BAKIN ÇABUK ÇABUK SÖYLEDİ DAHA NE DURUYORSUNUZ
“Yaklaşık 2 haftadır herkes gibi çok üzgünüm. Maalesef Türkiyemiz bunları haketmiyor demekten başka bir şey söyleyemiyorum. Sanırım bize nazar değdi. Biz dinlemeyi sanırım az önce Hasan Bey'i dinlerken yeniden idrak ettim, dinleyen bir toplum olmamız gerekiyor. Aynı dili kullanmamız gerekiyor. Tabii ki kuşaklar arasındaki dil farklılıkları olmakta. Şu anda teknoloji çağında yaşıyoruz.İletişimdeki kopukluğu ancak birbirimize tahammülle giderebileceğimizi düşünüyorum. Bu konudaki düşüncelerimi, hissettiklerimi sayın Başbakanımıza aktarmak istedim. Aslında yaklaşık 10 gün süresince suskunluğumu korudum, olanları izlemek, gözlemlemek istedim. Fevri çıkışlar da yapabilirdim. Neler olduğunu görmek için bekledim. 10 günden beri çok güzel gelişmeler oldu. Sorularımın cevabını ancak alabildim. Benim Gezi Parkı'na gittiğime dair bir haber yayınlandı. Ben bunu yapmadım. Beni taraf etmeye çalışmak hiç yakışmadı. Bu bir nevi mahalle baskısıydı. Mahalle baskısının esiri olmak istemedim. Bu insanları zoraki taraf olmaya itmemeli. Şu anki düştüğümüz durum da maalesef bütün dünya gözünde üzücü, hepimiz için çok üzücü”
Kelimelerin yerini değiştirmek, bazısını atmak, yerine yenilerini koymak, takdim,tehir yapmak ve aslında ağzından bal akan bu kardeşimiz şunları söylemek istedi demek,elbette mümkün.
Ama yapmayacağım.
Öyle kalsın ki, ne kadar okuma fakiri olduğumuz, çok bilmişliğimizin (bu kelimenin yerinde başka bir kelime vardı, vefam sebebiyle çıkardım) kaynağının gerçek sebebinin ne olduğu ortaya çıksın.
Aslında yaklaşık 10 gün süreyle suskunluğumu korudum diyor Polat Alemdar/Necati Şaşmaz/(Oğlum Necati’ye bu Şaşmaz ise, senin Necati isminden hayır gelmez, gel bu ismi değiştirelim dedim. Olur mu baba, bu dedemin ismi, Şaşanlar onlar değildi, biziz dedi, ŞAŞTIM kaldım.)
Ne demek istiyorsun kardeşim.
Yaklaşık 10 gün ne demek? 9 gün mü, yoksa 9 gün bir gece mi suskunluğunu korudun, ya da 9 gün bir gece ve bir de ikindiye kadar mı sustun?
Ahh Necati Şaşmaz ahh. Keşke hiç konuşmasaydın, daha iyi olurdu.( Daha fazlasını yazacaktım, ama bende vefa duygusu çok gelişkindir. Zira Necati Şaşmaz’ın hem babası Abdulkadir bey ve hem de amcası Tahir Şaşmaz ile birlikte İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü okuduk, Elazığ’dan da tanışıklığımız var)
Üstüne üstlük bir de Hülya Avşar konuşmaz mı?
