AYNTAB/ANTEP/GAZİANTEP
Bir taraftan yazın hayatı, bir taraftan maişet derdi, bir taraftan kıyısından köşesinden siyaset derken koşturup duruyoruz. Buna biraz da savrulup duruyoruz desek belki daha uygun olur.
Aslında dünyada savrulmayan ne var ki?
Zaten düyaya gelir gelmez savrulmaya başlamıyor muyuz.
İnsanın daha çocuk yaşta açlıkla karşı karşıya kalması, çocuk yaşının o saf, o temiz izzetini koruyarak, babasının bir parça ekmek getirme konusundaki mücadelesini dolu dolu yaşayan çoçuk nerelere savrulmaz.
Böyle bir çocuk kendsine nasıl bir çıkış kapısı bulur, nelere dayanır, nelere sığınır?
Ağzı süt kokan bu çocuğun babası ya bir de ölürse.
Genç bir kadın 18 inde iki çocuğu ile dul kalırsa.
On sekizinde iki çocukla dul kalmak nasıl bir şey. Nerede olur böye şeyler, gerçekten niye olur, niçin olur anlamak mümkün değil.
Burası bizim ülkemiz, burada akla hayale gelmedik şeyler bir anda oluverir ve bir de bakarsınız ki, kırk sene düşünseniz aklınızdan geçirmeniz mümkün olmayan bir senaryo birden gerçekleşivermiş.
İki sene oldu ,ver artık şu 500 lira alacağımı, diye arkadaşınıza çıkışacak duruma gelmişsiniz.
Karşılığında,
Yedik mi paranı, kaçtık mı derler.
Sana ne oluyor len sözü cabasıdır.
İki sene olmuş, aldığı parayı ödememiş ve tabiiki yememiş!!!
Bu memlekette suçlular güçlüdür.Güçlüler suçsuz.
Derlenip toparlanırlar.
Herkes biri birine haber verir.
Silahları kuşanın.
Herkes ne bulursa alsın.
Vuracak kıracak, parçalayacak, kalp, yürek, ciğer, dalak, böbrek bırakmayacak , param parça edecek cinsten olsun.
Kimsenin aklı başında değildir.
Neden, niçin, niye diye sormaz kimse biribirine.
Haydi toplanın gidiyoruz sesinden başka ses duyulmaz.
Aksi durum korkaklık , yiğitliğe …k sürmek olarak kabul edilir.
Yiğitler 500 lira borçlarını vermemek için toplanıp , dağılırlar dört bir yana.
Çapraz atışlarla vururlar kendilerine ekmek kapısı açana.
Baba vurulur, kadın 18 inde dul, iki çocuk yetim kalır.
İşte o zaman başlarsınız feryada.
Antebin kalesine astılar fermanımi,
Aman aman aman aman aman astılar fermanımi
Urfa Mardin neylesin kestiler fermanimi
Aman aman aman aman aman astılar fermanımi
Seven ölür yar için can verir canan için
Seni sevdiğim için le kestiler fermanımi
Aman aman aman aman aman kestiler fermanımi
Başım gitse boynumdan vazgeçmem bu sevdadan
Aman aman aman aman aman vazgeçmem bu sevdadan
İki koldan bir yandan le kestiler yollarımi
Aman aman aman aman aman kestiler yollarımi
Seven ölür yar için can verir canan için
Seni sevdiğim için kestiler yollarımi
Aman aman aman aman kestiler fermanimi
Seni sevdiğim için le kestiler fermanımi
Aman aman aman aman aman kestiler fermanımi.
Antebin bu hiç ummadığımız bu yüzü için oradaydım.
O sebeple iki gündür yazamadım.
Ayntab/Antep/Gaziantep bu yaşadığı tabiiki münferid bir olay.
Ama yukarıdaki türküye bakılacak olur ise, yürek burkan bu türden olayların hiç de yabancısı değil.
Ama isterseniz biz Anteb’in diğer yüzünü görmeye çalışalım.
Kaldığım otelde sabah saat 5,5/6 sularında sabah namazı için ezan sesi ile değil de araba sesleri ile uyandım.
