AH BİR SİLAHLAR SUSSA

Artık çok net bir şekilde görülüyor ki, birileri PKK örgütüne sen  çok güçlendin, istediğini yapabilirsin dediği zaman, örgütün,elini başına koyup bir değil,bin düşünmesi lazım.

Örgüt bu düşünce ile birden bire harekete geçiyor,güya güvenlik güçlerine son darbeyi vurmak için var gücünü kullanıyor, çevresine, bakın ben neler yapacağım havasını basıyor, ama işte o anda yediği baskınla aklına hayaline gelmediği biçimde militanlarını  kaybediyor.

Tarih/zaman/ içerisinde bu ve bunun benzeri çok hadise gerçekleşti. Her defasında örgüt darbe üzerine, darbe alınca, ÖRGÜT HEMEN TEK TARAFLI ATEŞ KES İLAN ETTİ , ÜLKE İÇERİSİNDEKİ UZANTILARI olan kişi, gurup ve teşekküller de "TARAFLAR DERHAL SİLAHLARI BIRAKMALI" biçiminde açıklamalar yaptılar.

PKK Abdullah Öcalan’ın "1 Haziran 2010 tarihine kadar bir şey yapılabildi yapıldı, yapılamadı ise, ben artık bu işte yokum" biçimindeki savaş baltasını gömdüğü yerden çıkarmasından sonra, 2010 yazının çok sıkıntılı geçeceği biliniyordu.

Bu tarihten sonra bir iki karakola saldırı düzenlendi, bir iki çatışma yaşandı.

Ben bu çatışmaları önemsiz olarak görmüyorum.

Ancak onaların bu çıkışından sonra Ordunun verdiği cevabın, nasıl da bir travmaya yol açtığını gayet iyi biliyorum.

Bu travmayı en ciddi biçimde ifade eden örgüt militanlarının çatışma sırasında , yoğun ateş saldırısına, helikopter baskınına maruz kalmaları üzerine, "yav çok zor durumdayız, bu helikopterler bizim anamızı ağlattı, 10 tane ciddi biçimde yaralım var, daha da artıyor, ben bunları ne yapacağım,bana çok acil biçimde yardım lazım, yoksa büyük kırıma uğrayacağız" biçimindeki sözleri oldu.

Asker zayiatları/şehitler/nasıl Türk/Kürt analarının ciğerini yakıyor, İSE,

Örgüt  militanlarının kaybından ötürü hem Kürt halkı ve hemde onların anaları inanılması zor acılar yaşıyorlar. Örgüt de iyice sıkışıyor.Militanlar kendilerine vaad edilenin bir türlü gerçekleşmemiş olmasından ötürü homurdanmaya, tartışmaya başlıyorlar.

Buna özeleştiri diyorlar.

Yani arkadaşlar, biz öz eleştirimizi yaptık, bundan sonra başımıza bu olaylar gelmeyecek diyorlar, ama kayıpların biri bitip, bininin başlamısının da önüne geçemiyorlar.

Bu iş "kıssetün la tehtehi" bitmeyen hikayeye döndü.

Samimane kanaatim şudur. Örgüt silahlı gücü ile Türk ordusunu yenemez. Bu konu bir çok defa test edildi, ancak sonuç alınamadı, alınamazda.

Peki bu durum biline biline neden gencecik insanlar savaş meydanlarına sürülüyor?

Hep söylenen şu. Bizim gelinen noktada silaha başvurmaktan başka çaremiz yok. Türklerin canı acımalı ki,haklarımızı versinler. PKK da silah bırakır ise, Türklerin canını acıtacak başka bir unsur kalmaz, onların  canı acımadıkça haklarımızı vermeye yanaşmazlar, böylece 29.Kürt isyanı da böylece hüsranla neticelenmiş olur düşüncesi var.

BU DÜŞÜNCEYİ YOK ETMEK TÜRKLERİN/TÜRKİYENİN GÖREVİDİR.

Fakat Türkiye’de görevini yapabilmek için çok ciddi manada silahsız bir ortama ihtiyaç duymaktadır.

Silahlar sustu da ne elde edildi, diyenler gerçekten yanılıyor.

Ben son 8 senede yapılanları sırf bu nedenle hatırlatmak istiyorum ve nelerin yapıldığını herkesin yeniden hatırlamasını arzuluyorum.

1-Olağanüstü halk kalktı.

2-Yol aramaları sonlandırıldı.

3-İşkenceye sıfır tolerans sağlandı.(Bu muameleden en çok Kürt gençleri zarar görüyordu)

4-Kürtçe Kursların açılması sağlandı.

5-Üniversitelerde KÜRDOLOJİ ENSTİTÜSÜNÜN kurulması gerçekleşti.

6-Televizoynların ulusal yayın ağından serbest girişimcilerin özel televizyon yayını yapma hakkı getirildi.

7-TRT de önce Türkçeden başka dillerde yayın yapma hakkı sağlandı, ardından TRT 6 kuruldu.

