ALO BURASI DİYARBAKIR MI, CAN İŞKENCEDE Mİ GEREK DEDİNİZ, EEE SİZ BİLİYORSUNUZ.
Mustafa Balbay Balyoz davasından yargılanmış ve 35 yıl cezaya çarptırılmıştı.
Avukatları AYM sine uzun tutukluluk süresine ilişkin olarak itirazları ne zaman yapıldı bilmiyorum.
Mustafa Balbay’ın davası devam ederken uzun tutukluluk halinin devamının haksızlığa sebebiyet verdiği gerekçesi ile mi itiraz yapıldı, yoksa davadan 13.Ağır Ceza Mahkemesi kararını vererek el çektikten sonra mı uzun tutukluluk haline itiraz edildi?
Balbay davasında ister yargılama devam ederken uzun tutukluluk haline itiraz edilsin, isterse yargılama bittikten sonra AYM ye bu konu ile ilgili olarak başvurulsun, netice itibariyle Mahkeme BALBAYI tahliye ederken davayı bitirmiş ve dosyadan elini çekmişti. Yani bu aşamadan sonra Mahkeme Hakimlerinin dosyaya temyiz v.s gibi dilekçelerin havalesinden başka bir iş yapma imkanı hukukta yoktu.
Ancak 13.Ağır Ceza Mahkemesi Uluslar Arası Hukuk Standartlarına uygun biçimde davadan elini çekmiş olmasına rağmen, AYM nin vermiş olduğu “ihlal kararını” yerinde buldu ve Balbay’ı tahliye etti.
Türkiye 2010 Anayasa değişikliğini yaparken Uluslar arası hukuk normlarına uygun davrandı ve sabah akşam AİHM sinden uyarı, ihtar, cezai yaptırım gibi kararlara muhatap olmamak için AYM sini bir temyiz mercii, sıfat ve durumu ne olursa olsun Türkiye Mahkemelerinden verilen kararların hukuka uygunluğunu denetlemekle yükümlü bir üst Mahkeme haline getirdi.
Zira AİMH si yetkilileri Türkiye’den gelen ihlal başvurularını incelemekten yorulmuş ve yeter artık, iç hukukunuzu düzeltin, bir AYM niz var, davalar bize gelmeden oraya gitsin ve bu Mahkeme uluslar arası normlara uygun bir inceleme yapma imkanına kavuşsun, siz de, biz de boşu boşuna yorulmayalım, davalar buralara gelmeden bizim normlarımıza uygun biçimde AYM si tarafından neticelendirilsin.
Avrupada bireysellik, kişi hak ve hukuku, kişinin devletine ve onun ajanlarına karşı sıkı sıkıya korunma altına alınması öylesine kökleşmiş “değerler” ki , zerresine dokunulmasına ne halkının ve ne de Mahkemelerinin tahamülleri yok.
AİHM sine ÜYE ÜLKELERDEN gelen başvurularda Türkiye başı çekiyor.
Özellikle uzun tutukluluk sürelerine ilişkin ihlallerde Türkiye çok büyük para cezalarına çarptırılıyor.
Ve AİHM sinin bir konu hakkında verdiği karar üye ülkelerin tamamını bağlıyor. Bu nasıl olur diyecek olursanız, o da şu: Üye ülkeler bu konularda derhal mevzuatlarını düzeltmek ve AİHM normlarına uygun davranmak zorunda kalıyorlar.
Türkiye de bunu yaptı.
Ancak uzun hikaye olmasına rağmen ancak bir kısmına dokunayım, geri kalanını fehminize havale edeyim, TCK ve CMK değişikliği yapıldığında, AİMH normlarına uygun TBMM sine gelen yasa tasarıları, dönemin Adalet Bakanı tarafından bir gece yarısı önergesi ile değişikliğe uğratıldı ve işlendiği iddia edilen suçlar bakımından tasarıda yer alan süreler, tasarının aksine iki katına çıkarıldı.
Önerge muğlaktı.
Sanki ağır cezalık suçlarda bile en fazla üç yıl bir kişi tutuklu kalabilir gibi bir havası vardı.
Ancak Yargıtay bu muğlaklıktan yararlanarak, bunu bir içtihat ile 5 yıldan az olmayacak biçimde değiştirdi.
Yani hükümet tasarısının aksine, ağır cezalık suçlarda en fazla tutululuk süresi 3 yıl olarak düzenlenmiş iken, bu süre 5 yıla çıkarıldı.
