ADIM ADIM

Sinek küçüktür ama mide bulandırır lafı, genellikle tuzu kuru olanlar içindir. Yoksa fakir fukaranın ayranının üzerinde sineğin eksik olduğu mu var?

Türkiye’nin şehirlerinde yaşayanların tuzu, dağlarda hayatlarını geçirenlere göre daha kuru. O açıdan en küçük şeyler morallerin bozulmasına yetiyor.

Örgüt çok güçlü olduğunu düşündüğü anlarda en büyük darbeleri alıyor, feleği şaşıyor, devlet bu defa da düşmanımın belini kırdım dediğinde, Ankara Kumrular çarşısında düzenlenen bombalı saldırı sonrasında masum insanlarımız hayatını kaybedince, hem devletin, hem milletin morali sıfırlanıyor.

30 yıllık düşük yoğunluklu iç savaşın sona erdirilmesi konusunda şimdiye kadar görülmemiş yetkinlikte adımlar atılıyor.

Kürt kimliği taşıdığı için Mesut Barzani ile görüşmek bile bu ülkenin kırmızı çizgileri arasında iken bakın şimdi Abdullah Öcalan ile devlet resmi anlamda görüşmeler yapıyor.

Aslında bizim Devlet anlayışımıza bakıldığında şimdiye kadar “eşkıya” tabir ettiğimiz insanlarla ilk defa, ortaya çıkmış olan sorunu görüşmeler yolu ile çözme iradesini gösteriyoruz.

O nedenle CHP si tam bir rant anlayışı içerisinde sürecin iyi işlemediğini ifade ediyor, Devletin/pek tabii hükümetin/ bu işte başarısız olması halinde kendi hanesine büyük oy akışı olacağını var sayıyor, MHP ise, gerçek anlamda şekavete kalkışan bu insanlarla görüşmeyi, Türk Devlet anlayışına yakıştıramadığını, onları vurup bitirmek suretiyle diz çöktürmenin gerekli olduğunu ifade ediyor.

Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Devletin ve hükümetin büyük bir risk aldığı ortaya çıkıyor. Zaten o nedenle değil mi ki, Sayın Başbakan Siyaset bir risktir, ticaret risktir, hatta hayatın kendisi risktir diyor. Yani kalkışılan işin büyüklüğünü kimsenin inkar etmesinin mümkün olmadığını ifade ediyor.

Burada aslında tüm toplumun, tüm STK ların, tüm siyasi parti teşkilatlarının Ak Partinin ve Sayın Başbakanın arkasında durması lazım iken, yukarıda kısaca değinimde bulunduğum üzere, küçük hesaplarla, acaba bu işten nasıl bir nema elde ederiz gayretkeşliğine giriliyor.

Yazık yazık.

Benim gördüğüm kadarı ile Türkiye ilk defa Ak Partinin iktidarı ile bu sorun ile yüzleşmeye başladı.

Ondan önceki dönemlerde “vur kurtulcuların, aynı zamanda ver kurtul” hesabını yaptığını hepimiz gayet iyi biliyoruz.

Şöyle diyorlardı, ya yeter artık, evlatlarımız kanı dursun ve bu adamlar nereyi istiyorlar, oralarda referandum/aslında PLEBİSİT/ yapılsın, göreceksiniz, bir iki ilden başka bu ülkeden ayrılmak isteyen olmayacak, onlar da ayrılsın gitsin diyorlar ve ülkenin parçalanmasının önünü açacak basit mantık yürütmelerinden bir  türlü vazgeçmiyorlardı.

Ama birazını biliyorum, sonrasında yapılan çalışmalar zaten kamuoyunun gündemine yansıyor, Ak Parti iktidarı ile ne vur kurtul ve ne de ver kurtul ile sorunun çözülemeyeceği görüldü.

Yani bu “İSLAM MİLLETİNİN” ne yapılır ise yapılsın biri birinden kopmayacağı anlaşıldı. O halde biri birinden kopma arzusunu gerçek anlamda his ve ruh dünyalarında asla istemeyen bu insanların devlet ile oralarındaki sorunu çözmek için adım atmak bizim görevimizdir, millet biraz da bu sebeple bize oy veriyor, bunun sorumluluğundan kaçamayız denildi ve görüşmelerin yolu açıldı.

Şimdi işte bunlar yapılıyor.

Tabii ki ilk hedef PKK nın silahlı güçlerinin Türkiye topraklarından çekilmesi, yani kanın durmasını temindir. Bu aşamadan sonra Türkiye Devleti de verdiği sözlere sadık kalarak, kalıcı barış sağlanıncaya kadar, Kandili bombalamak gibi bir yanlışa girmeyecektir. Yoksa daha önce gidenler nasıl geldi ise, bundan sonrakiler de aynı şekilde geri gelirler, veya zaten kaynağı bu topraklar olan insanlar, ellerine silahları alıp onlar gelinceye kadar dağa çıkarlar.

