Altan Tan yiğitçe konuştu

Enver Aysever’in aykırı sorular programında Altan Tan’ı dinledim. O ardı arkasına gelen sorulara Altan Tan incisamanı kaybetmeden cevaplar verdi.(Bazen de bizim deyimimiz ile kızmak var belli etmek yok dedi. Enver bu tabiri ilk defa duydu)

Enver Aysever sürekli olarak Altan, şu sorunun altında kalır, bu soruyu bilemez tavırları ile onu sıkıştırmaya çalıştı.Sayın Tan’dan hoşuna gitmeyen cevaplar geldiğinde, hemen konuyu değiştirip, bir başka soruya geçmek istedi. Ancak Altan Tan’ın kafası çok dingindi, tamam dur bak sorduğun sorunun tam cevabını vereyim, sonra sen yine sorularına devam edersin dedi ve böylece Aysever’in istediklerini değil de, kendi özgün fikirlerini ifade etmede hiçbir zorluğa düşmedi.

Sayın Tan’ın Enver Aysever ile mülakatında öne çıkan en önemli konu hiç kuşkusuz Ulus Devlet ile ilgili görüşlerdi.

Altan Tan ulus devletlerin bir zehir olduğunu, Türkiye’nin bu zehri son 90 yılda kana kana içtiğini, aklının başından gittiğini, bugüne kadar bir takım sembollerle kapatmaya çalıştığı yaranın içten içe işlediğini, artık herkesin görmeye başladığını ifade etti.

Altan Tan “ben Türk Ulus Devletini de, Kürt Ulus Devletini de istemiyorum. Ne farkları olur ki. Şimdi ben Türk Ulus Devletinin içerisine düşmüş olduğu açmazları burada vurgular iken, kalkıp ta Kürt Ulus devletini savunmamın makul, mantıklı bir gerekçesi olabilir mi dedi.

Kürtler bir ulustur ve hem de Ortadoğunun en önemli uluslarından birisidir, bu ulusun birlik ve beraberliğini koruması, haklarını alması, kendisini geliştirme konusunda mücadele içerisine girmesi başka, bu ulusun dağınık efradının bir araya gelerek yeni bir ulus devlet oluşturma fikri başka. Ben Kürtlerin bir halk olarak haklarını temine çalışıyorum, bu konuda da haklıyım. Ancak ben Kürtlerin bir halk olarak haklarını savunur iken, bunun aynı zamanda bir Ulus Devlet oluşturma projesi olarak görülmesini de kabul etmiyorum, bu yöndeki düşünceleri yanlış buluyorum, ben İslam Ümmetinin ve bu coğrafyada yaşayan bütün milletlerin birlik ve beraberliğini savunuyorum. Ortadoğuda yeni bir oluşama gitmek mecburiyetinde olduğumuzu düşünüyorum. Bakın Şanghay 5 lisi, AB liği, NAFTA gibi birliktelikler bize çok açık ve net olarak şunu gösterdi ki, biz ya bir ve beraber olacağız, sınırların varlığını sembolik olarak kabul edip, iş, ticaret, sanayi, kültür alışverişinde bulunacağız, büyüyeceğiz, asrın idrakine uygun bir hayat tarzı süreceğiz, ya da yok olup gideceğiz. Bizi 80 sene 90 sene savaştırdılar, bizi biri birimize düşürdüler, birlik ve beraberliğimizi sağlamada attığımız tüm adımları akim bıraktılar, yem olarak kullandılar ve biz bu tezgahlara bile bile geldik, lades olduk, şimdi de çekmiş olduğumuz bu acılara bir son vermek için çaba gösteriyoruz. Ya başaracağız veya hiçbirimizin içinden çıkamayacağı sorunlarla boğuşup duracağız. Ya her şey eskisinden daha iyi olacak, ya da her şey eskisinden daha da kötü olacak. Şimdi bize bir imkan doğdu. Ben bugün ortaya çıkan çözüm süreci ile ilgili fikirlerimi, kendisini bir ağabey olarak kabul ettiğim Tayyip beye çok önceleri de söyledim. Ya benim fikirlerim gibi hareket edilir ve sorunun çözümü için adımlar atılır veya gün gelir en geçerli akçe olan fikirlerimi sana hatırlatacak bir insan yanında bulamazsın veya çok az bulursun. O zamanda sorunlar bir yumak haline gelir, çözmek hem zaman, hem emek, hem büyük masraf, hepsinden önemlisi hem de çok kan getirir. Bugün de öyle oldu. O günden bu güne köprülerin altından çok sular aktı, ancak 30 -40 yıldan beri söylediklerimden bir tekinin yanlış olduğu görülmedi. Bugün Orta Doğuda Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin büyük bir entegrasyon içerisinde birlikte yaşamalarını tesis etmenin zamanıdır. Sınırların kalkacağı, ortak üretimin gerçekleşeceği, üretilenlerin sınır tanımadan insanların ihtiyacına sunulacağı, her ulusun kendi kültürünü geliştirme, yayma hakkının serbestleşeceği bir dünyayı bu bölgede oluşturmak mecburiyetindeyiz. Sınırlar bize ne kazandırdı. Sınır taşlarını koruyalım diye çekmediğimiz acı kalmadı.

