ACILARIMIZ SANAL DEĞİL GERÇEK
Anında dönebiliyorsanız, hani o meşhur deyimi ile çark edebiliyorsanız, tamam işte siyasetçi olmuşsunuz demektir.
Encü ailesinin gençleri, diğer köylülerle birlikte Kuzey Irak’tan kaçak mazot ve sigara getirdikleri sırada, örgüt üyelerinin Türkiye’ye eylem yapmak üzere geçtikleri zannedilerek TSK leri tarafından vuruldular.
Bu kişilerin örgüt mensubu olmadıklarını devlet kabullenmiş görünüyor.
Kaçakçılık yapmak için yola çıkan böylesine büyük gurubun Kuzey Irak tarafında Haftanin bölgesi olmasından ötürü örgüt ve Peşmerge gurupları ile, Türkiye tarafında ise ilgili karakollarla irtibatının olmadığını düşünmek safdillik olur.
Bu irtibat menfaat ilişkisidir. Köylüler hem o taraftaki kişilere ve hem de bu taraftaki karakol yetkililerine rüşvet vermeden böylesine büyük bir gurup halinde bu işe kalkışamazlar.
TSK lerinin saldırısı sonucu hayatını kaybeden 35 kişiden 28 inin Encü ailesi üyeleri oldukları biliniyor.
Hemen hepsi de genç olan, hatta çocuk yaşta bulunan bu insanlar artık bir daha geri gelmemek üzere aramızdan ayrıldılar.
Şimdi,
Devlet, böyle bir yanlışlığı nasıl yaptığının araştırıyor.
Söz konusu saldırının MİT’ in verdiği istihbarat üzerine gerçekleştiğinin ilk anda ifade edilmesi üzerine, Sayın Başbakan kendilerinde böyle bir bilginin bulunmadığını ve MİT nın konu ile ilgili olarak açıklama yapacağın belirtti. Bunun üzerine MİT biz olaydan 10 gün önce, toplu olarak Bahoz Kod Fehman Hüseyin yönetiminde kalabalık bir gurubun, kaçakçı görünümünde Türkiye’ye giriş yapacağını ve büyük bir eyleme imza atma hazırlığında olduklarını Genelkurmaya bildirdik açıklamasını yaptı. Yani MİT bizim bu son eylem ile bir irtibatımız yoktur dedi.
Bu açıklama üzerine gözler Genelkurmay Başkanlığına çevrildi. Gözlerden kaçmış olabilir Genelkurmay Başkanlığından sızan bilgilerde saldırı öncesinde MİT yetkilileri ile 3 saat süren görüşmeler yaptıkları anlaşıldı. Belli ki saldırı yapalım mı yapmayalım mı konusu eni konu tartışılmış ve neticede İNİSİYATİFİ ELLERİNDE BULUNDURANLAR SALDIRI KARARI ALMIŞLAR, DURUM BUDUR.
Genelkurmay ile MİT arasında eylem öncesinde yapıldığı varsayılan tartışma doğru ise, HERONLARIN verdiği bilgilerde sınırı geçme hazırlığında olanların örgüt mensubu oldukları konusunda peşin bir yargıya varılamamış olduğu ortaya çıkıyor. Bu da eylemde kasıt olmasa bile büyük ihmalin varlığını ortaya koyuyor.
Bugün Sayın Başbakan Genelkurmay Başkanı ile görüşme yapacak ve kendisinden detaylı bilgi alacaktır.
Görünen o ki, Devletin “korku dağları bekler” kuralından hareketle ihmali aşan, kasta yaklaşan bir çizgide bu eylemi gerçekleştirmiş olduğu ortaya çıkacak, ardından devlet özür dileyecek ve ölenlerin yakınlarına tazminatlar ödeyerek bu işi kapatacaktır.
Bulent Arınç beyin bütçe görüşmeleri esnasında eleştirilere cevap verir iken, herkese hakkını vereceğiz, Kürdün ne hakkı varsa teslim edeceğiz beyanından sonra İç İşleri Bakanı İdris Naim Şahin Beyin yeni bir demokrasi paketi hazırlığı içerisindeyiz açıklaması, birilerini tedirgin etti ve işlerin karışmasına sebep oldu.