Çok geç vakitte yattığım için ezan sesini demek duyamamışım.
Ama Anteb’te daha şafak atmadan insanlar nerede ise caddeleri doldurmuş durumdalar.
Arabalar vızır vızır ordan oraya gidiyor. İnsanlar sağdan sola koşturuyorlar.
Anteb çok canlı, çok hareketli.
Herkes sabahın o erken saatinde işine gücüne gidiyor.
Otelde kıble hangi tarafa diye caddenin bir orasına, bir burasına bakarken, insanların hallerine dalıp gitmişim.
Bu hal öylesine hoşuma gittiki, anlatamam.
Birden çok eski zamanlara alıp götürdü beni.
Çocukluğumuzda babalarımız sabah namazına camiye gider, oradan da işlerine.
Seher vaktinde işe güce koyulmak, Allah’ın fazlından, rahmetinden, bereketinden rızık almak için yollara düşmenin tadına bir kez daha vardım.
Yüce Rab "Ve Cealne-n-nahare maaşa" biz gündüzü maişetiniz için kıldık/böyle takdir ettik/ demiyor mu?
Gündüz yer yüzünün aydınlanmaya başlaması ile oluşuyor ve bu esnada rızkın taksimatı yapılıyor ise, üzerlerine güneş doğanlar bu taksimatın o ilk ve en taze bölümünden mahrum kalmış olmuyorlar mı?
Antebliler bu duyguyu çok iyi kavramış olmalılar ki, sabah namazı ile birlikte yollara düşüyorlar. Ve güzel kazanıyorlar.
Bu münasebetle bir iki fabrikayı gezme imkanı buldum.
Gördüklerimden ötürü büyük gurur duydum.
Helal olsun Anteblilere dedim.
Bu iş güç sahiplerinin tümü Antebli mi?
Tabii ki değil.
Mardinli, Urfalı, Adıyamanlı, Diyarbakırlı, Siirtli, Maraşlı, Kilisli hemen herkes orada.
Ama bu insanlar artık Antebliler. Oranın suyu,havası, iklimi çepeçevre herkesi kuşatmış.
Birde Urfa Mardin beyleri insanın fermanını kesmese.
Aslında dünyada savrulmayan ne var ki?
Zaten düyaya gelir gelmez savrulmaya başlamıyor muyuz.
İnsanın daha çocuk yaşta açlıkla karşı karşıya kalması, çocuk yaşının o saf, o temiz izzetini koruyarak, babasının bir parça ekmek getirme konusundaki mücadelesini dolu dolu yaşayan çoçuk nerelere savrulmaz.
Böyle bir çocuk kendsine nasıl bir çıkış kapısı bulur, nelere dayanır, nelere sığınır?
Ağzı süt kokan bu çocuğun babası ya bir de ölürse.
Genç bir kadın 18 inde iki çocuğu ile dul kalırsa.
On sekizinde iki çocukla dul kalmak nasıl bir şey. Nerede olur böye şeyler, gerçekten niye olur, niçin olur anlamak mümkün değil.
Burası bizim ülkemiz, burada akla hayale gelmedik şeyler bir anda oluverir ve bir de bakarsınız ki, kırk sene düşünseniz aklınızdan geçirmeniz mümkün olmayan bir senaryo birden gerçekleşivermiş.
İki sene oldu ,ver artık şu 500 lira alacağımı, diye arkadaşınıza çıkışacak duruma gelmişsiniz.
Karşılığında,
Yedik mi paranı, kaçtık mı derler.
Sana ne oluyor len sözü cabasıdır.
İki sene olmuş, aldığı parayı ödememiş ve tabiiki yememiş!!!
Bu memlekette suçlular güçlüdür.Güçlüler suçsuz.
Derlenip toparlanırlar.
Herkes biri birine haber verir.
Silahları kuşanın.
Herkes ne bulursa alsın.
Vuracak kıracak, parçalayacak, kalp, yürek, ciğer, dalak, böbrek bırakmayacak , param parça edecek cinsten olsun.
Kimsenin aklı başında değildir.
Neden, niçin, niye diye sormaz kimse biribirine.
