ADLİYE KORİDORLARINDAN(2)

Biraz önce dünyevilikten/seküerizmden/ bahsettiniz, en önemli konunun yemek, içmek, gezip eğlenmek, diğer konuların ise asıl değil, teferruat olduğunu söylediniz.

Dünya var iken başka şeylerin peşinde koşmanızın anlamsız olduğunu ifade ettiniz.

Sekülerizmin bugün bize yansıyan yüzü laisizmdir.

Laisizmin ortaya çıkışı da öyle Fransız devrimi ile falan gerçekleşmiş değildir.

Bu olay Hz.Adem’in oğulları ile başladı günümüze kadar devam etti, kıyamete kadar da bu mücadele sürecektir.

Adem’in oğulları Habil ile Kabil RABBE adakta bulundular. Habil’in adağı kabul gördü, Kabil’in ki reddedildi.

Kabil, kardeşi Habil’i öldürdü ve ortalık yerde bıraktı.

Bir karganın ölü yavrusunu toprağa gömdüğünü görünce, bana ne oluyor ki, öldürdüğüm kardeşimi ortalık yerde bıraktım dedi ve onu gömdü.

Kabil sonra tövbe etti. O kavga o gün bu gündür sürüyor.

Sen dünyamı sonuna kadar yaşayacağım, başka bir şey tanımam diyorsun, diyebilirsin, buna bizim diyeceğimiz bir şey yok. Ama bir başkası da ben hem dünyamı yaşayacak ve hem de ukbam için hazırlık yapacağım.

Namaz kılmak, oruç tutmak , hacca gitmek, fakir fukaraya yardım etmek nasıl bir görev ise başörtüsü takmak da benim için öyle bir mukaddes görevdir.

Allah’ın benden istediğini yerine getirmem senin niye zoruna gidiyor.

Sen akşamları iki tek atarken, plajlarda serpe serpe aile boyu soyunup dökünürken, her sene alkollü araç kullanmaktan ötürü on binlerce kişinin ölümüne sebebiyet verirken kimse sana bir şey diyor mu?

Tutturmuşsunuz bir kamu lafıdır gidiyor.

Bu kamu denilen alanı kim belirliyor?

 Kamu alanının sahipleri kimlerdir? Eğer buraların özel sahibi sizlerseniz, o zaman tapusunu, belgesini çıkarın da görelim.

 Yok kamu denilen alanın sahipleri bu milletin tamamı ise, bu alanlarda kimin ne şekilde hareket edeceğine kimse karar veremez. 

Ahlaka, adaba, temel hürriyetlere aykırı olmamak koşulu ile kamu alanlarında özgürce hareket etmek herkesin hakkıdır.

Bu hak hiçbir gerekçe ile sınırlanamaz. Bırakın herkes hür ve özgür bir şekilde hayatını sürdürsün.

Dünya zaten zor bir yerdir. Bir de sizin gibilerin zulmü üstüne eklenince yaşanmaz oluyor.

Gidin Anadoluya hanımların yüzde 70 i başını örtüyor.

Öyle İstanbul sokaklarında dolaşanlara bakarak bir karar veremezsiniz.

Burada etrafınıza bakıyor ve başını örten hanım çok az, onlarda açsınlar, sorun bitsin diyorsunuz.

Ama kazın ayağı öyle değil. Gidin Trakya’ya,gidin Kırıkkale, Aydın, Manisa, Ağrı, Şırnak, Elazığ, Trabzon, Rize, Samsun, Diyarbakır’a bakın bakalım manzara ne imiş. Bu ülkenin 8000 den fazla köyü var.

Oralarda başını açan tek bir hanım göremezsiniz.

Şimdi buraya mini etekli bir Avukat gelse, bacak baca üstüne atıp frikik verse, ikramlar yapılır, çaylar demli olsun denir.

Ama başı örtülü hanım galiba manzaranızı bozuyor değil mi? Diğer bir konu, bakınız yıllar yılı Kürt yok dediniz. İşte varlar.

 Demek ki, dağlarda karlarda dolaşıp ayaklarından kart kurt sesi çıkan varlıklar değilmiş. Hepimiz gibi hakları olan, farklı nitelikleri bulunan "İnsan"larmış.

"Ben" akşamları yatarken iki tek atarım diye başlayan bir cümle kurmaya kalkışmıştım ki, genç bir Avukat döndü, Ağabey o senin özel hayatın kim ne karışır dedi.(benim özel hayatımın iki tek’le ilgili kısmına gülüyorsunuz  değil mi?)

Hah dedim, tam da bu. Kimse kimsenin özel hayatına müdahale etmesin, kimse kimsenin giyimine, kuşamına karışmasın, insanca, özgürce üç günlük dünyamızı biri birimize zindan etmeden yaşayalım, olmaz mı?

Oldu, inşallah daha iyi olacak.