BALYOZA HUKUKİ KILIF
Balyoz davası sanıklarının kurtarılması için yasal düzenleme yapılacağı konusu bugünkü gazetelerde yer aldı.
Genelkurmay Adli Müşaviri Tümgeneral Hıfzı Çubuklu’nun böyle bir çalışma başlattığı, üstlerine başvurduğu ve bunun üzerine neler yapılabileceği hususunda incelemelerin sürdüğü belirtiliyor.
Tabii ki konunun Milli Savunma Bakanlığı ve doğal olarak Hükümet ile çok yakın ilgisi var.
Ben bu Sıratı Müstakimde Hükümetin böyle bir şeye evet diyeceğine, hatta çalışma yapılmasını isteyeceğine asla ihtimal vermiyorum.
Askerde emir komuta varmış, o emir komuta zinciri gözetildiğinde; üstün emir vermesi halinde astın yapabileceği hiçbir şey yokmuş,
O bakımdan özellikle Balyoz davası ile ilgili olarak emirleri verenin İstanbul eski Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan olduğu sabitmiş, bir tek ona gerekli cezanın verilmesi ile işin sonuçlandırılması gerekirmiş, falan filan.
Aslında bu plan Çetin Doğan’ın planı.
Hani ne diyordu yaptığı açıklamalarda. Biz savaşa hazırlık için bir plan semineri yaptık. Eğer bu seminer suç teşkil ediyor ise, plan seminerine katılan benimle birlikte olsa olsa 40 kişinin sorumluluğu vardır. Diğer insanların/Asker ve Sivillerin/ hiyerarşik ölçü içinde emir komuta zincirine tabi olmalarından ötürü, herhangi bir sorumluluklarından söz edilemez. Kaldı ki, seminere katılan bu 40 kişi de üstleri konumunda bulunan benden emir almış durumda olduklarından, hukuken sorumlu tutulamazlar. O halde bir tek benimle ilgili olarak davaya devam edilmeli diyordu.
Çetin Doğan hiç kuşku yok cin gibi bir adam. Bu güne kadar gördüğüm, tanıdığım Asker kişiler içerisinde en polemikçi olanı. Bunu daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. O daha önce yaptığı bu açıklamalarını sürekli olarak yineledi. "Yani suç olduğu iddia edilen plan semineri, emir komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilmiştir. Bu hiyerarşik yapının en tepesinde ben varım. Diğerleri yoktur veya yok sayılmalıdır. Geriye tek bir kişi olarak ben kaldığıma göre, bir kişinin de kendi başına bir örgüt oluşturması söz konusu olmayacağından, bu dava temelden çökmüştür, olsa olsa benim zihnimden geçen kimi meseleleri arkadaşlarım ile paylaşmamdan söz edilebilir. Bu da suç teşkil etmez, bırakın evimize gidelim" demektedir.
Onun bu cinliği geldi gitti, Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliğinde yasa hazırlığı noktasına getirildi.
Kuşkusuz kendisi de aynı isnatlar kapsamında ifade vermek üzere çağrılan Hıfzı Çubuklu’nun bu çabaları, isnatlardan kurtulmak için çok ciddi bir çırpınıştır. Kendisi ve suçlandığı arkadaşları yönünden makul gibi görülebilir. Ama Hükümet çevrelerinin bu oyuna gelmesinin asla söz konusu olmayacağını, böyle bir girişimin kamuoyunda inanılması güç, katlanılması imkânsız gedikler açacağını belirtmemiz gerekiyor. Kimsenin Orduyu şu veya bu suçlama ile yaftalamak gibi bir niyeti yoktur, asla olamaz da. Ordular dar günler için vardır ve ülke insanı her türlü fedakarlığı bu günlerde daha büyük sıkıntılara düşmemek için yapar. Yemez yedirir, içmez içirir, giymez giydirir. Ülke yüz sene de, iki yüz sene de herhangi bir savaş yaşamasa, yine de ordusunu besler, beslemesi gerekir. Yoksa madem iki yüz seneden beridir savaş yaşamıyoruz, o halde ordumuzu terhis edelim demek kimsenin aklına gelmez. Ne yapalım ki, dünya düzeni bu şekilde kurulmuş ve bu kuruluştan kurtulmanın imkanı da şu anda bulunmuyor. Ama ordular aynı zamanda halkının başında boza pişirsinler, ihtilaller yapsınlar, Başbakan, Bakanlar assınlar, gencecik insanları iplerde sallandırsınlar, gece yarıları muhtıralar versinler, dans edip, bu pozum bin beşyüz dolardır desinler diye beslenmezler.