Haydi toplanın gidiyoruz sesinden başka ses duyulmaz.
Aksi durum korkaklık , yiğitliğe …k sürmek olarak kabul edilir.
Yiğitler 500 lira borçlarını vermemek için toplanıp , dağılırlar dört bir yana.
Çapraz atışlarla vururlar kendilerine ekmek kapısı açana.
Baba vurulur, kadın 18 inde dul, iki çocuk yetim kalır.
İşte o zaman başlarsınız feryada.
Antebin kalesine astılar fermanımi,
Aman aman aman aman aman astılar fermanımi
Urfa Mardin neylesin kestiler fermanimi
Aman aman aman aman aman astılar fermanımi
Seven ölür yar için can verir canan için
Seni sevdiğim için le kestiler fermanımi
Aman aman aman aman aman kestiler fermanımi
Başım gitse boynumdan vazgeçmem bu sevdadan
Aman aman aman aman aman vazgeçmem bu sevdadan
İki koldan bir yandan le kestiler yollarımi
Aman aman aman aman aman kestiler yollarımi
Seven ölür yar için can verir canan için
Seni sevdiğim için kestiler yollarımi
Aman aman aman aman kestiler fermanimi
Seni sevdiğim için le kestiler fermanımi
Aman aman aman aman aman kestiler fermanımi.
Antebin bu hiç ummadığımız bu yüzü için oradaydım.
O sebeple iki gündür yazamadım.
Ayntab/Antep/Gaziantep bu yaşadığı tabiiki münferid bir olay.
Ama yukarıdaki türküye bakılacak olur ise, yürek burkan bu türden olayların hiç de yabancısı değil.
Ama isterseniz biz Anteb’in diğer yüzünü görmeye çalışalım.
Kaldığım otelde sabah saat 5,5/6 sularında sabah namazı için ezan sesi ile değil de araba sesleri ile uyandım.
Çok geç vakitte yattığım için ezan sesini demek duyamamışım.
Ama Anteb’te daha şafak atmadan insanlar nerede ise caddeleri doldurmuş durumdalar.
Arabalar vızır vızır ordan oraya gidiyor. İnsanlar sağdan sola koşturuyorlar.
Anteb çok canlı, çok hareketli.
Herkes sabahın o erken saatinde işine gücüne gidiyor.
Otelde kıble hangi tarafa diye caddenin bir orasına, bir burasına bakarken, insanların hallerine dalıp gitmişim.
Bu hal öylesine hoşuma gittiki, anlatamam.
Birden çok eski zamanlara alıp götürdü beni.
Çocukluğumuzda babalarımız sabah namazına camiye gider, oradan da işlerine.
Seher vaktinde işe güce koyulmak, Allah’ın fazlından, rahmetinden, bereketinden rızık almak için yollara düşmenin tadına bir kez daha vardım.
Yüce Rab "Ve Cealne-n-nahare maaşa" biz gündüzü maişetiniz için kıldık/böyle takdir ettik/ demiyor mu?
Gündüz yer yüzünün aydınlanmaya başlaması ile oluşuyor ve bu esnada rızkın taksimatı yapılıyor ise, üzerlerine güneş doğanlar bu taksimatın o ilk ve en taze bölümünden mahrum kalmış olmuyorlar mı?
Antebliler bu duyguyu çok iyi kavramış olmalılar ki, sabah namazı ile birlikte yollara düşüyorlar. Ve güzel kazanıyorlar.
Bu münasebetle bir iki fabrikayı gezme imkanı buldum.
Gördüklerimden ötürü büyük gurur duydum.
Helal olsun Anteblilere dedim.
Bu iş güç sahiplerinin tümü Antebli mi?
Tabii ki değil.
Mardinli, Urfalı, Adıyamanlı, Diyarbakırlı, Siirtli, Maraşlı, Kilisli hemen herkes orada.
Ama bu insanlar artık Antebliler. Oranın suyu,havası, iklimi çepeçevre herkesi kuşatmış.
Birde Urfa Mardin beyleri insanın fermanını kesmese.
Yazarın Önceki Yazıları