Ben bu işlerden anlamam. Bana bazı hukuki konularda bilgiler verdiler. Ama anlamadım.( Bu senin kusurun değil Hülya Hanım. İdare Hukukundan değme Hukukçular bile çakmaz. Olay Şu:Devlet ile vatandaş arasında bir ihtilaf meydana geliyor. Konuşarak anlaşamıyorlar. Konu İdari Yargı Merciine intikal ediyor. İdari Yargı merciinin açılan davalarda, işin sonuna kadar beklenilmesi halinde telafisi imkansız bir zararın meydana gelmesi ve yargı kararının infazının imkansız hale gelmesi söz konusu ise, esastan karar verinceye kadar Yürütmenin Durdurulmasina Karar veriyor. Taksim Gezi Parkı olayı şimdi o aşamada. Öğrenciler bu tür
ihtilafları Fakültede daha çok Pratik Çalışma yaparak çözerler. Antır Parantez bir şey daha söyleyeyim. Benim yetkim olsaydı, İdari Yargıyı ve Doğal olarak Danıştayı falan tümden kaldırır ve Genel Yargı sistemine bağlardım. O ne öyle. İdari Yargı,Adli Yargı, Askeri Yargı, Askeri İdari Yargı falan filan. Hülya hanım iş büyüdü görüyorsun değil mi) Hukuki konularda konuşarak bir hata yapmak istemem. Ben bunu/Taksim Gezi Parkı olaylarını/ biraz da kızım Zehra ile aramızda yaşadığımız sorunlara benzetiyorum. Biliyorsunuz kızım Ergenlik çağında. Acaba Zehra mı yaptıklarında haklı, yoksa ben mi haklıyım bilemiyorum. Türkiye’nin bu meselesini biraz da ikimiz arasındaki sorunlara benzetiyorum. Ve ben bunları Sayın Başbakana anlattım demez mi? Bu benzetme Sayın Başbakanın zihnini açmıştır, sorunu pratik olarak nasıl çözeceğini anlamıştır.
Sevgili dostlar düşünsenize,ülkemizin başını ağırtan, 4 kişinin ölümü, onlarcasının yaralanması ile neticelenen, bir rivayete göre ülkemizinden 6 Milyar Dolar, diğer bir rivayete göre , yani Merkez Bankasının kayıtlarına göre, 1.9 Milyar Dolar paranının ülkeden çıkışına sebep olan, 100 Milyon liralık hasar meydana getiren, dünyayı ayağa kaldıran, ABD gibi bir Devletin hemen her gün açıklama yapmak gereği duyduğu, Avrupa Parlamentosundan tavsiye niteliğinde de olsa, eleştiriye sebebiyet veren Taksim Gezi Parkı olaylarını, Hülya Hanım kızı ile kendi arasındaki sorunlara benzetiyor ve Zehranın Eergenlik meselesi ile konuyu açıklamaya çalışıyor.
Hülya Hanım haklı. Zira bundan bir kaç ay önce kızı Zehra eski sevgilisinin kız arkadaşına sıcak su dolusu demliği fırlatmış ve sen bu yaptığının hesabını vereceksin demişti. Konu görüntüleri ile birlikte hala internet sitelerinde dolaşıyor ve konuyu inceleyen Savcı hazırlık tahkikatı sonrasında Zehra’nın 4,5 yıl süreyle cezalandırılması için kamu davası açmaya hazırlanıyormuş.
Şimdi Hülya hanım pek haklı olarak düşünüyor, acaba polise molotof kokteyli atan gezi parkı eylemcileri mi haklı, yoksa bu eyleme karşı biber gazı kullanan ve Tomalardan su sıkan Polisler mi?
Çünkü polise molotof atanlar, yani bir bütün halinde gezi parkı eylemcileri Zehra konumunda, Hülya hanım da bu duruma göre polis hüviyetinde.
Hülya hanım ile tanışmamız, Devlet ricaline sağladığı bir saat onbeş dakikalık konuşma imkanını bize vermesi imkansız.
Bizim buradan vereceğimiz ses, onun canibiden duyulur mu, duyulmaz mı bilmiyorum. Ama ben yine de söyleyeyim, Hülya hanım, ikiniz de haklısınız. Ama Zehra bundan böyle onun bunun evladına sıcak su dolusu demliği fırlatmasın, valla insanın gözü mözü kör olur da size şaşı bakmaya başlarlar ve ne bileyim onlar da size molotof atar veya gaz sıkarlar.
Benim bu meselelerde son bir sözüm var. Yarın Sincan da Partinin mitingi olacak. Pankart taşıyacak gücü kendimde bulsaydım, BUDA GEÇER USTA, ÇIRAĞIN derdim.