ANAHTAR KELİME İSTİKRARDIR

Türkiye tarihinde ilk olarak sivil bir Anayasa yapmaya çalışıyor.

İnşallah muvaffak oluruz.

Bu cümleyi kullanmamın sebebi TBMM sinde temsil edilen siyasi partilerimizin olmaz ise olmaz olarak nitelendirdikleri taleplerinin bir potada nasıl eritileceğinin formülünü kimsenin bulup, kamuoyuna deklare etmemiş olmasıdır.

Mesela Anayasanın değiştirilemez maddeleri konusunda CHP ve MHP nin hala ne söylediği anlaşılamamıştır.

Türk ve Türklüğe atıf yapan maddelerin metinlerden çıkarılmasına MHP nin hiçbir şekilde hazır olmadığı ve bunu kabul etmelerinin kendileri açısından mümkün bulunmadığı deklare edilmiştir.

BDP Türkiye’deki ırklardan herhangi birisine atıf yapan bir Anayasa metnini kabul etmeyeceğini ifade ediyor.

Bu konularda AK PARTİ’NİN olabildiğince esnek bir yapıda olduğu, insanı üstün tutan ve hiçbir “kavramsal” ilkenin insandan daha değerli olamayacağını kabullenen bir yerde durduğu anlaşılıyor.

Ak Partinin genel tavrı bu olmakla birlikte, parti içerisinde Türk ve Türklük gibi kavramların çıkarılmasını kabullenmeyecek çok sayıda Milletvekili var.

Diğer yandan yine Ak Partide Kürtlerin, diğer ırklarla eşit statüde olduğunu açıkça deklare etmeyen bir Anayasa metnini kabul etmeyecek Milletvekillerinin olduğu biliniyor.

Anayasa yazım ve uzlaşma komisyonu alınan karar gereğince, Anayasa Maddelerinin kabulü için oy birliğini şart koşmuş.

Şimdilik dışarıya sızan bir şey yok.

Ama kulislerde netameli maddelerin yazımı ve oylanması sırasında cıngar çıkacağı ve oybirliğinin sağlanamayacağı, masadan çekilmelerin başlayacağı “laflar” arasında.

Neyse benim bu makaleyi kaleme alışımın sebebi, geçen hafta üst üste iki kez yazdığım ve tam Başkanlık sisteminin ülkeye yararlarını işlediğim konunun, uzatılmadan, net olarak bir özetini yapmamı arkadaşların istemesidir.

Evet Anahtar bir tek kelimedir.

İSTİKRAR.

Türkiye yönetimde/hükümette/ istikrara sahip olduğu dönemlerde hemen her alanda büyük atılımlar yapmış. Her biri dağlar cesametindeki sorunların üstesinden başarı ile gelmiş.

1960 ihtilali sonrasında 1964 yılında Demirel’in başbakanlığı zamanında tek parti iktidarı, yakaladığı istikrar sayesinde % 7 kalkınma ve % 5 enflasyon gibi inanılması güç rakamlara ulaşmış.

Keban Barajı, Karakaya Barajı gibi büyük barajlardan başka irili ufaklı birçok baraj yapılmış, Boğaz Köprüsü bitirilmiş, İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Seydişehir aliminyum fabrikası, İzmit Rafineri Fabrikaları faaliyete geçmiş.

1980 ihtilali sonrasında Rahmetli Özalın Başbakanlığı döneminde Türkiye tek parti iktidarı sayesinde(parti içerisinde 4 ayrı görüş olmasına rağmen) Atatürk Barajını, Fatih Sultan Mehmet Köprüsünü yapmış bitirmiş, dış dünyaya açılmış, müteahhitlerimiz dünya çapında işler almaya başlamışlar.

2002 yılında Ak Partinin iktidara gelmesi ile her şeyden önce % 35 ler seviyesinde olan Enflasyon tek rakamlı hanelere inmiş ve üst üste 9 yıldan beri % 7 oranında bir kalkınma gerçekleştirilmiş, Türkiye’nin dört bir yanı otoyollar ve ikili yollarla donanmış, Bolu tüneli, Karadeniz otoyolu, Ankara Konya, Ankara Eskişehir hızlı tren yolları bitirilip faaliyete geçirilmiş, sağlıkta ve eğitimde gerçekten herkesin göğsünü kabartan reformlar yapılmış, Üniversitesiz il kalmamış. Bunlar bir çırpıda saydıklarımız.

Türkiye bunun dışındaki yıllarda, yani koalisyonlar ile idare edildiği dönemlerde tabir caiz ise yere çakılmış.

Türkiye bundan böyle de tek bir partinin iktidarda olacağı bir sistemi, Parlamenter Demokrasinin kuralları içerisinde bulup uygulayabilir ise, başkanlık sistemine gerek yoktur.

Ammaaa.

Yanı başımızdaki Yunanistan’ın halini herkesin görmesi lazım.

En iri parti % 20 ler civarında oy alıyor, diğerleri % 11 den başlayan ve % 15, 16 lar civarında bir oy nispetini yakalıyor.

Sonuç, sıfır elde var sıfır.

Başbakanlık bir hafta içerisinde elden ele dolaştı ve bu insanlar aynı ülkede yaşamıyormuş, katlanılması güç sorunlarla boğuşmuyormuş gibi bir araya gelemediler ve hükümeti kuramadılar.

Aslında ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik çöküntü sebebiyle hiçbir parti bu ateşten gömleği giymek istemiyor.

Yunan halkındaki bölünmüşlüğün ana sebebi de bu.

Yunan halkında “ŞU” gelse sorunların üstesinden gelir yönünde bir inanç olsa, oylar bu kadar bölünür mü? Millet deli dana hastalığına mı yakalanmış!!!?

Ama Yunanistan da bizim gibi Parlamenter Demokrasi değil de, en azından yarı Başkanlık sistemi olsa idi, sırtlarındaki KAMBURA bir de ZAMBUR eklenmezdi. (Zambur ne diyecek olsanız, Eşek Arısı, Sinir, Asabiyet anlamlarına geliyor)

Yunanlılar şu anda sırtlarından iyice dışa vuran kamburlarının üzerine konmuş olan eşek arısı ile birlikte aylak aylak(başıboş) dolaşıyorlar.

Türkiye’de son 9 senede ortaya çıkan uygulama ile görüldü ki, ülkenin güçlü bir siyasi partiye sahip olmanın ötesinde, bu güçlü partiyi alıp taşıyabilecek güçlü bir siyasi karaktere, yani Lidere ihtiyacı var.

Alınan kararlarda son söz Sayın Başbakanın ve bunun başka alternatifi yok.

Sayın Başbakan da ifade ediyor, İnsana dayanma ölür, ağaca dayanma çürür. Oysa ülkeler “her dönem” insanlarının hayal bile edemedikleri kadar uzun yaşarlar.

Yukarıdaki örneklerde görüldü ki, ülkelerin başının belaya girmemesi için “İSTİKRARA” ihtiyacı var.

Türkiye gibi bir anda çeşitli alanlarda “kırılganlık” yaşama ihtimali olan ülkeler için(90 Milyar Dolara yaklaşan cari açığı göz önüne alın) anahtar kelime İstikrardır, ve bunun alternatifi yoktur.

O açıdan öyle yarım marım değil, ülkemizin tam Başkanlık sistemine geçmeye ihtiyacı vardır ve bu ihtiyacı başka bir yöntemle karşılamak şu anda asla mümkün görülmemektedir.