ARAÇ YANGINLARI
Ak Parti Diyarbakır eski gençlik kolları başkanı Serkan Düzelli ile Dicle Mahalle temsilcisi Zülküf Uğurkan’ın otomobilleri ateşe verilerek yakılmış.
Diyarbakır’da bu türden yakma olayları herhalde ilk defa gerçekleşiyor.
İki Ak Partili yöneticinin arabalarının ateşe verilmesi yanında bir başka hemşehrimizin de aracı yakılmış. Bu olayların elbette planlı ve proğramlı olduğunu düşünüyorum.
Bir plan yapan var ama, yapan kim?
Olayın ilk bakışta PKK tarafından yapılmış olduğu inancı hemen hâkim olmuş. Çünkü Türkiye’nin bir çok yerinde, özellikle metropol şehirlerinde Neronlar olarak isimlendirilen kişiler, çok sayıda aracı ateşe veriyorlar.
Bu tür eylemler daha çok, silahlı çatışmaların yavaşlatıldığı dönemlere rastlıyor.
Yani tedhiş yanlıları, bizi unutmayın, buradayız diyorlar.
Konu Diyarbakır olunca, olayları serinkanlı olarak yorumlayabilmek için, bir koyup, bin düşünmemiz gerekiyor.
Hatırlarsanız 90 lı yılların sonuna doğru Diyarbakır’da kimi araçlar bomba konularak kundaklanmıştı. Mesela Diyarbakır Barosu eski Başkanı Av.Mustafa Özer beyin aracı bu şekilde kundaklandı.
Demokrat tavırları ile bilinen Mustafa Beyin aracına örgüt bomba koymuş olamazdı. Olay faili meçhuller içerisinde kalmış iken, ortaya çıkan kimi ses kayıtları ile, dönemin Kolordu Komutanının ilde görev yapan Hâkimleri hizaya getirmek için araçlara bomba koydurduğu anlaşıldı. Elbette komutan bizzat giderek arabaya bombayı koymuş değildi, peki bunu kime yaptırdı derseniz, cevabı elbette sorun. Komutan araçlara bomba koyma eylemini emrindeki askerlerden başka kime yaptırmış olabilir. Türk askerinin komutanı tarafından düşürüldüğü duruma bakın.
Bir Avukatın aracı bombalanacak ve bundan ürken Hâkimler ayaklarını denk alıp sokağa çıkmayacaklar!!!
Asayişi sağlamakla görevli kişiler ortalığı karman çorman yapacaklar, insanların yüreklerini ağızlarına getirecekler, böylece düzeni sağlayacaklar!!! Bu nasıl zihniyet, bu nasıl bir mantık gerçekten anlamak mümkün değil.
Kötülüğe ait, çirkinliğe ait bir iş olduğu zaman, hele bu Diyarbakır ise, tek bir bakış açısı bizi sorunları çözmeye götürmez.
Bu kundaklama eylemi de öyle.
Her türlü pislik için şehirde cirit atan onlarca çeşitli örgüt mensubu var. Failleri bulunup ortaya çıkarılıncaya kadar zihnimizdeki kuşkuları, aynen muhafaza etmemiz gerekiyor.
Tarih hep bu tür insanların!!! Zulümleri ile doludur.
O nedenle Allah Kur’anı Kerimde,
"Ve İza Kiyle lehum la tufsiduv filardi kaluv innema nehnu mislihuvun. Ela innehum humul mufsiduvne ve lakin la yeşurun- Ne zaman onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde ; muhakkak ki biz ıslah edicileriz derler. Gerçekte onlar fesat saçan kimselerdir, ama bunu kendileri de idrak etmezler"
Adam öldürüyor, kundaklama yapıyor, etrafı yangına veriyorlar, niye yapıyorsunuz denildiğinde, ülkemizi kurtarmaya, halkımızın özgürlüğüne çalışıyoruz diyorlar.
Oysa Ülke yanıyor, Halk ölüyor.
Kur’an sonsuza kadara gerçeği söyler.
Serkan Düzelli’ye, Zülküf Uğurkan’a ve diğer hemşehrimize geçmiş olsun.
"Bu da geçer ya hu" diyelim.
HEYKEL
Putperestlikten kalma bir adet olduğu için Müslümanlar heykellere karşı mesafelidir.
Ama yüz yıllar geçti, Cahiliyye döneminde olduğu gibi basiret sahibi Müslümanların kendi elleri ile yaptıkları taş, toprak, mermerler önüne geçip, tazimde bulunması imkânsız. Biz aile büyüklerimizin resimlerinin evlerimizin kıble yönünde olmamasına bile dikkat ederiz. Nerede kaldı kime ait olursa olsun, heykellere tazimde bulunalım, bizim için bir anlam ifade etsin.
Ama unutmayalım, İslam’dan uzaklaşma veya soğuk davranma ihtiyacı duyan insanlar hemen taştan, topraktan, demirden, tunçtan heykellere sığınırlar, yapımına ağırlık verirler.
Batı dünyasında çok yaygın olan bu adet/alışkanlık, din ile aralarına mesafe koyan Müslüman ülkelerde de son sürat hayat buluyor. Hafız Esad’ın Suriye’si, Saddam’ın Irak’ı, Hüsnü Mübarek’in Mısır’ı gibi.
Türkiye’de kaç yüz bin Atatürk heykeli ve kaç milyon duvarlarda asılı resmi vardır, Allah bilir.
Bu eylem sevgiyi aşan, herkesi "tazime" yönelten bir durumdur, istektir.
Kars’taki beton yığınını gören Sayın Başbakan "ucube" değerlendirmesinde bulundu.
Bu değerlendirme fincancı katırlarını ürküttü.
Vay sen misin heykelimize laf atan.
Sağından solundan demir parçalarının çıktığı yığın, nasıl bir sanat eseri oluyor, gerçekten anlamak mümkün değil.
Rusyada Puşkin Müzesini gezerken mermerin nasıl şekil aldığını gördük. Mermer üzerinde kaşlar, kirpikler, göz, saçların lülesi, giyilen elbisenin, kaftanın kıvrımları gerçekten sanat adına hepimizi hayrette bırakmıştı. Helal olsun demiştim.
Buna benzer sanat eserleri önemli yerlerde hep olsun, kim,ne için karşı çıkacak. Hangi Müslüman, insan kabiliyetlerini zorlayan değerde de olsa, böyle bir eser önüne geçip de tazimde bulunacak!!! İmkanı var mı?
Ama Kars örneğine bakıldığında; sağından solundan demir parçaları çıkan beton yığınının nasıl bir sanat eseri olduğunu kimse anlamış değil.
Fakat olayın gündeme gelişi ve zamanlaması, bana çok enteresan geldi.
Yazarın Önceki Yazıları