8-Kürtçe’nin seçimlerde propoğanda dili olarak kullanılması yasaya girdi.

9-Sayın Başbakan bu ülkenin bir Kürt sorunu olduğunu kabullendi, bu sorunun yaşanmasından ötürü Devletin büyüklük göstererek gerekli düzenlemeleri yapması sözü verildi.

10-Değiştirilen köy isimlerinin yeniden alınmasına imkan verildi.

11-İsteyenin kendi çocuğuna Kürtçe isim koymasının önündeki engeller kaldırıldı.

12-Kadastro Kanununda değişiklik yapılarak "Cami Yeri" ibaresi yerine "İbadet Yeri" ibaresi konuldu, böylece Gayrı Müslimlerin kendi ibadethanelerini açmalarına imkan sağlandı.

13-Cem evleri hukuki bir statüye kavuştu/kavuşuyor. Cem evlerinin inşasında devletin yardımı ve Alevi dedelerine maaş bağlanması gündemde.

14-Gayrı Müslimlere ait vakıf emvalinin iadesine karar verildi.

Ve Anayasada yapılan değişiklik ile , bundan böyle yapılacak yeni düzenlemelerin kapısı açıldı.

Bu kararları alanlar, eğer  15 sene önce yapılanları ifade etmeye çalışsalardı, en az 12,5 sene ceza ile karşı karşıya kalırlardı. Fakat şimdi silahlar sussa , eminim çok daha fazlası yapılacak. Çünkü Sayın Başbakan bunun bir süreç olduğunu, kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenler bulunduğunu söylüyor.

Peki ne olur buna bir şans tanınsa, silahlar sussa, Kürt ve Türk anaları ağlamasalar, ne kaybedersiniz.

Ama eğer siz  bu işin "özne" si değil de "suje" si iseniz, bizim Millet olarak daha çok çekeceğimiz var. En çok da Kürt halkının.

Osman Baydemir’e Ciguli demek , Başbakan’ı karşılamak üzere gittiği Havaalanından geri çağırmak nasıl bir şeydir. Hem onu kim çağırıyor biliyormusunuz? Belediyede teşekkül ettirilen bir komisyonda işçi statüsünde çalışan birisi. El insaf. Bu işin hiçbir nezaheti, inceliği yok mu? Osman Beyi canından bezdirmek, intiharı düşünecek hale getirmek, ceberruti örgütlere yakışır. Allah muhafaza etsin, Osman Bey ya böyle bir şey yapsa ve ardından sebebini ortaya koyan bir mektup bıraksa idi, ne diyecektiniz. İşin bu boyutunun ortaya çıkması daha mı az önemli sanki.

Her ne olursa olsun yaptığınız işin "silahın dışında" bir "KÜLTÜRÜ", muasır bir "MEDENİ" seviyesi yoksa, zinhar sonuç almak mümkün değildir.

Kürtler İslam ile tanıştıktan sonra Kültürde de Medeniyette de tarihte çok önemli roller üstlendiler.

O damarın izlerini,bu gün de taşıyan insanımızın "zerafeti" müsellem bir şekilde ortaya koymaktadır.

Ah şu silahlar bir sussa, şu savaş baltaları bir gömülse.

ÖZEL NOT: AYDER’den arkadaşlar bugün geldiler. Gazze Şehimidiz Ali Haydar Bengi’nin şehadet öncesi çektirdiği bir plaketini getirdiler.Gazi Muharrem Güneş bey Mavi Marmara gemisinde yaşananları kısmen hikaye etti. Biliyorsunuz Muharrem Bey yanağının sol  yanından kurşun yarası almış. Kurşun dişlerinin yarısını parçaladıktan sonra boğazının sağ yanından çıkmış bir arkadaşımız.
Şehidimiz olay sabahı şafak sökmeden ufka bakarken, ne düşünüyorsun diye soran arkadaşlarına, "biliyorsunuz ben şehitliğin böyle gelmesini hiç istemedim. Keşke elimde imkanlar olsa idi de küffara karşı mücadele verebilseydim. Ama buna da şükür" demiş. Zannımca şehadetini dünya gözü ile seyretmiş. Allah Rahmet eylesin.
Ferzende Lale, Sabır Ceyhan arkadaylar"Ağabey  şehidimize  yapılması gereken hayır amaçlı hizmetler için yazdıkların çok öğretici oldu. Cavit Ağabeyin söylediklerinden yola çıkarak gençlerimiz için yurtlar,yuvalar yapalım.Onların eğitimine katkı sağlayalım. O amaçla yola çıktık dediler.
Kimileri Para almadan yazı yazmamı, Cavit Bey gündemde kalmak için böyle yapıyor diyormuş. Çok üzüldüm.
Şehidimiz Ali Haydar Bengi için yaptığım öneri, bugün ete kemiğe büründü ise, benim daha çok gündemde kalmam gerekiyor.
AYDER’İN hizmetleri için şimdi herkesin eline taşın altına  koyma zamanı.