüm beğenmeye mahkum ettikleri görüldü.

Atatürk’ün işbasışnda olduğu Hükümetlerde 1937-1939 döneminde görev yapan Şükrü Kaya’nın katliamlar ve sürgünler ile ilgili raporunda,  “Hırsızlık, yağmacılık ve haydutluğun Dersimde anane halini aldığından” söz edildiği ve Dersimlilerin bu şekilde suçlandığı ortaya çıktı. Dönemin ordu müfettişi Kazım Orbay’ın kendi el yazısı ile yazdığı bir raporda, Bornek, Zimbik, Heç(Haç), Kırnik köylülerinden 395 inin asilere yardım ettikleri gerekçesi ile öldürüldükleri belirlendi.

Diğer yandan gelen belgeler arasında Seyyid Rıza ile Devlet arasında yörede meydana gelen olaylarla ilgili olarak görüşmelerin yapıldığı, asayişi muhil olayların nasıl sona erdirileceği üzerinde konuşulduğu, tüm bunlar olur iken, Seyyid Rızanın ve çocuklarının Elazığ da meydan tabir edilen mekanda Atatürk’ün bölgeye gidişi öncesinde yakalanarak asıldıkları bir daha gün yüzüne çıktı.

Eski Dış İşleri Bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil ile Dersimde yaşananlarla ilgili olarak Röportaj yapan ve ailesinin yaşadığı acıları ortaya çıkarmaya çalışan ve şimdi CHP sinin başında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Başbakanın bu özründen kendisine de bir pay çıktığını görüp, teşekkür edeceğine, Dersim işine Ak Parti tarafından çomak sokulduğu gibi bir aymazlık açıklaması, herkese dizlerini dövdürdü.

Dersim isminin telaffuz edilmesini büyük bir şeref olarak görmesi gereken Tuncelili Kamer Genç “kimin Dersim diye bir isim derdi var, kim bu ismin peşinde, Tayyip Erdoğan(onun deyimi) iş karıştırmak istiyor” diyerek, haramzadeliğini ortaya koydu.

Dersimli olup da, Dersimlilere bu kadar Fransız kalan CHP lilerden bu milletin bir başka derdi olan din, diyanet, İmam Hatipliler, eğitim reformu gibi konularda, kimse şecaat arzetmelerini beklemiyor. Ola ki, Dersim konusunda yaptıkları açıklamalar gibi, sirkatlerini ortaya koyarlar. Yarın devam edelim.