Tabii gece yarısı önergesinde siyasi suçlular bakımından bu sürenin iki katına kadar uygulanacağı kuralı getirildi.
Olaydan Hükümetin de, o Bakan haricinde haberi olmadı.
Ve şimdi bizim yaşadığımız ardı arkası kesilmez ihlaller böylece hukuk gündemini ve siyasi gündemimizi işgal etmeye başladı.
Türkiye uzun tutukluluk süresine ilişkin olarak yaptığı ihlallerden ötürü aldığı para cezalarını o Bakanın gece yarısı önergesi ile getirdiği süreler sebebiyle çekiyor.
İşin tuhafı şimdi o kişi de kameralar karşısına çıktığında, uzun tutukluluk sürelerinden şikayet ediyor.
Aklı başında bir gazeteci çıkıp da Ya Sayın Büyüğüm siz şimdi o sürelerin uzunluğundan şikayet ediyorsunuz ama, bunu bir önerge ile siz getirdiniz ve hazırlanan önergeye katıldığınızı söylediniz,niçin o gün öyle bugün böyle diyemiyor.
TBMM si tutanakları ortada. O önergeye katılıp katılmadığını ifade eden Meclis Başkan vekilinin sorusu tutanaklarda.
Konuya dönecek olursak Balbayın Avukatlarının AYM ye yaptığı ihlal başvurusu olumlu karşılandı ve Mahkeme TC yi Balbaya tazminat ödemeye mahkum etti.
Bunun üzerine Balbay gibi seçilmiş olan kişilerin Diyarbakır 5.Ağır Ceza Mahkemesine yaptıkları başvuru, AYM ye Balbayın yapmış olduğu başvurunun kişisel olduğu, her davayı ve her Mahkemeyi bağlama özelliği bulunmadığı gerekçesi ile reddedildi.
Böylece Gülser Yaldırım ile İbrahim Ayhan’ın HENÜZ CEZA ALMADIKLARI HALDE SEÇİLMİŞ KİŞİLER OLARAK TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA KARAR VERİLDİ.
Muhtemelen Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesi Selma Irmak, Faysal Sarıyıldız ve Kemal Aktaş hakkında aynı kararı bugün verecekler.
Balbay olayı ile Diyarbakır Cezaevinde henüz karara çıkmayan KCK davasından tutuklu Milletvekillerinin hukuki konumları kıyaslandığında, hukukçuyum diyen herkese göre BDP vekillerinin durumu daha iyi. Zira BALBAY HÜKÜMLÜ, BU KİŞİLER İSE TUTUKLU. ARALARINDA DAĞLAR KADARA FARK VAR.
Bu durum hukukla ilgili olsun olmasın herkeste bir infial duygusu yaratacaktır.
Yine Türkiye’nin batısında öyle, doğusunda böyle diye değerlendirmelere konu olacaktır. Yani ülkenin batısında yaşayanlara başka bir hukuk, doğusunda yaşayanlara başka bir hukuk. Peki bu doğru bir şey mi? ne olursunuz göz göre göre hukuki uygulamalarda bari ayrımcılık yapmayın.
Aslında Mahkemelerimiz Anayasayı en üstün uyulması ve uygulanması gereken hukuksal kurallar bütünü olarak görmüş olsaydık, yani tabir caiz ise hukuka saygımız olsaydı, bugün bu karar böyle çıkmazdı.
Ben Diyarbakır Mahkemelerinde görev yapan insanların tutukluluklarına karar verdiği Milletvekillerinin AYM sine yapacakları başvurunun lehlerine bir kararla neticeleneceğini gayet açık bir şeklide bildiklerini düşünüyorum.. Aksi durum gerçek bir kaos olur değil mi?
Peki o halde Diyarbakır Mahkemeleri, AYM nin kararına atıf yaparak, her ne kadar şu anda yargılanmaları tutuklu olarak devam eden Milletvekillerinin AYM ye kişisel başvuruları olmasa da, benzer bir olayda verdiği bir karar bulunduğunu, bunun emsal teşkil ettiğini ifade ederek, Milletvekilleri için tahliye kararı verselerdi, daha bir hukuki, daha bir insani davranmış olmazlar mıydı?
Alo burası Diyarbakır/Türkiye can işkencede mi gerek dediniz, eee siz biliyorsunuz.