Türk ordusunun maalesef böyle sabıkaları var ve bu sabıkaları sebebiyle son olarak ortaya çıkarılanlar, nasıl bir beladan kurtulduğumuzun en güzel işaretidir.
Ülkem insanının yediden yetmişe kadar nerede ise tamamı, her gün fahş olan gelişmeleri öğrendikçe küçük dilini yutar gibi olmakta ve gerçek bir rüyadan uyandığını daha yeni yeni fark etmektedir.
Dün de yazdım, bu ülkenin son yıllarda en büyük davaları olarak görülen siyasi davaları hiç kuşku yok ki, PKK ve Hizbullah davaları idi. Ama hemen belirtelim, o davalardaki delillerle, Ergenekon davası kapsamında açılan davalarda ele geçirilen deliller mukayese edilemeyecek cesamettedir.
Gölcük donanma komutanlığı Askeri İstihbarat biriminin dolaplarında, yer altına kazılan mahzenlerinde ele geçirilen delilleri, hiçbir polisin veya sivil vatandaşın götürüp oraya koyması mümkün değildir. Adamlar göz göre göre planladıkları melanetlerini en son karargahlarında gizleme gafletine girmişler ve yapılan ihbarlar, verilen ifadeler ile bu belgeler ele geçirilmiştir. Ele geçirilen bu belgeler daha önce ele geçirilenlerin tamamlayıcısıdır.
Çetin Doğan’ın yönlendirmesi, Hıfzı Çubuklu’nun gayreti gerçekten boşunadır. Hükümet çevrelerinin bu işe prim vermesi asla söz konusu değildir. Çünkü, Çetin Doğan çıkıp ta kimi askerleri toplayıp, onlara seminer vermiş değildir. O seminere katılanlar bire bir fikir beyan etmişler, görüş açıklamışlar, İstanbul’un üzerine çökmekten bahsetmişler, kimleri nasıl tepeleyeceklerini açıklamışlar, Hırkai Şerif semtini nasıl hallaç pamuğuna çevireceklerini söylemişler, Başbakan ile Bakanları Güvercinlike götüreceklerini karar altına almışlar, stadyumlara kimlerin tıkılacağını teker teker belirlemişler, hangi cezaevlerine kimlerin mesken yapılacağını hükme bağlamışlardır.
BURADA EMİR KOMUTADAN ÇOK, İŞBİRLİĞİ HALİNDE PLANLANAN İHTİLAL GİRİŞİMİ VE HAZIRLIĞI SÖZ KONUSUDUR.
Diğer yandan plan seminerine katılmayıp ta evrak arasında isimleri geçenlerin olaylardan haberi olduğu ve işbirliği içerisinde bulundukları bütünü ile ortaya çıkmıştır.
Bakınız burada ordunun bütün mensupları değil, Orgeneraldan, Astsubaya varıncaya kadar ÖZEL BİR YAPILAMDAN söz ediyoruz. Ve bu yapılanmada ordunun bütün mensuplarının değil, kimi mensuplarının isimleri geçmektedir. 1960 İhtilalinde de aynısı yapılmış, kimi yüzbaşı rütbesindeki kişiler Milli Birlik Komitesi içerisinde yer almışlar ve Genelkurmay Başkanı olan Rüşdü Erdelhunu kendilerine selam durdurmaya mecbur etmişlerdir.
Burada emir komuta yok, burada hiyerarşik yapılanma içerisinde görev dağılımı yok, burada doğrudan doğruya ordunun bir kesimimin ihtilal hazırlığı söz konusudur.
Öyle olmasa idi, bu sergerdeler kendi genel kurmay başkanlarını alıp ta Güvercinlik Askeri bölgesine götürmeyi kararlaştırırlar mı idi.
Adam sanki yasal bir görev yapmış gibi, varsa sorumluluk benimdir diyor. Hayır beyim olay senin bize anlatmak istediğin gibi değil, doğrudan doğruya burada yasa dışı bir örgütlenme vardır ve bu örgütlenme milletin anasını bellemek için hazırlanmıştır.
Bu balyoza hiçbir kimsenin, hiçbir hukukçunun kılıf bulması mümkün değil.
Hadi başka kapıya.
ÖZEL NOT: Sevgili Halit Advan beyin Diyarbakır Ak Parti İl Başkanlığına atanmış olmasını büyük bir memnuniyetle karşıladım. 7 yıl önceki talebim bugün karşılanmış oldu. Sayın Bakanımız Hayati Beyin Not defterinde bunlar yazılı.
Halit Bey kendisine tevdi edilen her konuda başarılı oldu. Bu alanda da büyük başarı elde edeceğini ümit ediyorum. Tebrik ediyor, Cenabı Allah’tan muvaffakiyetler diliyorum.