Enver Aysever’in siz PKK lı mısınız, Müslüman olduğunuzu ve İslami hareket tarzını hayatınızın merkezine koyduğunuzu söylüyorsunuz, ancak Marksist-Leninist kökenden gelen ve hala bu fikirleri benimseyen  insanlarla birlikte hareket ediyorsunuz, bu sizin için gerçekten zor olmuyor mu, Abdullah Öcalan ile aranız nasıl sorularına, Altan Tan:

Ben PKK lı değilim, herkesin kendi fikrini söylemesinde hiçbir mahzur görmüyorum. İnsanların sustuğu yerde silahlar konuştu. Artık silahların susması insanların konuşması zamanın çoktan gelip geçtiğine inanıyorum. Ve fikirlerin çatışması sonucunda ortaya çıkan görüşlere saygı duyuyorum. Ben BDP içerisinde Emek ve Demokrasi Bloğunun bir üyesi olarak Milletvekili seçildim. Orada da fikirlerimi söylüyorum. Ben bir Müslümanım, Allah’a, Resulullah Efendimiz Hz.Muhammede(S.A.S) , onun getirdiği şeriata ve ahiret gününe iman ediyorum, Kürtlerin hak ve hukukunu savunmamın Allah’a imanında bir eksiklik meydana getirdiğine inanmıyorum. Ergenekonvari düşüncelerini Türk İslamcılığı adı altında, başkalarının haklarını elde etmesini engellemek için uydurdukları kılıfa benim girmem söz konusu değil, bunu Kürt İslamcılığı adı altında birileri yaparsa, ben ona da karşı olurum, Abdullah Öcalan’ı ilk defa İmralı ziyaretimizde 3 saat süre ile görüşmem sebebi ile tanıdım. Görüşmemiz gayet saygılı bir üslup içerisinde gerçekleşti dedi.

Altan Tan bir Müslüman basireti içerisinde konuştu. Bir kere sağ ayağını İslamın bağrına koymuş, diğeri ile özelinde Orta Doğuyu, genelinde dünyayı cevelan etti. Bu sebeple hiçbir inhirafa sebebiyet vermedi. Fikirlerinde bir cayma, bir dolambaç, bir riya, bir süm’a, bir ucup meydana gelmedi.

Evet 2003 yılında Antalya IC otelde bunları veya benzerlerini söyledim.

2004 yılında Diyarbakır Söz Televizyonunda bir mülakatta, aynen “Suriye ile aramızda sınırlar niye var, Irak ile İran ile aramızda sınırlar niye var” demiştim. Aklın yolu bir ve Elhamdülillah bizler Müslümanız. Allah Resulü “Mü’minin ferasetinden sakının, zira o hadise ve olaylara Allah(C.C) ın nuru ile bakar” diyor. Çok şükür yüzümüzde bir nursuzluk yoktur. Alnımız secdeye gidiyor. Gözümüz de yüzümüzün bir parçasıdır.