Ben bir çok defa yazdım, bu sorun büyüklenerek, böbürlenerek, üstten bakarak, küçük görerek çözülmez. Yani iyi niyet esastır.

Basına yansıyan bilgilere bakıldığında, PKK bir iyi niyet jesti olarak, Abdullah Öcalan’ın uyarısı ile elinde bulunan tutsakları 10 gün içerisinde serbest bırakacaktır.

Onların bu hareketini Türkiye asla küçümsememelidir. Yani PKK nın attığı adıma bir karşılık vermek icab eder. Bu karşılık verildiğinde işler daha kolay olur. Ama atılan bu adım karşılıksız kaldığında, söylenecek olan söz şudur. Gördünüz mü, biz iyi niyetimizi ortaya koyduk, ama Türkiye karşılığında hiçbir şey yapmıyor, her şeyi bizden bekliyor, bu kabul edilemez.

Türkiye’nin buna fırsat vermemesi lazım.

Bakınız DTK sinin eş başkanı olan Ahmet Türk bu konudaki kaygılarını şöyle dile getiriyor.

"PKK'nın, Abdullah Öcalan'ı aşacak veya kendisini zora düşürecek bir tutum içerisinde olacağını zannetmiyorum. Elbette ki onların da talepleri olacak. Eleştirileri olacak. Bunlar doğru. Ama sonuç olarak bize "Başkanımızın aldığı kararın arkasındayız " dediler. Bunu açık bir şekilde bize ifade ettiler. Ancak hiç endişeleri yok mu? var. Bu gün birçok Kürt'te bir güvensizlik var. Bu güvensizliğin ortadan kalkması için de beklentiler var, bütün bunlar doğru. Ama sürecin işletilmesi konusuna bütün Kürtler destek veriyor. Kürtlerin bu süreçte büyük umutları var"

"Evet bugün söylüyoruz, ama hükümetin projesi nedir? ne düşünüyor? Biz milletvekili olmamıza rağmen bu konunun detayını bilmiyoruz. Ama sonuçta başlayan bir süreç var. Şimdi biz silahların bırakılmasını öne koyarsak, burada süreç işlemez. Tabi ki esas hedef silahların tamamen gündemden kalkmasıdır. Hiçbir şey netleşmeden silahları bırakın denildiği zaman bu sürecin önü tıkanır. Nasıl hükümet bize hassasiyet gösterin diyor. Bizim de nelerin yapılması gerektiği konusunda oturup tartışmamız ve bu konuda hükümetin düşüncelerini bilmemiz lazım. Sonuç olarak sorunun çözümü aşamasına gelindiğinde, zaten silahlar da Türkiye’nin gündeminden çıkar. Yani temel hedef, esasen son hedef budur. Ama bu süreci ‘sadece silahların bırakılması için yapıyorum’ dediğiniz zaman o zaman Kürtler de diyecek ki ‘peki biz niçin silahı aldık’ gibi bir tartışmalar başlar. Bence bu tartışmalara girmeden Kürtleri kucaklayıcı bir siyasetin bir sürecin başlatılması gerekiyor. Kucaklayıcı, onun farklılığını gören onun farklılığını da anlayan bir yaklaşım biçiminin ortaya çıkarılması ile süreç doğru bir şekilde yürüyebilir diye düşünüyorum”

Ahmet Türk kendi özel hayatında da kimi düşmanlıklar yaşamış veya çevresinde yaşanan düşmanlıkların hallinde önemli adımlar atmış bir insandır.  Yereldeki barış görüşmelerinde en zayıf olan taraf bile en güçlü olan ile eşit durumda kabul görür, adımlar ona göre atılır, kararlar ona göre alınır.

Evet PKK suç işlemiştir, ama onu bu suça azmettiren Devletin kendisidir.

Ak Partinin bu son 10 yıllık süreçte aldığı kararlar, daha önce alınabilseydi veya Ak Parti söz konusu kararları bir çırpıda alabilmiş olsa idi, bugün ölümler tamamen durmuş ve bu iş çoktan çözülmüştü.

Ama hal ve durum, yani şimdi ismine konjonktür dedikleri “Hazret” buna fırsat vermedi ve bugünlere geldik.

Evet Kürtler Aponun ve PKK nın bütün zorlamalarına rağmen, özellikle 2012 yılında Devrimci halk hareketini başlatmamakla, örgüte tamam buraya kadar, dur dediler, fakat Devlete de dönüp, sen her zaman en iyisini yaparsın, vur, kır tavrı içerisinde olmadılar. Demek ki, maşeri vicdan hep hakkı aradı, arıyor. Hak gelsin batıl yok olsun, milletin bütün istediği bu.