BPD NİN HESABI
Hasip Kaplan işin ta başından itibaren nöbetçi Parlamenter sıfatı ile olay yeri olan köyden ayrılmadı. O, bir taraftan Hükümet yetkililerine buralara gelmeyin, herkes silahlı, büyük olaylar çıkabilir derken, döndü geldi Ankara’ya Sayın Başbakanı kastederek “olay bir telefonla acınızı paylaşıyoruz diyerek geçiştirilecek gibi değildir” sözü ile neye oynadığını açıkça ortaya koydu. Gelmeyin vurulursunuz, bir telefonla işi geçiştirdiniz cümlelerini siz yan yana koyun ve biri sonuç çıkarın, aklınız basıyor ise… İşte siyaset bu.
Selahattin Demirtaş ile Gültan Kışanak, cenazeler defnedilir iken hüngür hüngür ağladılar.
35 kişinin bir anda defnedilir iken ailelerinin yaşadıkları büyük üzüntüden ve ahu vahtan, insanların etkilenmemesi mümkün değildir.
35 kişinin bir anda sebepsiz yere öldürülmesinden ve ailelerinin defin esnasında yaşadığı büyük üzüntüden insan olan herkes elbette etkilenir ve gözlerinden yaş gelir, ama insanlar annesi, babası, kardeşleri, çoluk çocuğunun kaybından ötürü hüngür hüngür ağlar.
Korucu olan, PKK ile savaşan ve bir anlamda BDP nin politikalarına karşı silahla aykırı biçimde hareket eden kişilerin ölümüne hüngür hüngür ağlamak siyasetin bir parçası olabilir mi? İnsanın iç dünyasını ancak Allah bilir. Selahattin bey ve Gültan hanım orada hüngür hüngür ağlar iken, Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü, İstanbul’da konu ile ilgili olarak yapacakları basın açıklaması öncesinde gazetecilerle kahkaha atıyorlardı.
Herkes rolünü oynuyor. Olan vatandaşa oluyor. İşte o vatandaşın yaşadığı gerçek dram. Filimlere konu olacak kadar da ağır, duygulu ve can acıtıcı.
Bakınız dağlarda bastığı mayında bir bacağını kaybeden korcu Abdulaziz Encü ne diyor.
“Ben bu dağlarda vatanım için bacağımı kaybettim. 99 yılında Düğün Dağı'nda PKK'nın döşediği mayına bastık. Amcam olay yerinde öldü. Benim bacağım koptu, bir Mehmed de yaralandı. Dağda bir serum vardı, bacağım koptuğu için bana taktılar. Çıkarttım serumu ‘O gençtir, ona takın, ben yaşlıyım' dedim. Biz bu fedakarlıkları çocuklarımıza bir şey olmasın diye yaptık. Şimdi çocuğum, 17 yaşındaki Salihim'in tabutu geldi. 17 yaşındaydı, Çukurova Üniversitesi'nde okuyan abisi gibi üniversiteye gitmek istiyordu. Açık liseye gidiyordu, daha yeni nişanlanmıştı. Ama kaybettik. Hem de devletin uçaklarının bombasıyla. Böyle şey olur mu? Kontrol etmeden bomba atılır mı? Sorumlular bulunmalı. Ben bu devlete bu kadar hizmet ettim. Olmayan bacağımla gönüllü koruculuk yapıyorum. Bunlar yetmezmiş gibi hem çocuğumu kaybediyorum hem de yalnız bırakılıyorum. Çocuğumun tabutunun üstüne bayrak astılar. Hükümet meydanı boş bıraktı. BDP'lilerin propaganda alanı oldu. Bu görüntüyü görünce ciğerim yandı. Bizi sahipsiz bıraktılar...”
Herkesin oynadığı rol gelip geçici.
Kemal Kılıçdaroğlu’da gitti rolünü oynadı döndü. MHP liler bir iki açıklama ile işi geçiştirdiler ve onlar da kendilerine biçtikleri rolü oynar gibi yaptılar. Ak Partili Bakanlar, Milletvekilleri de olayın gerçekleştiği köye gittiler, incelemelerde bulundular. Oturdukları sofrada resim çektirdiler.
Ak Parti de, CHP de, MHP de, BDP ve Hasip Kaplan da dönüp Parlamentoda bir dakikayı bile sektirmeden YENİ BİR ANAYAYA YAPMAYI, HERKESİN HAKKINI TESLİM ETMEYİ KENDİLERİNE VAZİFE BİLİRLERSE, yaptıkları bütün açıklamalara şapka çıka/rırız./cağız.
Çünkü biz halkız ve asla rol yapmıyoruz,
ACILARIMIZ SANAL DEĞİL, GERÇEK.